25 Ocak 2012 Çarşamba

Güzel Antrenör Golden Sonra Takıma Koşandır!

Dün akşam ne maçın stresi, ne tartışmalı pozisyonlar, ne yerde yatan futbolcular, ne yağmur ne çamur.. hiçbir şey kalmayacak aklımda bu kareden başka.

Bu kadar zamandır maç izliyorum, (lütfen yazılarımızı takip eden arkadaşlar bilgileri varsa yorum yapıp beni de aydınlatsınlar) maç bitmemişken golden sonra sahaya koşup oyuncuların üstüne atlayan, böylesine bir sevinç yaşayan antrenör görmedim.

Gol sevinci tam eski açık tribününün numaralıya komşu olan köşesinde yaşandı. Gözlerimin önünde. Eğer bu gol sevincine katılmak için sahaya girmemize izin verselerdi eminim bir uçtan diğerine ancak bu kadar hızlı koşabilirdik.
Takıma sarılmak için koşan, tribünden inen birisi miydi Beşiktaş takımının antrenörü Carlos muydu başka biri görse belki de anlayamazdı. Zaten Holosko sırtını döndüğünde hocanın kendisine doğru koşarak geldiğini görünce bir an o da gözlerine inanamadı, sonra kucaklaştılar. Videoyu defalarca kez izledim, izlemeyenler baksınlar ne demek istediğimi anlayacaklar.

1903 http://rakamla10.blogspot.com/2011/11/garip.html yazısında hocanın 'egosuz' bir insan olduğunu söylemişti. Çok doğru ve gerçekten samimi bir adam. Sanki bu öğlen gitsem yanına benimle çay içip tavla oynar, akşama rakı-balık yapalım desek 'tamam ben balıkları ayıklatır getiririm' der. Şu zamana kadar bir çok yabancı antrenörümüz oldu, bir çoğunu çok sevdik ama dün akşam bu adamın takımı sahiplenmesi ve sevince - üzüntüye ortak oluşundaki duygusallığı gözümde onu bambaşka bir yere taşıdı.

Bir maçtan sonra temsili olarak karşılıklı koşup birbirimize sarılalım mı Carlos Hocam?
Yanımda beraber ıslandığım, hiç tanımadığım, golden sonra sarıldığım adam kadar Beşiktaşlı'sın, harikasın Hocam.
Lütfen hep böyle kal.

24 Ocak 2012 Salı

Biraz Fazla Kaçmış



Yarın oynanacak kupa maçındaki oranlar biraz vicdansızca olmuş. Yani tamam sürekli tokatlanıyor olabilir ama yine de Madrid. :)
Bu arada bu akşamki Beşiktaş - Gaziantepspor maçı için bize 1,15, rakibe 9,00 verilmiş. Bu da saçma! Ne biz o kadar mükemmeliz ne de Antep o kadar kötü.
Neyse bakalım ne tutacak.

(Not: Ronaldo senden gerçekten hiç hoşlanmıyorum. Senin yüzünden Clear alamıyorum, kepeklendi lan saçlarım! Seni o şampuana sponsor yapan firmanın ben aklını badeleyeyim!)

13 Ocak 2012 Cuma

Kara Cuma

Yolda öğrendim Lefter'in vefatını. Bu oyuna gönül veren herkesin başı sağ olsun diyecektim ki cep telefonuma bir mesaj geldi. Rauf Denktaş'ı da kaybetmişiz.
Dünyamızı güzelleştiren iki büyük isim aramızdan ayrıldı.
Bize de bu satırlarla tarihe not düşmek kaldı.

Rauf Baba inşallah emeklerin boşa gitmez. Kıbrıs bizim kardeşimiz, biz orayı senin güzel insanlığınla daha çok sevdik. Türlü oyun oynanıyor bugün, kanma Kıbrıs! Rauf Baba'nın hatırına kanma.
Mekanın cennet olsun, yolun açık olsun...
Lefter varken daha güzeldi sanki hayat.
Biz, ne zaman, yine bir tribünde yan yana maç izleriz; işte o zaman arma fark etmeksizin futbola ömür vermiş tüm hayatlara karşı vazifemizi yerine getirmiş oluruz.

Her vedadan bir güzellik çıkarmak ümidiyle, nur içinde yatın.

12 Ocak 2012 Perşembe

Kaldıracağız Az Kaldı

‘Kaldırılsın diyenler var’

“Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun Kasım ayında aldığı karardan sonra çıkmış yeni bir karar yok. Yani ortada izin yok... Ben o stadın kapasitesinin artırılarak yenilenmesine karşıyım. Stat geçmişte büyütülmüş. Şimdi eğer tekrar eskiye dönecekse, kapasitesi azaltılacaksa, yani küçültülerek yenilenecekse ona tamam derim. İnönü Stadı küçültülsün, butik bir stada dönüştürülsün. Aynı zamanda içinde kültür ve sanat faaliyetlerine ev sahipliği yapacak bölümler yer alsın, o zaman yenilenmesine sözüm olmaz. Sergi salonlarının, galerilerin yer aldığı özel, butik bir proje ile yepyeni, butik bir stadı olsun Beşiktaş’ın. Bakın ben böyle bir yenilenmeye ‘Tamam’ diyorum ama bilin ki, hükümet içinde bazı bakan arkadaşlarım, o stadın oradan tamamen kaldırılmasından yana...”


Fanatik Gazetesi'nden alınmış bir haber.

Butik stat nedir? İlk kez duyuyorum pencerelerinde menekşeler, zakkumlar mı var?

Küçültme işine karşı değilim işin açığı dolmuyor dolmayacak da ama bu stat yenilenirse o alan bir sürü şey için kullanılacak. O yüzden kapasite artsın isteniyor zaten. Yoksa bizim Beşiktaş taraftarı olarak 70.000 kişilik stat hırsımız yok, gerek de yok zaten.

Beşiktaş Stadı tarihin ortasındadır dolayısı ile içinde sergilerin, salonların, galerilerin olması çok güzel olur. Ayrıca Bir yenileme yapılacaksa bu sadece Beşiktaş'ın değil İstanbul'un meselesidir. Oraya Ritz-Carlton zihniyetiyle yeni stat yaparsanız siluetin boku çıkar. Demirören İstiklal Caddesi'nde yaptığı alışveriş merkezinin cephesine nasıl özendiyse dokuyu bozmamak için burada da aynı özen gösterilmelidir.

Bir de sayın bakanın bazı başka bakan arkadaşları da stat yerinden tamamen kalksın diyormuş. Neden? Hangi gerekçe ile? Niyet ne? Amaç ne? Plan ne? Komik komik konuşmayın lütfen. Kimsenin ağzının suyu da akmasın.

Beşiktaş stadı başka yere taşınacaksa eğer hiç yıkılmasın daha iyi. Üstümüze yıkılana kadar ben bu tribünde kalmaya razıyım, yenilenecekse de yerinde yenilensin.

Sayın Demirören sözüm size, başkanlığınız döneminde maddi bir çok sıkıntı yaşanıyor, kulüp borç altında, iyi kötü günler geçirdik, anlaşamadığımız çok konu var ama bunların hepsi aşılır. Fakat bu stat sizin döneminizde başka bir yere taşınırsa, bu kazığı bize sayenizde atarlarsa iki cihanda elim yakanızda, hakkımı da helal etmiyorum.

Tabi sallar mısınız o da ayrı mesele. Tavşan dağ meselesi!

Golden Sonra Tribüne Koşsanıza Ulan!


Benim için maçın fotoğrafı bu!

Yağmurda şalını kafasına geçirip kaşkol sallayan Beşiktaşlı teyzem ellerinden öpüyorum!
Şairler Parkı'da kullanmış fotoğrafı başka yerlerde de gördüm, demek ki beğenen anlam yükleyen çok kişi var. Bence bu karenin baskılı penyesi yapılsın!

Dün akşam İnönü'de asla unutulmayacak bir gece yaşandı ve bunu televizyondan izlemek zorunda kaldığım için gerçekten kahroluyorum, keşke beleştepeye gitseydim.

"Biz ceza alsak bu tribünü Fenerbahçe gibi dolduramayız" demiştim, zira öyle de oldu. Fakat dün akşam ortada şöyle bir durum vardı; ciyaklayan kalabalıkla nitelikli ve organize kitlenin farkı o kadar açıktı ki!
Lütfen Fenerbahçe taraftarı arkadaşlarım kızmasınlar, bozulmasınlar o maçtan sonra hepimiz bayan taraftarlarına hürmet ettik, lakin kendi sahalarında dört tribün, 55.000 kişi "sarı - lacivert - şampiyon - Fener" diye bağırmayı beceremezken, bizim başımızın tacı bayan taraftarlarımız ve sadece 3.000 kişiyle -ağzımızı açık bırakacak şekilde- 90 dakika ses kesmediler.

"Küfürsüz Aşk Beşiktaşk" pankartının altında nalına mıhına bakmadan elaleme giydiren taraftar ancak Beşiktaş taraftarı olabilirdi zaten. Kadınımızın da erkeklerimizden farkı yok, dobra neyse o! Bu maçtaki tezahüratlardan sonra bir ara Bursa maçına da ceza gelebilir diye geçiriyordum içimden çünkü "ne iki gelsin iki, s.kicem böyle işi" si kaldı ne de "kurabiye Fener"i... Bir ara "annnene selam söyle Galatasaray" diyorlardı ki gülmekten ölecektim ve sonunda 'gücenme' diye de eklediler! Yahu bu ayrıntıları maça gelen adamların bile yarısı bilmiyordur ne zaman öğrendiniz, nasıl ezberlediniz?! Anlaşılacak gibi değil.

Hele bir de bu soğukta o yağmurda öyle rezil bir havada! Biz gitsek bundan daha iyi olamazdı, genç yaşlı hepinizin ellerinden öpüyorum.
Kadın taraftar sayımız az ama has ve öz'müş bir kez daha gördük. Hepinize bin kere on bin kere helal olsun!

Oynanan oyuna diyecek bir şey yok şanslı bir geceydi. Klasik Beşiktaş çileden çıkarttı. Fakat buna ek olarak gollerden sonra oyuncular birbirlerine sarıldı tribüne koştuklarını görmedim. Maç bitince tribünü selamladılar mı bilmiyorum ama bu taraftarı selamlamadılarsa; hürmet etmedilerse gerçekten yazıklar olsun. Umarım ben eksik görmüşümdür, yanlış konuşuyorumdur. Tribüne çıkıp tek tek ellerini öpseler yine az!

Hepinize canı gönülden teşekkür ederim, iyi ki Beşiktaşlıyım dedim izledikçe.
Hayatımıza güzellik kattınız.

8 Ocak 2012 Pazar

İştahsız, İsteksiz, Pesimist


Beşiktaş'ın sorunu iştahsızlıktı. İştahlı oynadı diyen çıkar mı bilmem. Çok ama çok iştahsızdı. Rakip yüksek ihtimal çok klişe bir tanımla küçümsendi. A2 düzeyinde çıkacak rakibi kasmadan yenebilecek bir mücadele yeter zannedildi.

Oysa alıştığımız kanatlardan yüklenme yoktu. Sebebi ise Mustafa Pektemek'in artık kendini kanat oyuncusundan çok Beşiktaş'ın forveti olarak hissetmesiydi. Simao'yu yine saymıyorum. Yok oğlu yok. Mustafa Pektemek sol kanata uzayan toplarda en uzak adamdı bazen. Sebebi kendisini sürekli gole yakın hissetmesinde yatıyor. Burada başka bir isim denenirdi diye söylemiyorum. Sadece gözlemlerimi yazıyorum.

Dedik ya Beşiktaş iştahsızdı diye. İştahsızlığın çözümü balık yağı Beşiktaş için balık gol anlamına geliyor. Yani top forvetinizin önünde duracak, sekecek bunu gol yapacaksın. Kanatlardan top gelmedi, Fernandes'in topu atacağı hareketli oyuncu yoktu. Yani maçın başından sonuna kadar balık yağı aradık onu yaratacak şutlar dahi atamadık.

Çok önemli puan kaybı mı? Bence değil. Çok var daha bitime. Play-Off'u var. Derbileri var. Küsen, asan, kesen çok twitter ve bloglarda. Bu takım bu sene bir şekilde bu yarışın içinde olacak. İlk kez bu kadar isteksiz bir takım gördük. Bunun sebebi kesinlikle rakipti.

Bir de Genç Edu için bir önerim var. İki ayak içi vuruşunu izledik. Yani olacak gibi değil. Mümkünse ayağının üstüyle vursun bundan sonra.

Takımın geneline bakınca. Fernandes'in çok değişik bir hastalığa tutulduğunun bilmem farkında mısınız?

Eskişehir ve Ankaragücü maçında Fernandes orta sahada kendi ekseni etrafında dönerken rakiplerinin yanına sokulmasıyla topu bırakması ve hakemi faul çalmaya emr-i vaki bırakması. Eskişehirspor maçında hakemin çaldığı düdüğe anlam verememiştim. Bugün de aynı şeyi yaptı ve rakibin defansı dengesiz yakalamasına neden oldu. Bu ilerleyen haftalarda kalemize gol olarak dönecek hareketlerden biri olacak.

İsmail ve Ekrem Dağ ile beklerin desteğini İsmail'i vasat Ekrem'i kötünün kötüsü kategorisine rahat rahat sokarız. Ekrem bir pozisyonda arka arkaya dört kez kimsenin müdahalesi olmadan düşmeyi becerecek ayakkabı seçimi ya da denge kaybı yaşayabiliyor. İnanılacak gibi değil.

Almeida'nın pesimist suratını değiştirecek bir şey varsa önce kendime sonra kendisine ileteceğim. Var mı çaresi?