Uzun süredir ara vermişiz bloga. Böyle uzun aralar verince dönmesi de zor oluyor. İnsanın eli gitmiyor yazmaya. Yazmayınca da sanki her şeye uzak kalmışsın gibi oluyor. Takip ettiğin halde takip etmiyormuşsun gibi. Bayram haftası özellikle Beşiktaş'ın Kasımpaşa deplasmanında tribündeki yerimi alınca hatırladım blogu. Umarım bundan sonra daha çok zaman ayırırım.
Bayramın ikinci günü eşten, akrabadan sıyrılıp maça gitmenin tadı gerçekten başkaymış. Bütün gün dolaşıp dolma, börek yeri gelince kavurma üstüne baklava çay... Saat 17:00'de yola koyuldum. Beşiktaş'ta biraz takılıp Taksim'den Kasımpaşa'ya yürümeye başladık arkadaşımla. Stada geldiğimizde elinde fotoğraf makineleriyle turistler yerin dibindeki stadyumun fotoğrafını çekip amazing gibi kelimeler kurarken ince ince kokular almaya da başlamıştık. Sanırım 5 dakika önce biber gazı sıkılmış. Gözlerimiz yaşardı. Taşlı yoldan stada doğru yürürken yerde çok sayıda Beşiktaşlı, duvarın dibinde babasının sakinleştirmeye çalıştığı küçük çocuklar gibi artık görmekten sıkıldığımız hatta garipsemediğimiz durumlarla karşılaştık. Polisin mecburi istikametinden devam ettik ama aşağıdan büyük bir kalabalık yukarıya doğu yürümeye başlayınca biz de ilk geldiğimiz noktaya doğru tırmanmaya başladık. Polis stada sokmuyor kısacası. Olay çıkmış. Bir polis tek başına herkesin biletini kontrol edip tek tek bırakıyor maça girebilmeleri için.
Velhasıl girdik stada. Zeki Demirkubuz da hemen önümüzdeymiş merdivenlerden oturacağı yeri seçerken meraklısı gelip fotoğraf çektiriyor. Yanına gelenler abi hesap senin mi diye soruyor o da evet benim diyor. Maç başlıyor. Kasımpaşa tribünlerine bakıyorum. Hiçbir sempati barındırmıyor. Bir semt takımı gibi tribünleri yok. Takımları da Metin Diyadin gittikten beri kötü. Bundan faydalanan aç Beşiktaş iki golü buluyor. Bunu da müthiş paslaşmalarla yapıyor. Bir şekilde 3 puanı koyuyoruz cebimize. Devre arası ve maçın sonlarına doğru polisin kontrolü altında torpil atıyor Kasımpaşa taraftarı. Polisin tepkisizliği karşısında şaşkına dönmüyoruz. Biliyoruz nedenini ve neden bu kadar tavizkar olduklarını. Maçın bitimine 2 dakika kala Kasımpaşa'nın maraton tribününden 30 kişilik bir grup koşa koşa dışarı çıkıyor. Dışarıda bir olay olacağını düşünüyoruz. Önce gruptan ayrılmayalım diyoruz sonrasında bir olay çıkarsa biz de yoktan yere karışmayalım diye gruptan ayrılıp Tepebaşı'ndan Taksim'e doğru İstiklal Caddesi'nden yürümeye başlıyoruz.
Taksime ulaştığımızda 30 kişilik bir Kasımpaşalı grup stada doğru İstiklal Caddesi'nden ava çıkmış görünüyor. Allahtan üstümüzde Beşiktaş forması ya da atkısı ya da montu yok. Yoksa iki kişi bunlar iki tokat atar göndeririz diye düşünmeden linç edecekler. Yaş ortalaması çok düşük bu bahsettiğim grubun. hani biraz daha büyük olsalar akılları belli bir noktadan sonra vurmayı kesmeye yetecek. Ama bu ergenler sabaha kadar dövebilir. Hatta öldürebilir diyoruz. Bizi ıska geçen grup arkadan gelen daha kalabalık bir Beşiktaşlı grupla kavgaya tutuşuyor. Çok uzun sürmeyen kavga sonrası çevik kuvvet ve ambulans sesleri eşliğinde Beşiktaş'a doğru yürüyoruz. Sanırım artık bu kolpa kovalamacadan, aptal deplasman olaylarından iyice yılmışım. Hele hele tribünü olmayan, sırf olay çıkarmak için toplanmış çapulcu sürüsü yüzünden deplasmana gitmekten vazgeçiyor insan.
Dün de Fenerbahçe-Antalyaspor maçını izlerken enteresan bir şey takıldı gözüme. Saha kenarı reklam alanlarında Oley.com reklam vermiş. "İddaa Bizim İşimiz" sloganlı reklamları gerçekten çok komik olmuş. TDK'ya göre İddaa diye bir şey yok. Malumunuz üzere bu kelimenin doğru şekli iddia. TDK da İddia'yı şöyle açıklamış: 1. Hukuk Sav, 2. Kendinde olmayan bir yeteneği, bir durumu varmış gibi gösterme. Oley.com'un verdiği reklamda bahsettiği ise en büyük rakibinin adı:) Yani daha rekabet edecek doğru sözün yok.
Edit: İddaa ve oley.com markalari birbirine rakip degildir. Oley.com iddaa oyununu oynatan araci bir yasal bahis sitesidir ve iddaa ana markasi altinda hizmet verir teorik olarak. İddaa'dan gelen yonetmeliklere gore oley.com gibi yasal bahis sirketleri konu hakkinda reklam yaparken "iddaa" kelimesini kullanmak zorundadirlar. (Efe Varol'a teşekkür ederim.)