27 Eylül 2012 Perşembe

Mantar Pano


Yıllardır şikayetçi olduğumuz Kartal Yuvası'nda olumlu gelişmeler gözlemleniyordu son zamanlarda. FEDA tişörtleriyle başlayan kampanyanın peşine günlük hayatta rahatlıka giyilebilecek yeni ürünlerin satışa sunulacağı müjdesi verilmişti. Dün 2012-2013 sezonunda giyeceğimiz formalarla birlikte Kartal Yuvalarının yeni tasarımları olan bu ürünler de tanıtıldı.

Eleştirmek kolay, yermek daha da kolay ama şu fotoğraftaki tişörtü kim beğenerek alır çok merak ediyorum. Mantar panoya post-it yapıştırılmış gibi. Düşünce çok güzel ve manalı olsa da uygulama 'paint terk' dedikleri cinsten.

Diğer ürünler için ayrıntılı inceleme yapma fırsatı bulduktan sonra onlar için de iki kelam yazarım. İlk göz atışta direk gidip almaya karar verdiğim ürün Baba Hakkı'nın Süleyman Seba'yı alnından öptüğü fotoğraflı olan tişörttür.

18 Eylül 2012 Salı

Beşiktaş'ın Hasta Kalbi: Kapalı


Neredeyse tüm basında "Beşiktaş'ın kalbi boş" manşetleri atıldı bu sabah. Tribünü takip eden herkesin çok iyi bildiği bir durum var ki zaten uzun zamandır bu kalp hasta, atmıyor.

90'lı yılların sonunda hatta 2005 yılına kadar Kapalı'yı izlerken gözlerim dolardı. Burada olmalıyım deyip para biriktirmeye uğraşır, olmadığında yine Açık'ın yolunu tutardım. O zamandan bu zamana tribün çok değişti. Gelip geçen tüm yönetimlerin bir yanında bir karşısında olan, garip bir topluluk haline dönüştüler. Ben de dönem dönem bu grubun içinde oldum. Bir iki sezon Kapalı'da olup sonra yine Açık'a geçiyordum. Son yıllarda Kapalı, yaptığı eylemlerle medyada yer bulmaya çalışan, işin şov kısmını ön tarafa çıkartan, işi gücü desibel olmuş bir grup oldu. Çarşı'yı oluşturan büyük ağabeyler tribünden yavaş yavaş uzaklaşmaya başladı. Afedersiniz ama bacağı b.ktan çıkmamış bebeler sağa sola racon keser oldular. Gruplaşmalar, bedava biletler, farklı çıkarlar ve rant meselesi yüzünden Kapalı'nın eskileri de ya Açık'a gitmekte buldu çareyi ya da maça gelmemekte.

Şimdi bu işin bir de "Açık Tribünler" boyutu var. Kapalı bu davaların, farklı hesapların peşine düşmüşken yıllardır takıma destek veren Açık Tribünler!

"İt kopuk dolu ya orada maç izlenmiyor" laflarıyla, itin g.tüne sokulurlar. Maçta "Kapalı - Kapalı" diye bağırırlar tezahürat yapmak için; sallanmazlar. Karşılık alamayınca yuhalasalar bile yine de Çarşı'yı el üstünde tutar laf söyletmezler. Yağmur çamur her maça gelirler (ki ben Kapalı tribünün kapılarının açıldığı maçta bile, sağanak yağmur olmasına rağmen, o grupların açık tribündeki yerlerinden kalkmadıklarına şahit oldum) gelseler de kıymete binmez. Yönetim kombine fiyatlarında, bilet fiyatlarında hep Kapalı'yı baz alır Açık'takileri dikkate almaz.

Bu liste işte böyle uzar gider...

Gelelim tribün gerçeklerine. İnanmayan gelsin baksın, kendi gözleriyle görsün. Son yıllarda orijinal forma en çok Açık'taki taraftarların üzerinde var, en çok kombineyi de yine Açık taraftarı alıyor. Desteğini kesmeyen, susmayan, bağıran tayfa yine Açık tribünde. Yani destekçi olan, emekçi olan, eziyetin çoğunu çeken, dişinden tırnağından arttırıp maça gelen yine Açık yine Açık.
Ama rahatı bozulunca, bilet bulamayınca Açık'a geçmek zorunda kalan, 'yerlerini Feda ettiler' zırvasıyla basında yer bulan, belki de en az kombine satılan tribün olan yer "Kapalı"!

Kapalı haricindekileri adamdan saymayan, yoklarmış gibi davranan, dün 20.000'e yakın Açık ve Numaralı tribünlerdeki taraftarı görmezden gelen yavşak basına da diyecek bir şey bulamıyorum.

Futbol artık kombine satmadan, taraftar geliri olmadan yürümüyor. Sahanın en güzel yeri maalesef en ucuza da olmuyor. Kapalı'nın bunu anlaması gerek. Herkesin oturduğu koltuğun belli olduğu, kademeli fiyatlandırmanın yapıldığı, makul ölçüde kombine bedelleri olan bir stat yapılmak zorunda. Bu statta bütçemize göre bir bilet alıp takıma destek olmak da bizim görevimiz. Umarım böyle günler göreceğiz. O zaman geldiğinde de kombine bilet almaya ilk koşanlar yine Açık Tribün'ün taraftarları olacak, adım gibi biliyorum.

1 Eylül 2012 Cumartesi

Bayan (!) Yönetim


Bayan Basketbol Takımı diyorduk eskiden nedendir bilinmez değişti bu ve Kadın Basketbol Takımı oldu. Değişim bununla da kalmadı yapılan yatırımlar ve biraz ilgi alakayla Türkiye'de kadın basketbolcular bu sporda başarıdan başarıya koşmaya başladılar. En son, geçtiğimiz ay milli takımımız Londra Olimpiyatları'nda madalya kovalıyordu. Beşiktaş ise önce erkek basketbolcuları parasını ödemeyerek kovaladı, sonra da kadınları. Sponsor arayışları, yarı sahanın gerisinden atılan üçlükler gibi sonuçsuz, transfer bütçesi asgari ücretle geçinen bir ailenin mutfak masrafı gibi. Hal böyle olunca bizim isimleri yeni, kafa yapıları eskisinden farksız yönetim kurulu 'ellerinin hamuru ile topa dokunmasınlar', masraf olmasın diye kadın basketbol takımını da ligden çekme kararı aldı dün.

'Hoppala!' dedik ama şaşırmadık. Tombala misali torbadan çıkan kararlar gibiydi çünkü yönetimin kararları. Tutarsız, dengesiz ve isabetsiz. Koskoca Beşiktaş Jimnastik Kulübü'nün bütçesi bir yabancı futbolcunun maliyetinden fazla tutmayan kadın basketbol şubesine yetmemişti. 'Kime sordunuz, ne zaman toplandınız da bu karara vardınız?' gibi boşlukta kaybolan sorular sanal alemin sosyal paylaşım sitelerinde ancak hüznümüzü pekiştirir diye düşünüyorduk. Nitekim bu karardan yirmi dört saat geçmeden yeni proje (!) haberi gündeme geldi. Ligden çekilme kararından vazgeçildiğini ve gençlerle beraber yapılacak üç yabancı transferiyle yola devam edileceğini öğrendik. Her kimse sponsor olan Allah razı olsun. Onun tuttuğu altın, bizim kadınların attığı basket olsun.