30 Kasım 2010 Salı

Beşiktaş'ın Wikileaks'i: Derin Beşiktaş

Dünya wikileaks belgeleri ile yıkılıyor. Gün yüzüne çıkmamış, daha önceleri konuşulsa da hiçbir zaman belgelerle ispatlanmamış bu durum, dünyanın 11 Eylül'de yaşadığı "artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağı" motto'suna hizmet eden olaylar silsilesinin fitilini ateşleyecek mi bilinmez ama daha uzun bir süre konuşulacağı kesin.

Bir Beşiktaş blogunda böylesi konularda ahkam kesmek, gazetelerde, dergilerde, televizyonda ve internette yeterince bilgi varken bir de buradan "Aha neler oluyormuş lan meğer" dememin bir sebebi var tabii.

Efendim bazılarınız rastlamıştır. Bazılarınız duymuştur. Bazılarınız duymuştur bakma fırsatı bulamamış, internete girdiğinde başka sitelere bakarken aklından uçup gitmiştir belki diye, bir de hazır Wikileaks diye bir olay patlak vermişken -daha önceleri de vardı ama sanırım Türkiye bu kadar içinde değildi açıklanan belgelerin- Beşiktaş'ın Wikileaks'ine baktınız mı hiç diye söylemenin tam sırasıdır diye böyle bir girizgah yaptım.
Tam yerine basmanın gururuyla bahsi geçen siteyi mutlaka ziyaret etmenizi ve ağzınız açık hangi yöneticinin kiminle nerede ne alemlere aktığını, Beşiktaş'ın içinde yaşanan ve zaman zaman medyaya da yansıyan konuların gerçek yüzüne ulaşmanın hazzını, ulan kim bu isimsiz kahramanlar acaba? Nasıl ulaşıyorlar bunca bilgiye? Beşiktaş için kelle koltukta yola düşen, esprili yazı diliyle boş beleş adamlar olmadıkları besbelli tayfa necidir ne iş yapar? diye merak etmenizin de garantisiyle aşağıdaki linki bir an önce tıklamanızı tavsiye ederim.

29 Kasım 2010 Pazartesi

.öt Olmak Var Belli Etmek Yok

TRT Türk'te yayımlanan programda Hasan Şaş derbi hakkında konuşuyor. Belli ki çok üzgün. Kendisi gibi futbolcuların artık Galatasaray kadrosunda olmamasının burukluğunu yaşarken yorumlarına da bunu taşıdığını görebiliyoruz.

Hatta bir adım daha öteye gidip Beşiktaş maçının bir derbi olmadığını, takımın bu maçı fazla dikkate almadığını onu da bırakın tribünlerin dahi Beşiktaş maçını bir derbi havasında yaşamadığını düşünüyor. Bunu dile getiren ve bu düşüncesinin ne kadar doğru olduğunu ispatlamaya çalışırken Neil'ın Nobre'nin sarı kart görmesini engellemeye çalıştığından da dem vuran Hasan Şaş, "Fenerbahçe maçında asla Neil'ın böyle bir hareket yapmayacağının da altını çiziyor.

Galatasaray'da oynadığı yıllarda Beşiktaş maçlarına İnönü'ye giderken bir derbi maçına çıkıyormuşuz gibi hissetmezdim kendimi diyen Hasan Şan'ın tavırları Beşiktaş maçlarının bir derbi olmadığı saçmalığı ile son buluyordu.

Hasan Şaş'a göre derbi değilmiş Galatasaray'ın Beşiktaş ile oynadığı maçlar. Hemen filmi başa sarıp maç öncesi yazısında yer alan aşağıdaki cümlelere bakalım: "Pino konusunda bir parantez açmak lazım. Rakibe etkili olma izni vermeyip de kazandığı topları çizgi halinde yakaladığı defansın arkasına atmayı başaran bir Galatasaray’da Pino ön plana çıkar. Beşiktaş defansındaki her oyuncudan daha süratli, daha kıvrak olan Kolombiyalı böyle giderse rakip savunmayı ‘madara’ eder."

Beşiktaş karşısında madara olan tespitlerinin bir neticesi olduğunu sanıyorum Beşiktaş maçlarını derbiden saymamasını. Yeri gelmişken bana göre derbiler arasında en keyifsizi Hasan Şaş'ın dediği gibi Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanandır. Derbidir ama en keyifsizidir. En keyiflisi ise hiç şüphe yok Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan karşılaşmalardır. Siz uzun süredir Fenerbahçe ile Galatasaray arasında oynanan karşılaşmalarda oynanan futbolun derbi olduğuna şahit oldunuz mu?

Güle Güle Rezil Deplasman Tribünü

Hayatımda ilk kez Ali Sami Yen'den mutlu ayrıldım. Hiç nasip olmamış bir Galatasaray galibiyeti görmek bu stadyumda. Eğer biraz daha cesaretli oynansa, Quaresma olsa daha farklı bir skor yakalamak da mümkünmüş. Önceleri hep tribünler iyi ama takım kötü olur, maç sonu arkadaşlardan gelen telefonlardaki "Oğlum deli bağırdınız, televizyondan felaket sesiniz geldi" gibi konuşmalar teselli olurdu evimize giderken.

Tribünlerin aynı başarısından bahsedemeyeceğim zira 5 dakika boyunca omuz omuza yapmak için çırpınıp yapamamak ve sürekli omuz omuza diye bağırıldığını ben hiç hatırlamıyorum. Maçtan önce Alen'in başına gelenler sonrası sete çıkmanın birinci dereceden risk taşıdığı ortamda, lidersiz tribünden başka birşey beklemek de insafsızlık tabii. Ali Sami Yen'de 2-0 öne geçip makara yapamamak da canımızı sıkmadı değil.

Saha içerisinde ise Galatasaray'ı hiç bu kadar aciz görmemiştim. Saldırmak isteyip de saldıramayan bir Galatasaray'a çok şaşırdım. Bir ara orta sahalarına göz gezdirince felaketin boyutları gözler önüne seriliyordu zaten. Guti, Necip, Ernst, Aurelio'ya karşı Ayhan, Cana, Barış.

Son olarak aşağıdaki videoda Asabi Sedat'ın tekmelerine dikkat:) (Turkuaz montlu)


27 Kasım 2010 Cumartesi

Çekmiyor Galiba?


Vodafone'nun reklam kampanyasından esinlenerek yapılmıştı bu karikatür. O zamanlar Nobre gol atıyordu, Cim Bom'u da es geçmiyordu. Şimdi Vodafone'un reklam kampanyası değişti, telefonun çekip çekmediğini ispat çalışmalarındaki Selim'in maceralarını izlemekteyiz. Nobre'nin de bu sene hep baldırı çekiyor ama telefonu çekiyor mu bilemiyoruz...

25 Kasım 2010 Perşembe

Son 12 Sene

1998-1999
GS-BJK: 2-0
1999-2000
GS-BJK: 1-0
2000-2001
GS-BJK: 2-0
2001-2002
GS-BJK: 1-0

2002-2003
GS-BJK:0-1
2003-2004
GS-BJK: 1-2

2004-2005
GS-BJK: 1-0
2005-2006
GS-BJK: 3-2
2006-2007
GS-BJK: 1-0
2007-2008
GS-BJK: 2-1
2008-2009
GS-BJK: 4-2
2009-2010
GS-BJK: 3-0

Gündüz Gözüyle

Federasyon 15, 16 ve 17. hafta programlarını açıkladı. 02 Aralık Perşembe akşamı Sofya'da UEFA Avrupa Ligi maçı oynayacak olan Beşiktaş dönüşte neredeyse ayağının tozuyla Şeref Bey Stadı'nda Bursa maçına çıkacak. 05 Aralık Pazar günü saat 14:00'de oynanacağı belirtiliyor bu maçın. Bursaspor da bu maç sonrasında sahasında Rangers'ı ağırlayarak Şampiyonlar Ligi'ndeki son, formalite, maçında ilk puanını almaya çalışacak.

Öğlen saatine maç koyulmasının amacı acaba kaç senedir birbirine yasaklı olan taraftarları buluşturmak için midir? Hani gündüz gözüyle gelsin gitsin çocuklar, bu işte böylelikle tatlıya bağlansın diye...

24 Kasım 2010 Çarşamba

Hakkında Hayırlısı

Aşağıda Şampiyonlar Ligi tarihinin en kötü 3 performansını bulabilirsiniz.

2006-2007
Levski Sofia-------6 0 0 6 1 17 −16 0

1997-1998
Košice-------------6 0 0 6 2 13 −11 0

2005-2006
Rapid Wien-------6 0 0 6 3 15 −12 0

Bu da Bursaspor'un performansı.

2010-2011
Bursaspor---------5 0 0 5 1 15 -14 0

Beşiktaş-Kartal-Güvercin-Gügercin

Geçen hafta Beşiktaş ile Türk Telekom'un Nasıl Beşiktaşlı Oldum yarışması vardı. Bugün sonuçlandı. Kazanan hikayelerden biri var ki gerçekten muhteşem. Paylaşmadan edemeyeceğim. Toplam 3 bine yakın hikaye arasından seçilen 5 Sofya yolcusuna dereceye girmeye hak kazandıran cümlelere http://www.futbolsenbizimherseyimizsin.com/ adresinden ulaşabilirsiniz.
İşte benim favori hikayem:

benim adım yavuz gügercin.ATATÜRK soyadı kanunu çıkardığında benim dedmin dedesi abdülrezzak bey diye anılırdı.ninem hanife hanım diye.soyadı kanunu çıktığında abdülrezzak dedem hsata bir BEŞİKTAŞLI olduğundan kartal koymak istedi.ama dedem TÜEKÇEYİ çok az biliyor çünkü mısır göçmeni.elleriye bazı hareketler yaparak nüfus memuruna KARTAL demeye çalışıyordu.nüfus memuruda siirtli(yani arap kökenli) olduğu için TÜRKÇE tek kuş ismi olan güvercin sandı.konuşma aksanıda bozuk olduğu güvercine kağıtta gügercin diye yazdı.işte bizim sülalemizin soyadı BEŞİKTAŞIMIZ sayesinde bu günlere gelmekte.ben şu an 19 yaşındayım.bu olayda sanırım 1940-44 yılları arasında yaşanmış.

21 Kasım 2010 Pazar

Ararım Seni Her Yerde

Skor tabelasında 2-1 yazdığında "Böyle biter" dedim yanı başımdaki arkadaşıma. Ben ilk yarıda atılacak bir golle soyunma odasına gidilmesine razı iken tribünlerin "iki gelsin iki" ricasına uyan Beiktaş galibiyeti ilk yarı bitmeden yakalamıştı bile. Keşke dediğim gibi öyle bitseydi. Neredeyse tamamı dolu tribünlerde bayram coşkusu var. Üstelik şuursuz da değil bu sefer tribün. Galibiyet golünden hemen sonra gelecek haftaya dair mesajlara başlanmadı. Günü kurtarmadan haftanın kapanmayacağını biliyordu herkes. Ne var ki geçen hafta günü kurtaran Beşiktaş bu sefer kurtaramıyordu bir türlü. 2-1 öndeyken öyle iki gol kaçtı ki gel de arama. Zaten sahadaki ayaklardan hangisinden gol bekleyeceğimizi şaşırdık. İlk gol de kaleyi şaşıran rakipten geldi sağ olsun. En önemli gol silahımız sakat, çorbayı içmek için bekleyen Tekke kadroda yok, diğerleri de sahada yok. Didinip duranlar ve öylece duranlar var. Durmayanlar Şeref Bey Stadı'na misafir olarak gelen rakipler. İkram da sınır yok, bayram bitse de. İki gol, bir puan ile yolluyoruz Konya'yı da evine. Biz de aramaya devam ediyoruz; sakatların düzelmesini, galibiyeti, morali, belki de geçmişimizi ....

15 Kasım 2010 Pazartesi

Sergen Yalçın'ın Orhan Gülle Hakkında Söyledikleri

Ntv Spor'da Sergen Yalçın'ın anlattıkları akıl alır gibi değil. Canlı yayında söyledikleri yönetimimizin ne kadar aciz durumda olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Ben uzun uzun yazmayacağım, siz Sergen'i dinleyin...

http://video.milliyet.com.tr/Sergenin-ilginc-anisi_1_45528.htm?auto=1

14 Kasım 2010 Pazar

Hayra Alamet Değil

Beşiktaş bildiğimiz gibi arkaya atılan her top tehlike, ileride forvet sıkıntısı, bir de yetenekli ayakların oyuna ceza sahasının etrafında da yön verme isteğinden kaynaklanan bir türlü şut atamama hastalığı.

Quaresma'nın her rakibe hakem de dahil olmak üzere el ense çekmesi iyiye işaret değil. Yukarıdaki isim Quaresma değil de Necip olsa sarı kartı yemişti. İnsanımız şöhretin hastası, gücün müptelası.
Neyse... Querasman'ın sinirini yatıştıracak şey gol. Bir an önce ilk beş haftadaki havasını yakalaması lazım bu menapozlu durumdan sıyrılması için. Guti'nin de sezon içerisinde en isabetsiz pas oranını eklersek ilk yarı umutsuzluk içinde geçti. Penaltının da hakemin çok iyi niyetli olmasından kaynaklandığını ekleyelim.

Gençlerbirliği oyunun büyük bir bölümünde Beşiktaş'ın üzerine geldi. Golü de bulabilirlerdi. Kendi beceriksizlikleri nedeniyle skoru çeviremediler. Nüfus müdürü hatası Hurşut, mahalle topçusu stiliyle topa basıp çekerek adam eksiltmeyi başarıyor. Bizim defansımız için utanç verici bir durum.

Son 15 dakika ise sahada hiçbir şey yapmayan bir Beşiktaş vardı. Gençlerbirliği sahasına kapattı. Bütün takım geride rakibe pozisyon vermeme derdine düşerken tehlikeli bir kontraatak bulamamak da ne derece kötü oynandığının kanıtı.

Sensible oynayanlar bilirler. Altyapıdan gelen futbolcuların çakma isimleri olur. Gençlerbirliği takımının kadrosuna bakınca aklıma geldi. Billy Mehmet, Hurşut, Cem Can...
Maçın en güzel olayı ise Hilbert'in gol atması. Çok sevindim.

Beşiktaş Yenilmez

1991 Mart ayının son günü de kışa veda edercesine güneşliydi bugün gibi. Bu güzel havayı değerlendirmek için ailece dışarı çıkma planları yapıyordu annemle babam. 90 Model bir Doğan almıştı bizimkiler ve ona binip dolaşacaktık. Ben ise Pazar gününün en güzel saatlerini odamda radyo başında geçirmek üzere hazırlıklarımı tamamlamıştım çoktan. Beşiktaş'ın Ankara'da Gençlerbirliği'yle maçı vardı ve bayraklarla, örgü iplerle süslediğim odamda maçı dinleyecektim tek başıma. Odamın kapısında durup "Haydi hazırlan, çıkıyoruz" dediğinde annem, maçı dinleyemeyecek olmanın üzüntüsüyle duvardaki Beşiktaş posterlerine bakarak çıkışımı hiç unutamıyorum.
.
Araba ile giderken gözüm hep saatteydi. Arabada radyo, kasetçalar olmadığı için skordan bihaber olarak geçiyordu dakikalar. Ne zaman bir kırmızı ışıkta dursak pencereyi açıp yanımızdaki arabanın kolonlarından maç ile ilgili bir kaç cümle duyabilmeyi ümit ediyordum. O gün nereye gittik, nerede ne yedik hiç biri hatırımda değil. Artık maçın sonları yaklaşmışken yürüyüş yaptığımız bir parkta iki adamın el radyosundan maç dinlediğini fark edip onlara doğru koşuşum, "Amca Beşiktaş maçı kaç kaç?" diye soruşum ve aldığım cevap sonrasında duyduğum mahcubiyet ile üzüntü karışımı hislerle bizimkilerin yanına dönüşüm hala hatırımda. 2-0 mağlup durumdaydı Beşiktaş, o haftaya kadar namağlup olan Beşiktaş yeniliyordu... Çocuk aklımla suçu kendimde bulmuştum. Sene başından beri bütün maçlarını takip ettiğim Beşiktaş o gün ben radyodan dinlemediğim için yenilmişti. Yoksa Beşiktaş yenilmezdi ki...
.
Namağlupluğunu kaybeden Beşiktaş kalan maçlarından hiç birini kaybetmedi ve o sene yine şampiyonluğa ulaştı. Ertesi sene de, benim hayatımda ilk kez Dolmabahçe Stadı'na ayak bastığım sene, şampiyonluğa namağlup olarak kavuşacaktı. Yenilmiyordu Beşiktaş o zamanlar. Sadece çocuk aklımla ben değil, futbolu bilen herkes öyle diyordu; 'Yenilmez armada'.
.
Bu gün hava kışa 'hoşt' dercesine yine günlük güneşlik ve öğlen vakti Beşiktaş'ın Ankara'da Gençlerbirliği'yle maçı var. Birazdan hanımla beraber annemlere kahvaltıya gideceğiz. Muhtemelen sonrasında da bu güzel havayı değerlendirmek için çıkıp dolaşırız. Maç saatinde hala dışarıda olursak ve ben parkta maçı dinleyen iki kişiye doğru ağır adımlarla yaklaşıp skoru sorarsam alacağım cevaptan korkuyorum. Bu sefer suçu da kendimde aramam.

academybjk99.blogspot.com ' dan...

13 Kasım 2010 Cumartesi

Bursa'da Son Durum

Bursa Atatürk Stadı çevresinden 00.30 itibariyle aldığım habere göre Cumartesi sabahı 10.00'da satışa çıkacak misafir tribün biletleri için şu an bilet sırasında yaklaşık 200-300 Trabzonsporlu varmış. Termoslar,battaniyeler falan..Bakalım o anı yakalayan bi gazete-Tv v.s olacak mı..

Bu arada Trabzon'dan, Ankara'dan ve İstanbul'dan akın akın Bursa'ya gidenlerin çoğunun bilet bulamayacaklarını düşünürsek yarın Bursa'da baya bi mevzu kopması da kuvvetli ihtimal.

0 - 0,5 olsun, bizim olsun..

O sene; bu sene...

12 Kasım 2010 Cuma

Ersan Adem Gülüm Milli Takım'da

Özellikle son maçlardaki yükselen performansı ile Hollanda maçı için A Milli Takım aday kadrosuna çağırıldı Adem.
Dileyelim nazar değmesin ve kiralık olduğu unutulmadan elden kaçırılmasın.

Bu Ne Sevgi Ah !

Trabzonspor taraftarı Bursa Havaalanı'nda karşıladığı takıma kalacakları otele kadar eşlik ediyor.


Ne Desek Boş

Hocam kollarını bağlama, kısmetimiz de bağlanıyor...

11 Kasım 2010 Perşembe

Fotoğrafını Değiştir Ersan

Ersan'ı ilk olarak Manisaspor'un İstanbulspor'la Bahçelievler Stadı'nda 2006 yılında oynadığı Türkiye Kupası maçında görmüştüm. Oyuna sonradan girmişti yanlış hatırlamıyorsam (ki TFF kayıtlarından baktım şimdi, Ümit Bozkurt'un yerine girmiş oyuna). O sene 19 yaşındaydı ama iri yarı fiziğiyle dikkat çekiyordu. O yıl A takımla antremanlara çıkıyordu ama PAF takımda daha çok oynadı.

O maçın 4-5 ay sonrasında Manisa-Trabzonspor PAF takım maçında izledim. İzlediğim 2 maçta da sol bek oynuyordu. Hatta PAF maçında maçın bir bölümünde orta sahanın solunda da izlemiştim. Manisasporlu bir arkadaşın övgüleri üzerine izleyip kısa bi süre takip ettiğim Ersan'ı çok da beğenmemiştim açıkçası ama bugün geldiği nokta ve oynadığı futbol takdir edilesi gerçekten.

Adanaspor'dan BJK'ye transferinde "kiralık" olayını Adanaspor mu BJK mi tercih etti bilmiyorum ama bu işten Adanaspor karlı çıkacak gibi gözüküyor.

Ersan Adem Gülüm'ün başarılarının devamını diliyor, TFF'deki fotoğrafını -eğer mümkünse- yetkililerle irtibat kurarak değiştirmesini tavsiye ediyoruz.. Kızlar şimdiiki halini gördükten sonra bu halini görürlerse karizmayı çizdirir :)

22 Ay Önceki 22 Adam

2009 Ocak ayında oynanan kupa maçındaki kadrolar fotoğraftaki gibi.
Neredeyse iki sene geçmiş ama gol beklediğimiz ayaklar hala değişmemiş...
.
(Bu akşamki muhtemel kadro; Cenk, Hilbert, Toroman, Ersan, İsmail, Nihat, Necip, Onur, Tabata, Holosko, Bobo... Nobre de sakat değilse yedektir.)

Trabzon'da Gişe Durumu

Bu sene Trabzon'da gişe rekoru Galatasaray'da. Kaybeden Fener. Beşiktaş ikinci.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Schuster'e Laf Söyleyememek

Dün akşam arabanın içinde eşimi bekliyorum, saat 20:30'a geliyor. Oyalanmak için de telefonumu kurcalıyorum. Kayıtlı olan şarkı, marş ve tezahüratlardan bir kaçını silmek amaçlı tek tek geçiyorum üzerlerinden, kıyamıyorum hiç birine. Kasım ayını neredeyse ortalamamıza rağmen havanın hala sıcak olması sebebiyle pencere yarım açık. Tam içinde küfür geçen bir tezahürat esnasında karşıdan bir aile geldiğini fark edip telefonun sesini iyice kısıyorum. Bir baba, omuzunda ellerinden tuttuğu küçük kızıyla geliyor. Hemen arkalarında muhtemelen biri yine kızı, diğeri eşi olan iki bayan. Park halindeki arabamın hizasına geldiklerinde baba ile gözgöze gelince yanımdan geçip gitmek üzere olanların Bernd Schuster ve ailesi olduğunu anlıyorum. Pencereyi sonuna kadar açıp "Bernd Schuster! Oley, oley, oley!" diye bağırasım geliyor, karanlıkta ürkütmeyeyim diye vazgeçiyorum. ' "We still trust in you" (Sana hala güveniyoruz) mu desem' diyorum kendi kendime sonra ondan da vazgeçiyorum. Zaten bir gün önceki açıklamalarını sabah gazetede okuduğum zaman kızmıştım ona. Ligin zirvesindeki iki takımı kastederek onlar gibi defansif oynamadığımızdan bahsetmiş. Üstüne üstlük maçın hakemine de yüklenmiş. Ligin dibine demir atmış bir takıma biz bir golü güç bela hem de şansın yardımıyla atabiliyoruz ve kaybedilen puanlar sonrasında hocamız tutup da ona buna çatıyor. "Yahu hoca, ne iş?" diye sorsam akşam akşam evine giden adam beni mi kaale alacak diye düşünürken zaten ense traşını görmeye başlıyorum... Merak edenler için söyleyeyim; Schuster de Acıbademli.

10 Kasım 1938

Atatürk'ün ardından

4 Kasım 2010 Perşembe

Porto-Beşiktaş ve İlker Yasin Klasiği

Beşiktaş’ın forması da rotasyona girmiş. Bazen siyah şort beyaz forma, bazen beyaz forma siyah şort. Rotasyon takım sahaya çıkar çıkmaz kendini belli ediyor. Kadroya bakmaya bile gerek yok.
Benim için ilk hüsran stadyumun dolmamasıydı. Bizim Mersin İ.Y maçındaki halimiz neyse stadyumlarının hali oydu. Beşiktaş’ın böyle maçlara çıkması çok canımı sıkıyor daha maç başlamadan kafamda stadyumdaki çoğunluğun düşüncesi hakim oluyor.
Aslında maça da fena başlamamıştık. Yüksek pas isabeti, Guti’nin klas pasları, Nihat’ın Bobo’yu pozisyona sokması ümitleri yeşerten alametlerdi. Defansta Ersan Gülüm ile İbrahim Toraman’ın doğru yet tutuşunu da eklersek hiç de kötü değildik.
Oyun içerisinde böyle bir süreklilik sağlamak mümkün değil tabii. Bireysel hataların olduğu, pas trafiğinin azaldığı dakikalardan sonra takımın toparlanması nedense uzun zaman alıyor, bazen verimsizlik 90 dakikaya yayılıyor. Beşiktaş’ın 1 ay içerisinde ortaya koyduğu olumsuz futbol ve aldığı kötü sonuçlar takımın özgüveninin üzerine kalın bir çizgi çekmiş. Bunu belirli dakikalar hissetmemek mümkün değil.

Gerisi zaten çorap söküğü gibi geliyor.
Ersan ve İbrahim’in yaptıkları ufak hatalar sonrası paniklemesi, yavaş yavaş orta sahada pas trafiğinin yok oluşu, geriye oynama hastalığının baş göstermesi Beşiktaş’ın golü kalesinde göreceğini sadece televizyonu başındaki bizleri değil emin olun takımı da sarmalamıştı.
Şu Hakan Arıkan için şanssız adam demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Başka türlü bir yorum bu adama haksızlık olur. Topa çıkması gereken bir anda çıktı. Rakibinin durup dururken dengesini kaybettiğini de dikkatli gözler yakalayacaktır. Dengesini kaybeden Falcao Hakan’ın müdahalesine yakalandı. Yine çok talihsiz bir gol yedik Porto’dan.
Maç yazısı yazmaktan keyif almıyorum ama tek başına İlker Yasin’i yazmak da istemedi canım. Yine ahkamını kesti, felaket tellallığı yaptı. Gereksiz yorumlarıyla kafayı yedirtti.
Efendim “Schuster neden Necip’i oynatmıyormuş da Aurelio’yu oynatıyormuş.” Haklı olabilir, belki birçoğumuz da böyle düşünüyoruz ama sen kimsin arkadaş. Sanane…
Senin görevin maçı anlatmak. “Bu oyunla puan ya da puanlar alamazmış Beşiktaş.” Senin de çok umurunda Beşiktaş’ın puan alması.
“Az şut çekiyoruz attıklarımız da kaleyi bulmuyor.” Bu yorumu yaparken bir parça üzüntü duyduğundan değil, bu adamın hissiyatını nasıl tarif ederim bilemiyorum. Sürekli yıkım yaşayan negatif insanların hisleriyle anlatmaktan zevk alıyor.
Holosko’nun maça 11’de başlamaması hataymış. Schuster bu hatadan dönmüşmüş. Ulan yatacak yerin yok senin. İnanın Fenerbahçe maçı anlatsa böyle ahkam kesemez, kesse de kablosunu keserler İlker Yasin’in. Dayanamıyorum bu adama.
Yine İlker Yasin’in anlattığı bir maç hatırlıyorum. Romanya’da Steau Bükreş maçı olması lazım. O maçı sanırım Kanal D vermişti. O maçta da çileden çıkmış kanalı arayarak küfür etmiştim. Anlatmasın artık Beşiktaş maçı. Dayanamıyoruz.

Önce Holosko'nun direkten dönen topu, sonrasında karşılıklı çıkan kartlar arasında Nihat'ın yaradana sığınıp Helton'un havasını almasıyla kan basıncı normale dönüyor. Maça da zevk geliyor. Bazen düşündüğüm maçlar 60 dakika olsa 10'a 10 oynansa daha zevkli olurdu fikri baş gösteriyor. Bu maçı izledikçe daha da hak veriyorum kendime. Derken Beşiktaş'ta rakibin 10 kişi kalmasıyla özgüvenini kazanıyor. O sırada da golü buluyor zaten. Maçı alacağımızı işaret eden pozisyonlar buluyoruz. Bir de Bobo'nun hayatının golüne bir direğin şerefsizce engel olmasına kahroluyoruz. Nefis bir dönüş sonrasında orta sahanın biraz önünden attığı enfes şutun yine Helton'un havasını aldıktan sonra acıyıp dışarı çıkmasına inanamıyoruz.

Ersan Gülüm'ün bir sonraki maç yeri garanti. Öyle bir top çıkarıyor ki Yasin Çakmak bile kıskanır. Beşiktaş'ın daha cesur oyunu İlker Yasin'e olan nefretimi biraz dindiriyor. İyi de oluyor, nefret kötü şey:)

3 Kasım 2010 Çarşamba

Ya Allen Iverson Ya Elin Oğlusun

Resmi sitedeki çağrı bu. Eyvallah büyük iş yaptı başkan. Hatta çok büyük iş yaptı kabul. Sırf Iverson'u izlemek için salonlara koşacak bir dolu basketbolsever olacağı da aşikar. Dolayısıyla Iverson'a bir imza töreni organize etmek, onun üzerinden reklam yapmak falan da olağan karşılanabilir. Yine de kombine satışlarını arttırmak için sadece onun adını telafuz etmek ne derece doğru?