31 Ekim 2008 Cuma

Sen böyle dram gördün mü?

Toplam Oran: 164

Böyle bir şey olamaz. Ama insan kendisini biliyorsa az buçuk da olsa tahmin edebiliyor ve önlemini yukarıda yaptığı gibi sayfayı printscreen ederek alıyor. Ne diyelim canımız saolsun. Golü atan oyuncunun ismi Habib Habibou. Ay sonunda serum etkisi yapacak ikramiyeyi 90. dakikada aldı gitti Habibou. Ne biçim insansın... Üşenmedim sinirle fotosunu da buldum.

"Şeytana Uydum"

Foto bir arkadaştan. Konuyu Türkiye'de yaşayan herkes biliyordur zaten. Bu olaydan sonra yaptığı "Şeytana uydum açıklaması" gelince aklıma askerde duyduğum bir fıkra geldi: Köyün kısa boylu yeni ergeni eşeğine gözünü dikmiş. Ama boyu bir türlü yetişemiyor eşeğe. Kendisine ağaçta bir salıncak kurup ileri geri sallanmaya başlıyor. O sırada dal kırılıyor çocuk da yere düşüyor. Çocuk, "Allahım ben ne yaptım şeytana uydum beni affet" diyor. Demesiyle birlikte kafasına bir tane şaplak yiyor arkasına dönüyor bakıyor ki şeytan, "Ulan benim bile aklıma gelmezdi bu."

Denizli'nin Yaptığı

Tello geldiğinden bu yana kanatta kendine verilen görevi yerine getirmeye çalıştı. Onun yeteneklerini fark etmek için yaptığı ortaları, attığı pasları ve şutları dikkatle izlemek yeterli aslında. Bunu dışarıdan görmek çok daha kolay belki. Denizli Beşiktaş'ta bir değişim yarattıysa bunu Tello'da ki cevherin serbest bırakılmasına karar vererek başardı diyebiliriz. Yaptığı bir diğer önemli hareketse Sağlam zamanında bu kadar güven duyulmayan Nobre'nin gösterdiği mücadeleye inanarak takımın en garanti isimleri arasına almasıydı. Bunu "Mücadele edene hakkını veriyor" diye de yorumlayabiliriz. Tello ve Nobre ile değişimin startı verilmişti iki hafta önce. Bu isimlerin yanına Holosko'yu da ilerleyen maçlarda ekleyeceğiz. Tello'nun oyunda aldığı değişik görev nedir? Forvetlerin arkasında oynaması. Mustafa Denizli'nin kendisine ne kadar güvendiğini gösteriyor bu değişiklik. Tello artık kanatta değil her yerde. Serbest oyuncu alıyor, veriyor, içeri kat ediyor. Düşünün Fenerbahçe'de Aragones Roberto Carlos'u Semih'in arkasında oynatıyor ve saha da biraz daha serbest bir görev alıyor. Fenerbahçe böyle bir değişiklikten kesinlikle büyük fayda görecektir bence. Tıpkı Beşiktaş'ın gördüğü gibi.

30 Ekim 2008 Perşembe

Beşiktaş: 3 - 0 :Antalya

Kadro ideal 11'den kurulu değildi. Kalede Hakan Arıkan. İbrahim Toraman'lı defans 3'lüsü. Kanatlarda Ekrem Dağ ve Ali Tandoğan ortada ise Uğur İnceman Denizli'nin gözüne girmek için fırsat buldular. Doğruyu söylemek gerekirse Uğur ve İbrahim Toraman dışındaki 3 isim bu takımın oyuncusu olmadıklarını belli ettiler bu gece. İlk yarıdaki bu kadro alıştığımız ısıramayan Beşiktal görüntüsü verdi. Hızlı oynayamadı. Kanatları kullanamadı. Denizli'nin Ekrem Dağ'ı neden sol kanatta oynattığını ise anlayamadık. Kanatlardaki oyuncuların yerlerinin oyun içerisinde değişmesine alıştığımız için belki de garipsedik. O da garipsemiş olacak ki bindirme yapmaya çekindi ilk dakikalarda sonrasında kanat oyuncusunun yapması gerekenleri de pek yapamadı. O da orta yapamayan kanat oyuncularımızdan biri olacak belli ki. İlk yarı Holosko'nun yakaladığı tek pozisyonla bitti. Antalya ise Beşiktaş kalesine gelemedi. Mehmet Özdilek'in devralacağı takımın forveti dışında iş yapacak oyuncuları yok ve bu haliyle ligde tutunmaları da zor gözüküyor.

İkinci yarıya iki değişiklikle başladı Denizli. Ali Tandoğan çıktı yerine Tello girdi. Uğur'un yerine de Cisse. İkinci yarının başından sonuna dek Beşiktaş baskıyı eksik etmedi rakip kaleden. Kanatları daha etkin kullanmaya başladı. Ekrem Dağ ddefansa yardımcı olup onun boşluğunu ilk yarıda her topu ezip rezil eden Serdar Özkan doldurunca baskı daha da arttı. Antalya kapanmasının karşılığını alacak bir alternatif bulamadı. Hiç ama hiç golü düşünmediler. Eninde sonunda kilit açılacaktı ve bu kilit biraz da şansın yardımıyla Cisse'nin iğne deliğinden geçen topuyla oldu. Bundan sonrası ise çok çok rahat geçti. Holosko ve Tello'nun gerçekten oldukça güzel golleriyle farkı 3'e çıkardı. Tello'nun golü tam bir İngiliz golü aslında. Hani şu Lampardvari gollerden. Tribünler ise muhteşemdi. Yeni besteye ara ritimler de eklenmiş. "Bu sene" ve "Fenere" eklemeleriyle müthiş bir atmosfer oluştu kapalıda. Galatasaray'ın bestesi hazır buyursun alsınlar.

The Sopranos

Tony Soprano&Yıldırım Demirören ve tayfaları. İkisi de babadan kalma mirası yiyorlar. En has adamları zamanla ondan ayrılıyorlar. Biri mafya, biri kulüp başkanı. İkisinin de kabul etmedikleri şeyler var. Biri başarısızlığı kabullenmiyor, diğeri de mafya olduğu yönündeki iddiaları.

29 Ekim 2008 Çarşamba

Efsane Kadro Adayları ve 11'im

Hürriyet Spor'un ve Efes Pilsen'in Türkiye'de son 25 sene içerisinde forma giymiş efsane 11 çıkarma çabaları fikir olarak oldukça yaratıcı. Bunu kabul etmek lazım. Bugüne dek yapılmamış olması da şaşırtıcı. Ama nedense çok garipsediğim noktalar var bu çalışmada. 98 isim belirlenmiş 15 kişilik bir ekip tarafından. Bu 15 kişilik ekibe bakıldığında itirazım olacak isimler var. Mesela Ertuğrul Özkök. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni ama kendisinin futboldan anladığını düşünmüyorum. Sonra Serdar Bilgili. Futbolu 1998'de takip etmeye başladı. Kendi röportajlarında da bundan bahsediyor zaten. Ama en bombası Hakan Ünsal. Ben Hakan Ünsal'ın bu kadar parlak bir futbolculuk geçmişi olduğunu düşünmüyorum. Burada oturup da ahkam kesecek kadar değil en azından. Nasıl ilişkiler var şu medya dünyasında anlamak mümkün değil. Geçiyoruz 98 isime. Kalecileri es geçiyorum. Zaten memlekette başarılı kaleci bulmak zor. Sağ beklere gelince Sabri Sarıoğlu ismi dikkatimi çekti. Bence onun da yeri yok. Olmamalıydı. Stoperlerden ise Deniz Barış ve Gökhan Zan'a itirazım var. Gökhan Zan'ı çeyrek asrın değil son 5 senenin stoperleri arasına dahi sokmam. Orta saha listesinde Ayhan Akman, Tolunay Kafkas, Hüseyin Cimşir, Tayfur Havutçu ve Mehmet Topal. Mehmet Topal bir nebze de gerisi harbiden hikaye. Forvette ise Ümit Karan ve Ertuğrul Sağlam. Biraz abartılmış sanırım.
Başında söylediğim gibi. Böyle anketlere yerli malı diye burun kıvırıyoruz çoğu zaman. Ama bu iyi düşünülmüş listeye bu isimler alınarak kıyak yapılmış olunmuyor mu? Bu isimleri görünce böyle bir çalışmanın saygınlığını kaybetmesi de olasıdır. Benim efsane 11'im ise şöyle: Kalede; Rüştü, Defansta; İsmail Demiriz, Fatih Terim, Bülent Korkmaz, Abdullah Ercan, Orta Saha; Rıdvan Dilmen, Tuncay Şanlı, Tugay Kerimoğlu, Sergen Yalçın, Forvet; Hakan Şükür, Tanju Çolak.

Maradona

Maradona Arjantin Milli Takımını çalıştıracak artık. Çoğuna göre dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncusu Maradona, futbolun sevilmesine öncülük edecek kadar… O olmasaydı, belki de futbol bu kadar sevilmeyecekti. Ondan sonra hep Maradona’nın veliahtları çıktı piyasaya. Hep karşılaştırıldığı Pele’ye benim gözümde böyle bir fark attı o. Onun gibi, aynısı, veliahdı… Bunları kim bilir kaç kez okuduk. Futbol alimleri onun gibisi gelmedi diyorlar bu veliahtların sonraki süreçlerine bakınca. Yaş itibariyle nasıl bir oyuncu olduğuyla ilgili ahkam kesemeyeceğim. Onun gibisinin gelip gelmediği ile ilgili şahsi fikrim inanmaktan öteye de geçmez. Herkesin ortak fikrine saygı duymak lazım tabii. Ona sorsanız ondan daha iyi bir isim vardı: Alfredo Di Stefano… Bunun adı mütevazılık tabii. Öylesine efsane ki onu yazmak bile aptallık. Güney Amerika’nın Che ile birlikte simgesi o.
Maradona’nın futbolseverlerin ağzına bıraktığı bu efsaneler günümüz futboluna nasıl yansımış diye düşününce iyi yönde olduğunu söylemek güç. O yok, onun gibisi de yok ve arayış her daim devam ediyor. Onun nasıl oynadığını anlatsa ya biri. 10 numaranın hakkını en çok veren Maradona koşmuyor muydu acaba? Maradona nasıl oynardı? Durup top mu beklerdi? Ya da koşmuyor bu adam diye eleştirenler çıkar mıydı? Bunları bilmiyorum. Ama o gün oynanan futbolda koşması gerekmiyordu. Bu nedenle de futbol artık onun veliahdını bir türlü çıkaramıyor. Artık koşman gerekiyor. Çok çalışman ayı gibi bir orta saha oyuncusu olman lazım. Futbolun inceliklerini, ince bileklerinle yapmana gerek yok belki de. Ve onunla büyümüş bir kuşak ne yazık ki bulamıyor onun gibisini… Ve bu yüzden artık futbolseverlerin milli takımı Arjantin.

Cumhuriyet Bayramı

Bayrağı tutanlar sürekli değişecek. Cumhuriyet ilelebet yaşayacak.

Kim Demiş Ne Demiş (9)

İbrahim Altınsay:
"Güzel ülkemin yalnız ligi Birinci Lig’e dikkat ettiniz mi? Belki hiçbir ligde rastlanmayacak biçimde takımlar birer puan farklarla sıralanıyorlar. Sondaki üç takımın 8’şer puanı var, liderin 19... Ne güzel."

28 Ekim 2008 Salı

Sivas Kırıntıları

Bu sezonun en tempolu maçını izledik. Sivasspor gibi diri bir rakip olunca heyecanlı ve futbol oynamaya çalışan iki takım çıktı ortaya. Maçın başında yenen gol ne tribünlerde ne de saha içinde bir sorun yaratmadı. Cevapta erken geldi zaten. İlk yarıda Beşiktaş sağlı sollu ataklarla sıkıştırdı Sivas’ı. Sağlı sollu derken kanatları kullandığını söylemek güç tabii. Beşiktaş ilk yarı boyunca sadece yarı sahasından çıkarken kanatlara açıldı. Onun dışında ilk kanat bindirmesini 55. dakikada İbrahim Üzülmez yaptı. Onun bindirmelerinin bir sonucu da olmuyor tahmin ettiğiniz gibi. Beşiktaş sahada çok enteresan bir görüntü çiziyor. Savunma bazen 3’lü bazen 2’li bazen de 4’lü oluyor. Mustafa Denizli’nin bu düzeni bu kadar kısa sürede uygulaması çok önemli bir artı. Özellikle ilk yarıda Sivok ileride ara pasla forvetlere pozisyon yaratmaya çalıştı. Ayakları da bu iş için oldukça uygun. Beşiktaş toplu şekilde savunuyor ve saldırıyor. İki maç sonunda bunu söyleyebiliriz artık: Tek sıkıntı Beşiktaş’ın kanatları etkin kullanamaması.
İbrahim Üzülmez’in kariyerinde bu kadar iyi oynadığı maç sayısı azdır. O kadar enerji doluydu ki hayretle izledik. Ama yetenekleri sınırlı. Bir tane adam gibi orta yapamadan tamamladı karşılaşmayı. Beşiktaş maç boyunca baskın olan taraftı. Sivas Mehmet Yıldız’la tehlikeler yarattı. Bunun dışında kapandıklarını söylemek haksızlık olur. Hatta son 20 dakikada Balili ile forveti çiftledi Sivas. Beşiktaş ise bulduğu pozisyonları klişe de olsa cömertçe harcadı. Hele hele Delgado’nun penaltı noktası civarında kaleciyle karşı karşıya harcadığı bir pozisyon var ki akıllara zarar. Arjantinlinin ayağına gelince böyle oluyor işte. Gelişine vurmayı seçti. Topu kontrol etse sağına soluna baksa alacak kimse olmazdı ama o göze hoş gelen gollerinden birini atmak için vuruşu yapamadı. Denizli maç 1-1’e bağlanınca Tello’yu çıkardı. Onun yerine Serdar’ı aldı. Bobo ortalıkta gözükmeyince onun yerine de Holosko’yu sürdü. Ama ikisi de bekleneni veremediler. Denizli için beklenmedik bir sonuç çıktı ilk 70 dakika. Hep bir gol bekledi kenarda sakin bir şekilde. Bu golün ancak kanatlardan geleceğini düşündü. Sürekli oyuna soktuğu Serdar’ı çizgiye yaklaşması için uyardı. O da sürekli içeri katetti. Holosko belki içeride Bobo’dan daha istekli olur kovalar gol yapar diye düşündü ama bu da tutmadı. Holosko 12 dakika boyunca hiçbir topu kontrol edemedi. Beşiktaş’ın Denizli geldiğinden bu yana belkemiği Nobre. Bu oyuncunun ikiye birleri ve indirdiği toplarla şekilleniyor Beşiktaş atakları. Velhasıl Beşiktaş zorlu 5 haftanın ilkinden 2 puan kayıpla ayrıldı. Bu arada Sivas’ı da es geçmemek lazım. Bülent Uygun muhteşem bir takım yaratmış. Beşiktaş'ın kapalısı uzun yıllardır stadın hakimiyetini açık tribünlere vermemişti. İnönü'de tribünlerin ilk kez tıklım tıklım olduğu maçta hakimiyet de açık tribünlerde oldu. Kapalı kan kaybediyor. Yeni beste güzel ama iki gelsin iki başlayacağım böyle işe bestesini anlamak mümkün değil. Sağlam döneminde eleştirdiğimiz bazı şeyler vardı da bunu söylerken içimizde bir haksızlık yapıyoruz duygusu uyanmıyordu. Denizli dönemine bu baskıyla hoşgeldin demek doğru değil. Birde sevgi görmedi Denizli kapalı tribünden. Stadın tamamı bağırsa da kalbin attığı yere çağırılmadı. Bunu da anlayamadım. Son söz sahaya ayakkabısını atan taraftarlara: .ike sürülecek akıl yok derler ya işte öyle birşey.

Kaçmayın Lan

Digitürk'ün şikayetiyle kapanan sayfalar yeniden açıldı. Blogların bazıları wordpress'e kaçtı bazıları beklemekle yetindi. Ben de beklemeyi seçenlerden oldum. Bu kriz beni es geçti hamdolsun.

23 Ekim 2008 Perşembe

TFF-Alen-Şansal

Şansal Büyüka açıklamış, “TFF, Alen’e Bosna Hersek maçında 3 bin 500 bilet verdi. Alen’de bu biletleri sattı” diye. TFF amigolara bilet dağıtıyor mu? Dağıtıyor. Bunun ilk örneğini bundan seneler evvel Moldova ile oynadığımız ve hafızam beni yamultmuyorsa Emre’nin de bir gol atıp kazandığımız Ali Sami Yen Stadı’nda oynanan Dünya Kupası Grup Elemeleri maçında yaşadık. 3 takımında tribünlerinden tanıdık simalar numaralı tribünün önünde elindeki biletleri kendi tribününde bağıran tayfaya dağıttılar. Bunu gözümle görmüşlüğüm var. Yani bu olay yeni bir olay değil. Kim bilir federasyonun şimdiye kadar bu kaçıncı bilet dağıtışı. Şimdi yukarıda anlatılanlardan anladığımız kadarıyla Alen bu biletleri satmış yani dağıtmamış. Bunu bağıran tayfaya dağıt diye verdiniz de Alen dağıtmayıp sattı diye mi yakınıyorsunuz? Şayet böyleyse balık baştan kokuyor. Bu biletlerin Alen’e hiç gönderilmemesi gerekiyordu. Bunu eleştirmiyoruz da satmasını mı eleştiriyoruz. Birde Şansal Büyüka’nın kaynağı nedir? Nerden duymuştur? Kendisi yıllardır habercilik yapıyor. Bunu nereden duyduğunu da açıklamalıdır. Bu olay iki yönüyle de büyük bir skandal. Alen, Saba Tümer’in programına konuk olduğunda “Milli maçlarda neden bağırılmıyor? Beste yapılmıyor? Tribünde etkin olunmuyor?” sorusuyla karşılaştı ve şu cevabı verdi: “Bence Milli maçlarda kombine kartlar geçerli olmalı. Mesela İnönü Stadı’ndaysa eğer kapalı tribüne sponsorların eşi dostu geleceğine kapalının müdavimleri gelsin.” Benim şahsi fikrim Alen’e bilet gitse de bunların asla satılamayacağıdır. Bu bahsettiğimiz 100- 200 bilet değil. Maç derbi maçı değil. Tribünü biraz bilen biri 3 bin 500 bilet satışının nasıl zor olduğunu bilir. Bu biletleri dağıtacak kadar karaborsacı ya da aracı bulmakta çok zor. Kaldı ki kapılarda izdiham oluşacak rantı gözünden vuracağınız bir maç hiç değil. Alen’in yeterince parası var zaten. Lokantası var kendi kendini çeviriyor. Bu riski alıp yakalanmayacağını düşünecek kadar aptal bir insan da değil. Ben inanmadım sattığına ama gitmiş midir biletler? Olabilir. Hem olsa da bu ilk değil.

22 Ekim 2008 Çarşamba

CL Bitti

Volkan gecenin günah keçisi oldu. Doğru ya da yanlış ama yediği gollerde çok da suçlu değildi. Volkan bu geceden sonra Fenerbahçe defterini kapatır heralde. Fenerbahçe 4. golü yiyene kadar kötü bir oyun oynamadı aslında. Yakaladıklarını atabilseydi eğer gollü bir beraberlikte çıkabilirdi sahadan. Onun dışında Dinamo Kiev ve Porto maçında kaybolan özgüven bu gece belki de bir daha geri gelmemek üzere vurdu kapıyı gitti. Bu maçın Fenerbahçe için anlattığı tek bir şey var o da: Birilerinin ipinin artık kesin olarak çekildiği. Bu Aragones olur mu? Sanmıyorum ama birçok futbolcunun kafasında Fenerbahçe bitti. Bazı oyuncularla da Fenerbahçe kesinlikle yollarını ayırır. Örneğin; Selçuk, Ali Bilgin, Maldonado. Arsenal’de iyi oyuncu saymak anlamsız hepsi makinenin bir dişlisi gibiydi.

21 Ekim 2008 Salı

Kim Demiş Ne Demiş (8)

Eduardo Galeano:
"Uruguaylı bebekler, doğdukları anda “GOOL!” diye bağırırlar. Uruguaylı bir bebek, annesinin bacakları arasından çıkarken “GOOOL!” diye bağırır. O yüzden doğumhaneler çok gürültülüdür. Doğumhanelerin yanından geçerken fark edersin gürültüyü, bütün bebekler “GOOL!” diye bağırır. Zamanla, çok az çocuk “GOOL!” diye bağırma şansına sahip olur. Benim de trajedim bu oldu. Çok kötü bir oyuncuydum, tahtadan bir bacağım vardı sanki! O yüzden de başka çarem kalmadı, ayağımın yapamadığını elimle yapmaya çalıştım. Bu yüzden futbol üzerine bir kitap yazdım!"

20 Ekim 2008 Pazartesi

Delirmek

Kaleci olmak için deli olmak lazım derler. Deli olmadan kaleci olduysan an gelir yukarıdaki gibi delirirsin işte. Videonun sonunda sesi açın derim. Serdar Kulbilge sunar.

Fenerbahçe'nin Şansı

Fenerbahçe Arsenal'i ağırlayacak. Grubundaki 3. maçında Fenerbahçe'nin galibiyet alması şart. Ligde sergilediği oyuna bakınca bunun mucize olacağına, hatta mucizeden de öte imkansız olacağına inanabilirsiniz. Böylesine dev rakipler kötü giden takımlar için bir çıkış yoludur hep. Evet rezalet bir tablo çizmişsiniz, zerre kadar umut verememişsiniz taraftarlarınıza. Bunu unutturmak için ligde üst üste5-6 maç kazanmakve rakiplerinizin de puan kaybetmesi gerekir. Neresinden bakılırsa bakılsın takımla ilgili olumsuz düşüncelerin dağılması için 1,5 ay gerekir. Ama bazen öyle maçlar çıkar ki karşınıza alacağınız bir galibiyet hem takıma moral olur hem de önceki kötü oyunları unutturur. Fenerbahçe'nin sezonu kurtarmak için son şansı bence Arsenal maçı. Arsenal Fenerbahçe'den çok daha iyi bir takım ve çok daha formda bir ekip olabilir. Futbolun içerisinde umut etmek, istemek, tek çıkışınızın bir maça bağlı olduğunu düşünmek de bazen galibiyet için yeterli olur. Benim favorilerim her zaman bu durumdaki takımlar olmuştur. İstemek başarmanın yarısı ve Fenerbahçe galibiyete yakın.

19 Ekim 2008 Pazar

Kritik Dönemeç

Lig 34 km'lik bir parkur Beşiktaş için. Bu parkurun 8. ve 13. km arası çok önemli demiştik. Bu dönem Mustafa Denizli'nin ikinci haftasına denk geldi. Bu 5 haftadan alınacak sonuçlar sezon sonunu da belli edecek bence. En az kayıpla atlatılması dileğiyle.

G.Birliği: 1 - 3 :Beşikaş

3 lü savunmayla oynadı Beşiktaş... Kağıt üzerinde 3-1-4-2 taktiğiyle yer aldı ama defansı zaman zaman 4 lü oldu. İbrahim Üzülmez daha çok bek gibi oynadı. Buna rağmen pozisyonlar verdi Beşiktaş. Onun dışında ilk yarıda ipleri çözülmüş köpekler gibi saldırdılar. Mustafa Denizli'nin gelişi Cisse ve Tello'ya büyük bir etki etmiş. Tello saha içerisinde görev almayınca daha verimli oluyor. Bu karşılaşmayla ilgili defansın ilerleyen dönemlerde daha çok sıkıntı yaşayacağını söyleyebilir ve bunu da sistemle ilişkilendirebiliriz. Birde Denizli her maçın kadrosunun ve oyun sisteminin ayrı olacağını söylemişti. Bu yüzden de yorum yapmak için belki de çok erken. Bu güzel oyunun bir başka nedeni de suni çim. Bu cillop gibi saha da Beşiltaş'ın ince bileklileri daha rahat oynadı. Bu saha da Beşiktaş'ın kalite farkı ortaya çıktı. Ancak tek bir gerçek var o da Beşiktaş'ın çok cesur olması. Mustafa Denizli söylediği gibi oynatıyor Beşiktaş'ı: Gol yemekten ve kaybetmekten korkmayan bir Beşiktaş.

18 Ekim 2008 Cumartesi

Tahmin

Giresunspor-Erciyesspor:1/1.30
Güngören Bel.-Sakaryaspor:0-2/1.30
Karşıyaka-Adana:1/1.65
Kocaelispor-F.Bahçe:2/1.30
Galatasaray-Trabzonspor:1/1.65
G.Birliği-Beşiktaş:2/1.50

A.Madrid-R.Madrid:1-0/1.37
Arsenal-Everton:1/1.15
Bursaspor-Eskişehirspor:1/1.30
Milan-Sampdoria:1/1.25

Toplam Oran:20,8

17 Ekim 2008 Cuma

Türkiye Kupası Gruplar

Fenerbahçe taraftar arkadaşlığının olduğu gruba düştü. 06-16-26. Beşiktaş ise deplasman maçlarından puansız dönebilir. Galatasaray kuralarda bildiğimiz Galatasaray. Trabzon grubu lider tamamlar. Sivas'ın seribaşı olduğu grup en kolay ama en zevkli mücadelelerin olacağı grup olmuş. Tokat'a gidiyor Fenerbahçe. 07 Gençlik İnönü'ye gelecek mi? Galatasaray İzmir'de Atatürk Stadyumunu doldurur mu?

Tribün

Bundan uzun seneler evvel Beşiktaş'ın kapalı tribününde damalı bayrak sallanırdı, kapalı alt kat üst katla aynı büyüklükteydi ve en çok tutkuyla bağırılan tezahürat "Efsane Yazdın Tarihe Beşiktaş"tı. O zamanlar sete çıkan isim yine Alen'di ama etrafındaki o insanlar, ona omuz verenler destek olanlar, bugün azınlıktalar. Birçoğu tribünü bırakmış, hayatın mücadelesine kapılmış. Bunlardan biri de Yılmaz'dı.
Biz daha çocukken bize "Bak bu Denyo Yılmaz" diye gösterilen bir abi vardı. Lakabı denyo. Ama ben bugüne dek tribünde bir denyoluğunu görmedim lakap nerden geliyor onu da bilmiyorum. Kara kuru, esmer, boynunda siyah beyaz poşu, elinde sigara. Setin orada durur, genelde maçı izlemezdi. Sonraları kayboldu gitti tribünden. Tribünün çekinilen isimlerinden biriydi hep.
Uzun bir aradan sonra tekrar tribüne döndüğünü öğrendik Forza Beşiktaş'tan. Bahsettiğimiz Yılmaz 11 kişilik takım görüntüsündeki fotoda ayakta duranların en sonuncusu. Alt sıradaki dörtlünün son ikisi ise yaşamıyor. Pembe Hasan ve Optik Mehmet. Allah günahlarını affetsin.

15 Ekim 2008 Çarşamba

Türk İşi

Büyük organizasyonlarda elde ettiğimiz başarılardan sonra o turnuvada parlayan yıldızlarımızın kaybolup gitmeleri uzun sürmedi. 1996 yılında Avrupa Şampiyonası’na katıldığımızda yıldızlaşacak futbolcuyu bırakın rakip kaleye ender atak geliştirme şerefine nail olunca lanetlendi diyeceğimiz bir futbolcumuz olmadı. Sene 2000. Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finali elde etmişiz. Kadromuzda yer alan futbolculardan Okan Buruk, Oktay Derelioğlu, Arif Erdem sonrasındaki yıllarda sürekli başarısız olmuşlar. 2002 Dünya Kupası’nda yarı final ve yaşanmamış bir heyecan yaşamışız milletçe. Bize bunu yaşatanlardan başlıcaları İlhan Mansız ve Hasan Şaş adeta lanetlendiler, yok oldular bu turnuva sonrasında. 2008 Avrupa Şampiyonası’nın en önemli yıldızları Arda Estonya maçında yok, Galatasaray’da yok. Servet o eski isteği yok, Milli Takımda eski mücadelesi yok. Biz büyük başarılar sonrasında bireysel olarak yıldızlarımızı hep kaybettik. Bugün sahaya çıkan takımımıza bakınca bunu daha iyi anlayabiliyoruz. Son iki maçtır takımın 10 numarası Galatasaray’da dahi formsuzluğu taraftarlar tarafından dillendirilen Ayhan. Hoş bu 10 numarayı İbrahim Üzülmez de giymişti bir Milli maçta. Kenarda Yusuf duruyor onun yerine Nuri ile başlıyorsunuz. Ayhan’ın yerine Yusuf’u koymuyorsunuz ama Ayhan’da öyle sandığınız gibi Aurelio’ya yardımcı falan olmuyor. Bunu da görmezden geliyorsunuz. Gökdeniz, Mehmet Topuz, Fatih Tekke, Yıldıray bu adamları küstürdü Fatih Terim. İbrahim Kaş seçimi de ne kadar inatçı bir adam olduğunu gösteriyor Fatih Terim’in.
Norveç maçında oynatmıştı ilk olarak İbrahim Kaş’ı. Sakatlanıp çıkınca yerine Gökhan Gönül’ü almış ve o da müthiş bir performansa imza atınca Fatih Terim eleştirilmişti. Bugün Bosna maçındaki kötü performansına rağmen forma İbrahim Kaş’ındı. Maçı izlerken Levent Özçelik onun Bosna maçında çok başarılı olduğunu söyledi. Anlayamadım. Millilerimizin duran top özürlü olduklarını da söyleyelim. Korner, serbest vuruş, tek vuruş alayını es geçiyoruz. Duran topları kullanan isim Sabri’ydi ilk yarıda gerisini siz düşünün artık. Birde unutmadan Ayhan hafta içi ne demişti: "Futbolumuz doruk noktasında bunun da aslan payı Terim'in."

13 Ekim 2008 Pazartesi

Zor İş

Böyle amatör yayınlar çıkartmanın ne kadar zor olduğunu üniversite çağımızda çıkartmaya çalıştığımız biraz siyasi, birazda yerel bir fanzin tadında dergiyle denemiş iki sayı sonra pes etmiştik. Helal olsun demekten başka birşey bulamıyorum. Bu gördüğümüz 6. sayısı. Nice sayılara inşallah. Kapaktaki pankartta tribünlerimizdeki en anlamlı ve vurucu pankartlardan birisi. Bu fanzinin bir diğer güzel özelliğiyse internet üzerinden de okunabilir olması.
http://inadina.teksas.org

11 Ekim 2008 Cumartesi

Tahmin

Sakaryaspor-Karşıyaka:1/1.85
Leeds United-Brighton:1/1.35
Romanya-Fransa:2/2.00
Türkiye-Bosna Hersek:1/1.30
İsveç-Portekiz:1/2.80
Bulgaristan-İtalya:1-0/1.64

Toplam:29

10 Ekim 2008 Cuma

Kombine Rezaleti

Halk Bankası Eskişehirspor’un 400 adet kombine biletini 160 bin YTL’ye satın alıyor, kredi kartı alan müşterilerine bedava dağıtıyor. Bir o kadar daha alacağı söyleniyor. Yazıyoruz. Ortalık kapı duvar. Aydın’dan arayan okul velisi:- Bu da bir şey mi, diyor..- Ne var, ne oldu?- Aydın Milli Eğitim Müdürü okul müdürlerine 3. Lig’deki Aydınspor’un kombine biletini 250 YTL’ye sattı. Onlar da ne yapsın? Bu parayı okul aile birliklerine ricacı olup onlara ödettirdiler.Parayı öğrenciden kes, futbolcuya yatır... Sonra ülkenin geleceğinden hayır bekle...

Melih Aşık-Milliyet

9 Ekim 2008 Perşembe

Yorum (2)

Galatasaray yıllar önce UEFA Kupasını aldığında bana göre ne Fatih Terim’in ne Hagi’nin başarısı öncelikliydi. Önce yönetim olmalıydı. O da vardı Galatasaray’ın başında. Demirören varken, Mourinho gelse, Ronaldinho da gelse Beşiktaş’tan bir şey olacağı yok. Çünkü başı kötü kulübün. Baş gitti mi kıç dağılır misali. Adamın ne yaptığı belli değil. İddiam şu: Demirören varken Beşiktaş şampiyon olamaz. Lucescu’nun gelmeyişinin asıl nedeni ise Sinan Engin’in kalmasını Demirören’in istemesi. Lucescu Sinan Engin’le çalışmaz. Birde Lucescu, Shakhtar’ı ortada bırakıp gitmez ondan alamadı. 1 maç kaybettin diye Ertugrul Sağlam gönderilmez. Bunların hepsi planlanmış şeyler. Bunlar 1 maçta zaten ipini çekecekti Ertugrul Sağlam’ın. Büyük hesap ise şuydu: Aralık ayında Lucescu’nun kontratı bitiyor. O zamana kadar Ertuğrulla idare ederim. Sonra yol veririm Lucescu’yu getiririm. Köylü hesabı tutmadı. Sonuç olarak Denizli oldu. İşin enteresanı bunu da hiçbir gazetenin yazmaması.


Besim Çırak

"Ben Olduğum Sürece Denizli Kapıdan Giremez"

Sana ne yazsak ne desek az başkan. Bu kadarına pes daha da birşey yazmak istemiyorum.

8 Ekim 2008 Çarşamba

Haydi Rastgele

Denizli'nin 3 Ekim'de Metalist maçı sonrasındaki görüşleri:
"Geçen hafta seyrettiğim Beşiktaş’ta defansın değil, belki takımın en iyi oyuncusu İbrahim Üzülmez’di. İbrahim Toraman gibi güçlü bir defans adamını göbekte kullanmayıp, Üzülmez’i kenarda oturtursan Beşiktaş’ta sorun yaşamak gayet tabi mümkün olur."
*İbrahim Üzülmez çok sevinecek...

"Beşiktaş’ın Serdar Kurtuluş - Cisse ikilisiyle orta sahayı tutması, ama bundan daha önemlisi futbol oynaması son derece zor bir hadise."
*4-2-3-1 oynamayacağız...

Kartal Yuvası Korsana Karşı

Beşiktaş için hep “Halkın Takımı” tanımını kullanıyoruz. Evet taraftarı segmentlere ayırmak Beşiktaşlı duruşuna belki yakışmayacak ama maddi durumu elverişli olmayanlara da lisanslı ürün aldırmanın yollarını tıpkı Fenerbahçe gibi bulup, yaratmak Beşiktaş yönetiminin boynunun borcudur.
Yıllardır maçlara giderken hafızamıza kazınan karelerden biridir kağıttan yapılmış siyah beyaz şapkalar, iplere serilmiş atkılar, mandallarla tutturulmuş sahte formalar ya da siyah beyaz örgüler. Bu ürünleri bundan yıllar önce almakla, şimdi almak arasında, dağlar kadar fark olduğunu söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Kulüpler için bu ürünlerin artık sokakta yerlere serilmiş, iki ağaç arasına bağlanan iplere asılmış şekilde satılması çok büyük bir tehlike. Çünkü korsan ürünler kulübün kasasına doğrudan girecek gelirlerin kesilmesini sağlıyor. Her geçen yıl kulüplerimizin yönetim kurulları içerisinde pazarlama direktörlerinin ya da sponsorlardan sorumlu yöneticilerin öneminin arttığını da bu sebeple görebiliyoruz. İşte bu yüzden futbol büyük bir endüstri ve kulüplerin kasalarını doldurmak için taraftara sunacağı ürünler çok ama çok önemli. Taraftarın ilgisini kulüp mağazalarına çekmek için çalışan yöneticilerin önündeki en büyük engel de korsan ürün satanlar. Bu ürünlerle başa çıkılabilirse gelirlerin daha da artması mümkün gözüküyor. Zira her şeye rağmen önümüzde başarılı örnekler var.

Geçtiğimiz sene Fenerbahçe Spor Kulübü, Roberto Carlos’un maliyetini forma gelirlerinden çıkardığını ve gelirlerinin yüzde 25’ini lisanslı ürünler satan Fenerium’dan elde ettiğini söylemişti dergimize. Bugün Galatasaray’da aynı çizgiyi izliyor dersek yanılmış olmayız. GS Store yöneticisi Cemal Özgörkey, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada “Her sene bir yıldız parası GS Store’dan” diyerek bugünün futbol dünyasında kulüplerin lisanslı ürünler üzerinden neleri başarabileceğinin en güzel kanıtını ortaya koymuştu. Zira bu sene değişen yönetim kuruluyla birlikte hem Trabzon’da, hem de futbolseverler arasında büyük bir ilgi gören Trabzonspor, taraftarlarının lisanslı ürün isteklerine yetişmekle uğraşıyor. Yeni sezonda Nike ile bir anlaşma imzalayan Trabzonspor’un formaları tükenmiş durumda. Bu yüzden Trabzonspor taraftarları pazarlama sorumlularının, çıkıp açıklama yapmalarını ve bu sorunu bir an önce çözmelerini bekliyor. Böylesine bir rekabet söz konusu yani kulüpler arasında. Ya Beşiktaş?
Beşiktaş’ta ise lisanslı ürünler konusunda yaşananlar oldukça çetrefilli. Beşiktaş’ın meşhur Köyiçi’nden stada doğru yola koyulduğunuz zaman, Beşiktaş forması ve atkısı da dahil olmak üzere en az 10 kalem mal satan, 20 işportacı hemen gözünüze çarpacaktır. Peki bu başka kulüplerimizde de böyle mi? Sayı bu kadar fazla olmasa da üç aşağı beş yukarı bu düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir benzerine yurtdışında rastlamak mümkün değildir diye düşünüyorum. Elinde sahte forma, kafasında şapka bir İngiliz işportacı maç günü düşünebiliyor musunuz? Bu konuda tabii ki hayat standartlarının getirdiklerini de atlamamalıyız. İlerleyen paragraflarda yeniden bu konuya döneceğim.

İşin enteresan kısmıysa İnönü Stadyumu’na yaklaşmanıza rağmen bu işportacıların sayısında bir azalma olmaması. İşte bunu diğer kulüplerin maç saatlerinde göremezsiniz. En azından stada olan yakınlığa göre, doğru orantılı olarak azaldığına şahit olabilirsiniz. 1-2 metrelik tahta üzerinde sahte Umbro formalar, Kartal Yuvası’nın tam karşısında, yolun öte yakasında, 20-30 metre ileride satılıyor. Bu kadarla sınırlı kaldığını sanıyorsanız elbette yanılıyorsunuz. Hem kapıya kadar dayanan işportacı içeriye neden girmesin? İşportacılar bununla da kalmıyor ve Beşiktaş’ın bir UEFA Kupası maçında stadyumun içine kadar girmeyi başarıyor. İşte Beşiktaşlı’yı kahreden de bu oluyor hepsini olmasa da. Çünkü bu ürünler kapış kapış satılıyor. Bir talep olmadığını söylemek kendimizi kandırmak olur. Bir orijinal formanın 6’da 1’ine orjinalimsi forma satın alanların sayısı hiçte az değil. Kulüplerin kolayı seçip taraftarı suçlaması elbette düşünülemez ama nasıl oluyor da kulüp buna bir çözüm bulamıyor? Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi, aynı zamanda Pazarlama ve Kartal Yuvası’ndan sorumlu Hakan Aksoy’u arayıp konuyla ilgili bilgi alıyoruz. Hakan Aksoy konunun tamamını bildiğini ve takip ettiğini ancak bu konuyla uzun yıllardır uğraşsalar da bir sonuç alamadıklarını söylüyor. Önceleri kendilerinin uyarılarda bulunduklarını ve bir süreliğine bu işportacıların uzaklaştırıldığını söyleyen Aksoy, zamanla İnönü Stadyumu ve çevresini mesken tuttuklarını söylüyor. Hatta hangi işportacının nerede durduğunu bilecek derecede de konuya hakim olan Aksoy, bu işportacıların biriyle senelerdir mahkemelik olduklarını söylüyor. Beşiktaş gibi bir kulübün taraftarının takımını ne kadar çok sevdiğini bildiğim için Hakan Aksoy’un yerini tarif ettiği işportacının stadın neresinde durduğunu söylemeyeceğim. Konuya bu kadar hakim olan Aksoy, işportacıların stadyumun içerisine kadar girip satış yapmalarına dair sorumuza cevap vermekte bir hayli zorlanıyor. Aldıkları önlemlerden çok yakınıyor. Taraftarın bu ürünlere ilgi göstermemesi gerektiği üzerinde duruyor.
Aksoy’un bu görüşüne elbette başka bir ülkede katılmak mümkün ama burada insanların aylık kazançlarından büyük bir bölümünü zaten biletlere ayırdıklarını, üstelik işportacıların 80 ytl’lik formaları 15 liraya sattıklarını hatırlatmamızda yarar var. Salt “Taraftarımız ilgi göstermesin” demekle konunun hallolmayacağını Beşiktaş’ın yöneticileri bizlerden daha iyi bilmeliler. Aksoy, konunun sadece Beşiktaş’ın değil Türkiye’nin sorunu olduğunu ve sahteciliğin önüne geçmenin şu anki yasalarla mümkün olmadığını iddia ediyor. Mücadelesinin sadece Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a ya da Emniyet Müdürlüğü’ne yaptığı başvurularla sınırlı kalmadığını da söyleyen Aksoy “Yasalar öylesine boşluklarla dolu ki. Sahte ürünlerle yakalattığımız işportacılar ertesi gün ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkıyorlar. Sonra gelip bizleri tehdit ediyorlar” diyor. Beşiktaş üzerinden para kazanan işportacıların cesaretleri bu işten ne kadar kazandıklarının da en güzel kanıtı oluyor.
Önceki paragraflarda belirttiğim hayat standartları konusuna geri dönecek olursak çok akıllıca fikirlerin, bu zor dönemlerde ortaya çıktığını da görebiliyoruz. Halkın fiyata olan bakış açısının ya da alım gücünün bir bütünlük teşkil etmediğini hepimiz biliyoruz. Burası bu yüzden bir İsviçre ya da İngiltere değil… Ama yapılacaklar da bu yüzden kısıtlanmış değildir.
Çizilen tüm olumsuz tabloya rağmen rakiplerimizin doğrularından feyz almak gereklilik gibi gözüküyor.
Örneğin; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün gözbebeği Fenerium.
Herkes forma alabilsin zihniyetiyle bundan iki sene önce hayata geçmiş bir projeleri var. Taraftarlar arasında gelir segmenti oluşturulmuş. A ve D olarak gruplandırılmış ve her gruba hitap eden formalar sürülmüş piyasaya. Örneğin 80 YTL’lik formayı alamayanlar için 20 YTL’lik taraftar forması yaptırılmış. Böylece 20 YTL’lik formalar satışa sürülmüş ve o dönem büyük bir ilgi görmüş. Beşiktaş için hep “Halkın Takımı” tanımını kullanıyoruz. Evet taraftarı segmentlere ayırmak Beşiktaşlı duruşuna belki yakışmaz ama maddi durumu yeterli olmayanlara da lisanslı ürün aldırmanın yollarını tıpkı Fenerbahçe gibi bulup, yaratmak Beşiktaş yönetiminin boynunun borcudur. Bunu aynen alıp uygulamak Beşiktaş’ın büyüklüğünden bir şey kaybettirmez. Doğruları yapmak rekabette rakiplerinizi yakalamak için en gerekli silah değil mi zaten? Fenerbahçe’nin boşa çıkardığı futbolcuları almak yerine, ortaya attığı fikirlerinde takip edilmesi gerekiyor.

UEFA Grupları

Kırmızıyla işaretlenenler gruptan çıkacağını tahmin ettiğim takımlar. A, C ve H grubu dışında her grup sürprize açık bence. Galatasaray oldukça zor bir kura çekse de fikstür avantajıyla bu gruptan çıkacak ilk takım dahi olabilir.

7 Ekim 2008 Salı

Yolun Açık Olsun

Ertuğrul Sağlam'ın basın toplantısını televizyondan takip ederken -her ne kadar kendisi için doğrusunu yapsa da- üzülmedik değil. Bu noktaya getiren kimdi derseniz, tek kelimeyle Ertuğrul Sağlam'dı. Liverpool maçı sonrası bıraksaydı Ertuğrul Sağlam o kötü fotoğrafıda vermeyecekti bizlere. Hani şu 8-0'lık Liverpool maçı sonrasındaki açıklamalar esnasında Yıldırım Demirören'in önünde el pençe durması gibi. Burada kendinden ödün verdi Ertuğrul. Gebe kaldı Demirören'e. Hiç mi ders almadı Rıza Hoca'dan. Onunda arkasındaydı, alnından öpüyordu, yanağından makas alıyordu Yıldırım Demirören. Hadi bunu da geçtik. Bu takımdan öyle futbolcular gitti ki ağzını açıp tek kelime etti mi Ertuğrul. Mesela Murat Şahin tek ayağıyla oynadığı maçlardan sonra gönderildi. O sessiz sedasız gitti. Kimseye birşey demedi. O sevmiyor muydu Beşiktaş'ı. Hadi bunu da geçtik. Koray'a ne demeli? Geçen sene şampiyonluğun kaçmasının bir nedeni de Koray'ın takımdan gitmesiydi. Bunu yaza yaza gazete köşeleri eskimedi mi? O Beşiktaşlı değil miydi? Hadi bunu da geçtik. Fahri'ye ne demeli? Bir telefon mesajıyla öğrendiği transferi sonrasında kusura bakma demekten başka birşey gelmedi mi aklına Sağlam'ın. Fahri'ye yazık değil miydi? Televizyonda Ertuğrul Sağlam konuşurken içimiz acıdı tabii ki. O da eminiz ki gönülden Beşiktaşlı ve para hırsı hiçbir zaman onun sevgisinin önüne geçemez. O yalan haberlere inandığımızda yok. Yalan birgün doğruya yeniliyor zaten. Su akar yolunu bulur. Beşiktaş'a hizmetleri için teşekkür etmesi gereken isim Yıldırım Demirören'dir. Basın toplantısında yanında olmalıydı. Bunu beklemek böyle bir başkandan elbette ütopya. Gelirken yanında dur fotoğraf çektir. Giderken yanında olma. Bu nasıl Beşiktaşlılık. Ertuğrul için önceki düşünceleriniz yalanmış demek ki. Adama bir teşekkür etmek bu kadar zor mu? Lucescu ile görüşülmesi gerçektende hoş değil. Ertuğrul Sağlam'a ayıp edilmiş. O bu kadarını hak etmedi. Adam gibi adamdı gerçekten bu alemdekilere kıyasla.

Ağız İshali

Yıldırım Demirören Röportajı

Ertuğrul Sağlam benimle gider
"Teknik direktörümüz Ertuğrul Sağlam çok hassas bir insan. Liverpool karşısında aldığımız kötü mağlubiyetten sonra ekibi ile birlikte istifa edeceğini belirterek fikrimizi sordu. şoke olduk. Sağlam’a inanıyorduk. Hemen reddettim. Tekrar söylüyorum, Ertuğrul Sağlam gitmeyecek. Sağlam’ın Beşiktaş’ın başına getirilmesinde kimsenin emri ya da ricası olmamıştır. Mukavelesi 2010’da bitiyor. Sağlam ancak benimle gider."

Kaynak: Hürriyet

6 Ekim 2008 Pazartesi

Beşiktaş: 2 - 1 :Hacettepe

Tello, Bobo, Holosko kadroda yoklardı. Uğur İnceman'da sakatlıktan yeni çıktığı için kadroda yer almadı. Forvette Batuhan hemen arkasında Nobre bu ikilinin arasına girip çıkması gereken ama bunu maç boyunca bir türlü yapamayan Delgado ile pozisyon bulmaya çalıştı Beşiktaş. Delgado'nun formsuzluğunun nedeni biran önce bulunmalı. Bu adam oynamadığında Beşiktaş sahada anlamsız bir hal alıyor. Tıpkı Alex'i olmayan Fenerbahçe gibi. Yaratıcı ayak sıkıntısını asla Cisse'nin çözmesini beklemiyoruz artık. O başka hesapların peşine dalmış. Maç boyunca kaybettiği toplar burdan köye yol olur, isteksizliği de cabası. Onun dışında Serdar Özkan ve Aydın Karabulut günü kurtardılar. İkisi de vasatı geçemedi. Defansa ise hiçbir şey diyemeyiz. Tek ayakta kalan onlardı. Gökhan Zan olmadan oluşturulan defans kurgusuna asla sesi çıkmaz taraftarın. Maç içinde ise sürekli olarak Batuhan'ı izledik. Batuhan'a belli ki bugüne dek sürekli kanatlardan top kesmişler. O da bunlara ya vurmuş ya da indirmiş. Bir verkaç yapmak, boşa kaçmak, topa gitmek gibi varyeteleri hiç denemiyor. Birde dengesiz ki sormayın gitsin. Hiç olmayacak pozisyonlarda rakibe şarj uyguluyor, orantısız güç kullanıyor. Eline ayağına daha doğrusu vücuduna sözünü dinletemiyor Batuhan. Mahallelerde hımbıl çocuklar olur şaka yapmaya korkarsın eli serttir hani tıpkı öyle. Nerede çift dalacağı, nerede itiraz edeceği belli değil. Hala çocuk olmasının da bunda büyük bir etkisi var tabii. Attığı gol için eleştiri getirmek belki de haksızlık olacak ama yapmaması gereken şeyi yaptı Batuhan'ın açısı darken kaleyi düşünmesi bence hataydı, şansı yaver gitti. Bir sözde Nobre'ye. Bir insanın yetenekleri sınırlı olabilir. Yaratıcılığı sınırlı olabilir. Gol vuruşlarında belki hiçbir zaman en iyi olamayacak ama o kadar gönülden futbol oynuyor ki alkış tutmamak elde değil. Nobre gibi oyuncuları sistem gereği dışarıda tutmak bir nebze de olsa anlaşılabilir ama onun dışında bu takımda Nobre kadar formayı hakeden 5 oyuncu sayamazsınız. Maçtaki protestolara gelince... Oldukça kıvamındaydı. İsim zikredilmedi. Ama sahaya Ertuğrul Sağlam ve Sinan Engin çıkarken ki ıslıklar yetti onlara. Beşiktaş başaltı oldu bu sonuçla ve kriz şimdilik rafa kalktı.

Yorum

Besim sordu taa Almanya'dan. "Şu Fenerbahçe'ye yorum yapar mısın?" Besim'in sormadan önceki yorumunu aynen buraya taşıyorum: "Güiza var dünyanın en iyi santraforlarından, sonra Carlos var. Yine iyilerden Josico var. Emre yi aldın Türkiye’nin en iyi futbolcusu işte al sana orta saha. Solda Dani Alves’ten iyi olan Uğur Boral sağda da İngilizlerin istediği Kazim başında dünyanın en iyi antrenörlerinden Aragones. Defans da Aziz Yıldırım’ın Sevilla’da olsaydı Şampiyonlar Ligi Şampiyonu olurdu dediği defans. Şimdi ne diyorsun?"

4 Ekim 2008 Cumartesi

Hayat Devam Ediyor

"Hayat devam ediyor" dedi Ertuğrul Sağlam. Bu doğru bir söylem ama bunu Ertuğrul Sağlam'ın söylemesi ne kadar doğru orası tartışılır. Mesela ÖSS'de başarılı olamayan bir öğrenci sınav sonucu geldikten sonra kazanamadığını görünce babasına "Baba kazanamadım ama hayat devam ediyor" diyebilir mi? Bunu babası söylese daha doğru değil mi? Sen önce dersini çıkar bak bakalım nerede yanlış yapıyorsun... Neden böyle oluyor. Bir bak bakalım defterine. Hayat devam ediyor tabii. Sıradan bir olaymış gibi olur böyle şeyler hayat devam ediyor demek nasıl bir polyyannacılıktır anlayamadım gitti. Gecenin bir yarısı gazetedeki açıklamasını defalarca okudum. Ertuğrul Sağlam nasıl oluyorda bu kadar emin olabiliyor kendinden. Bunun yönetimi var, taraftarı var, çıkıp "hayat devam ediyor" demeyi nasıl yeterli buluyor. Bu "Hayat devam ediyor" bana bir yerden tanıdık geliyor. Eski bir şarkı bu Ajlan söylüyormuş. Şarkının adı "Tutunup Kendime" ama o şarkının sonunda "Haydi yoluna" diyor.

Ertuğrul Sağlam'ın bu camiada büyük bir kredisi var. Biraz daha düzgün açıklamaların yanında, sorumluluğun kendinde olduğunu belli edecek çıkışları göstermesini bekliyoruz. Ligde 3 maç üst üste galibiyet alınca Beşiktaş, bugünlerimiz unutulmasın. Maçların sonuçlarına göre yazı yazmanın hiçbir anlamı yok Ertuğrul Sağlam'ın kriz anlarında topu ayağından çabuk çıkarma durumuna deli oluyoruz başka birşey değil.

3 Ekim 2008 Cuma

1 YTL İle Çalışır

Giresunspor-Sakaryaspor:2/2.70
Ankaraspor-Sivasspor:1-0/1.59
Antalyaspor-Gaziantepspor:1-0/1.30
Konyaspor-Trabzonspor:1-0/1.64
Denizlispor-İBB Spor:0-2/1.60
Bursaspor-Galatasaray:1-0/1.72
Ankaragücü-G.Birliği:1/2.10
Eskişehirspor-Kocaelispor:1/1.70
Beşiktaş-Hacettepe:1/1.10
Fenerbahçe-Kayserispor:1/1.25

Toplam Oran:123

Allah Acıdı

Beşiktaş'ın ilk maçta aldığı 1-0'lık galibiyetten sonra rövanşın daha kolay geçeceğini düşünmüştüm. 4-4-2 düzeninde 1-0'lık avantajı yakalayan Beşiktaş'ın deplasmanda sürekli olarak oynadığı 4-2-3-1 düzeniyle daha rahat bir maç çıkaracağını tahmin etmiştik. Beşiktaş'ın bu kadar değişebileceğini hazmedemiyor insan. Sivok, Uğur İnceman olmadan denge şaşıyor. Takım galip gelince methiyeler düzmekten, yenilince eleştirmekten farklı şeyler ortaya koymak lazım. Mesela demeliyiz ki şu sistemle oynamamalı. Ya da şu oyuncu şurada oynamamalıydı. Genel olarak takımın mücadele etmediğinden, takımda yaratıcı oyuncu eksikliğine kadar pek çok eleştiriyi yarın gazetelerde okuyacağız hep beraber. Ama uzun yıllardır bu dengesiz skorları ve oyunları nasıl açıklarız orasını kestiremiyorum. Bir iyi bir kötü Beşiktaş'tan hangisi gerçek? İkisi de gerçek futbol bu yeneceksin de yenileceksinde diyebilmek mi lazım? Sezon başında bu sene farklıyız abi dedirten öğeler: Delgado'nun müthiş formu, Holosko'nun deli dolu koşuları, Sivok-Zapo uyumu, Uğur İnceman'ın isteği, Aydın'ın bindirmeleri. Cevap bu isimleri sorgulamakta. Delgado'ya ne oluyor, nasıl bu kadar farklılaşıyor. Uğur İnceman olmayınca mı? Yıllardır nedir bu sakatlıklardan çektiğimiz arkadaş. Her sezon bu kadar çok sakat verilir mi? Hadi olacak sakatlıklar diyelimde nedir kardeşim bu Gökhan Zan. Halı saha takımına almam ben bu adamı diyenlere hak veriyorum artık. Tek suçlu o mu? Değil tabii. Bobo mesela nasıl bu kadar farklılaşabiliyorlar, istikrar uğramayacak mı şu siyah beyaz formaya. Ertuğrul Sağlam'ın kredileri dolmadan bazı düşüncelerini silmesi gerekiyor. İbrahim Toraman'la sağ açıktan bindirme yapmaktan vazgeçmeli mesela. 8-0 gibi bir mağlubiyetti bu. Yine bir kriz havası esmesin lige yansımasın, geçen sezonun kopyası olmayalım.

1 Ekim 2008 Çarşamba

UEFA'da Son 10 Deplasman


S.Brijeg:1-2:Beşiktaş
Bayer Leverkusen:2-1:Beşiktaş
Dinamo Bükreş:2-1:Beşiktaş
CSKA Sofya:2-2:Beşiktaş
Vitoria Guimares:1-3:Beşiktaş
Sevilla:3-0:Beşiktaş
Malmö:1-4:Beşiktaş
Vaduz:0-1:Beşiktaş
Parma:3-2:Beşiktaş
S.Bükreş:2-1:Beşiktaş