28 Şubat 2011 Pazartesi

Schuster Pes Etti

Uzun uzun pas yapan, topu bir o tarafa bir bu tarafa çevirirken, rakibi topun peşinden koşturan, bunu yaparken yormayı hedefleyen, rakibe top göstermeyen, kapanmayan ve rakibi kapansa da takımı bir şekilde golleri bulan (!) sistemden bugün itibariyle ayrıldığını görmeyen kalmasın. Schuster bugün ilk kez kendisinin istemediği bir oyun oynattı Beşiktaş'a.
Bu sene ilk kez Beşiktaş gerektiğinde kapandı. Kazanmak için oynadı. Böyle olması gerekiyordu. Schuster'i anlamak için alim olmaya gerek yok. Schuster'in takımı değildi bugün izlediğimiz.

Schuster bugün itibariyle pes etti. İstediğiniz gibi olsun dedi. Kulübedeki hali de özetliyordu dünyasını. Bu kadar üzgün görmemiştik geldiğinden bu yana. Resmen yere bakıyor, uzun uzun dalıyor.

Kendinden ödün verdiğine şahit olduk ilk kez. Bilmiyorum ben mi öyle görmek istiyorum ama bence bugün Schuster'in değişim günüydü. Schuster'in güneş devleti bir yana dursun kazanmanın değeri paha biçilemez.

25 Şubat 2011 Cuma

Neye Kime İsyan

Maçı sonuna kadar izleyebilen kaç kişi vardır bilmiyorum ama inat ettim sonuna kadar izledim. Sinir krizlerine girdim. Ben Beşiktaş'ın 8-0 yenildiği maç da dahil olmak üzere rakibine bu kadar boyun eğdiği bir karşılaşma hatırlamıyorum.

Bu sezonun tek hedefi bu şekilde elendiğimiz kupaya bir daha katılmaktan öteye gidemiyor artık.

Yenilgiden de ötesi var aslında. Demirören gitsin diyemiyoruz. Yüzümüz yok.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Profesyonel Provakatör & Profesyonel Amatör

Maç içinde dışında taraftarlar arasında arbede olmaması iyi oldu. Gerçi böyle bir arbedeyi gerektirecek bir gerginlik yoktu.

Fenerbahçe ilk 20 dakika bizi boğdu. Maçın ilk kırılma anı direkten dönen toplarıydı bence. Daha sonra Ferrari atılana kadar oyunu domine ettik. Bu kadar yükleneceğimizi ve iyi futbol oynayacağımızı düşünmüyordum işin açığı. Sonrasında kaleciyle karşı karşıya kalan Almeida hayatımızı kararttı. Yani bu adam için "top sol ayağına gelirse sakat bırakıyor" vs deniliyordu. 11 metre kale karşında kaleci, ne bir çalım girişimi ne bir esneklik. Tren gibi dümdüz geldi orta sahadan top sürerek son vuruş yine beceriksizce anlamak mümkün değil. Bu adama ikinci sinirlendiğim konu ise şu; vurdun atamadın doğru mu kardeşim takımın hala atakta ne zaman ofsayttan çıkmayı düşünüyorsun??? Neredeyse 1 dakika sürüyor adamın ofsayt çizgisinin gerisine gelmesi. Sallana sallana beni delirtti yine.

Gelelim Ferrrari'ye... Hakeme diyecek birşey bulamıyorum. Ekrem atılmalıydı, Gökhan atılmalıydı vs vs. Herkes konuşuyor. Ben karşı karşıya Almeida gol atamazken Cüneyt Çakır'a ne söyleyeyim. Ferrari ise tam bir amatör! Yani Lugano'nun nasıl bir adam olduğunu cümle alem biliyor. Tahrik ettiğini, edebileceğini tüm futbolcular bilir çünkü sabıkalıdır. Ama sen buna nasıl bu şekilde karşılık verirsin? Takımın atağı kesmiş top uzaklaşmış ve bu uzaklaşma kontra şeklinde gerçekleşiyor, afedersin ama orada anana sövse ceza sahasında yapmayacaksın o işi! Soyunma odasında mı yaparsın, maç bitiminde mi dalarsın bilemem. Bu takımı satmaktan başka bir şey değil! Aklım almıyor bu kadar basit kaybetmeyi.. Takımın ivmelenmesiyle yakalanan atmosfer bu kadar boğucuyken yapılan bu amatörlük resmen dallamalık! Maç ile ilgili daha ne konuşulabilir bilmiyorum.

Schuster'e tepki gösterilmemesini ikiyüzlülük olarak kabul ediyorum. Beşiktaş taraftarı resmen maç seçiyor! Adam bize beğenmeyen gelmesin dedi, bunun karşılığı maç ne olursa olsun ilk düdükle beraber tepki vermektir. Ama derbi maç diye resmen elini kolunu bağlayıp oturdu taraftar. Zaten galibiyet alınsaydı bunların hepsi unutulup gidecekti. Hiç olmazsa gündemimiz değişmemiş oldu. Bu mağlubiyetin tek katkısı budur bize.
Önümüzdeki günlerde değişiklikler, istifalar, yıkımlar olur mu göreceğiz...

19 Şubat 2011 Cumartesi

Rıza Hoca'ya Gönderme

Eskişehirspor taraftarları Rıza Çalımbay'ın kendi takımlarında teknik direktör olduğu dönemde kaybedilen her maç sonrası yaptığı klişe açıklamalarına gönderme yapma amaçlı pankartlar hazırlamışlar. Uzatma dakikalarında gelen galibiyet golüyle de emekleri boşa gitmemiş ve bunları açarak eski hocalarına kendi dilinde sitemlerini göndermeyi başarmışlar.

Bir Teselli Ver

Üsküdar'dan kalkan motor daha semte yanaşırken kulaklarda çınlamaya başlayacak tezahüratlar. Öznesi Fener, yüklemi ayıp eylemlerle dolu cümlelerin içinde geçtiği besteler. En çok da bas bariton seslerle söylenen üç kelimelik opera! Fener aşağı, Fener yukarı, Fener'e öyle, Fener'e böyle diye diye akşamı edeceğiz Köyiçi'nde. Tüketilecek alkolün hesabını tutabilene aşk olsun.

Quaresma için maça gelenlerin koluna rakip Fener olduğu için gelenler girecek. Onlar önden önden giderken stada, biz daha çok içeceğiz semtte. İçiyorsak aşkımızdan, kederimizden. UEFA Avrupa Ligi Düşler Sahnesi iki gün önce gerçekten düş oldu bizim için. Seneye tekrar sahne almak istiyorsak hedef Türkiye Kupası. Lige dair ümitler haftalar geçtikçe tükenirken Pazar akşamı alınacak olan üç puanın bize olacak katkısından emin de değilim açıkçası. Zaten camianın da üç puandan öte anlamlar yüklediği bir maç artık bu. Elle tutulur bir başarı gösteremeyen takımın dertlere son veremediği senede, en azından Cim Bom'a ve Fener'e karşı alacağı galibiyetlerle teselli bulunması bekleniyor. Kısacası üç gün önce hem morallerimizi hem de kafamızı bozan takıma gönderilen mesaj açık ve net;
'Fener'e koy yeter, o bizim kafamızı iyi eder'...

Pascal Bizi Lunaparka Götür

Dün Fanatik gazetesinde rastladım ilana. Pascal yazarlık, reklam yıldızlığı, dans yarışması derken bir ekmek kapısı daha bulmuş İstanbul'da. Türk adetlerine ters düşen bir hareket (halbuki tam bizlikti bence) yaptı diye apar topar gönderilen adama şimdi gençleri emanet etme mantalitesinin çelişkisine ayrı şaşırdım, Ali Eren'e ayrı... İlanda tek amblem Pascal'ın şortunda ama Beşiktaş JK Futbol Okulu diyor orası da apayrı...

18 Şubat 2011 Cuma

Dağdan Gelmiş Bağdakini Kovuyor...

"Beğenmeyen evinde izlesin."

Maçın başından itibaren takım olunabilmek için hiçbir şey yapılmadı. Motivasyon yok, ruh yok. İlk dakikalardan itibaren saçmalamaya başladılar. Kapalıya bu huzursuzluk erken çökünce sesimiz çıkmadı, çıkamadı.

Maç oynanan oyun, seçilen kadro, yapılan değişiklikler anlamında tam bir rezaletti.

Quaresma'nın attığı tekme ise tamamen "nasıl olsa tur gitti deplasmana gitmenin anlamı yok" der gibiydi. Bence kesinlikle hırsla yapılan bir hareket değil. Sadece çakallık!. Onu alkışlayan tribündeki arkadaşlarımı da kınıyorum. Bu tutum şakşakçılıktan başka bir şey değil ve insanları havaya sokuyor. Quaresma dün yuhalanmalıydı!

Maç bitiminde Schuster'in tünele girerken Kapalı tribüne yaptığı hareketi unutamayacağım. "Hadi oradan siz de! Defolun gidin." der gibiydi. Bu tavrını basın toplantısında kelimelere döktü. "Beğenmeyen evinde izlesin", bu nedir, nasıl bir tutumdur? Dağdan gelmiş bağdakini kovuyor. Benim aldığım kombineyle, formayla, montla ödeniyor senin maaşın. Sen Avrupa'da tanınmış bir taraftar grubuna nasıl bu lafı edersin? Dengesiz bir adamdın zaten evet ama terbiyesizmişsin de aynı zamanda! Derdi belli, sözleşmem feshedilsin tazminatımı versinler gideyim. Bu tavırdan sonra benim bu adamı desteklememin imkanı yok. Bu takımın transferleri resmen Beşiktaş'ın önüne geçti. Quaresma beş hafta yatıyor kalkınca kırmızı kartlık. Almeida hayalet gibi. Şimdilik Fernandes, Simao ve Guti'ye sözüm yok ama onlar da eğer Schuster bu takımda diye duruyorsa ve Schuster gidince gidecekse yolları açık olsun.

Bobo - Nobre lütfen gidin artık!

Beşiktaş'ın yıldızları Şifo'dur, Metin Ali Feyyaz'dır. Kimse armanın önünde değildir.

İnsanlar resmen birbirine düştü. Dün Kapalı içinde loca ve kapalı üst ile, kapalı çıkışında dışarıda ve Üsküdar'da sarı dolmuşların olduğu yerde iki Beşiktaş taraftar grubu arasında ciddi kavgalar yaşandı. Camia karmakarışık. Herkes gergin, barut gibi. Dokunsan kavga çıkıyor. Hayırlısı ne diyeyim fakat iyiye gitmiyor. Haftasonu tribünün tavrını göreceğiz.

Her türlü sonuca hazırlanmalıyız diye düşünüyorum...

Dağılmak

Bugünü tarif etmem imkansız. Bazı kareler hala gözümün önünde, onlardan betimleme yapıp bırakacağım.

Vitaminsiz çocuklar gibiydi İsmail Köybaşı, her gelen koydu omzu.
Orta sahada Nobre vardı, top dağıttı.
Bobo topa vurmayı unutmuş, şaka değil topa vuramıyor.
Tribünler sezonun en önemli maçını çevirmek için hiçbir şey yapmadı.
Guti ara pası yalnızca bir kere İsmail'e attı.
Schuster Ernst'i çıkarttı, Erhan Güven'i aldı.
Taraftar Erhan Güven'i ıslıkladı.
Yeni Açık İbrahim Üzülmez'i bağrına basarken kapalı ıslıkladı.
Numaralı Pascal Nouma diye bağırırken sahada Guti, Almeida, Quaresma vardı.
Quaresma kırmızı kart gördüğü için alkışlandı.

ve ben maça, Beşiktaş en az 3 fark atar diye kimi gördüysem dillendirip gelmiştim. Maç sonu Premier'e orada 4 atar mıyız dedim. O da bana bir sigara verdi.

15 Şubat 2011 Salı

İdolümsün Orhan

1903'ün yazısına yorum yaparken sahaya inme arzumu dile getirdim az önce. Hani atlasam vursam kırsam. İçimdeki şiddeti dizginleyemedim. Sonra aklıma Orhan reyiz geldi. Nostalji yapalım dedim.
Şu estetiğe, stile bakar mısınız lütfen?
Çita gibi avını kesiyor... Hakim tepede olmanın avantajını bildiğinden kendinden emin. Hedefi belli, ne sağa ne sola! Santim şaşmıyor. Bir atmaca gibi havada süzülürken zemine olan açısı muhteşem. Tek dokunuşla tüm labutları deviriyor...
Vallahi kral adamsın!

Normal Değildi, Normal Bitmedi

İbrahim Üzülmez'in Beşiktaş serüveni daha önce eşi benzeri görülen bir durum değil. Ölümüne nefret edilip, sonrasında çok ama çok sevilmek anlaşılır şey değil. Sebebini açıklamak için de öyle çok ağdalı cümleler kurmak gerekmiyor. Sanırım bu toprakların kanunu bu adamda 11 yılı iki parçaya ayırdı. 8 yıl sevilmedi. 3 yıl çok sevildi. Cahil adamdı, ama içtendi. İçtenliğini görmek sevmek için yeterliydi. Beşiktaş iyi gidiyorsa ondaki güzel yönleri, Beşiktaş kötü gidiyorsa ondaki kötü yönleri görüyorduk. İbrahim Üzülmez dengedeydi. Siyahla beyaz gibiydi. Beşiktaş'ın simgesi sıfatına en çok yakışan İbrahim Üzülmez idi. Değişken adamdı. Bugünkü kadroyu tribüne koysan en az sırıtan adam İbrahim Üzülmez olurdu. Halktan biri gibiydi.

37 yaşındaki İbrahim Üzülmez bugün itibariyle sözleşmesi fesh edilmiş şekilde kapının önüne koyuldu. Sebep İbrahim Toraman'a yumruk atması. İbrahim Üzülmez'in bu hareketine şaşırdım diyen çıkarsa yalan söyler.

Beşiktaş onun kanadından gol yemiş ve sinirlenmiş. Gerçekten dert etmiş demek ki. Devre arası kendisine golün o taraftan geldiği için kızan arkadaşına -belki de küfreden- patlatmış. Ne kadar cahil ve aynı zamanda ne kadar içten, ne kadar samimi olduğunu ne yaptığına ve neden yaptığına bakarak anlayabiliriz.

Bu olayı başka başka yerlerinden tutmaya, kahramanlık hikayeleri üretmeye gerek yok. İbrahim Üzülmez'in Beşiktaş serüvenini özetleyen bir son oldu. Normal değildi, normal bitmedi.

Olayı Beşiktaş'ın değerleri, vefasızlığı noktasına taşıyanlar, Beşiktaşlı duruşundan dem vuranlara soracağım tek birşey var. Takım arkadaşına yumruk atan adamı orada tutmak Beşiktaş değerleriyle örtüşüyor mu?

13 Şubat 2011 Pazar

Gökhan Dinç Gidince...

Gökhan Dinç Beşiktaş'tan ayrıldı. İki haftadır resmi sitede aynı başlık atılıyor. Okullarda ders diye gösteriliyor artık. İlk 11, ikinci 11, üçüncü 11, dördüncü 11...

Scuster'in Güneş Devleti: Beşiktaş

Takır takır top oynamak ne demekse Beşiktaş'ın bu geceki oyunu da o demekti. Bu takımın Ankaragücü'ne yenildiğine inanamıyorum. Hiç haketmediğimiz bir sonuç aldık. Takımın eleştirilebilecek tek tarafı vardı. O da Schuster'in ütopik dünyasında gizli. Beşiktaş'a öyle bir futbol oynatıyor ki kazanmak öncelikli değil. Güzel futbol, rakibe top göstermeme, sürekli ayağa pas, bilinçli futbol oynama azmi... Uzun pas atanın takımdan kesileceği, bir gol olacaksa 35 pas sonrasında kabul görmesi gibi psikopat bir düşünceye hizmet eden bir takım görüntüsü vardı.

Bu kadar sabırla top oynayan takımın hedefi olmadığı kesin. Takım halinde sinirleri alınmış futbolcuların. Gole gitmek için bu kadar ideale yakın futbol oynamaya çalışmak büyük disiplin işi. Helal olsun.

Ben bu akşam Schuster'in "1960 futbolu" teriminden neler kastettiğini anladım. Schuster güneş devletini yaratabilecek mi? Bunun cevabı artık Avrupa Ligi'nde.

(Ben Beşiktaş'ın şampiyonluk hesapları yapacağını söylemiştim. Yanılmışım.)

12 Şubat 2011 Cumartesi

Ucube Demesinler?

Belki aranızda az önce geçen konuşmayı canlı izleyen olmuştur. Sergen'e "Alex gibi Guti de yedi sezon önce Beşiktaş'a gelmiş olsaydı çarşıya heykeli dikilir miydi?" diye sordular. Sergen "Benim heykelim dikilmediğine göre onunkinin dikileceğini hiç zannetmiyorum." dedi.
Guti'ye, Quaresma'a asla kötü oyuncu demediğini, sağladıkları katkıyı her zaman tartışacağını belirtti. Beşiktaş ve Guti meselesi açılınca sık sık 'taraftar bana kızıyor ama' dediğine göre gerçekten bazı şeyler içine oturmuş herhalde.
Yine de Sergen bizimdir, ne yapalım. Ailenin o haylaz oğlanı vardır; karıya kıza düşer, kumar oynar, kefen parasını ganyana yatırır, mahallenin anasını beller ama geri eve dönünde tokatlamakla beraber bağrına yeniden basarsın ya işte öyle.
Bu arada Milli Takım ile ilgili konuşmalarına sonuna kadar katılıyorum. Peter vanhoydonk'un hidinkin istemiyle göreve çağrılma meselesi de yeni bir çığır açmış olacak A Milli Takım düzeyinde. Türk Futbol kamuoyu TT Arena'da vatandaşın vergisi var diye velvele yapacağına, asıl Milli Takım düzeyinde kimlerin cebine akıyor paralar onlar hakkında yorum yapsa daha iyi olur. Milli takımın başında yabancı hoca işi zaten bana ters. Şimdi uykuluyum gerçekten ana avrat karıştırmak istemiyorum. Bu konunun sonra üstünden geçeceğim...

10 Şubat 2011 Perşembe

Emenike VS B.A. Baracas

Çocukluğumuzda "Biey" olarak bildiğimiz yogi Karabük maçından beri aklımda. A Takımı çıkınca hayat dururdu, ne yıllar! Kendisini görmek nasip olmadı ama imitasyonunu edindik. Amokachi gibi olur gönlümüzü fetheder umarım. Vurdu mu devirsin, kemikler kırılsın istiyorum. İkisi de ayıcık, ikisi de azman, ikisi de kara bela.
Takıma hayırlı olsun, inşallah güzel işler yapar. Gücümüz de yetmez herife terslik çıkarsa...

Sadece Beşiktaş, there is no plan B ulan!



Protestoculara Ana Sponsorunu Şikayet Eden Başkan

Adnan Polat bombaları patlatmaya devam ediyor. Ana sponsorunu bir daha ağzına almayacağını söylemiş. Bu kadar basiretsiz olacağını hiç tahmin etmiyordum. Bu adam zamanında siyaset de yaptı. Üstelik CHP’de... Belediye başkanlığına aday olmuştu. İyi ki olamamış. Türk Telekom Arena’nın açılışından sonra yaşanan krizi yönetemeyen insan nasıl Belediye başkanlığı yapardı orası da ayrı konu.

Ne demiş Adnan Polat önce ona bir bakalım:
“Şimdi de stadın ismi speküle ediliyor. Biz bu sözleşmeyi yaptığımızda eski tüzük vardı. Bu stadın adı Türk Telekom Arena’dır. Bütün kompleksin adı Ali Sami Yen Spor Kompleksi’dir. Biz buna rahmetli Özhan Bey ile beraber karar vermiştik ve bu şekilde müracaat etmiştik. Türk Telekom’un yaptığı anlaşma cesaret işiydi çünkü orası daha topraktı, hiçbir şey yoktu. Riske girdi fakat yatırdığı ve ödeyeceği paranın misli misli fazlasını geri aldı. Çok akıllıca bir iş yaptı. Stadın her tarafında Türk Telekom yazıyor. Biz de skorbordun üstüne Ali Sami Yen Spor Kompleksi yazdı. Esasında sözleşmede çok fazla hakkımız olduğunu düşünmüyorum. Bize ihtarnameler gönderdiler, biz de kaldırdık yasal hakları olduğu için. Geçen hafta mimarlara talimatı verdik ve Aslanlı Yol’un orada bir Ali Sami Yen adı ışıklı olarak geçecek ve şu anda şantiyelerin olduğu yerde G.Saray’ın bir tane büyük bir şekilde ismi geçecek. Ama Türk Telekom’un bu anlayışsızlığı, bu yaklaşımı beni o kadar üzdü ki bundan sonra bu firmanın adını benim ağzımdan duymayacaksınız, sözleşmemiz olmasına rağmen. Hiçbir yerde de adını ağzıma almayacağım. Nasıl istiyorlarsa kendileri anons etsinler göreyim! Bütün G.Saray taraftarlarının hepsini nasıl üzdüler! Bana ne e-mailler, SMS’ler geliyor! Ne olurdu Ali Sami Yen’in adı orada kalsaydı. Ama şimdi gereğini yapacağız, 2 ay içinde göreceksiniz o stat nasıl olacak. Stadın devrini aldığımız vakit orası buram buram G.Saray ve Ali Sami Yen kokacak, bunu göreceksiniz.

İnönü Stadyumu’nun adı Fİ YAPI İnönü Stadyumu oldu. Yani Fİ YAPI, İnönü Stadyumu’nun önüne geldi.
Konya’da Atatürk Stadyumu vardı. Aslında hala var ama ismi değişti. Konya Büyükşehir Belediyesi Atatürk Stadyumu oldu adı. Düşünün Atatürk adının önüne geldi.
Mesela Süper Lig’in adı Turkcell Süper Lig oldu. Turkcell Süper Lig’in önünde kullanıldı.
Beşiktaş’ın Akatlar Arena Salonu. Ülker tarafından Cola Turka Arena olması şartıyla isim sponsorluğu yapıldı.
Pınar markası Karşıyaka’nın basketbol takımının ismini Pınar Karşıyaka olarak kullanıyor.
Bank Asya, 1. Lig’in isim sponsoru oldu. Bank Asya 1. Lig oldu adı.
Spor Toto, Süper Lig’in isim sponsoru oldu. Spor Toto Süper Lig oldu adı.
Ziraat Bankası, Türkiye Kupası adının önüne geldi. Ziraat Türkiye Kupası oldu.

Bugüne kadar bir kulübün sponsoruyla alenen kavga ettiğine hiç şahit olmamıştım. Galatasaray taraftarının Adnan Polat’ın sözlerinden dolayı ana sponsorlarına tavır alıp almayacağını zaman gösterecek. Başkan ana sponsorunu taraftarının önüne attı. Şimdi taraftarın önünde iki yol var. Ya başkanına inanacak ve sponsorlarının Ali Sami Yen düşmanı olduğunu düşünerek Türk Telekom’a o stadyumu zehir edecek. Ya da “Biz Adnan Polat’ın puanını açılışta vermiştik. Zora gelince bizi Recep Tayyip Erdoğan’ın önüne atmıştı. Şimdi zorda kalınca ana sponsoru kucağımıza atıyor” diye düşünecek.

Ben akil her Galatasaray taraftarının bu ucuz oyunu göreceğini düşünüyorum.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Kartal Stadyum

Yönetimin bilmediğimiz projelerinin yanısıra şimdilik hayal olsa da böylesi göze hoş gelen bir stat projesi daha var . Bir kaç ay önce fotoğraflarını görmüştüm forumlarda, şimdi site açılıp işin boyutu değişmiş. Mete Fisunoğlu imzası taşıyan bu stat projesine göz atmak ve destek vermek istiyorsanız işte sizi linki; http://kartalstadyum.com/index.html

Kendi Locada Gözü Tribünde

Geçen sene Eskişehirspor'un Ali Sami Yen deplasmanında tanımıştım kendisini. Eskişehirspor'un amigosu. Tanıdım dediğim AcıbadeM'in anlattığıyla işte. Bu akşam iki üç sıra arkamızda maçı izliyordu. Yönetici olmuştu en son Eskişehirspor'da. Halen devam ediyor sanırım. Ama kan çekiyor, gözler ister istemez kayıyor deplasman tarafına.

Bu maç Türk Telekom Arena'da ilk deplasman tribünü yapılması açısından kayda değerdi. Şunu peşin peşin söyleyebiliriz ki Beşiktaş ve Fenerbahçe tribünleri burayı yıkar. Allah Galatasaray taraftarına bundan sonra sabır versin.

Bu arada söylemeden geçmeyeyim, kale arkasının üst kısmında yer aldı deplasman taraftarı. Gerçi birkaç fanatik aşağı kata da inmiş ama güvenlik paket edince yukarı çıkmak zorunda kaldılar. Bu stadyum yapılırken herşey düşünülmüş ama deplasman tarafı hiç düşünülmemiş. Deplasman tribünü iki katlı ve arada localar var. Eğer alt katı da deplasmana açarlarsa ki açmaları lazım, localar kullanılamaz duruma gelecek.

Türk Telekom Arena'da bol bol deplasman şovu olur. Böyle bir stadyumu kazandıran başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere...:)

5 Şubat 2011 Cumartesi

Penaltıyı da Vermem, Golü de...

Bir öğleden sonra maçı, hava güzel semt dolmuş taşmış. Hafta içi kupa maçında beş gol atan, oynarken taraftarını mutlu eden takımı izlemek için alem Beşiktaş'a akmış. Kol kola girip içeri yerimizi aldık.
İlk on dakika son maçlarda alışık olduğumuz çizgisinden çok uzaktı takım. Dakikalar geçtikçe defansı aşamamaya başladık. Bir iki sefer ciddi tehlike atlattıktan sonra, o maç başında tribüne çağırdığımız Emenike siyahi bir adamla bu kadar samimi olunmaması gerektiğini bize kanıtladı. Adam tazmanya canavarı gibi, kara bela. Dört kişinin arasına girip çıkıyor. Defansı perişan etti, biz dahil herkesin başını döndürdü.
Bizimkilerin bu esnada ne yaptığını maçı izleyip de anlayan var mı acaba? Almeida kendinden nefret ettirdi bu akşam. Adam sürekli ofsayt alanındaydı. Eğer bu taktikse nasıl bir taktik? Metrelerce, açık ara ofsaytta olmanın teknik yönünü kavrayamadım. Tüm maç çok isteksizdi. Sahada kendini dolandırdı. Son dakikalardaki hantal hareketleri herkesi çılgına çevirdi. Hele sonlarda bir pozisyonda şut çektikten sonra yerde yatması beni delirtti. Adam şutu çekti topun nereye gittiğine bakmadı bile. O top sekerek az önce vuruş yaptığı bölgeye geri geldi. Belki yerde yüzüstü yatmayı bırakıp kafasını kaldırıp etrafına baksaydı pozisyonu daha tehlikeli hale getirebilirdi. (An itibariyle Messi A.Madrid'e çakozladı 1-0)
En nihayetinde televizyon başında izleyenlerin söylediğine göre heyecanlı bir maç olmuş! Ben daha çok gergin, tatsız, ömür törpüsü bir maç oldu diyebilirim.
Hakem her an, her haliyle yetersizdi. Hatta berbattı. İlk yarı Karapükspor'un net penaltısını vermedi. Simao'nun pozisyonunu es geçti. Buz gibi golümüzü yedi, kapalı tribünden çok rahatlıkla topun çizgiyi geçtiğini görürken yan hakem bunu nasıl seçemez bu gol nasıl verilmez aklım almıyor. Bu maçtan kazandıkları para ilaç doktor parası olsun inşallah!

17 de 17 diyen hangi dallamaydı bilmiyorum ama şimdiden acısını g.tünde hissediyordur herhalde. Bu kadar şuursuzca konuşup camiayı beklenti içine sokmak saçmalıktan öte bir şey değil. 17 de 17 diyerek çıkılan yolda şu an elimizde 3 te 1 yani 3 ün 1'i var! Lig zaten gidik. Kupa olmazsa olmazımız artık çünkü zirveden uzaktayız böyle devam edersek değil Şampiyonlar Ligi UEFA kupasına bile gidemeyiz. Bu sene UEFA'da nereyi görürüz onu da Allah bilir artık.

Yavaşça bitireyim, Beşiktaş'ın bu anlamsız iniş çıkışını çözemiyoruz. Bir maç beş atıp ikinci maç nasıl olur da bu kadar kötü oynanabilir? Atılan golü bile rakip kendi kalesine attı, bu kadar nasıl formu düşük ve motivasyondan uzak olabiliyorlar anlamıyorum. Hafta içi hepsinin babası mı öldü yani nedir bu hal?! Devre arası üç tane transfer patladı, çete tantanası yapıldı. Bu adamların üçü de sahadaydı bugün ama biz geçen senenin futbolunu izliyorduk. (An itibariyle Messi yapıştıranzi 2-0) Demek ki Guti ve Q7 özellikle Guti reyiz olmadan olmuyor. En kısa zamanda toparlanırlar umarım.Yani Beşiktaş'ım şampiyonluktan geçtik, ama bu kadar da dengesiz oynayıp bizi bunalıma sokma rica ediyoruz.

Son olarak, Beşiktaş Karabük el ele de yani bu kadar mı el ele?? Bu sene beraber kurbana da girelim abi o zaman. Bu ne sevgiymiş maçın öncesi sonrası millet susmak bilmedi...

3 Şubat 2011 Perşembe

Schuster Kapalıya

3 maç ceza almış hoca. Gönül ister aslında gelsin maçı aramızdan izlesin diye ama elinde telefon numaralıdan talimatlar gönderecektir yardımcılarına. Zamanında Amokachi bir maçta kırmızı gördükten sonra oyundan çıkarken kendisine uzatılan mikrofona şöyle demişti; "He told me 'ibne', I told him 'fuck off'. I think the refree doesn't know Turkish"...

2 Şubat 2011 Çarşamba

Canımız Sıkılıyor Saldır Beşiktaş

Yılmaz Vural'ın (yorumcuydu) "Maça gelmeyenlerin hayıflanacağı kadar keyifli bir maç olsun" dileğiyle başladı mücadele. Ben daha ilk düdükte skordan bağımsız evde oturduğum kanepenin rahatlığından dolayı hayıflanıyordum zaten. Orada olamamak hayıflanmaya yetiyor...

Gaizantep Büyükşehir Belediyespor'un açık oynamasının da etkisiyle farkın artıp daha maçın altmışlı dakikalarında turun garantilenmesi bizim tribünün kimyasını bozdu yine. Önce ligde yaklaşan Fener maçı, sonra da kupadaki bir sonraki muhtemel rakip Galatasaray geldi akıllara, mesajlar gönderildi. Tek tek topçulara özel methiyeli besteler, oleyler, moleyler derken oyun iyice soğuyunca da arka arkaya enteresan anlık tezahüratlar; "Allah Allah Allah Allah saldır Beşiktaş, canımız sıkılıyor saldır Beşiktaş", "Allah Allah Allah Allah saldır Beşiktaş, +7 oynadık saldır Beşiktaş"...

Maç içindeki güzellikler çoğunluktaydı. Ekrem Dağ'ın ve Hilbert'in uyumlu kanat bindirmeleri, Fernandes'in arı gibi çalışması ve golle tanışması, Ernst'in Guti'nin yokluğundaki orta sahada şef rolünü üstlenmesi, Bobo'nun özlenen golleri... Tribün İBB mağlubiyetine rağmen takımı bağrına bastı ve Schuster'e güvendiğini bir kez daha gösterdi. Canımız hep böyle günlerde sıkılsın inşallah.

1 Şubat 2011 Salı

Unutamadık...


Gözlerde yaş, kalplerde sızı, unutamadık seni...
Foto: gulseyhan.blogspot.com

Beşiktaşlı Osman

Karaciğer yetmezliği rahatsızlıkları olan ve organ bekleyen 7 yaşındaki Esengül ve 9 yaşındaki Osman Korkmaz kardeşler için bir organ bulundu. Doktorlar ve aile ikilem yaşarken, "Ben dayanırım. Organı kardeşime verin" diyen 9 yaşındaki Osman Korkmaz’ın fedakarlığı, karar vermeyi kolaylaştırdı.