28 Mayıs 2011 Cumartesi

Bobo ve Ersan

Bobo gidiyor, Mustafa Pektemek geliyor. Ersan gidiyor Egemen geliyor. Beşiktaş'ın geçen sene gerçekleştirdiği transferlerden farklı bir zihniyet var gibi düşünülebilir. Yıldız isimler yerine Türk oyuncular tercih ediliyor gibi görülebilir ama oyuncuları bireysel olarak değerlendirmeden önce geçen senenin üstüne bir kadro kurulma niyeti olduğu kesin. Yeniden, maceraya girmeden kadro yenileme amacı güdülürken gözden çıkarılan oyuncuların ne derece doğru olduğunu uzun uzadıya düşündükten sonra karar aldıklarını umuyoruz.
Kemik kadronun korunacağının sinyalleri bunlar. Bobo kabuk değiştiren Beşiktaş'ta Türk statüsünde olsa belki tutunabilirdi. Almeida'nın Portekizli olması ve varolan bir grup mantığının Bobo'nun elini zayıflattığını düşünmek de mümkün tabii. Bobo piyangodan devre arası gelen, beklentilerle verdikleri arasındaki uçurum düşünüldüğünde omuzlarda uğurlanması gereken bir oyuncu. Beşiktaş Bobo'yla çok zafer yaşadı, Bobo Beşiktaş sayesinde Brezilya forması giydi. Uzun yıllar emek veren, hatırlanması gereken, iz bırakan adama uğurlar olsun.
Ersan için göklere çıkarıldı demek bence en doğru tespit olacak. Ersan bugün her takımın istediği bir oyuncu. Gerçekten öyle mi? Beşiktaş'ta görev aldığı az zamanda çok büyük aşama kaydetti evet. Ama bahsi geçen meblağlar kadar eder mi orası soru işareti. Galatasaray'ın oyuncusu olması an meselesiymiş. Her halükarda Beşiktaş kadrosuna kalite katan bir oyuncuydu ama biraz da şişirilmişti.
Beşiktaş bugün ligde hemen hemen her takımın kadrosunda görmek istediği iki ismi gönderiyor. Boboyla yabancı kontenjanı boşalır. Ersan'a belki ileride yanarız. Gelenlerden Egemen için düşüncelerimi daha önce belirtmiştim. Başarılı olacağı, eldekilerden ya da gönderilecekler listesine adı yazılı olanlardan daha iyi mi acaba soruları ve konuları bende büuyük soru işareti.
Bugüne dek ligde çok parlamasını ve büyük takımlara geldiklerinde başarılı olacaklarını iddia ettiğim adamlar oldu ama öyle olmadı. Mustafa Pektemek için dilimi ısırayım. Çok umutluyum çok.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Of Sait Of!



Bu kısa hikayedeki annem hariç herkes rahmetli olduğundan kişilerin önüne 'rahmetli' diye yazıp durmayayım baştan söyleyeyim dedim.

Dayım sol açık oynarmış. Beylerbeyispor'dan sonra Zeytinburnu'nda oynamış. Beşiktaş aşkı bana ondan miras. Kendisini izlemeye Ankaragücü ve Beşiktaş menajerleri geldiğinde antrenörüne "olursa Beşiktaş olsun başka yer olsa da gitmek istemem, Zeytinburnu'nda oynamaya devam ederim" diyormuş. Daha sonra (çevresinden dinlediğim kadarıyla) kendisini durdurabilmek için hırsla faul yapılan bir maçta ayağı kırılınca futbolu bırakmak zorunda kalıyor.

Dedemden saklanarak futbol oynadığı, antrenmana kaçarak gittiği, İlyas Salman'ın meşhur filmine benzeyen bir hayat sürdüğü yıllarda bir gün sabah evden çıkarken anneanneme; "anne benim maçım var gitmek zorundayım ama Beşiktaş'ın da maçı var ancak sonuna yetişeceğim, televizyondan bak gol olursa bağır çağır aklında tut gelince bana haber ver" demiş.
Nefes nefese eve geldiğinde maçın sonuna ancak yetişmiş. Ne oldu, kaç kaç diye sormuş.

Bundan sonrasını bana annem anlattı,
Anneannem: Oğlum gol olmadı ama o Sait yok mu o Sait! Of Sait of, onun yüzünden hep.
Dayım: Anne bizim takımda Sait yok yanlış duymuş olma.
Anneannem: Yok oğlum Sait diyor hep hakem.
Dayım: Allah Allah.
O sırada hakem düdük çalıyor, spikerden gelen ses: 'ofsayt!'
Anneannem: Bak gördün mü Sait işte!

Allah rahmet eylesin mekanınız cennet olsun.

17 Mayıs 2011 Salı

Piskevit Yemezsem Çıldıracağım


Maça annemi getirdim :) Hayatında ilk kez futbol maçını tribünde izleyecek olmanın heyecanı içindeydi. Gerekli tüm ritüelleri yerine getirdim ki, biz bir maç günü neler yapıyoruz hemen hemen hepsini görsün öğrensin. Kazan'ın yanına getirdiğimde epey yüzünü ekşitti. Hayatında duymadığı küfürü bir saat içinde duyup öğrenmiş oldu. Fakat tribündeki yerini aldığında şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. Maçın sonuna doğru "Çarşı'yı izlemekten maçı izleyemiyorum" diye isyan etti. Tribünün ortamından, ruhundan o kadar etkilendi ki "Çarşı'ya laf eden kötürüm kalsın. Allah var muhteşemler gözlerimi alamıyorum." dedi. Eğlendiğini, mutlu olduğunu, atmosferi sonuna kadar içine çektiğini gözlerimle gördüm, hissettim. Sağa sola bakmaktan, oturup kalkmaktan yorgun düştü ama sevinçliydi.

Bu arada "oynatmaya az kaldı piskevit nerde" tezahüratı Çarşı'nın yaşayan bir organizma olduğunun ve gündemi her zaman takip ettiğinin kanıtıdır. Tezahürat bir süre sonra "piskevit ye Fenerbahçe" halini aldı, çok neşeliydi. Bursa'ya söylenen bestedeki "merdivenden yukarıya kaçanlar" kısmında tribünün Bursalıları taklit ederek tribünlerde yukarıya doğru koşması, kaçışması (her ne kadar yaşananlar hoş şeyler olmasa da) oldukça komikti.

Eve dönerken annem,

-Babana söyleyeyim de artık maça gitmene laf etmesin, şimdi anlıyorum nasıl olduğunu...

dedi :)

Mutlu Son(!)

Şimdi gözümüzü kapatıp devre arasına dönelim. 17'de 17 gazıyla sezonun ikinci yarısına başlayan bir Beşiktaş taraftarına seni 5 ay sonrasına, ligin sondan bir önceki maçına götürüyoruz. Sadece tribünlerine bakacak, tribün coşkusuna bakıp yorum yapacaksın, sence nasıl bir sezon sonu olacak deseler hiç kuşku yok şampiyonluk son haftaya kaldı diye düşünürdü. Beşiktaş liderin 26 puan gerisinde olmasına rağmen dün tribünler iki sene de bir kazanılan Türkiye Kupası'nı kutluyor, boğazını yırtarcasına bağırıyor. Sezonun şu an en mutlu iki tribünü var. Biri doğal olarak Fenerbahçe diğeri ise doğal mı bilmiyorum ama Beşiktaş.

Tayfur Havutçu ile 2+1 yıllık anlaşma yapılmış. Hayırlısı olur inşallah. Takımı tanıyan, camiayı bilen bir teknik adamla sezona başlamak en doğrusu bence de. Dün takım sahaya çıkarken tribünlerde "Kal Bizimle Alınacak Çok Kupa Var Seninle" pankartı açıldı. Kime yazılmış diye anlamadım. Guti geldi önce aklıma ama çok saçma Türkçe pankart açılması diye düşündüm. Tayfur Hoca'nın olma ihtimali de geldi ama böyle bir ricada bulunmaya gerek yok sanırım. Tayfur Havutçu için Beşiktaş'a teknik direktör olmak zaten reddedilecek bir durum değil gibi geliyor. Sonra aklıma Tayfur Havutçu'nun ilk maçı geldi. Yine aynı yerde, yine aynı büyüklükte Tayfur Havutçu'yu destekleyen bir pankart açılmıştı. Tayfur Havutçu'yu yönetim gerçekten destekliyor. Tribünde açtırdıkları bu iki pankart bunun en büyük ispatı. Yönetimin pankartları kendini çok belli ediyor. Geniş, büyük:)

15 Mayıs 2011 Pazar

BJK Bonus

FB Bonus, GS Bonus, Trabzonspor Bonus, EsEs Bonus hatta Çaykur Rizespor Bonus'tan sonra Beşkitaş da nihayet adam akıllı bir banka ve kredi kartı ile yollarını birleştirdi.

Son maça gelenler bilirler stadın etrafında Denizbank'ın stantları vardı. TC Kimlik numarası ile kart başvurusu yapılabiliyordu. Ben de TC kimlik numaramı (alkollü olmama rağmen nasıl hatırlayıp yazdım bilemiyorum ama) bu forma işledim ve geçtiğimiz günlerde beni aradılar.
Aslında BonusCard ile anlaşılıp neden Denizbank ile çalışıldığına anlam veremedim. Bu yazıyı yazmaya başlamadan önce Garanti Bankası'nın internet sitesine tekrar girdim ve Garanti Bankası BonusCard ailesi içinde BJK Bonus'un da olduğunu gördüm, rahatladım. Çünkü iki haftadır neden FB ve GS Bonus Garanti Bankası'nda iken biz DenizBank'tayız diye hayıflanıyordum.

Bu iki bankadan da kart çıkartılabiliyor. İkisinin de müşteri hizmetleri ile görüştüm. DenizBank'ın tek farklılığı kartın yıllık ücretini bankanın değil kulübün alıyor olması. BJKBonus'u Garanti'den çıkartırsanız bu rakam bankada kalıyor. Onun dışında hiç bir farklılık yok.

Beni kart başvurusu için DenizBank yetkilisi aradığında ilk sorum önümüzdeki sene kombinelerimizi bu kartla aldığımızda taksit yapılıp yapılmayacağı oldu. Yetkili net bir cevap veremedi, öğrenip tekrar aramasını istedim. Beni yeniden aradığında bu kart ile sadece öncelikli bilet alınabildiğini, kombine alımı sırasında karta taksit uygulaması olmadığını.
Yeni sezonda kombine alırken bu kart taksit yapmayacaksa bize ne faydası olacak anlamadım.

Kombineye taksit yapsın diye VakıfBank'tan, Kartal Yuvası'nda taksit yapsın diye Bonus'tan mı kart alacağız? Burada da şu an için koca bir saçmalık var, umarım sezon başlamadan hallederler.
Hem artık kapıya gelip tencere satan adam bile POS cihazıyla gezip DassakBank Kredi kartına 31 taksit yaparken biz daha neyin peşindeyiz anlamadım. Kartı neyse ne yapsana taksit, ne uğraştırıyorsun! Bakalım bu BJK Bonus'un da kokusu çıkar.

*Bu arada bu kadar laf saydırıyorum ama alacağım o da ayrı mesele!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Quaresma! Tek Çocuk Musun?


20:00'da ekran başına geçerken herhalde tüm Beşiktaş taraftarları sıkıntılı bir gece geçireceğinin farkındaydı. Aynı bu sezonun ikinci yarısındaki lig maçı gibi hızlı başayan taraf Beşiktaş oldu. Yine aynı ligdeki maç gibi İBB golleri buldu buz kestik. Arkasından ıkınarak gelen ikinci gol. Uzatmalar, penaltılar vs vs. Avrupa yollarına çıkabilmek için olmazsa olmaz Türkiye Kupasını almayı başardık. Hayırlı uğurlu olsun.

Çok uzatmadan;
  1. Quaresma'ya sitem etmeden geçemem. Neden bu kadar bencilsin adamım? Seviyoruz seni tamam bu kadar şova gerek yok. Paylaştıkça çoğalan tatlar var bu hayatta asist nedir bilir misin? Yani seni çok sevmekle validene hakaret dolu sözler sarf etmek arasında ince bir çizgi var. İnan bize o çizgide değiliz, bir ötesinde bir berisindeyiz. Yani Portekiz'de kulakları çınlayanlar var bilesin!
  2. Guti, sevgimize ihanet ediyorsun. Sahada kayıp, yaptığı ayıp. Geriye döne döne başımızı döndürdün, canımızı sıktın. Sene sonu gideceksin herhalde anlaşıldı.
  3. Fernandes geldiğin günden beri hep iyiydin bence ama bugün "bu adam mutalaka kalmalı" sözleri herkesin ağzından dökülmüştür.
  4. Oynanan oyun yenilen goller, Aurello'nun penaltısı, Rüştü'nün yediği gol, Hasagiç'in yüksek performansı falan bir yana, maçın devre arasında Cumhurbaşkanı elma yiyordu. Bir an kamera yakaladı :) Tam Türk ailesi gibiydiler elma yerken bu ayrıntıyı yakalayan oldu mu?
  5. Bir ayrıntı daha.. Bu da bana telefonla geldi. Uzatmalardan önce yani 120. dakika bitince kamera seyirciye dönüyor ve bir arkadaşın elindeki pankart; "Yasemin evlen benimle!" a harfi de anarşinin a'sı... Arkadaşım nasıl bir kafa yapın var senin? 120. dakika kupa gidiyor avrupa hayal oluyor o ne pankartı?! bir de A'yı anarşik yapmışın. Romantizmini yesinler..
Neyse en azından kupa geldi rahatladık..

8 Mayıs 2011 Pazar

Yeşil Şehir Bursa - Fazla Oksijenden Oluyor Bunlar!


Bursaspor Başkanı İbrahim Yazıcı dünkü röportajında "Beşiktaş taraftarı İstanbul'da yaşanan olaylarda gerilimi bu noktaya kadar tırmandırmasaydı bugün bu olayları yaşamıyor olacaktık." şeklinde bir açıklama yaptı. Kendi taraftarının hiç bir kışkırtması, lekelemesi, tahriki, sayıp sövmesi yokmuş gibi. Eşyanın tabiyatına aykırı bu yorumlar nasıl yapılabiliyor hayret? Kitabın ortasından konuşan Allah'ın kulu yok!
Ligin ilk yarısında Bursaspor taraftarı İstanbul'a ellerinde çiçeklerle mi gelmişti? Polis arama noktalarında otobüslerinden terim yerindeyse 'mühimmat' çıkmadı mı? Ne niyetle gelindiği zaten herkes tarafından biliniyordu. Bu ülkede sporu yönetenler; iç işleri bakanı, spordan sorumlu devlet bakanı, federasyon yetkilileri, kulüp başkanları sporun bu kadar içindeyken gerçeklere nasıl bu kadar uzak olabiliyorlar anlamıyorum. Taraftar forumlarında her iki maçtan önce iki grup da birbirini tehdit edip durdu. Biraz aklı başında olan kişi yazışmaları, sarf edilen kelimeleri okuduğunda bu iki grubun asla yanyana gelemeyeceğini, gelse bile bu ortamın güllük gülistanlık olmayacağını anlar.

Dün yaşananlar da tam bir skandal. İlk maçta çıkan olaylardan sonra polisin geniş güvenlik önlemi alacağı barizdi. Aslında Bursaspor taraftarı da bunu çok iyi biliyordu. Baktılar ki et ete değmeyecek hırslarını başka yerden çıkartmaya karar verdiler ve olan oldu. Peki şimdi ne olacak, söyleyeyim. Bursasporlular "gelemediniz bile" geyiği yaparken, bizimkiler de "polis bırakmadı" muhabbeti yapacaklar. Böyle uzayıp giderken asla bir sonu olmayacak.

Asıl işin önemli tarafı şu, Türkiye'nin en büyük üç kulübü İstanbul'da. Üç büyüklerin maçlarında bile bu tür olaylar görülmüyor artık. Fakat Anadolu şehirlerinden İstanbul'a deplasmana gelen bazı takımların taraftarları her zaman (kimse kızmasın ama) geri planda kalmış olmanın ezikliği ve anlamsız baskısı altında ortalığı birbirine katmak amacı ile geliyorlar. Amaçları "biz sizden daha iyi taraftarız, biz de varız" demek. Bir yerde cebren de olsa varlıklarını kabul ettirip kaale alınmak. Örneğin geçen sene Bursaspor şampiyon olunca Boğaziçi Köprüsü'ne bayrak asmak istedi. Aynı şekilde bu sene Trabzonspor şampiyon olsa tahmin ediyorum böyle bir talebi dile getirecektir. Yani İstanbul büyük metropol her şehirden insan yaşıyor diye başka ilin takımı şampiyon olduğunda ben o bayrağı boğaz köprüsünde görmek zorunda mıyım? Hem de bu takımların şehirlerinde üç büyüklerden biri şampiyon olsa taraftarları kutlama yapmaya çıktığında şehir halkı tarafından dövülüp tartaklanıyorlar. Oysa taraftarlık bu değil. Hatta taraftarlık nedir ki? Bir sevgi biçimidir sonuçta ve herkesin sevme şekli farklıdır. Kimin daha iyi olduğuna kimse karar veremez ki.. Beyhude uğraşlarla gerginlik yaratmaktan başka bir işe yaramayan gereksiz girişimler.

Burada asıl mesele Beşiktaş - Bursaspor zıtlığı veya kavgası değil. Mesele İstanbul takımları ile Anadolu takımları arasındaki anlamsız çekememezlik ya da bazı konulardaki kıskançlık. İstanbul'da yaşayan insanlar 'burnu havada' sayıldığından, üç büyükler ve üç büyüklerin taraftarları da bir tarafları kalkmış olarak nitelendiriliyor. Herkes onlara bileniyor. Gücünü, hırsını, kızgınlığını içindeki nefreti bu takımlara kusmaya çalışıyor.

Bu saçmalıkların bir son bulması gerek. Nasıl olacak bilmiyorum ama spordan fersah fersah uzak olan zatların hazırlayacağı yasalarla olmayacağı kesin. Bu memlekette artık ve lütfen deplasmanlar turistik gezi tadında olsun. Şiddet son bulsun. Futbolumuzun kalitesi nasıl düşüyorsa taraftarlığımızın, takım tutma anlayışımızın da tadı kaçıyor, çizgisi geriliyor. Umarım taraftarımız hatta insanımız eleştirisini, atışmasını, takılmasını mizahla yaparken; protestosunu da şiddet içermeyen biçimde gerçekleştirmeye kafası basan seviyeye ulaşır.

7 Mayıs 2011 Cumartesi

Başka Şansları Yoktu

Tribün aklı böyle çalışır işte. Sen İnönü'de karizmana kocaman çizik yemişin. Beşiktaş taraftarı gelecek diye açıklama yapılmış. Ne yapıp edip öcünü alman lazım. Karizmanı toplamak için birşeyler yapacaksın ama polis izin vermiyor. Aklı başına gelen polis birbirlerini ancak stadyumda görecek bir kurgu yapıyor. Maçı iptal ettirmekten, ortalığı yakıp yıkmaktan başka ne yapacak? Yangın yeri yapıp maçı da oynatmadılar. İki kere iki dört. Kim şaşırdı şimdi? Bu akşam, yarın, bütün hafta şaşırmış gibi yapacak herkes. Bunun olacağını göremeyenler utansın. Bu kadar kötü bir zaman seçersen, maç da iptal olur, takım da otelden çıkamaz, gelsinler izlesinler dediğin Beşiktaş taraftarını "Ben beceremedim geri gidin" demekten de utanmaz bunlar.

Başlar ayak, ayaklar baş olunca böyle oluyor işte. İş bilmez adamlarla, yöneticilerle bu kadar oluyor.


Koçum Benim

Ellerin dert görmesin koçum benim. Seni elemişler. S.ktir et. Eğilme, bükülme... Bu memleket böyle. Nihatlar iş yapar. Adamlar iş yapamaz.

Etkisiz Eleman


Bu fotoğrafı özellikle koydum, çünkü haberin alt başlığı beni çok etkiledi. "Beşiktaş formasını sırtına geçiren" yazmışlar. Mecaz ya da mizah hedefleyerek yazmadılar belki ama bu kadar doğru bir anlatım da olamaz.

Evet o formayı sadece sırtına geçirdin!

Beşiktaş Müzesi'ni gezerken efsane futbolcularımızın son formaları ve kramponlarına bakıyordum. Bir jübile davetiyesi gördüm (yanlış hatırlamıyorsam Metin Tekin'indi, hatalıysam lütfen düzeltin), "yıllarca giydiğim Beşiktaş formasını üzerimden çıkarıp yüreğime giyeceğim bu gecede hepinizi yanımda görmek isterim" şeklinde bir cümle vardı. Tamamıyla doğru yazmamış olabilirim ama "formamı yüreğime giyeceğim" kısmını çok net hatırlıyorum.

Almeida'dan bir Madida, Amokachi, Nouma tadında yabancı oyuncu olsun beklentim yoktu. Fakat hiç olmazsa bize yakışır bir tavır sergileyeceğini umuyordum. Endüstriyel futbol yüzünden oyuncular artık tamamen kendi çıkarlarını düşünür haldeler. Fakat şükürler olsun ki hala amatör ruhla işini yapmaya devam eden Ernst gibi adamlar da İnönü'ye ayak basıyorlar.

Almeida'nın bu sene bize gelmesini şuna benzetiyorum; buluşmak istediğiniz kişinin işi çıkar da o anda telefona sarılıp ilk müsait olan kişi veya grubun yanına yancı olarak damlarsınız ya, hah işte tam olarak o! Aslında aklının ucundan bile geçmeyen bir yere, sırf "zaten sezon yarılanmış boş duracağıma gideyim takılayım" zihniyetiyle gelmiş bir adam. Her anlamıyla etkisiz eleman oldu, o şekilde de anılmaya mahkum kalacak. Kimsenin yüreğinde yer etmemiştir diye düşünüyorum. Belki takıma destek olmak adına 'Almeida 34' formasını alanlar pişmandır şimdi. Nihayetinde kalbimizden ve aklımızdan adı silinecek olan adamın adı sırtımızda da yazmasın!
Şimdi kendisine teklif yağıyormuş, yani o buluşamadığı kankaları çıkabilmiş dışarı ve çağırıyorlar 'hadi gel' diye. O da bulunduğu ortamdakileri çok kıllandırmadan 'bana müsaade' deyip gidecek şimdi.

Cordoba gibi uğurlanmayacağı gibi buraya geldiği zamanki gibi de karşılanmayacak gittiği yerde. Aslında içimden geçen şu, bu adam (veya buna benzer futbolcular) giderken, aynı gün Forlan (şu anda gündem olduğu için veya ona benzer futbolcular) transfer edilmiş olsun. Havaalanında yeni transferi kutlayan taraftarın arasından geçerek uçağına binsin. Kafasını koltuğa yaslasın, tüm yol boyunca gördüğü o kutlama ve karşılamayı düşünerek kendisini çok sevebilecek bir kitleyi nasıl arkasında bıraktığını düşünsün.

Çünkü iddiam şu ki buraya gelen yıldızlar dünyanın en iyi takımında oynamıyor olabilirler ama en çok sevilebilecekleri yerdeler.

Dolayısıyla tercih tamamen senin. O s.kindirik kalp işaretini de alıp gidebilirsin, mahsuru yok!

5 Mayıs 2011 Perşembe

Zeytinyağı




Günahların Takımı Fenerbahçe pankartı yüzünden yer yerinden oynadı. Son dönemlerde tribünün açtığı bir pankart bu kadar gündemde kalmamıştı. Stadyumdaki polisten, maçın gözlemcisine kadar herkes suçlandı. İnanmayacaksınız ama saha kapatma cezasından bile bahsedenler çıktı. Fenerbahçe tribünlerinde bugüne kadar açılan pankartlar, yapılan şovlar bu kadar konuşulmadı. Trabzonspor'un açtığı pankartla Fenerbahçe'nin bugüne kadar açtığı pankartları yanyana koyunca medyanın Fenerbahçeli olduğu nasıl da ortaya çıkıyor.

3 Mayıs 2011 Salı

Tribün Aklı > Vali Aklı

Bursa'ya yolculuk varmış. İnanamıyorum. Geçen sene, ondan önceki sene aklınız neredeydi. En olmayacak zamanda deplasman yapma hakkı verilmiş Beşiktaş'a. Bu adamlar tribündekileri hiç tanımıyorlar. Beşiktaş taraftarının İnönü'de tribün aleminin, tribün jargonunun, tribün aklının işleyişine, kriterlerine göre Bursa'yı rezil etmesinin ardından Bursa'ya Beşiktaşlı götürmek akıl tutulması. Hani birileri oturup plan yapsa. Ulan bunları nasıl daha çok birbirine kırdırırız dese ancak bu şekilde planlama yapardı. İki tribün arasında gerilimin pik yaptığı maçı 8 sene sonra tutturanlara helal olsun ne diyeyim. Evet zannettikleri gibi İstanbul'dan otobüsler dolusu adam gelecek ve evet onları hiçbir sorun yaşamadan stadyuma alacaklar. Planları buysa çok yanılıyorlar. İstanbul'dan gelecek taraftara birşey olmaz belki. Olan Bursa'da yaşayan Beşiktaşlılara olur. İnşallah işi o tarafından da düşünüyorlardır.İnşallah olaylar yollara taşmaz. Stadyum etrafında Beşiktaşlılara saldırı ihtimali çok düşük çünkü. Biraz önce Texas'ın sitesinde de suskunluk kararı alındığı açıklamasını okudum. Bunun adı lades. Spor polisi diye bir ekip var stadyumlarda. Her hafta sonu tribünlerle içli dışlılar. Galatasaray'ı 2-1 yendiğimiz maçtan çıktık. O eski püskü demir merdivenden, gecekondu evlerinin oradan aşağıya inerken tribünün ünlü simalarından biri polisle konuşurken kulak misafiri olmuştum. Bursaspor taraftarı kesin gelecek mi diye sordu. Polis de çok önlem aldık, gelecekler. Hiçbir şey olmaz demişti. Sonrasını anlatmaya gerek yok.


Spor polisi bu işin sadece tribün liderleriyle alakalı bir durum olduğunu zannettiği için çok başarısız. Amirleri, tribün liderlerinin bu işi çözeceğini sanıyor ama gerçekten amaçsız, laftan sözden anlamaz, tribünde nam salmanın peşinde tipler olduğunu bilmiyorlar. Tribün dünyasında şöyle bir düşünce bu maç için ne yazık ki geçerli olacak. Onlar bıçakladılar. Şimdi intikam zamanı. Spor polisi, valisi ne bekliyor ki? Bursaspor taraftarının çiçek atmasını mı? Tribün aklı der ki: Bursaspor tribünleri için kara bir leke duruyor. Olayı bu şekilde gören bir dolu adam Cumartesi gününü bekliyor.

"İlk 11" Kelime Oyunu'nda

Çok sevildiğini bildiğim, herkesin spikerine de, yarışmanın konseptini de büyük saygı duyduğu Kelime Oyunu yarışmasında beni şaşırtan bir hata yapıldı. Türkçe'yi yeni nesile sevdiren yarışma, kalıplaşmış yanlışı, soru olarak ekrana getirdi. Spor spikerlerinin, özellikle de TRT kökenlilerin çok eleştirdiği "ilk onbir" kelimesi soru olarak verilmiş.

Egemen Ferrari'den Daha İyi?

Sivok, Zapo ve Ferrari'de olmayıp da Egemen Korkmaz'da olan nedir? Ben bilmiyorum gerçekten. Türk olması dışında bir avantaj sağlar mı Beşiktaş'a orası da soru işareti. Geçen sene Emre Güngör'ü gönderip Ali Turan'ı aldığında da Galatasaraylı arkadaşlara ben aralarında nasıl bir fark olduğunu bilmiyorum diyordum. Birileri oldu bittiye getiriyor. Ben yaptım oldu diyor, bizler de sahada iyi olmasını bekliyoruz ve olta her sene aynı oluyor. Çoğunlukla tutmuyor. Hiçbir artı özelliği olmamasına rağmen umut bağlıyoruz. Ben eminim Şenol Güneş'e desek ki al Ferrari'yi ver Egemen'i seve seve kabul eder.

2 Mayıs 2011 Pazartesi

Guti Giderken...

Guti giderken Tayfur ardından bakıyor. Tayfur ile Guti'nin yıldızı barışmadı yorumları ortalıkta dolaşmıyor. Bu bizim adımıza sevindirici ama yukarıda da açık şekilde görüldüğü gibi Guti gidiyor. Burada taraf olmak niyetinde değilim ama Guti gibi bir adamı Tayfur Havutçu'nun çok kolay kaybetmesini de hazmedemiyorum. Koşmayabilir, orta sahada mücadele etmeyebilir. Daha önce de yazmıştım. Ernst, Necip, Fernandes ve Aurelio'nun olduğu kadroda Guti'nin onlar gibi olmasına gerek yok. Tayfur Havutçu'nun sahada bu haliyle görmek istemediği Guti sezonun geneli değerlendirildiğinde bence başarısız değil. Guti'nin takımda kalması sağlanamazsa yazı nasıl geçireceğimiz ortada. Avrupa'dan orta sahanın ortasına transfer edilecek oyuncu aranacak. Bu sezon Beşiktaş'ın hemen hemen her maçını canlı seyrettim. Guti çok kötüydü diyeceğimiz maç sayısı 3'ü geçmez.


Müthiş oynadığı, liderlik yaptığı, takımı sırtladığı maçlar da var.


Özel hayatının zıvanadan çıkmasıyla takımın ardı ardına aldığı bozgunların eş zamanlı olması Guti gibi bir adamın işini savsaklamasını getirmez belki ama serdiğini görmek ondan vazgeçmek anlamına gelmemeli.


Yukarıdaki fotoroman çok acı gerçekten. Guti Beşiktaş'ın tarihinde kadroya kattığı en büyük oyuncu. Onun gibisi gelmedi. Giderse kendi adıma çok ama çok üzülürüm.