25 Nisan 2010 Pazar

Benim Gördüklerim

Dün Elma Cafe'de bira içip maça gittim. Elma Cafe maçtan iki saat önce tıklım tıklımdı. Sadece Elma Cafe değil onun sokağındaki tüm restaurantlar full çekmişti. Yakın tarihte evleniyor olmak nişanlımı da futbola alıştırmak anlamına geliyor benim için. Bu yüzden hoşuna gitsin diye futbolun hep bu civcivli tarafını göstereyim istiyorum. İki kişilik cam kenarındaki masaya kurulduk. İnsanların hepsinin formalı olmasından bahsettik, yaptıkları tezahüratlardan konuştuk. Benim dahi daha önce duymadığım besteler söyleniyordu. Bir masa vardı ki tüm dikkatleri üstlerine çekmek ve karı kızın mutlu olmasıyla, yüzünde gülücükler oluşmasıyla tatmin oluyordu. Bizim gibi o masaya uzak olanlar için sorun yoktu da yakın masadaki çiftler hiç memnun değillerdi. Bülent Ersoy'a yapılan beste yoğun istek üzerine tekrar tekrar söyleniyordu. Lafın kısası tribün çocuğuysanız o sokakta çok popülersiniz. Derken biz de etrafı izleyip, analiz yapmaktan sıkıldık ve hesabı istedik. Sokağın yukarısından aşağıya hayli kilo almış Harun Dulkara ile Haldun Boysan beraber iniyorlardı. Öyle bir ilgi vardı ki Haldun Boysan'a, zannedersin İstanbul'u Fethetmiş. Her masaya çak yapa yapa aşağıya meydana doğru bir sevgi seli ile yürümekte. Bir önceki posta yorum yapan adsız arkadaşlar kadar tav olmadım ben açıkçası Haldun Boysan'ın bu çıkışlarına. Yıllar önce tribün ağabeyleriyle çekilmiş fotoğraflarının olması da bir anlam ifade etmiyor. Ben de 10 yıldan bu yana kapalı tribünden maç seyrediyorum. Ama kendisini kapalı tribünde bir kez görmedim.

Dün gece sete çıkacak kadar içimizdenmiş. Vallahi haberim yok! Bu da benim ayıbım olsun.

Maç için karalama yapmaya gerek var mı onu da bilemiyorum. Beşiktaş'ın sahaya çıktığı formadan belli sezonun bittiği. Ortaya karışık bir formayla çıkılmış işte. Dün gece Aziz Yıldırım'a, Erman Toroğlu'na, Mahmut Özgener'e, Melih Şendil'e, Cem Yılmaz'a, Lig Tv'ye, Mehmet Demirkol'a, Bilica'ya, Hüseyin Göçek'e dakikalarca küfür edildi. Sezon tribünler için de bitti artık ne de olsa. Dün gecenin tek güzel hareketi Mustafa Denizli'yi taraftarın bağrına basmasıydı. Müthiş bir görüntüydü. Mustafa Hoca'nın kapalı tribüne gidişini tarif edemem. Koşa koşa gitti Mustafa Denizli. İnşallah uzun yıllar kalır.

Maç başlamadan Beşiktaş'ın forması kadar dikkatimi çeken bir başka şey ise Beşiktaş'ın saha kenarındaki reklam alanlarıydı. Saha kenarı maç başlamadan önce Dufy ile kaplanmış. Dufy ölçeğinde bir şirkete Beşiktaş markasının en önemli noktasını vermek ve bunun karşılığında ne aldılar diye merak etmek en doğal hakkım diye düşünüyorum. Biraz beyin jimantiği yaparsak. Fenerbahçe'de saha kenarı Ülker ve Avea, Galatasaray'da Türk Telekom, Ülker, Trabzon'da Türk Telekom, Ülker, Beşiktaş'ın ise saha kenarı Anıl Oto Ankara Servisi Açıldı (0 312 ..........)

Beşiktaş'tan saha kenarı reklamı almak bu kadar kolay mı? Ben de nüfus cüzdanımı kaybettim hükümsüzdür diye ilan koyacağım yakında. Kaça kiralanıyor Beşiktaş'ın saha kenarları?

22 Nisan 2010 Perşembe

Futbol Fahişeliği

Haldun Boysan'ı gemide filminden hatırlıyorum. Yamulmuyorsam biraz da Laleli'de Bir Azize filminden. Ha bir de Kurtlar Vadisi'nden. Kendisinin bu kadar ateşli Beşiktaşlı olduğunu bilmiyordum. Emre Belözoğlu'na "Futbol Fahişesi" damgası vurmuş. Zannediyorum İlker Duralı'nın programında olmuş bu konuşmalar. İlker Bey'in de bu kadar müsamaha göstermesini anlayamadım. Yayından alsaydı bu kadar olay olmayacaktı. Konuştuğu an kafasının güzel olma ihtimalini çok fazla buluyorum filmlerinden kalan intiba bu yönde. Sürekli cigara saran bir adamın söyleyeceği sözleri sarfetmiş:) Ama konuşmasında en çok Futbol Fahişesi lafına takıldım. Fahişe dünyanın en eski mesleğidir diyerek de olaya ayrı boyut katmış Haldun Abi. Hani Emre'ye laf konduruyorum ama bakın boş adam da değilim fahişeliğin terminolojisine de hakimim diyor kendince. Yani parayla yatan profesyonel hayat kadını demek istiyor Emre'ye. Parasını verirsen seninle de yatar çünkü fahişe diyor. Daha önce Galatasaray'da oynadı şimdi de Fenerbahçe'de oynadı diye söylediğini düşünüyorum. Aslında adam Endüstriyel futbola karşı. Bu açıklamalarının hepsinin altında da bu yatıyor. Beşiktaşlılığı yüzünden böyle bir maç sonrasında bu görüşlerini destekler nitelikte hezeyanlar atıyor ortaya. Lucarelli bile Futbol Fahişesi iken Emre olmuş çok mu?

19 Nisan 2010 Pazartesi

Düşük İhtimal

Sadece bir kaç gün önce Semih Şentürk'ün dört aylık hamile ve ikiz bebek bekleyen eşi düşük yapmış ve Şentürk ailesi bunun acısını yaşamışlardı. Alex De Souza ise dünkü maçın başında attığı golünü hamile eşine ve doğacak üçüncü çocuğuna adayarak taraftarlarıyla bu golün sevinci yaşadı. Sabah arabayla işe giderken dinlediğim radyo kanalına sms atan bir taraftar konuya dikkat çekip 'acaba araları bozuk mu?' diye sormuştu. Sanmam, düşük bir ihtimal ama daha acısı taze olan takım arkadaşının gözleri önünde böylesi bir sevinç gösterisi onun burulmasına sebep olmamış mıdır?

Sponsora Saygı Kuşağı'nda Bu Hafta:)

Zannediyorum bu fotoğraf Club Brugge soyunma odasından. Dexıa'nın sponsorluğu mavi siyah yalnızca Brugge'de var. Şaka ya da gerçek güzel bir bilgilendirme olmuş:) Türkiye'de buna benzer bir uygulama yapılsa kulüplerden nasıl bir cevap gelir o da ayrı konu tabii. Hemen basına sızdırıp sponsorlar futbolun ruhunu zedeliyor derler. Bu görüşünde haklılık payı var çoğu zaman ama yukarıdaki fotoğraf çok tadında olmuş.

Bu arada Turkcell Süper Lig'de takımların ana sponsorluklarına bakıldığında ligin ismi gibi Turkcell ağır basmakta. Turkcell'in ana sponsoru olmadığı kulüpleri yazmak daha yerinde olacak. Eskişehirspor Eti, Fenerbahçe Avea, Manisaspor Vestel, Antalyaspor Rıxos Hotel, Beşiktaş Cola Turka, Galatasaray Türk Telekom, Trabzonspor Türk Telekom.

11 Turkcell
2 Türk Telekom
1 Cola Turka
1 Vestel
1 Eti
1 Avea

Bir diğer dikkat çeken şey de Türk Telekom'un ilk kez 4 büyük kulüp ile sponsorlukları devam ederken rakiplerinden Turkcell'in Bursa ile şampiyonluğa oynuyor olması. Uzun yıllar kulüplerle -Avea dışında- ilişkileri arızalara gitmek, telekom sağlayıcılığı dışında olmayan bir şirketin ilk senesinde bu derece şanssız olması da ayrı bir post konusu.

Maç Öncesi Gördüklerim ve Sezon Finali

İş sebebiyle ne yazık ki Fenerbahçe tribününden izlemek zorunda kaldığım maçın saha içini yazmadan önce birebir şahit olduğum bir olayı buradan aktarmak boynumun borcu. Fenerium Tribünü'nün migros tarafındaki girişinden saat 18:50 gibi girdim. Ben girdikten sonra merdivenleri ağır ağır çıkarken arkamdan giren 3 kişi polisle tartışmaya başladılar sonra "sen kimsin", "sen nasıl beni itersin", "Beşiktaşlı mıdır nedir?" gibi cümlelerle polise iyiden iyiye giydirmeye başladılar. Derken polislerden biri bu bağıran kel kafalı 35-40 yaşlarındaki abinin boğazına sarıldı. O sırada itiş kakışa giren bu kel kafalıyla birlikte 3 kişi 10 polisle iyiden iyiye itişmeye başladı. Polis dışarıya atmaya çalışırken bu abiler dışarıya çıkmamak için direndiler. Tam o sırada içlerinden biri sakallı ve küpeli olan amire vurdu ama şimşek hızında gerçekleşen bu tokatımsı yumruğa zannediyorum bir ben bir vuran bir de yiyen şahit oldu. İşin garibi vuran kişi hepimizin tanıdığı Nejat İşler. Saç sakal birbirine karışmış ve polislerden hiçbiri bu adamı tanımadılar. Amir sersemlerken Nejat İşler bu boşluktan istifade edip ağır adımlarla polislerin arasından sıyrılıp yanımdan merdivenleri çıkmaya başladı. Amir yakalayın şunu bana vurdu demesiyle birlikte ortalık karıştı. Polisler aynen filmlerdeki gibi "Yakalayın şunu kaçmasın" diye biz vatandaşlardan yardım isteyince elimde çekirdekle maça girmeye hazırlanan ben 1-2 sn tereddüt edip bir atak yapayım dediysem de Nejat İşler kaçamayacağını anlamış olmalı ki ellerini kaldırıp merdivenlerden aşağıya tekrar inmeye başladı. "Lan acaba film seti mi bu ne lan böyle" diye düşünürken etrafta da kamera aramaya başladım. Film seti olmadığını anladım. Çünkü film seti olsa polis bu şahsın ağzını burnunu kırardı. Polis kolundan tutup eşlik edince ben uyandım ki film seti değilmiş!!! -Burada ince bir gönderme yapayım dedim ama yazı sanatı zor iş başarabildim mi bilmiyorum-Bu sırada polis anlayamadığım bir şekilde Nejat İşler'e sert kullanmadı. Nejat İşler yerden yatan arkadaşlarına "siktir edin maça girmeyelim direnmeyin arkadaşlar" dediyse de arkadaşları yerde polisin ayaklarının dibinde hala maça girmek için direniyorlardı. Sonrasında bu kadar aksiyon yeter diyerek maça girdim ki önüme beyaz bir balon düştü. Galatasaray maçında yaptıkları organizasyonun bir benzerini köpek ve kemik iması ile bize uyarlamışlar. Yönetimin bilgisi olmadan bu balonların içeri sokulmasına hatta içeri sokulurken polisin "ne var bu balonlarda" dememesine de hayret ettiğimi söylemeliyim. İnönü Stadyumu'nda maça girerken ekmek arasına bile bakan bu polisin iş Fenerium tribünü olunca ne kadar da yumuşak olduğuna inanamazsınız. Sindirenlerde sinenlerde utansın. Adalet terazisi orada farklı burada farklı olunca taraftardan da anlayış beklemesinler.

Tribüne girdiğimde Beşiktaş tarafında ilk dikkatimi çeken şey alt kattaki taraftar sayısıydı. Önceleri tıklım tıklım olan alt taraf bu maç daha seyrekti. Bir anlam veremedim. Maç içinde son yılların adeti olan sürekli 3'lü çekme işi Fenerbahçe tribünlerinin hayli canını sıktı. Maça giden Beşiktaşlıların ağzına sağlık.

Saha içinde oyuncuların genel profiline baktığımızda bal yapmayan arı kovanını görsek de belirli bölümlerde Fenerbahçe'yi sahasına hapseden Beşiktaş'ın bu skorla sahadan ayrılması çok üzücü. En azından 1 puan almak hakkıydı gibi geliyor. Koca sezonu orta sahanın ortasında bir beyni olmadan bitiren Beşiktaş'ın bu haftaya kadar şampiyonluk için oynuyor olması bile başarı aslına bakarsanız. Sol bek Tello'nun oyun kuruculuğunda bu kadar oluyor işte. Yusuf'un sol açık oynamadığı maçta pozisyon bulmakta zorluk çekmemiz de ayrı bir komedi. Yani pozisyonsuzluğumuzu kimileri de Yusuf'un sol açık oynamamasına bağlayacak olması Beşiktaş'ın en büyük zaafı zaten. Kadro da mevkilerin karşılığını verecek isimler yok ne yazık ki. Bu sezon bitti bir şekilde. Bundan sonra çıkıp topunu oynasın Beşiktaş'ım. En azından CL'ye gitmek için bir de Bursa'yı Bursa'da yenmek için saldırsın Beşiktaş'ım.

14 Nisan 2010 Çarşamba

30.000 Tıpa:)

Daha önce burada belirtmiştik. Güney Afrika için 1 milyon şapka üretimini. Erkekler için durum böyle de bu muhteşem organizasyonu takip edecek kadınlar için önlem yok mu elbette var. Yukarıdaki aleti Dr. Sonnet Ehlers 5 yıl önce bulmuş. Kısmet bugüneymiş. Tecavüze karşı kadınlar için 30.000 adet dağıtılacakmış. Allah akıl fikir versin.

Bir not daha: Yetersiz ingilizce nedeniyle olayın zırt dediği yeri atlamışım tabii. Bu tıpaya rağmen kadını zorlayan abiler amacına ulaştığında bu alet dalgaya yapışıyormuş ve yalnızca hastanede doktor çıkartabiliyormuş. Hastaneye gitmeden ömür boyu bu tıpayla yaşamayı göze alamayanlar polise teslim ediliyormuş tabii. Not kısmını bana hatırlatan F.A'ya teşekkürler.

Alex De Souza Caddesi


Dün pederle evde maç izliyoruz. Fenerli bir ailenin tek Beşiktaşlı üyesi olarak tutuşmuş şekilde maç izlemelerine bayılıyorum. Dün gece de öyle bir maç izliyoruz. Sigaranın biri yanıyor diğeri sönüyor. Maç 1-0 Manisa önde. Alex'in ne kadar iyi bir futbolcu olduğunu da konuşuyoruz bu arada. Şu Kadıköy'de bir Alex De Souza Caddesi yaratılsa ya diyorum. Gülüyor önce. Lan git deli misin gibi bakıyor. O eskidendi, artık İçişleri bakıyor izin alman gerekiyor, zırt pırt .ikinin keyfine sokak adı koyamıyorsun gibisinden konuşuyor. Düşünüyorum. Selami Öztürk Fenerbahçe'li, Alex büyük futbolcu, güzel iş valla PR falan iyi ses getirir diyorum. Kafa sallıyor, olmaz diyor. O sırada Alex ceza sahasına girerken bir dönüyor ufak bir dokunuştan sonra yapıştırıyor ve golü atıyor. Peder de hak veriyor bana. Kadıköy'e bir Alex De Souza Caddesi şart arkadaş.

.bn. Mevzusu Üzerine Tahliller

KIZIL: Başkan, sözlerinin arkasında mısın?
DEMİRÖREN: Evet, arkasındayım.
KIZIL: Başkan attığın mesajın futbolla ilgili olan kısmı önemli değil. Yanımızda olursun olmazsın, desteklersin desteklemezsin senin bileceğin iş. (.bn.) kelimesinin de arkasında mısın?
DEMİRÖREN: Ben öyle bir şey yazmadım.
KIZIL: Başkan elimde mesaj var. Kısaltılmış olarak (.bn.) yazmışsın.
DEMİRÖREN: Onu ben yazmadım.Mesajı başkasına söyledim o yazdı. O kelimeyi kendisi yazmıştır. Yanlışlık olduysa özür dilerim.
KIZIL: Madem özür diliyorsun, o zaman sorun yok.

Yukarıdaki diyaloğa sebep olan Demirören'in Mahmut Özgener'e Trabzon maçı sonrasında atmış oldu mesajmış. Mesajda "o Levent .bn.si yanında olduğu sürece bizden sana destek yok" demiş. Şu bizim gıptayla baktığımız makamlarda nasıl insanların oturduğunu dünya alem görsün. Adama .bn. diyorlar, .bn. dediğinin belgesi var. Bu arada böyle bir .bn. yazıldığını da ilk defa görüyorum:) i... orjinalidir aslında:)
Özür diledi diye affediyor. Ne mahkemeye veriyor, ne de üstüne gidiyor. O koltuklarda oturmak adına her türlü şeyden ödün veriyorlar. Demirören'e ne demeli? Yazdığın şeyin arkasında dahi duramıyor. Başkasına söyledim o yazdı demek, olaydan böyle sıyrılmak en kolayı. Ben araba kullanıyordum yanımdakine yav şu adama bir mesaj atar mısın dedim, o da yazmış atmış işte:)) Ben o adamı bulurum, sana küfür edenin bizim kulübümüzde işi yok demiyor. Bunu demediği halde Levent Kızıl tamam özür diledin ya sorun yok diyor. Başka bir yerde ben bunun acısını çıkartırım, koz olarak kullanırım diye kendine .bn. dedirtiyor. Bu hayat ne garip arkadaş.

Bir de olayın Mahmut Özgener tarafı var tabii. Senin yanındaki adama .bn. diyorlar sen de telefonu koşa koşa Levent Kızıl'a götürüp bak sana ne dediler gördün mü? .bn. yazmış aç konuş bakalım ne diyecek? Senin yanındaki adam için böyle konuşmaları seni rahatsız etmiyorsa sende de bir hata var Mahmut Özgener. Yani başkansın futbolun başındaki adamsın telefonuna küfürlü mesaj geliyor aç telefonu sen kimsin diye fırça çek Demirören'e ama yok onu yapamıyor.

Ben hiç anlamadım arkadaş bir .bn.lik var ama ben çözemedim.

13 Nisan 2010 Salı

Bir Dilek...

Adını çok duymadığımız bir vakıf var. Hayati risk taşıyan hastalığı olan küçük çocukların dileklerini yerine getiren bir vakıf. Bugüne kadar yapılması hayli zor dilekleri dahi gerçekleştirmişler. Örneğin; denizaltıyla seyahat, disneyland ziyaretleri, dünyanın çok absürd yerlerinde hepimizin görmek isteyeceği mekanlarda bir gün geçirmek gibi bir bakıma büyük hayalleri gerçekleştiriyorlar.
Bugün o vakıfta gönüllü olarak çalışan arkadaşımla rutin futbol muhabbetimiz bir ara Barcelona'ya kadar geldi haliyle. Öyle takım, böyle takım derken geçenlerde hayati risk taşıyan hastalıkları bulunan çocuklardan birinin dileğinden bahsetti. Barcelona'nın şu anki popülaritesinin de en büyük göstergesi şüphesiz.

"Barcelona'yı Nou Camp'da izlemek."

Yakışır

Belediye takımlarından birinin gidişi henüz ligin ilk haftalarında kesinleşmişti. Şimdi ligin bitimine haftalar kala şehir takımlarından birine 'Hoşgeldiniz' diyoruz.

11 Nisan 2010 Pazar

Firari Asker

Dün oynadığı son on dakika içerisinde sağ el tarak kemiği kırılmış ve sezonu kapatmış. Hava değişimi verirler mi acaba?

Trabzon Maçı Sonrası

Beyaz muşambalar üzerinde rakı içmeye niyetlenerek gitmiştim Köyiçi'ne. 1903'ün yazdıklarından önce ben de aynı hissiyatla güne uyanmış ve yazdıklarını okuduktan sonra daha bir heveslenmiştim bir an evvel karşıya geçmek için. Açık havada güzel bir kahvaltı ile hanımın gönlünü yapıp biraz da güneşten istifade ederek sağda solda dolaştıktan sonra Üsküdar'dan Beşiktaş'a attım kendimi. Saat beşe yaklaşmış Köyiçi çoktan havasını bulmuştu. Bizim arkadaşlar da benim hevesimi kursağımda bırakırcasında bir köşede Tekel'den temin ettikleri votka-vişne ile demleniyorlardı. El mahkum onlara eşlik ederken bir diğeri viski, öteki de elinde kutu biralarla geldi sonra. Biraz ondan biraz bundan içip güzel güzel yürüyüp geçtik tribünlerdeki yerimize.

Kapalıya girdiğimde Harun üst kattan inmiş, yüzünde tebessümle saha içine inmek üzere ilerliyordu. Evlilik yaramış epey bir kilo almış. Belki de tebessümü tribünün ricasını kırmayarak üçlü çektirmek için indiği sahadan kapalı üste tekrar nasıl çıkacağını düşündüğü içindi. Benimse o dakikalarda aklıma bundan altı sene evvel Süleyman Seba Spor Salonu'ndaki bir Galatasaray basket maçındaki üçlüsü geldi Harun'un. Askere gitmeden önceki bir maçıydı. Boynunda uzun bir kaşkol, bir ucu neredeyse parkeye değecek. Epey bir süre ufacık elleriyle salonun dört bir yanını ayağa kaldırmak için dört döndükten sonra çektirmişti üçlüyü. TRT2'nin naklen yayınında ise an be an yayınlanmıştı bu görüntüler... Bu sefer ki o kadar uzun sürmese de stadı coşturmaya yetmişti. Hayret ki üçlüden sonraki lay lay kısmının peşi sıra Fener'e sevgilerini sunmadı tribünler.

Ernst, Fink ve İnceman güzel yapmıyordu Beşiktaşı. Yusuf solda Serkan'ın hızına eşlik edemezken, Ekrem sağda kendi ekseni etrafında dönmekten başka bir şey üretemeyince pozisyon kısırlığı çekiyorduk. Mücadele var, zaman zaman tempo da aslında ama rakısı eksik sofra gibiydi maç. Maçın sonlarına doğru bizim kulübenin tamamını ayaklandıran pozisyonu biz kapalıdan süzemedik ama yan hakemin süzememesi normal değil. Mustafa Denizli'yi ilk defa bu kadar isyankar bir hal içinde gördüm. Göz göre göre penaltı gitti, maç bitti ve iki puan daha gitti, bu haftanın bitimiyle de şampiyonluk ümitlerimizin büyük bir kısmı gitti. Oysa ki maçta sıklıkla "Şampiyonluk çok yakın, saldır Beşiktaş" diye bağırıyorduk. Biz yaklaşamasak da o hep bize yakın duruyordu sanki düne kadar. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmedik bir türlü ve göbeğimiz çatladı her Beşiktaş maçında. Diğerleri de göbek attı maçın sonunda. Bizim içinse tek yol kaldı artık o da havaya atacağımız son taşın haftaya Saraçoğlu'na düşmesi.

10 Nisan 2010 Cumartesi

Trabzon Maçı Öncesi

Uzun zaman sonra bugün maç var diye açtım gözlerimi. İnsanoğlu garip işte. Artık beni heyecanlandırmıyor Beşiktaş, Yıldırım Demirören seçildikten sonra bir anlamı yok diye işkembeden sallamışım. Zaman herşeyin ilacıymış. Beşiktaş sevgisi her çeldiriciyi yok ediyormuş.

Dün Mustafa Denizli ile bir senelik mukavele yapılması bu senenin yegane doğru hareketiydi herhalde. Ben şu an Beşiktaş'ın başkanı olsam Mustafa Denizli bırakana kadar bırakmazdım. Hayatın değişmeyen kaidelerinden biri Beşiktaş'ta çok etkili oluyor çünkü: "Bir gün şikayet ettiğin ne varsa özleyeceksin."

Şu an Beşiktaş şampiyonluğa oynuyor diyorlar ya. Bakmayın. Beşiktaş'ın şampiyonluğu çok zor. Beşiktaş şampiyonluğu Kasımpaşa ve Ankara deplasmanlarında kaybetti.

Bugün kapalı tribünde yine kavgalar çıkacak. Maçın belirli aralıkları çıkardıkları ses nedeniyle Trabzonspor tribünlerine döneceğiz. 60. dakikada Hidro Elektrik Santraline karşı bir grup protesto yapacakmış. Böyle atraksiyonlar en çok Beşiktaş maçlarında nedense.

Mustafa Denizli Yusuf'u sol açık oynatmasın, Ernst, Fink, Necip, İbrahim Toraman, Uğur İnceman aynı anda oynamasın.İbrahim Üzülmez- Serkan Balcı eşleşmesi gecenin galibini belirler. Trabzon atarsa Serkan Balcı ve Burak Yılmaz'ın kanadından atar. Yani İbrahim Üzülmez'in önünde oynayacak adam Ekrem olmalı diyeceğim ama İbrahim Kaş'ı da sahada görmek istemem.

Hava güzel. Uzun zaman sonra böyle bir havada maç oynayacak Beşiktaş. Köyiçi ne güzel olur şimdi. Sokak arasındaki masalarda beyaz muşamba üstünde rakı.

9 Nisan 2010 Cuma

Bir Bakmışım Yine Sen




Hafta içi işten eve dönüş yolunda salına salına yürüyorum, dilimde eski bir beste. Kaldırımda parçalanmış eski mobilya parçaları çıkıyor önüme. Karyola mıydı, kütüphane mi, dolap mı anlaşılmıyor. Arkasına yapıştırılmış eski gazete sayfası dikkatimi çekiyor sonra...

8 Nisan 2010 Perşembe

Hayata Bakış


Yalnız Adamlar

Yalnız insan merdivendir, hiçbir yere ulaşmayan.

Nazım Hikmet

Zalad

Seni unutmak mümkün mü! Çocukluğumuzun katili. Beşiktaş'ın kalesinde gösterdiği performanstan çok 8-0'lık Ankaragücü macerası ile anıldı. Sonra balkanlara kaçması ve İhsan Kalkavan'ın "Peşinde çok koştuk konuşacaktık fakat kaçmış" cümlesi akıllarda yer eden tek iz.

Zafer Öğer


Oğluyla aynı takımda top oynamıştık. Nil-Za diye bir su dükkanları vardı Acıbadem'de.Kaleciliği de orta halliydi işte. Şimdilerde kulübede görev alıyor. Hizmet etmeye devam ediyor.


Shorunmu

6-0 yenildiğimiz Leeds maçında sürekli gülmesiyle akıllarda yer etti.
Ramazan Özcan

Antalya'da saçma sapan bir kupa maçı sonrasında övgüler alsa da kısa sürede kaleyi Rüştü'ye kaptırdı. Kadro da kalabilirse nasıl bir kaleci olduğunu belki öğrenebiliriz.

Şener Kurtulmuş

Auxerre maçında yediği golü Hacı Ali Restoranın çatı katında babamla birlikte izlemiştik. O zamanlar iyiydi aslında ama o maçtan sonra gözümden düştü. Hayat yolunda düşüşü de hızlı olmuş. Moldovalı karılarla trafik kazası geçirmiş. İlaç parasına muhtaç yaşamış. 2007 yılında evlenmiş. İnşallah yeniden çıkışa geçer hayatı.


Runje

Önce sövdük, sonra övdük. Tribünlerin en çok sevdiği kalecileri arasına girmeyi başardı. Enteresan bir adamdı.


Rasim Kara

Beşiktaş'In efsane kalecilerinden biriydi. Teknik direktör olduğu sezon kaleyi Mrmic'e emanet etmesi de ayrı bir güzellikti. Kaleciliğini bilmem ama teknik direktörlüğü hiç de fena değildi.


Volkan Ünlü

Saçma sapan transferler döneminde YD'nin onlarca transferinden biri olarak kaldı. Kaleye geçtiği maç sayısına bakmadım ama ben bu adamın kalemizi koruduğunu da hatırlamıyorum. Sivasspor kalesinde çok felaket goller yiyen kaleciydi bu.


Asper

Bir Trabzon maçını hatırlıyorum. Müthiş oynamış ve inanılmaz bir top çıkartmıştı. Sapsarı saçları ve az oynadığı maçlarla akıllarda yer etti.



Atilla Özmen
Bu arkadaşın da kaleye geçtiği pek görülmemiş. AcıbadeM facebook'ta aratmış Che tisörtü giyen bir genç çıkmış. O mu değil mi bilemedik:)



Bülent Ataman

Bir zamanlar Beşiktaş'ın kalesini kormuş. Vallahi ben hatırlamıyorum AcıbadeM'in yalancısıyım:)



Oscar Cordoba

Ayağını raket gibi kullanıyordu. Bu listedeki en iyi 3 kaleci arasına adını yazabiliriz. Sattı mı bizi? Orası hep muamma.
Engin İpekoğlu
Engin Kadıköy'deki Fener maçlarında arkasından 'şişt şişt Engin' diye bağırdığımızda nah çekerdi bize bakmadan.Eldivenle nah çekmekte zordur…


Erdem Köse


Kaleye geçtiğini hiç sanmıyorum. Yoktu böyle biri derseniz itiraz etmem:)



Fevzi Tuncay


Kendisi tarihimizin en şanssız kalecisidir herhalde. Bir Galatasaray maçında yaptığı ıska hayatının değişmesine mal oldu.


Hakan Arıkan


Aklımızda kalan 8-0'lık maç oldu. Hakan Arıkan medya tarafından yerden yere vurulan kalecilerin başında geliyor. Liverpool'dan 8 Metalist'ten 4 yedi diye forma numarasına da gönderme yapmıştı basınımız.

Bako

Geri pas kuralı yeni çıktığında kalemizde kendileri vardı. Çocukluğumun yıldızJaroslaw Bako geri pası yere çömelip diziyle kontrol ederdi. İyiydi efsane kalecilerimizden biriydi.


Jurkovic


Uçan çuval diyorlarmış kendisine. Abimin hafızasında bir Fenerbahçe maçından sonra gazetelerin kendisinden övgüyle söz ettiği de olmuş. Bir başka bilgi ise ilk yabancı kalecimizmiş kendileri.


Kjaer


Kısa süreli kaleyi koruyan isimlerdendi. Çok fazla şey yok aklımda kendisiyle ilgili. Ankara'da bir maçta otelde unutmuştu takım otobüsü. Taksi ile yetişmişti maça. O dönemler Dedem, gofret ve ben diye bir dizi vardı. Dedem, gofret ve Kjaer diye espri yapardık arkadaşlar arasında ne alakaysa artık.

Korcan Çelikay
Bursa maçında yediği goller sonrası kalede uzun süreli şans bulması hayli zor. Belki ilerleyen yıllarda kaleyi devralabilir ama uzun yıllar gerekiyor.



Mrmıc


Listede bir numaraya koyacağım kaleci. Ama her iyi kalecimiz gibi onun da hatalı goller yemesi bizi huylandırmıştı. İyi kadronun iyi kalecisiydi.

Mehmet Ali Tanman
Kendisi gelmiş geçmiş en başarılı kalecimizmiş. 500 küsur gol atan Beşiktaş'ın 81 gol yiyen kalecisiymiş kendileri. Metin Akçevre

Gordon döneminin değişmez yedeği. Metin bolluğu olduğu dönemde B.Metin ve Metin3'ün ortancası K. Metin.İlk yenilmez serimizin bozulduğu maçta, 1-3 Gs , kaleyi o koruyordu. Mhyre

Kaleyi kısa süre koruyan iyi kalecilerden bir tanesiydi. Murat Şahin
Antalya maçında gösterdiği performans sonrası büyük bir sevgiye mazhar olan Murat sezon sonu vefasızlığa uğrayarak kadroya dahil edilmedi. Beşiktaş'a karşı oynadığı karşılaşmalarda patlama beklemiştim kendisinden fakat bir türlü böyle bir performans sergileyemedi. Aumann

Uzaktan gol yemesi ve şapkası meşhurdu. Yamulmuyorsam kendisi ile bir şampiyonluk yaşadık ama çok fazla boş beleş gol yemişti. Ramazan Kurşunlu

Ramazan'ın performansı da vasatı geçmedi Beşiktaş'ta. Hiçbir zaman birinci kaleci olamadığı Beşiktaş'ta bir iz bıraktı dersek yalan söylemiş oluruz.


(Fotolar ve yazılar Acıbadem ve 1903)

3 Nisan 2010 Cumartesi

Avrupa'nın En Az Gol Yiyenleri Tam Liste

El emeği göz nuru. İşten arda kalan zamanımda hastası olduğum ufak bir istatistik çıkarma merakı işte. Belki birilerinin işine yarar. Her ligin en az gol yiyen takımları. Kuzey Avrupa'nın yeni başlayan 3-5 haftalık liglerini almadım. Listede Beşiktaşım 24. sırada 28 maçta yediği 19 golle.

1. Moldova-FC Sheriff: 24/6-0.25
2. Galler-The New Saints: 29/11- 0.37
3. Çek Cumhuriyeti-Sparta Prag: 22/9-0.40
4. İsrail-Maccabi Haifa: 28/12-0.42
5. Hırvatistan-HNK Cibalia: 22/10-0.45
6. Azerbaycan-Khazar Lankaran: 13/6-0.46
7. Gürcistan-Olimpi Rustavi: 26/13-0.50
8. Portekiz-Benfica: 24/12-0.50
9. Sırbistan-Kızılyıldız: 21/11- 0.52
10. Yunanistan-Paok: 28/15-0.53
11. Ukrayna-Dinamo Kiev: 22/12-0.54
12. Danimarka-FC Kopenhag: 24/13-0.54
13. Slovakya-MSK Zilina: 25/14- 0.56
14. Romanya-CFR Cluj: 24/14-0.58
15. Karadağ-FK Rudor Pljevlia: 24/14-0.58
16. Polonya-L.Warszawa: 22/13-0.59
17. Bosna Hersek-Borac Bonja Luka: 20/12-0.60
18. Gürcistan-Gyori ETO FC: 20/12-0.60
19. Luxemburg-AS Jeunesse Esch: 20/12-0.60
20. Bulgaristan-Litex Lovech: 21/13- 0.61
21. Kıbrıs-Apollon Limasol: 27/17-0.62
22. İspanya-Barcelona: 29/18-0.62
23. Hollanda-Ajax: 29/19-0.65
24. Türkiye-Beşiktaş: 28/19-0.67
25. İskoçya-G.Rangers: 30/21-0.70
26. Andorra-Santa Coloma: 20/14-0.70
27. Andorra-Santa Coloma: 20/14-0.70
28. Arnavutluk-KS Besa: 25/19-0.76
29. Makedonya-Metalurg Skopje: 21/16-0.76
30. Avusturya-Salzburg: 27/21- 0.77
31. Almanya-Schalke: 28/22-0.78
32. İngiltere-Man.United: 32/25-0.78
33. Fransa-Auxerre:30/24-0.80
34. Slovenya-FC Koper: 28/25- 0.89
35. İtalya-İnter: 31/28-0.90
36. Kuzey İrlanda-Linfield FC: 33/35-1.06
37. İsviçre-Young Boys: 27/30-1.11

2 Nisan 2010 Cuma

Ankaragücü Bizden Ne İster?

(Fotoğraflar için Premier'e teşekkürler. Maçtaydı kendisi)
Bir zamanlar Ersan Martin’in golüyle zar zor 3-2 yenmiştik Ankaragücü’nü. Ligde iddiamız yoktu o sezon. Hatta takım oldukça kötü gidiyordu ama o galibiyetten sonra İnönü’nün kapalısı yine hınca hınç dolmuş, galibiyete susamış taraftar zafer kazanmış(!) takımını İnönü’de kucaklıyordu. Hatta rahmetli Mehmet Işıklar kapalıda Er-san-Mar-tin tezahüratını başlattı diye Alen’den okkalı bir bakış yemişti.
Yine yıllar önceydi, zannediyorum Toschak zamanı, gelenin gidenin tokatladığı Beşiktaş’ı 18 yıl aradan sonra İnönü’de 2-1 yenmişti Ankaragücü. Spiker maçın sonunda “tam 18 yıl aradan sonra Beşiktaş Ankaragücü’ne mağlup oldu” diyordu. Dün gibi aklımda. Ankaragücü hakkında 8-0’ı saymazsam aklıma kazınan başka bir maç da olmadı zaten.
Sonradan sonradan Ankaragücü taraftarının bize karşı olan tutumu değişir oldu. Son 10 senede düşman oldular. Hafızamızı çok zorlamaya gerek yok. Kazan’ı bastılar, Ankara’da dönerle kovaladılar. Bunlar marifet değil elbette. Ben 2-3 sene öncesine kadar marifet zannederdim böyle işleri. Heyecanlı gelirdi ama şimdi hiçbir anlamı yok benim için.
Bugün evden izlediğim karşılaşmada LİG TV yayına bağlanır bağlanmaz anladım maçın ne kadar zor geçeceğini. Ankaragücü tribünleri hınca hınç dolmuş, süslenmiş, kalabalıklaşmış. Herşey çok güzel. Keşke her maç aynı atmosferi yaratabilseler. Bunların hepsini hazırlayan etkenlerin başında Beşiktaş’a olan kinlerinin geldiğini söylememe gerek yok zaten . Stadın dolu olması Beşiktaş’a olan nefretlerinden biraz da. Halbuki birine tarafsızca anlatsanız ve deseniz ki “Ankaragücü şampiyonluk yarışındaki bir takıma 8-0 yenilmiş ve son hafta bu farklı skor nedeniyle Beşiktaş şampiyon olamamış” ne der acaba? Yani tam bir yavuz hırsız olayı. Neyse bunlar ufak işler. Ama gerçekten şu Ankaragüçlüler Beşiktaş'tan ne ister anlamak mümkün değil.
Bu geceye gelelim. Bütün dalları budanmış bir ağaç gibi dümdüz bir takım vardı sahada. Fink, Uğur İnceman, Necip, İbrahim Toraman, Sivok gibi 5 tane birbirine çok benzeyen adamla oynamak zorunda kalan Denizli sınırlı silahlarını akıllıca kullanmasına rağmen galibiyet alamadı. Galibiyeti hak etmedi belki ama alsaydı bunda en büyük pay Mustafa Denizli’nin olacaktı. Zamanında ve yerinde değişikliklerle oyunun kaderine etki edecekti şansı olsaydı. Maçın hakemi ise sonuca doğrudan tesir etti. Yüzde 100 penaltıyı nasıl vermedi hayret. Beşiktaş için kaybedilmiş bir şey yok. Gerçekten kazanılmış 1 puan var.
Sağlık olsun. Haftaya lig yeniden şekillenir nasılsa.

Burnley Kazağı

Burnley 2010-2011 yılın formalarını tanıtmaya başlamış. İngilizler nostalji yapmayı seviyorlar. Eskiye rağbet var dünyanın her yerinde. 80'ler, 90'lara dönüş başladı. Fenerbahçe'nin kuruluş forması, Galatasaray'ın parçalısı, Beşiktaş'ın Hakkı Yeten forması revaçta zaten. Burnley forması geçmişe tam anlamıyla dönmüş görünüyor. Bildiğin kazak aslında bu. Gerçektan sahaya bu formalarla çıkarlarsa kurdeşen dökerler. Sadece taraftara yönelikse güzel düşünülmüş.