30 Haziran 2009 Salı

Bursa Cezaevi Spor Kulübü


Nazım Hikmet ve Savaş Dinçel
“…(Bursa) hapishane(sinin) bahçesi (futbol için) adam akıllı müsaitti. Bizden evvel de zaten adetmiş, oynarlarmış. Lakin başgardiyan zaman zaman engel olur, futbol topunun bahçe duvarından dışarı aşıp, geri gelmesiyle “esrar kaçakçılığı” yapılmak ihtimalini –zayıf, çok zayıf bir ihtimal olmakla beraber- sebep olarak gösterir, eğlence babında belki tek vasıtamızı da elimizden almak isterdi. Başgardiyanın gönlü edilip, top oynamaya izin koparıldığı ikindi üzerleri, iki takım halinde bahçeye inerdik…(Ben) okulu futbola değişecek kadar bu işin tiryakisiydim. Uzatmayalım, günün birinde aramıza uzun boylu, sarı saçları kıvır kıvır, kırk yaşlarında, mavi gözlü bir de şair karıştı… Hem de takımın en zor yerinde oynuyordu: Ortahaf!... Şiirdeki kadar usta, yahut nefesli olmadığı için, onu ve ona dayanan defansı kolaylıkla geçer, onu çıldırtırdık. Öyle sinirlenirdi ki… Kurşuni kasketinin siperini hırsla geriye çevirir, santrafora geçer, beklere (savunma oyuncularına), haflara (kanat oyuncularına) çıkışır, oyuncuların yerlerini değiştirirdi ama, oyun başladıktan az sonra her şeye rağmen… inerdik kalelerine ve… GOOOOL! İfrit olurdu… Kıpkırmızı yüzü, masmavi gözleri ve yüzünün kırmızılığında kaybolan sarı kaşları… Hele çalım yapar yutturursak öyle içerlerdi ki, sahada bir faul kralı kesilir, elle, kolla, tekmeyle girişirdi. Bir gün esaslı bir tekmesini yemiştim, hani laf aramızda, çok nefis bir tekmeydi…”

Çarşı'dan Michael Jackson'a

"Hayatının yarısını siyah yarısını beyaz geçiren Büyük Beşiktaşlı Michael Jackson ruhun şad olsun"

Tribüncü Şair

Bir şair düşünün ki "İstanbul" denince aklına stadyum gelsin. Tarihimizde kimbilir daha neler var neler. Ben haberdar değildim böyle bir şiirin olduğundan. Benim gibi cahiller için eklemek istedim.

"İstanbul deyince aklıma
Stadyum gelir.
Binlerce insanın aynı anda
Aynı şeyi duymasından doğan sevincin
Heybetini düşünürüm.”

Bedri Rahmi Eyüboğlu

29 Haziran 2009 Pazartesi

Hepimiz İkiyüzlüyüz

Ulan ne çok Michael Jackson hastası varmış. Vefat etti Allah rahmet eylesin ama bu ne ikiyüzlülük kardeşim. Ulan ne hastaymış bizim millet be. Her yerde onun şarkıları çalınıyor, milletin ağzından düşmüyor. Şu klibi, şu videosu efendim şu konseri. Şu insanlık bir arpa boyu yol almaz, alamaz. İlk kez futbol dışına çıkıyorum. Dayanamadım abiler...

26 Haziran 2009 Cuma

Bunu da Yazsana Hadi!

Bugün uykulu gözlerle işe giderken, Galatasaray'ın billboardlarına denk geldim. Üzerinde Özgürlük anıtı yokken biz vardık gibisinden birşeyler yazıyordu. Galatasaray Lisesi ile alakalı bir reklam kampanyası. Afişte Emre Aşık falan vardı. Amerikan karşıtlığı güzel tabii. "Kartın üzerinde logo var amaaaaa hoşunuza gitmez mi?" diye soran Vakıfbank kızlarına çok sevdiğimiz bir abimizin "Beşiktaş logosunu nerede görsem hoşuma gider" demesi gibi hoş tabii... Ama insanları da gerizekalı sanmasın bu kampanyayı yürütenler. Dönüp şunu da yazabilir misin mesela: "Eyfel Kulesi'nden önce vardık." Yazın bakalım yazabiliyor musunuz? Yer mi? Çakma mösyöler sizi...

Futbolun Gerçek İşçileri

Sporist Dergisi/Cemal Cevizcioğlu
“Futbol işçisiyim, futbol emekçisiyim” sözünü çok duyduk. Özellikle de orta sahada adama basan, çok koşan, yıldızlar kadar yararlı olup onlar kadar para alamayan ve geri planda kalan futbolculardan. Ancak gerçek futbol işçileri olsa olsa futbol oynayarak harçlıklarını çıkarmaya çalışan kiralık oyunculardır herhalde.

“Ekmeğini futbol oynayarak çıkaranlar var bu topraklarda” desek, milyon dolarlardan ekmek diye bahsettiğimizi düşünebilirsiniz. Şu sıralar kendisini hissettirmeye başlayan kriz yepyeni iş olanaklarını da beraberinde getirirken, bize de yukarıdaki karşılaştırmayı yapmak düşüyor. Halı sahalarda belirli bir ücret karşılığında maç yapan kadrolardaki eksik oyuncu ihtiyacını gideren bir şirketin varlığından söz etsek şaşırır mıydınız?

Kriz fırsata dönüştü
20 senedir Kadıköy’de Kurtaş Spor Tesisleri’ni işleten Mahmut, Savaş ve Boğaç Kurtaş kardeşler ek iş olarak başladıkları kiralık halı saha oyuncusu işini bugün profesyonel anlamda yaparak Türk insanın yaratıcılığını da ortaya koyuyorlar. Halı sahaların olmazsa olmaz sorunu olan kaleci sıkıntısını da çözen Kurtaş kardeşler, son yıllarda bu iş için kendilerine başvuran gençlerle bambaşka bir noktaya ulaştıklarını görmüşler. Profesyonel olarak bir şirket adı altında hizmet vermeye başlayan bu 3 cin fikirli kardeş, bugün 10 kişilik bir ekibe sahip. Ekip her zaman hazır ve nazır tesislerde gelecek işleri bekliyor. 10 kişilik ekip içerisinde amatör kalecisinden, “mahallenin topçusuna”, askerden yeni gelip iş bulamayanından, kaleciliği ek iş olarak görerek akşamları halı saha maçlarına çıkanına, hatta üniversite öğrencisine kadar geniş bir kesim yer alıyor.

Maç başına 35 TL
Kurtaş Tesisleri’nde sürekli olarak bekleyen bu ekipten faydalanabilmeniz için maçınızdan birkaç saat önce haber vermeniz yeterli oluyor. Müşterilerin daha çok kaleci tercih ettiklerini söyleyen Savaş Kurtaş, kendi tesisleri dışında bir halı sahaya kaleci istendiğinde tarifenin yükseldiğini belirtiyor. İstanbul’un herhangi bir yerindeki halı saha maçları için bir oyuncunun bedeli 35 TL olurken, oyuncu 25 TL, şirketse 10 TL kazanıyor. Oyuncuları bazen kapısından alan bazen de yol parasını da karşılayacak şekilde oynatan müşterilerin sayısı da her geçen gün artmakta. Günde ortalama 4 abonelerinin olduğunu ifade eden Kurtaş, bu abonelerin verdikleri hizmet nedeniyle kendilerini ve tesislerini de tercih ettiklerini söylüyor. Oyuncuları kiralayarak para kazanmalarının yanı sıra verdikleri hizmet nedeniyle sahalarının tercih edildiğini de anlatan Savaş Kurtaş, bu uygulamayla işlerinde yüzde 100 oranında artış kaydettiklerini belirtiyor. İsteyenlerle kendi ekipleri içerisinden çıkardıkları takımla karşılaşma imkânı da sunan Kurtaş kardeşler ileride profesyonel bir takım kurmanın da hesaplarını yapıyor şu aralar.

“Markette çalışacağıma kalecilik yapıyorum”
Oyuncu profiline baktığımızda her yaş grubundan kalecileri görebiliyoruz. Bunun yanında kaleciler becerilerine göre de sınıflandırılmış. “İyi bir kaleci istiyoruz” denildiğinde şu sıralar Yoncaspor Kulübü’nde forma giyen Fatih Karaman gönderiliyor. Fatih Karaman, Maltepe Üniversitesi’nde okuyor. Henüz 22 yaşında. Hem okuyor hem de halı sahalarda kalecilik yaparak harçlığını çıkartıyor. Bir aylık kazancının 600- 700 TL civarında olduğunu söylüyor. Sürekli halı sahadaki tesislerde gelecek telefonları bekleyen bu gençlerden biri de askerden yeni gelen Celal Sağdıç. Henüz bir iş bulamayan Sağdıç, elde ettikleri gelirin şu an için kendilerini kurtardığını söylüyor. Ailelerinin bu işe şimdilik ses çıkarmadığını söyleyen Sağdıç, “Markette çalışsam alacağım maaş üç aşağı beş yukarı bu kadar olacak. Üstelik 15 saat çalışacağım. Burada arkadaşlarımlayım ve sevdiğim işi yapıyorum” diyor. Futbol oynayarak milyon dolarlar kazanmayanlardan biri de Dursun Kılıç. Askere gitmeyi bekleyen Kılıç’ın da hikâyesi pek farklı değil. İş arama çabaları bu kriz ortamında sonuç vermeyince onun da yolu mahallesindeki bu futbolcu şirketine düşmüş. Evi halı sahanın hemen yanı başında olunca sürekli halı sahada ikamet eden ender oyuncu-kalecilerden Kılıç, maçlar esnasında başlarına ilginç olaylarında geldiğini söylüyor. Halı saha parası ödenen, yol masrafı karşılanan ve ayrıca bu işten para kazanan oyuncular oldukları için saha içerisindeki hatalardan da paylarını fazlasıyla aldıklarını söyleyen Sağdıç, “Maç içinde bize bağıran, çağıranlar oluyor. Surat asanlara da denk geliyoruz” diyor.

“Türkiye’de kalecilik bitmiş”
Kurtaş, kendilerinin Anadolu yakasından birçok halı saha maçı için arandıklarını, hem kendi sahalarındaki hem de diğer sahalardaki aboneler tarafından ilgi gördüklerini söylüyor. Oyuncu seçimlerini kendi halı sahalarındaki turnuvalardan yaptıklarını da sözlerine ekleyen Kurtaş, İstanbul’da kendileri dışında böyle bir hizmetin verilmediğini de belirtiyor. Kurtaş, Türkiye’de kimsenin kalecilik yapmadığını, bu yüzden de bu işe başladıklarını anlatırken durum tespiti yapmaktan da geri kalmıyor: “Türkiye’de kalecilik bitmiş.”

25 Haziran 2009 Perşembe

Özlüyoruz

Bugün 4 yıl oldu Kazım Abi aramızdan ayrılalı. Senin gibisi gelmedi ve gelmeyecek Kazım Abi.. Özlüyoruz..

Söylerken Utanmadın mı?

"Beşiktaş'ta futbol komitesi yok. Başka bir sistem var. Herşeyi başkan yapıyor. Ya da bize söyler, biz işi çözeriz." Yukarıdaki cümle Kenan Öner'e ait. Ben yönetici olsam ve durum böyle olsa söylemekten utanırım. Yüzün kızarmadı mı hiç?

Kazım Koyuncu'dan Futbola ve Hayata Dair

"Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.”

İşte böyle diyor Kazım Koyuncu...1992 yılında Mehmet Ali Beşli ile kurdukları dünyanın ilk Laz Rock grubu "Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) ile tanıdık O’nu... İstanbul Siyasal’dan siyasi nedenlerle ayrılan Kazım için 90’ lı yılların ortasında yol, müzik yoludur, tabii bir de Trabzonspor vardır hayatında...

Üç İstanbul takımının iktidarıyla kafasını bozmuş çoğu insana inat Trabzonspor’u hep içinde taşır Kazım... O herkes gibi sonuçlarla yaşayan biri olmasa da, sonuç da bekler tuttuğu takımdan. Her yıl, "Artık bu yıl şampiyonuz” diye düşünür. Çünkü O’na göre Trabzonspor’da oynayan her futbolcu, 'şampiyon olacak takımın futbolcusu’ psikolojisiyle sahaya çıkmalı.Şampiyonluğa inanmayanın, halkını, taraftarını da inandıramayacağını hatırlatan Koyuncu, "Hiç kimse boşuna Trabzonspor’un şampiyon olup olmamasını tartışmasın. Mazimiz her şeyi tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuruyor.” şeklinde konuşuyor.

Tünel’deki ZB stüdyolarında bizi ağırlayan Kazım Koyuncu, "Siz bulmasaydınız ben bulacaktım sizi” demesi ve derginin her sayısını takip etmesi "Trabzonsporlu sanatçı duyarlılığı” olsa gerek.

Futbolu O’na iki isim sevdirdi: Trabzonspor ve Armando Dieogo Maradona...Trabzonspor’u da Maradona’yı da aynı nedenlerle seviyor; iktidarın iktidarlarını yıkan ve farklılığı getiren eylemleri... Karadeniz müziğine getirdiği yeniliklerle Türkiye’ye malolan Koyuncu, yakın bir zamanda Trabzonspor gibi Avrupa sahalarında boy gösterecek. Tulumuyla, gitarıyla, Trabzonsporluluğuyla...

- Trabzonsporluluğunuz, yöresel bir takım nedenlere mi dayanıyor?
- Hayır, sadece bununla açıklanamaz. Trabzonspor’un bendeki ifadesi, statükonun karşısında yer alması, statükoyu parçalaması, güçlülere karşı güçsüzlerin var olduğunu ve onların da bir şeyler yapabileceğini göstermesidir. Trabzonspor, sadece bir yöre takımı olarak ben de ifade bulmuş olsaydı, bu lokal bir şey olurdu ve de çok doğru temellere oturmamış olurdu. Oysa Trabzonspor, sadece Trabzon’ u değil tüm Karadeniz’i aşmış bir olgu. Evrensel değerlere sahip olan benim için de Trabzonspor, Türk futbolunun en evrensel değeri ve en önemli unsurudur.

- Siz Karadenizli ve Laz bir sanatçısınız ama sizi Urfalı da dinliyor, Muğlalı da...
- Karadenizli dışında çok sayıda dinleyici kitlem var ve sık sık onlarla konserlerde buluşuyoruz. Urfalı, Diyarbakırlı, Mardinli o kadar fazla Trabzonspor taraftarı var ki, bu memleketlilikle açıklanabilecek bir olgu değil. Aslına bakarsanız, yoksulların, ezilenlerin, "farklı olanların” var olduğu ve birbirleriyle dayanışma içinde olacağı duygusunu ifade ediyor. "İnsan neden Diyarbakır’dan Trabzonspor’u tutar?” diye bir soru sorulduğunda, "Güçlülere karşı direnen ve statükoya hayır diyen anlayış nedeniyle” cevabını buluyorum.

- Trabzonspor, sizin söylediğiniz anlamda hala "güçsüz”lerin yanında bir felsefeye mi sahip; yoksa o da “güçlüler”in kıyısına çoktan geçti mi?
- Sorunun düğümlendiği yer burası işte. Kendine has yapısından dolayı Trabzonspor var oldu. fiimdi modern zamanların birtakım ilişkilerini yaşıyoruz. Trabzonspor, modern zamanların kendine dayattığı ilişkilere girdiği andan itibaren çöküşü de başladı. Biz, varlığımızı anlamlandıran değerlerimizi unutmaya başladıkça ne anlama geldiğimiz de anlaşılmıyor. Eğer kendimizi üç büyük kulübün yanında dördüncü kulüp olarak adlandıracaksak, alınacak şampiyonlukların da bir anlamı olmayacak. Oysa kazanacağımız şampiyonluklar, tıpkı eskisi gibi oynanan futbol, kazanma hırsı, diğerlerinden farklılığımızı ortaya koyacak. Trabzonspor olarak, o eski değerlerimizin peşinden koşmalıyız.

- Sevgili Kazım, Zuğaşi Berepe’de farklı bir müzik ve farklı bir Kazım Koyuncu vardı, şimdi ise daha farklı bir Kazım Koyuncu var. Tıpkı Trabzonspor’un 70’ li yıllardaki Trabzonspor olmadığı gibi...
- Evet ancak, ben çok farklı bir hayat yaşıyorum. Her ne kadar eskiye göre daha popüler biri olsam da, popülaritenin getirdiği yaşam biçimini hayatıma sokmadım ve hayatımın sonuna kadar da sokmayacağım. Televizyonlarda görünür olmaktan gurur duyan bir insan değilim ve asla da bununla gururlanmam. Eski arkadaşlıklarım, dostluklarım sürüyor. Hakkını vererek müzik yapmak, doğru bildiğim ne varsa peşinden gitmek benim için çok önemli. Değişen ne? Eskiden 10 bin satıyordu albümlerim, şimdi 100 bin satıyor. Hayatım daha da zorlaşmıştır; Trabzonspor gibi. Ben kendimle ilgili bir takım seçenekler koyabiliyorum, Trabzonspor da son bir yıldır bu seçenekleri koymaya başladı. Ben de farklıyım Trabzonspor da farklı. Albümüm 1 milyon da satsa kimse beni albümü 1 milyon satan diğer şarkıcılarla aynı kefeye koymayacaktır.

- Değişime kayıtsız kalmayalım ancak değişirken de başkası olmayalım. "Kendimiz olarak - kalarak nasıl değişebiliriz?”i tartışalım...
- Değişirken, eskiye dair olan her şeyin bir kısmını da ortaya çıkartmak gerekiyor. Trabzonspor, Türkiye’de sürekli şampiyon olanlar dışında olan her şeyi temsil etmeli. Bendeki Trabzonspor sadece futbolu temsil etmiyor, zaten etmemeli de... Yöneticilerden, futbolculardan, sizden daha çok başka insanların hayatlarını etkileyen bir olgu. Mesela bununla ilgili büyük sorumluluk taşıdığımı düşünüyorum.

- Hissettiğiniz sorumluluğu tam olarak nasıl açıklarsınız?
- Bir sanatçının çok sevildiğini bildiği noktada ürününü koruma güdüsü onun için beladır. Hani, bir albüm yaptım çok sevildi, bunu koruyayım, onu devam ettireyim güdüsü...Etliye sütlüye dokunmama gibi kaygılar da taşır böyle sanatçılar. Sanatçının kişiliğini bitirmeye doğru giden yoldur bu ve ben de karşılaşıyorum böyle hallerle. 2 bin kişinin alkışını aldıktan sonra, "Ben ne kadar müthiş bir adamım” duygusuna kapılıyorum...Ve bu saatten sonra da kendime çekidüzen vermek için mücadeleye girişiyorum. Bireysel olarak böyle düşünüyorum. Konu Trabzonspor olunca, mesela, orada oynayan futbolcuların kendini çok özel hissetmesi ve insanlara bir şeyler vermek zorunda olduklarını bilmeleri gerekir. Bu duygu saf bir duygu olabilir ama böyle düşünüyorum.

- Bir yerde, "Hopa da Trabzonspor’u tutmazlar” dediniz. Neden Hopalılar Trabzonspor’u tutmaz?
- Açıkçası Hopa da Lazlar daha çok Fenerbahçe’ yi tutar. Benim ailemdeki herkes de Fenerbahçeli’dir. Normal olan benim de Fenerbahçeli olmamdır ancak kafayı biraz kaldırdığımda, biraz farklı olduğumu hissettiğim anda farklı olanla buluşabildim. Farklı olan Trabzonspor’du. Mesela kazara Fenerbahçeli olsaydım hayatımda futbolun bu kadar yeri olmazdı; en fazla arada bir Fenerbahçe maçlarının özet görüntülerini izlerdim; futbolun bende bir karşılığı olmayabilirdi.-

Türkiye’de size futbolu, futbol ötesi yaşatan takım Trabzonspor, ya yurt dışında?
- İngiltere’de Liverpool ’u, renk ve karakter benzerliğimizden dolayı da Barcelona’yı çok fazla seviyor ve tutuyorum.

- Sevgili Kazım, ünlü ve popüler bir sanatçısın. Popüler olan insanların eski takımlarını bırakıp popüler takımları tuttuğuna şahit olduk...
- Bazen, "Aaa Trabzonspor’u mu tutuyorsun?” diyenler var; şaşırıyorlar yani. Eee, "Ne var diyorum?” ben de...

- Albümünüz 10 bin satarken Trabzonspor’u tutmak normal gibi görülüyor. Çünkü böyle düşünen insanlar, "Trabzonspor, albümü 10 bin satan bilmem kaçıncı sınıf sanatçıların takımı” diye düşünüyor...
- Hayatta doğru bildiğim şeyleri şüphesiz soru işaretiyle algılamışımdır ancak o soru işareti kalktığı yerde de o doğruları sonuna kadar savunmuşumdur. Trabzonsporlu olmakla kendimi ayrıcalıklı ve farklı hissediyorum. İlla bir futbol takımının peşinden gidilecekse bu takım bana göre Trabzonspor’dur. Bir futbol hareketi olarak Trabzonspor’u desteklemek de bana göre ayrıcalıklı ve elitist bir durumdur.

- Trabzonspor da Kazım Koyuncu da Karadeniz’ den yola çıktı; ulusal bir müzisyen oldu...
- Karadenizli insanlarla müzik ya da konser noktasında tam bir tanışma sağlamamışken beni Türkiye’nin diğer yörelerinden insanlar dinliyordu. Dört Diyarbakır konserim var, Tunceli’ ye gittim. Yine bu ay içinde Doğu-Güneydoğu turnem var. Trabzonspor da ben de Karadeniz’den yola çıktık ama nereden yola çıktığı kadar nereye ulaştığı da çok önemlidir. Biz büyümek zorundayız ve herkesle bir şeyleri paylaşmak zorundayız. Karadenizliler, evrensel değerleri üst noktalarda olan topluluklardır. Gerek Trabzonspor, gerekse bizim gibi sanatçıların yaptığı iş bunu daha iyi gösteriyor.
- "Zuğaşi Berepe”, "Dinmeyen”, "Viya” derken şimdi de Hayde... O eski radikal söylemi hafiflettiniz...
- Yoo, radikal söylem yerinde duruyor aslında, ancak arayışlarım var. Zuğaşi Berepe’yla yaptığımız Karadeniz müziğinden ziyade rock müzikti. Lazca’yı kullanmamız, bu dilin yok olmamasını istememekti. Rock, özgün-rock karışımı müzikler, hatta son 5-6 yıldır elektronik müziklerle de uğraştım. Tüm etnik müziklere karşı duyarlılığım var; Karadeniz müziğini de yeni yeni öğrendiğimi düşünmüyorum. Hayde, biraz daha olgunlaşmış Karadeniz müziğiyle batı müziği konsepti diye düşünüyorum. Ama hayatımın sonuna kadar da Karadeniz müziği yapacağım diye bir kuralı da kabul edemem. "Zuğaşi Berepe” daha çok rock, "Dinmeyen” özgün müzik, "Viya” ne olduğu tam belli olmayan işaret veren bir albümdü. fiunu belirteyim, idealimdeki sounda yaklaşmak için epey daha sürem var.

- Volkan Konak’ın müziğinde de sizin müziğinizde de Karadeniz’de olmayan pek çok çalgıya rastlayabiliyoruz...
- Karadeniz türkülerine elektrik gitar, bas gitar sokan bir insanım. Karadeniz müziğini yozlaştırdığım noktasında eleştiriler gelebilir. Ama o enstrümanları müziğime sokmak için yırtınıyorum. Emek verilsin Karadeniz müziğiyle caz yapılsın. Ama lütfen emek verilsin.

- Şu an ünlü biriyle konuşuyorum. Sizin gibi ünlü olamayacağım nasıl olsa, hiç olmazsa ünlü olmanın hayatınıza getirdiklerini anlatın da kendimizi teselli edelim?
- Çok ünlü olduğumu düşünmüyorum. Ancak, çok ünlü olduğunu düşünen ve de onları çok sevdiğini sanan binlerce insan var. Bu sevginin yalan olduğunu düşünüyorum. Beni seven çok insan var ve sadece o sevgiye inanıyorum. Neden inanıyorum? Çünkü, beni televizyonlarda görmeden, sadece yaptığım marjinal albümlerle seven insanlar bunlar. Beni sevenler, elbette televizyona çıkmamı istiyorlar ancak saçma sapan yerlerde de görmek istemiyorlar. Müzik yapıyorum ve yaptığım müzik sadece şarkı söylemek değil. Hayat dışarıdan bakıldığında çok karmaşık, çok yoğun ama bu hayatı seviyorum çünkü çok sevdiğim bir şey yapıyorum, müzik yapıyorum.

- Çevreniz genişledi, zaten gazeteciler ve televizyonlar da buraya akın ediyor...
- Çok açık söylüyorum, bunu birileri yanlış da anlayabilir, hep müzikle, konserlerle, dizi ve film müzikleriyle anılmak isterim. Üretmek istiyorum.

- Müziğinize etnik müzik desek, sanatınızı sınırlandırmış olacağız gibi geliyor bana...
- Aslında ne isim vereceğimi ben de bilmiyorum ancak "Hayde”yle birlikte esas yapmak istediğim müzik noktasına yaklaştım. O da, Tiflis’ten Trabzon’a bir hat izlemekti. Gürcistan’a gittim, orada çok değerli sanatçılar ve eserler var. Beri tarafta Trabzon ve civarında su yüzüne çıkması gereken öyle değerli eserler çıktı ki karşıma. Yani yeni çizgimizi, Tiflis-Trabzon konsepti olarak adlandırabiliriz. Bundan sonra, bütün dünyaya hitap eden Karadeniz ve modern müzik anlayışını bir araya getirme niyetindeyim.

- Statükoyu, ayrıcalığı kabul etmeyen, özgürlük düşkünü pek çok kişi ya futbolu hiç sevmiyor; sevenler de Trabzonspor’un kazanmasını istiyor...
- Futbola karşı durup da, futbol sevgisi üst düzeyde olan çok solcu, demokrat, aydın insanlar tanıyorum. Onların birçoğu futbol sevgisini söyleyememiştir. Aslında futbol, dünyanın en kolektif toplu hareket ve eğlence biçimidir. Ancak hangi güçlerin elinde olduğu çok önemlidir. Ve bugün de kötü niyetli kişilerin elinde olduğundan, futbol zarardır... Futbol üstünden siyaset yapanlar, ihaleler alanlar, inşaatlar yapanlar varsa, futbol içinde çok günah barındıran bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunlara rağmen futbolu çok seviyorum ve Trabzonspor’u tutuyorum.

- Duruşunuza uygun bir de Türk futbolu ve futbolcusu yorumu dinleyelim mi sizden?
- Türk futbolunda parlak, farklı futbolcu pek yok. Maç sonunda bir sürü konuşmalar yapıyor ya futbolcular, "Ulan” diyorum, ben bu adamların konuşmalarını nasıl dinliyorum? Klişesiz, anlamsız, zekadan eser taşımayan konuşmalar... Yurtdışında arada farklı portrelerle, olaylara karşılaşırsınız. Mesela Maradona, futbolu sevmemde en önemli etkisi olan adamdır. Sadece büyük futbolcu olduğu için değil, o uçarı hali, yenilse bile dimdik ayakta kalabilmesi ve hala sevilmesi, özgürlükçü hali beni futbola çekmiştir.

- Trabzonspor’un şampiyon olması mı, şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba mı daha önemli?
- Bu kadar konuşmadan sonra, şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba demem lazım ancak şampiyon olmalıyız. Burada, belki ilk kez “sonuç”tan yana olacağım ama şampiyonluğa ihtiyaç var. Böyle bir mazi, böyle bir tarih bunu hak ediyor. Türkiye’de Trabzonspor, Almanya’da St.Pauli. Bu tür takımlar liglerinde şampiyon olmalı.

- Neden St. Pauli?
- Çok aykırı bir takım. fiimdi ikinci ligdeler, tribünlerinde diğer takımların tribünlerinde göremeyeceğiniz insanlara ve daha başka farklılıklara rastlarsınız.

- Trabzonspor takımı karşınızda olsa neler söylerdiniz onlara?
- Bir kere her sene şampiyonluğa oynayan bir takımın oyuncusu olarak sahaya çıkmalarını isterdim ki o seneyi sondan beşinci bitirseler bile. Mazimiz bunu hak ediyor.

- Müzisyen Kazım Koyuncu’nun müzik yolculuğu soluksuz sürecek mi?
- Tasarladığım iki albüm daha var. Belki arada extra bir albüm daha yapabilirim. Bir de kendime yaptığım eserler var. Onları internet siteme döküp yayınlamak istiyorum. Müzik dışında ise, Türkiye’de yaşadığım konser çoşkusunu yurt dışında da yaşamak istiyorum. Bu sene sonunda kendi şarkılarımı, Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya, Gürcistan gibi ülkelerde söylemek istiyorum. Karadeniz müziği bu projeler için büyük avantaj. Çünkü, kemençe ve tulum, çok ilgi çeken enstrümanlar.

- "Hayde” albümünüzdeki "Uh Aha”yı Trabzonspor tribünleri için yazdım dediniz...
- Evet, tribün ambiansını iyi yansıtan bir eser diye düşünüyorum. "Oy Fadime” de öyle... İnsanların alıştıkları seslerden biraz uzaklaşmaları gerekiyor. Böyle söylediğim iyi de oldu, sizlerle buluştum. Zaten bu buluşmayı ne zamandır bekliyordum... İyi ki geldiniz...

- Biraz zor bulduk sizi..
- Siz bulamamış olsaydınız ben bulacaktım sizi. İnanın bu buluşmayı çok özlüyordum.

SATIRBAŞLARI...
- "Bendeki Trabzonspor sadece futbolu temsil etmiyor, zaten etmemeli de... Trabzonspor, Türkiye’de sürekli şampiyon olanlar dışında olan her şeyi temsil ediyor”
- Karadeniz dışında dinlenmek, sevilmek beni çok memnun ediyor.. Ama ben Karadenizsiz müzik yapmak istemiyorum. Karadeniz’e daha özel ve özgün hazırlanıyorum.
- Yaptığım müzik siyasi tavrımdan daha önemlidir hem de dünyanın bütün siyasetlerinden daha önemlidir. Siyasetler, devrimler, karşı devrimler bir gün bitebilir ancak türküler, şarkılar yüzlerce yıl kalır.


- Diyelim ki albümüm 1 milyon satacak, bu satıştan gelen parayla pek çok kişinin de hayatı değişecek.
- Zuğaşi Berepe çok bilinçli bir gruptu ancak grup olarak devam etmek çok zor. Esas olarak Mehmet Ali Beşli ve ben grubun öncülüğünü yaptık. Zaten o gruptan pek çok arkadaşla çalışmaya devam ediyoruz. Ben onları orkestra gibi görmüyorum, onlar da beni artist-sanatçı gibi görmüyor.
- Solcu bir insanım. Genel anlamda solculuğun anlamı da, ezilenlerin, yoksulların, emeğiyle hayatta kalmaya çalışanların yanında olmak. Solculuğumun bir adım ötesi de, estetik anlamda anarşizme daha yakın bir duruştur.


- Bütün dünyanın bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır, tüm topraklar da memleketimizdir. Yunanistan’a giderken vize almaktan hiç hoşlanmıyorum, zoruma gidiyor. Oradaki toprakla buradaki toprak aynı.
- Futbolda saha dışı olaylar var ama futbol o kadar basit bir oyun ki! Yapmanız gereken tek şey, yediğinizden daha fazlasını atmak.
- Babam, çok özel bir insandır, aydındır da. O da hak-hukuk-adalet kavramlarını “değer” olarak gören ve önemseyen biridir. Şu anda Hopa da 2 sandalyeli bir berber dükkanı var.
- İstanbul bir aşk... Nefret edebiliyorsun ama ayrılamıyorsun. Hopa ise benim memleketim ve Hopa’yı çok seviyorum; en son gidip öleceğim yer de orası... fiu da var; Afyon’a gittiğimde de, Berlin’e gittiğimde de yabancılık çekmiyorum.


- 100 bin üye projesini önemsiyorum. Bunu düşünenler, camiaya demokrasiyi sokmuşlardır. Trabzonsporluluğumla bir kez daha gururlandım.
Aytekin Akay imzalı bu söyleşi, Trabzonspor Dergisi’nin Mayıs 2004 Sayısı’ndan alınmıştır

Yine Mi Altına İşedin!!!

Çok değil iki hafta önce.
...Nihat Kahveci’den U dönüşü Daha önce Başkan Demirören’e “Gelirim” diyen, ancak Kartal’ın Villarreal’le anlaşmasının ardından geri adım atan milli futbolcu, ailevi nedenlerini öne sürmüş ve teklifi geri çevirmişti Ancak Villarreal’in, Nihat’ı transfer listesine koyması ortalığı karıştırdı Transfer listesine koyulan Nihat, Başkan’ı bizzat aradı ve geri dönmek istedi Ancak Demirören, milli futbolcunun tüm aramalarını yanıtsız bıraktı Yakın çevresine, “Nihat bize kazık attı” diyen Demirören, geri dönüşe yeşil ışık yakmıyor Başkan’ın vereceği karar ve transferin nasıl sonuçlanacağı büyük merakla bekleniyor...

Nihat Kahveci Gelirse

Çeşme'de anlaşmış Yıldırım Demirören ve şürekası ile. Eşi yüzünden gelemediğini söyleyen Nihat, "gelmem, burası güzel" ayaklarını bırakmış. Bunda ödenen paranın büyüklüğü de önemli şüphesiz. "Ben bir eşime sorup geleyim" demiş. Nihat Kahveci gelirse Beşiktaş kadrosunu güçlendirmiş olacak. Şampiyonluk sonrası yediği onca yumruğu temizlemez tabi. Nihat geliyorsa bu sezon forvette bir sıkıntı yaşanmayacak demektir. Geçen sezonda yaşanmıyordu bir sıkıntı bana sorarsanız. Yabancı kontenjanının açılması için de önemli bir adım bu. "Artık Bobo'yu satarlar" diye düşünüyorum. Yabancı kontenjanını açmak için Bobo'yu satmanın saçmalığını uzun uzun yazmak bile istemiyorum. Satanda gram beyin olmadığını iddia edip bitireyim. Bobo gibi kaç futbolcu var ki Türkiye'de. Velhasılı kelam Nihat gelsin. Ben de kombine alayım. Severim Nihat'ı yan yatarak gol sevinci yaşamayı bıraktığından bu yana.

24 Haziran 2009 Çarşamba

Çalışanların Primini Yatırın Ulan

Beşiktaş Başkanı Demirören SGK tarafından mimlenmiş. Beşiktaş derneklere oluk oluk para akıtırken kendi çalışanının primlerini yatırmadığı için kara listede 172. sırada yer alıyormuş. Beşiktaş'ın toplam prim borcu 2 milyon 172 bin lira. Ulan nerenizden tutulsa elimizde kalıyor. Size denecek hiçbir şey yok. Bir kulüp yönetimi düşünün ki kulübün tüm özelliklerini, halk arasındaki görüntüsünü, karizmasını, sempatisini yok etsin. Gelmiş geçmiş en basiretsiz başkandır Yıldırım Demirören. Yeter ulan git artık.

23 Haziran 2009 Salı

Siyah & Beyaz Tribünler (2)

Rosenborg

Udinese
Partizan

Newcastle United

Sıcak Sıcak

DIŞARDA YÜZ BİN HOLOSKO

BİR GÜN AĞLAR BİR GÜN BOBO

BENİ BU SESLER DELGADO

ALDIRMA RODRİGO TELLO

RODRİGO TELLOOOO

Yanlıştan Doğru Bulmak: Beşiktaş Yönetimi

Gazetelerde okuduğum haberlerin altına üstüne bakar isim ararım. Yoksa inanmam, kaale almam. Gazete boş kalmasın diye birileri osurmuştur işte. Bu öyle değil. Yalımcan Sarpyel yazmış. Beşiktaş Gökhan Zan'ın sözleşmesini uzatmayı unutmuş. Gitmesine sevindim ama bu kadarı da fazla. Böyle kulüp mü yönetilir kardeşim. Doğruyu yanlışla buluyorlar. Allah acıyor vallahi. Bakkaldan kahvaltılık alamaz bu yönetim diyordu ya Celal Kolot, o hesap işte. Unutan kim? Böyle bir salaklığa imza atan kim? Kenan Öner... Başkanın en yakın adamının yaptığına bakar mısınız? Diğeri de Levent Erdoğan... Koskoca Beşiktaş yönetiminin fotoğrafı gözünüzün önüne geliyorsa eğer çıkan manzara Beşiktaş'ta yöneticilik yapmanın ne kadar kolay olduğunu da söylüyordur. Kenan Öner'in unuttuğu şeye bakar mısınız? Böyle iş bilmezlik olur mu? Adamın sözleşmesini nasıl unutursun. Bir de siyasete soyunacaktı Beşiktaş ilçesinde. Bilmem ne partisinden aday yapmak istiyorlardı. Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Allahım. Kimlere emanetiz... Zaten bu ülkenin boş adamları ya siyaset yapıyor ya da spor yöneticiliği. Duble salaklar her ikisine de soyunuyor. Tıpkı Beşiktaş yönetiminde olduğu gibi...

22 Haziran 2009 Pazartesi

Galassaraylı Oldu

Gökhan Zan Galassaray'da. Kendisi de çok mutluymuş Galassaraylı olmaktan. Gittiği takımın ismini söyleyemese de. Ben de çok mutluyum. Oldum olası sevememiştim. Terim'i bile eleştiririm seni milli yapıyor diye. Bir teşekkür de Mustafa Denizli'ye. Bizi bu adamdan kurtardın ya Allah senden razı olsun. Bir teşekkür de Yıldırım Demirören'e. Bilmeden doğru yapsa da. Bedavaya gitmesi olmasaydı. Tadından yenmezdi...

19 Haziran 2009 Cuma

Seviyorlar Abi

Göztepe atkısı. Sözün bittiği yer bu atkıdır işte.

Vay anasını

Uruguay basınına konuşan Uruguay Milli Takımı Teknik Direktörü Tabarez: "Lugano, her ligde ve her zorlukta oynayabilir. Günler önce Pele’yle yemekteydim ve Pele bana Lugano’nun oyununa duyduğu hayranlığı dile getirdi.”

Her Zaman Her Yerde Ayar

Daha önceki postlarda yazmıştık. Koca Beşiktaş koruma işini ülkücülere devretmiş diye. Sonra gelen yorumlardan ve medyadan böyle bir durumun olmadığına dair yalanlama ve görüşler açıklandı. Tam konu kapanmıştı ki olayın iç yüzü Fenerbahçeli bir kongre üyesi tarafından aydınlandı. Aziz Yıldırım Mehmet Topuz'u transfer etmesinden çok Yıldırım Demirören'e ardarda verdiği ayarlarla tarihe geçmiş. Her alanda koymuştur çocuğu. Beşiktaş'ın korumalık yaptırdığı ülkücülere Aziz Yıldırım'ın bağlantıya geçtiği "Reis" bırakın demiş. Aziz Yıldırım tarihi bir ders vermiştir. Öyle göze böyle tarak demiştir adeta.

18 Haziran 2009 Perşembe

Antônio Augusto Ribeiro Reis Junior

Tam adı başlıkta.. Bildiğimiz adıyla Juninho Pernambucano.. Hani istikrar abidesi derler ya, öyle bir adam.. 1993-2009 arasında oynadığı takım sayısı; 3. Hatta 1 yıl oynadığı Recife'yi saymazsak 14 yıl boyunca 2 forma terletmiş sadece; Vasco de Gama ve Lyon.. İstikrarı ve istatistikleri göz kamaştırıcı. Lyon'un altın çağında 8 senede 250 maça çıkmış ve 75 gol atmış bir adamdan söz ediyoruz.. Ve bana göre dünyanın en iyi frikik kullanan adamından..

Katar şampiyonu Al Gharaffa ile anlaşmış yeni sezon için yalnız ücret bana biraz düşük geldi; yıllık 2.5 milyon Euro.

Gözümde her zaman Türkiye'deki büyük takımlardan birini tek başına şampiyon yapabilecek oyuncuydu, Roman Riquelme gibi..

Türkiye'ye gelseydi "Reis" olurdu yani, tıpkı ismindeki gibi..

Biracılar Tribüne

Efes Pilsen nerenin takımıdır? İstanbul'un mu? Türk Telekom Ankara ile özdeşleşmiştir, Banvit Bandırma ile Mutlu Akü Konya'yla. Zamanında Tofaş-Bursa mesela. Liste uzatılabilir. Efes Pilsen mekansızlığın, taraftarsızlığın, aidiyet duygusu yaratamamanın sıkıntılarını belki de ilk kez böylesine bir finalde yaşadı. Kazandılar kupayı ancak bir şey daha ortaya çıktı. O da Efes Pilsen'in tribünü olması gerektiği. Efes Pilsen bir yere ait olmalı. Hatta İstanbul içinde bir mekana. Oradan tribün anlamında beslenmeli. Bu finalleri güzel yapan etkenlerden biri de Fenerbahçe taraftarının salonu ağzına kadar doldurup müthiş bir görüntü oluşturmasıydı. Yunanistan'da, Hırvatistan'da görülen salonlar gibi. Futbolda olduğu gibi basketbolda da seyirci çok önemli. Ne yalan söyleyeyim büyük boşlukların olduğu salonda oynanan basket maçını hiçbir kuvvet izletemez bana. Sahanın ortasına sonradan inen apaçi tayfa zaten birşey yapamamış. Kırmızı gömlekli kelin dayak yemesiyle sonlanmış olaylar. He birde korka korka Sinan Güler'e atılan bir tekme var. Daha ne olsun kardeşim yetmez mi? Peki Fenerbahçe taraftarının salonda oluşturduğu güzel desteğe gölge düşürmeye yeter mi? Final serisini güzel yapan taraftarı eleştirirken hakkını teslim etmeyi de unutmamamız gerekiyor bence.

17 Haziran 2009 Çarşamba

Bursaspor TV

Bursaspor TV yayın hayatına başladı. 3 büyük kulüpten sonra Bursaspor TV ile 4'üncü kulüp kanalı da açıldı böylece. 16.06'da yayın hayatına başlamışlar:) Allah akıl fikir versin.

15 Haziran 2009 Pazartesi

Profesyonel(!) Yaşam


Galatasaray Yönetimi, Cevat Güler'le sözleşme yenilemeyeceklerini açıklamış.. Rijkaard'ın ve Neeskens'in gelmesiyle Cevat Hoca'nın pozisyonuyla ilgili bir sıkıntı doğmuş olabilir ama koca Galatasaray'da yok mu bu adamdan faydalanılabilecek bir birim.

14 Haziran 2009 Pazar

Siyah&Beyaz Tribünler

Juventus

Beşiktaş'ın Nöbetçisi Ülkü Ocakları

Mehmet Topuz kaçıp gitmesin diye başına Ülkü Ocakları Genel Başkanı ve 60 kadar fedaisini dikmiş Beşiktaş. Böyle bir önlem olur mu hiç? Koskoca Beşiktaş Kulübü bir siyasi partinin gençlik örgütlenmesinden böyle faydalanabilir mi? Yakışır mı? Hadi tribünlerde açılan pankartlar, açılmak istenen pankartlar ya da kullanılan simgeler siyasi olabilir de hiç kurumsal yapı, kurumsal yapı diye yırtındığımız kulüplerimiz böyle siyasi figürlerle yanyana gelir mi? Kafanız bu kadar mı çalışıyor? Akıl hocanın...

13 Haziran 2009 Cumartesi

Kabullenmek

Tribünler ne yazık ki tükürdüklerini yemek zorunda kalıyor. Ve bu her geçen yıl daha da artıyor. Çünkü parayı veren düdüğü bir şekilde çalıyor, "düzen böyle" diye herkes kabullenmek zorunda artık. İstemezük deme şansınız kalmıyor. En yenisi yukarıdaki Mehmet olayı işte. Fenerbahçe taraftarı bu oyuncuyu kabullenecek mi bakalım. Birbirimizi kandırmaya gerek yok kabullenMİŞ gibi yapacaklar. Yalandan tribüne çağıracak, ama içinden "Ulan bu adamı neden aldık arkadaş" diye soracak. Katil diye bağırdıkları Emre'yi bağırlarına basarken de aynı duyguları yaşamışlardı. Bundan 8 yıl önce eşine küfür ettikleri Alpay'ı da böyle renklerine katıp "Çılgın çocuk Alpay" diye tribüne çağırmamışlar mıydı? Hem bu sadece Fenerbahçe için geçerli değil. Dön bak Galatasaray'a Baliç kefen giyerdi de GS forması giymezdi hani. Ya Beşiktaş... Sergen'i Ben Fenerbahçeli'yim dedikten sonra alıp bağrımıza basmadık mı? Parmak kaldır Sergen diye bağırırdık ya hani. Fenerbahçe taraftarı bu adamı tribüne çağırmasın biz de alkışlayalım. Tribün duruşuysa bundan güzel duruş olmaz.

İstanbul'un Kalbi BJK

Kalbimin en orta yerinde büyük bir yangın var alevler içinde...

Futbol Okulu Ne İşe Yarar?

Futbol okulları sezonu başladı. Birçok ana-baba tutuyor oğlunun elini götürüyor futbol okullarına. İrili ufaklı bir sürü futbol okulu. Hemen hemen hepsi ticarethane. Kayıt parası, servis parası, sıcak altında top sektirme... Kısa antrenman sonrası özlemle beklenen çift kale maç. Maç bitişinde çay bardağında gelen sıcak sular. Rengarenk yelekler, bir sürü futbol topu, büyük kalede ufacık çocuklar, uçsuz bucaksız toprak ova... Ayak içi pas çalışmaları, top sürme, slalom. Futbol okulu futbol okulu dolaşmıştım ben de zamanında. Fenerbahçe'nin yanıbaşındaki Fikirtepe sahasında az oynamadık. Kimse futbolcu olamadı, tanıdığım bildiğim isimler arasında. Bizim gibi binlercesi tabii. Şu futbol okulları ne işe yarar Allah aşkına.

Vakıfbank BJK Kart

Geçenlerde aradılar size 6 taksit yapacağız dediler. "Bilgilerinizi kulübünüzden aldık, senelerdir kombine kart alıyorsunuz bu sene bizim kartımızla alın." Yok dedim bu sene kombine almayacağım. Alacaklar varsa Vakıfbank'tan önce bu kartı alsınlar derim.

11 Haziran 2009 Perşembe

Başka Türlü Birşey Onun İstediği

"7-8 yaşlarında pilot olmak istedim. İzmir’den kalkan uçaklar eğitimlerini burada (Çeşme) yaparlardı. Geçmişte 2 kere pilotluk deneyimim oldu. Ama korkmadım. Aslında 70’li yılların sonundan itibaren kimseden korkmadım. Türkiye’nin bulunduğu ortam nedeniyleydi galiba."
70'li yılların sonundan itibaren kimseden korkmamış Mustafa Denizli. Ne demek istediğini anlamak lazım. 70'li yıllara damga vuran neler var: Demirel, Ecevit... Uzun favoriler, İspanyol paçalar... Yüzbin kişilik 1 Mayıs'lar... 68 mezunlarının kendileriyle yüzleşmesi... Türkiye'nin içine kapanık ama dışarıya karşı dik olduğu yıllar... Alışılmışın dışına çıkılan yıllar... Boykota gider yapılan günler...
Yukarıdaki açıklamasının altında çok şey yatıyor.

Ferhat Öztorun

10 Haziran 2009 Çarşamba

Karagümrüklüler

Mahalle arasında maç yaparken topu dağa taşa vurana "Burası Ali Sami Yen mi olm" derdik. Kötü bir kulüp söyleyeceksek, aşağılayacaksak "Siirt Köy Hizmetleri" derdik. Çocuktuk ağzımıza dolanmıştı. Bir benzerini Aziz Yıldırım, Mehmet Topuz ile ilgili "Bırakın Karagümrük'te de oynar" diyerek dile getirmiş. Karagümrüklüler de ayağa kalkmışlar. Yok şöyle de yok böyle de. Reklamın iyisi kötüsü olmaz. Bu kadar takip edilen bir konu da Karagümrük gibi bir takımın adının geçmesi komik tabii. Nerden aklına gelmiş Aziz Yıldırım'ın ya da ne alaka neden Karagümrük'ü örnek vermiş onu da anlamak zor. Ama gidip sorsak Aziz Yıldırım'a neden Karagümrük desek öylesine söyledim diyeceği kesinken Karagümrüklülerin olaydan vazife çıkarıp kınama yayınlaması bir o kadar komik değil mi? Nelerle uğraşıyoruz, hergün akla ziyan spor haberi okumaktan bıktık be kardeşim.

9 Haziran 2009 Salı

Geri Vites

=
* Ben başkan olduğum sürece Mustafa Denizli bu kulüpten içeri giremez.
* Sivas maçına PAF takımla çıkıyoruz
*"Sen ufak Ahmet Çakarla çık maçlara!"
Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, telefonla bağlandığı televizyon kanalında kullandığı bir ifadenin farklı taraflara çekildiğini ve uygunsuz şekilde değerlendirildiğini belirtti.
Yıldırım Demirören'in, siyah-beyazlı kulübün resmi internet sitesinde yer alan açıklamasında, ''Söz konusu programda Ahmet Çakar'ın ısrarla ve bilinçli olarak (İki başkandan birisi yalan söylüyor) ifadesinin yakışıksız ve çok yanlış olduğunu anlatmaya çalışırken, kullandığım bir ifade farklı taraflara çekilmiş ve uygunsuz bir şekilde değerlendirilmiştir. Kamuoyuna yansıtıldığı gibi bir kelime kullanmak asla tarzım olmadığı gibi kişiliğimle ve aldığım terbiye ile de bağdaşmamaktadır. Yine de kullandığım kelime yanlış anlaşıldıysa tüm kamuoyundan özür dilerim'' ifadelerini kullandı.

Taner Gülleri İstanbul BŞB'de

Hem karakteri hem oyunuyla Antalyaspor döneminden beri sürekli takip ettiğim ve çok beğendiğim bir adamdır Taner. Çok isterdim Trabzonspor'a gelmesini.. Avni Aker'de sıkışan maçlar için bize ilaç olabilirdi. Abdullah Avcı ve İstanbul BŞB herkesten önce davranıp 2 yıllığına anlaşmışlar Tanerle. 2 taraf için de hayırlı olsun..

Kafama tkaılan nokta ise Taner'in İsmetpaşa'nın atmosferinden sonra Olimpiyat Stadı'nın atmosferine(!) nasıl alışacağı...

6 Haziran 2009 Cumartesi

Bu Ne Bu

Bir önceki postuma yorum yapan kardeşe ağır gelmiş espri. Tribünde ana avrad küfür edersin, tadı tuzu derler, yazınca kötü olduk. Ama gördük ki karşı cephe de Topuz'u kullanmış. Mehmet Topuz için kopan yaygaraya değer mi? Bence değmez.

5 Haziran 2009 Cuma

Golü Atan Oyuncumuz Mehmeeeeet...

Bırakalım Mehmet Topuz'u Fenerbahçe alsın. Golü atınca da bağırsınlar hep bir ağızdan.

Kolpa Spor Basını

İki ileri bir geri sezonu açıldı. Hayırlı uğurlu olsun. Bir önceki postta Samet Aybaba geldi dediler. Baktık ki gece yarısı harbiden vazgeçilmiş. Bunu da gözönüne alıp Mehmet Topuz transferini yazmayayım dedim. İyi de yapmışım zira Recep Mamur kesinleşen birşey yok demiş.

4 Haziran 2009 Perşembe

Hayırlı Olsun

İşyerinde çalışıyorum, az evvel arkadaş aradı söyledi. Başkan da açıklamış "Yarım kalan işini tamamlar" demiş. İlk gelişini hatırlıyorum Samet Hoca'nın. 14. olduğumuz senenin ertesi senesi başlamıştı göreve. "Uyuyan devi uyandırmaya geldim" demişti. Ve o sene yeni hocası, tamamen yenilenen takımı ve yeni sponsoru olan Kappa'nın şık formalarıyla lige renk katmıştı Trabzonspor. Taraftarlarının da başının dik gezmesini sağlamıştı. Gidişiyse Özkan Sümer'in istifa ettiği ve kulübün kongre sürecinde olduğu bir dönemde olmuştu. Geçici başkan Erol Tuna tarafından kovarcasına kovulmuştu kulüpten, çok ayıp edilerek.. Nasıl ki gidişi Özkan Sümer'in yokuluğunda olduysa, bu gelişinde de Trabzonspor izleme komitesinin başında olan Özkan Sümer'in büyük etkisi olduğundan şüphem yok..

"Son maçta Gençlerbirliği düşseydi alır mıydınız Samet Hocayı" diyenler de olacaktır, "Bu adam Beşiktaşlı"diyenler de. Ersun Yanal'ın gidişinin yanlış olduğunu savunan biri olarak tercihim yabancıdan yanaydı ama alınabilecek yerlilerin içinde doğru tercihlerden birisinin yapıldığı kanaatindeyim. Takımın eski yıldızları Fatih Tekke ve Gökdeniz'in de röportajlarında Samet Aybaba ile çalışmayı, sistemini ve teknik adamlığını çok sevdiklerini de not düşeyim.

Yazıyı da Samet Aybaba'nın ilk Trabzonspor döneminde bize tekrar zirve heyecanı yaşatmasının ardından Çılgınlar'ın kendisine ithaf ettiği besteyle bitireyim.. Tabi sansürleyerek;

"Şampiyon yap bizi, g...... s.. bizi"

* Bloga girdiğim en güncel haberdi belki de ama akşam baş döndüren gelişmeler oldu. Biraz bilgi toparladıktan sonra dönen dolaplarla ilgili yazacağım.

3 Haziran 2009 Çarşamba

Bu Ne Biçim Hikaye Böyle

Daum'un hikayesi Almanya Türkiye arasında geçerken yol üstünde Viyana ile sınırlı kalmış. Toplam çalıştırdığı takım sayısı şaka gibi... 24 senede sadece 6 takım...

1986-1990 FC Köln
1990-1993 VFB Stutgart
1994-1996 Beşiktaş JK
1996-2000 Bayer Leverkusen
2001-2002 Beşiktaş JK
2002-2003 FK Austria Wien
2003-2006 Fenerbahçe
2006-2009 FC Köln
2009- Fenerbahçe

2 Haziran 2009 Salı

Emanetçiler

Cevat Güler

Ahmet Özen

Tamer Güney

Mehmet Ekşi

Daha İyi Oldu


İsmi Ersun Yanal gittiğinden beri gündemden düşmeyen Şenol Güneş'in Trabzonspor'un başına 3. kez gelme ihtimalinin bu sezon için ortadan kalktığını duyurdu Trabzonspor'un resmi internet sitesi.. Bence hayırlısı oldu.. "Şenol Güneş'i getirseler bundan daha iyi olurdu!" diyeceğimiz birilerini getirmesinler de.. (Giray Bulak v.s.)
Gönlüm kaliteli yabancıdan yana..

1 Haziran 2009 Pazartesi

Ne Rahat Adamsın

Veysel Cihan (Konyaspor)
"İşi son haftaya bırakırsanız maalesef bu durumla karşılaşırsınız. Biz oyuncular olarak vicdanımız çok rahat."
O zaman soruyorum: İşi son haftaya kim bıraktı?

Çok Tanıdık Çok

-Adana
-Altay
-Bolu
-Buca
-Çanakkale Dardanel
-Çaykur Rize
-Erciyes
-G.Antep Bld.
-Giresun
-Hacettepe
-Karabük
-Kartal
-Karşıyaka
-Kocaeli
-Konya
-Mersin İ.Y
-Ordu
-Samsun

Git Git

Yıldırım Demirören'e tahammül sınırlarımız son noktaya ulaşmıştı. Şimdi şampiyonluk geldi, herkes memnun. Git demek şimdi daha zor. Gitmeli mi? Bence arkasına bile bakmamalı. Yeni başkan adayının şimdi ortaya çıkması kötü sonuçlar alındığında ortaya çıkmaktan daha anlamlı. Göreceği destek ne derece olur onu da kestirmek zor değil. Şampiyon olmuş bir takımı baltalamakla ihanetle de suçlanacaklardır. Sezon içerisinde "İnşallah şampiyon olamaz Beşiktaş yoksa Demirören başımızda kalmaya devam edecek" diyenlerin sayısı da hayli fazlaydı çevremde. Şimdi sessiz kalmak ne kadar doğru? Yıldırım Demirören istifa etmelidir. Şampiyonluğun bir hayrı dokunacaksa "Zirvedeyken bırak başkan" demek de en hayırlı iş olacaktır.