31 Aralık 2009 Perşembe

İçimde Bir Umutsuzluk Almış Başını Gidiyor


Fenerbahçe yönetimi Fenerbahçe Spor Kulübü çalışanlarının yeni yılını kutlamak için bir gece düzenlemiş. Resmi sitede fotoğraflamışlar. Yeni yılı kutladık demişler. İyi de yapmışlar.
Galatasaray'da yeni yılını kutladı. Çalışanlarını motive etti.

Burada da birileri çalışıyor Beşiktaş için ama destekleyen yok.

2009-2010 İnönü Performansları


*İnönü'de en iyi deplasman tribünü

  1. Fenerbahçe

  2. CSKA

  3. Kasımpaşa

*İnönü'de en iyi "kapalı" performansı

  1. Beşiktaş-Diyarbakır

  2. Beşiktaş-CSKA

*İnönü'de en iyi deplasman takımı

  1. Wolfsburg

  2. Kayserispor

  3. Bursaspor

*İnönü'de en iyi Beşiktaş performansı

  1. Beşiktaş-Fenerbahçe

*İnönü'de atılan en güzel gol

  1. Beşiktaş-Fenerbahçe (Fink)

*İnönü'de en çarpıcı slogan

  1. Başkan olsana, başkan olsana, Gaziantep'e başkan olsana

*İnönü'de en güzel beste

  1. UEFA'yı .iktir et saldır Beşiktaş

*İnönü'de komiklik

  1. İbrahim Üzülmez-Krasic (Beşiktaş-CSKA)

*İnönü'de öfke

  1. Yıldırım Demirören

  2. Colin Kazım

  3. Süleyman Hurma

  4. Wayne Rooney

* İnönü'de taraftar ayıbı

  1. Vefasızlık yapma iki kupayı unutma pankartı

Ali Turan Galatasaray'da


Galatasaray,Kayseri Spor ile 125 bin euro+A2 takımdan birgenç oyuncu karşılığında renklerine bağlamış Ali Turan'ı.Hayırlı olsun diyelim...

Siyah Beyaz Nice Yıllara


29 Aralık 2009 Salı

Euro 2016 ve Basın

Euro 2016 ile ilgili toplantı geçtiğimiz günlerde Swissotel'de gerçekleştirildi. Çok alakasız şans eseri ben de oralarda olduğumdan bir gireyim bakayım ne var ne yok diye daldım içeri.

+Basın mısınız?

-Değilim.

Bu cevap yetti girerken. Hep böyle toplantılarda güvenliğin ne kadar kötü olduğu aklıma gelir. İsteyen istediğini yapar bu memlekette ne yazık ki. Neyse...

Toplantı başladı, adaylık süreci ve laleli logo piyasaya çıktı. Şimdi soruları alalım dediler. Hani her blogda spor basınına geçirilir, spor basını şöyle de böyle de diye ve biz bunu yazmaktan da okumaktan da bıkmışızdır ya... Bıkmamak, yılmamak lazım hakikaten. Öyle akla ziyan, öyle soru sormuş olmak için soru soran adamlar var ki insanın kolundan tutup dışarı atası geliyor.

Hatırladığım ilk akla ziyan soru şuydu.

(Mahmut Özgener'e soruyor)

-Konuşmanızda basının üzerine düşeni yapmasını bekliyoruz dediniz. Bizim üzerimize düşen nedir?


(Mahmut Özgener cevaplıyor)

-Bu projenin ayaklarından biri olarak gördüğümüz basının federasyonu teşvik edici yönlendirmesini bekliyoruz.

(Cevap yeterli olmuyor bir daha soruyor)
-Peki ama ne yazalım?

(Mahmut Özgener)
-İşinizi size mi öğreteyim, siz daha iyi bilirsiniz.

Yukarıdaki diyalogda bahsi geçen gazeteciyi hepimiz tanıyoruz. Uzun yıllardır köşe yazarlığı yapıyor.

Bir başkası

Mahmut Özgener'e soruyor:
-Logoda altta yer alan renkler açılımın bir ürünü müdür?
(Hangi renkleri kastettiğini anlıyor herkes)

-Orhan Gorbon: Hiç bu açıdan bakmamıştık. Bir kasıt yok.

-Mahmut Özgener: Medyanın desteği derken işte bu gibi durumları kastediyorum. (Gülerek)

Fanatik gazetesinden biri:

-Euro 2016 için Türkiye'ye birçok önemli kişi ve binlerce insan akın edecek. Bu insanların can güvenliğini nasıl koruyacaksınız?

Bir ajans muhabiri:

-Neden Rusya ile birlikte aday olmadık. Bu şekilde daha çok şansımız olmaz mıydı?

Bu sorudan sonra dinlememeye çalıştım. Kim ne cevap verdi bu aklı evvele hatırlamıyorum.

Hoş Geldin Ya Özcan Ramazan

Kurşunlusu gitmişti dizeli geldi. Hem Bundesliga'da Hoffenheim hem de Avusturya Milli Takım kalesini koruyan 25 yaşındaki Ramazan Özcan ile anlaşılmış. Hayırlı olsun.

Sahte Okey


Rahmetli Vedat (Okyar) ağabeyimiz Juan Fran için böyle söylemişti ilk olarak. Attığı bir aşırtma gol kaldı hafızalarda o kadar. Şimdi köşesinde yazıyor olsaydı, ikinci kez aynı tanımlamayı Tabata için kullanırdı bence. Fran'dan daha çok o hak ediyor aslında bu lakabı, ikinci yarı bir şekilde takımda kalırda bizi bir yerlere taşırsa hepimiz, en başta Mustafa Denizli, şaşırmaz mıyız? Ben Tabata'nın iyi bir topçu olduğuna inanıyorum. Buna karşın büyük takım topçusu ve tabiatıyla Beşiktaş'ta oynayacak bir isim olmadığını düşünsem de Uğur İnceman'ın eline bakacağımıza, ondan medet ummak şansımızı daha arttırır gibi. Devre arası transferleri de yerden taş çekmeye benziyor. Şimdi bu sahte okeyi atsak, yerine geçen seneki gibi bir ara taş (Ernst) mı gelir, alakasız bir şey (Maldaraşanu) mi bilemiyoruz.

Elimiz de kötü değil, sadece çifte gitmişiz gibi aynı rakamların yan yana olmasından sıkıntı çekiyoruz. Bitirici vuruşu yapacağımız yerde alternatifimiz pek yok. Demirören seçimi düşünüp göndermezse ya sahte okey elimizde patlayacak, ya da geçen seneki gibi toparlayıp biz biteceğiz sene sonunda. Kimbilir yine çift okey atarız belki de...

28 Aralık 2009 Pazartesi

Çeyrek Umutlar, Amorti Hayatlar

Bir yılbaşına daha yaklaşırken ellerinde umut dağıtan amcalar ve teyzeler de dolanmaya devam ediyor ortalıkta. Yeni yılı karşılarken daha o gelmeden çıkar gözeten yapay bir kutlama telaşı da sardı herkesi. Gelene bir şeyler ikram edilir bizim kültürümüzde aslında ama biz her yeni yıl gelişinden illa ki ondan bu sefer bize çıkarmasını istediğimiz bir ikramiye arzusu ile kucak açıyoruz. Sonra laf olsun diye sağlık, barış ve mutluluk kelimeleri ile süslü cümleler. Pekiyi kendimize hiç soruyor muyuz; biz yeni yıla neler vereceğiz? Mesela beklediğimiz ikramiye yerine biz ne kadar hediye dağıtacağız sene içerisinde? Onun bize mutluluk getirmesini beklemeden biz kimlere mutluluk vereceğiz? Yeni yıl bize vermeden biz ona ne anlamlar yükleyeceğiz; yeni bir iş, yeni kurulan arkadaşlıklar, yeni bir karar, yeni bir yaşam belki de... Beklemekle ömür geçer. Umut elbette tükenmez bu ömür boyunca ama umutları uyutmadan taze tutmak için beklemekten çok eklemeliyiz. Hayat beklemez çünkü...

Ne Kadar Destek, O Kadar Futbol

Doksanlı yılların sonunda şimdiki adıyla Süper Lig'e çıkıp sadece bir kaç sene tutunabilen Erzurumspor bugünlerde kayıpları oynuyor. Bu dağlık bölgenin takımına 2. Ligden daha da aşağıları doğru bir yolculuk gözüküyor. Coşkun Birdal'ın attığı gollerle parladığı ve ismini duyurduğu bu kulüp, doğunun diğer illeri gibi sahipsizlik ve ilgisizlik sonucu futbol takımı olarak ayakta kalma mücadelesi veriyor. Milyon dolarlar ayakları altına serilmesine rağmen bekleneni veremeyenlere yönelik tribünden gelen protestoları görmeye alışığız. Nadiren de olsa bunun tersi tabloları sergileyen takımlar çıkıyor. Erzurumlu topçular da uzunca bir süredir para alamadıkları için maça yukarıdaki gibi ellerinde "Bizden Bu Kadar!" yazılı pankartla çıkmışlar. Bir ucundan sökülmeye başlamış olan soluk bir Erzurumspor logolu bayrakla beraber. Arkada görüldüğü üzere tribünlerde de parmakla sayılabilecek kadar az sayıda taraftar var. Onlar da bu protestoya ortak olmuşlar. Yönetim kanadına sahip çıkmayanlar kadar, tribünden takımına sahip çıkmayanların da suçu var bu durumda. O pankartı taşıyanlar, yarın öbür gün işler iyi gider de tribünler dolarsa, iyi gün dostlarına yönelik "Atkıları çıkarın, çıplak izleyin" diye bağırırlar inşallah.

27 Aralık 2009 Pazar

Çiçek Abbas ve Okey


Serencebey Gazetesi'nde çalışırken Beşiktaş'ın 1976'dan bu yana şanlı formasının üzerinde yer alan markalarla ilgili bir araştırma yapmıştım. Vala Somalı'nın kitabından, kulübün çıkartmış olduğu kitaplara, Ergun Hiçyılmaz'ın sakladığı fotoğraflardan, Cumhuriyet Gazetesi'nin arşivine kadar epey uğraşmıştım. Bulduğum markaların hangi yıl giyildiğini, o dönem hangi futbolcuların forma giydiğini de eklemiştim ama yaşça bizden büyüklerin itirazı vardı. Liste eksikti. Hani tipitip, hani Okey? Varsa fotoğrafı, belgesi listeye ekleyelim dedik ama kimse de fotoğraf ya da herhangi bir belge sunmamıştı. Bugün Çiçek Abbas'ı seyrederken şok oldum. Şakir ile Abbas'ın meşhur kahve atışmasından önce arka planda bir Beşiktaş posteri var. Posterin sağ alt köşesinde Okey yazıyor. Futbolcuların göğsünde de çok yüksek ihtimal Okey yazmakta ama okudum dersem yalan olur. Televizyonda daha net tabii. Yukarıdaki posterde Okey yazısını okumak imkansız. Ne zaman ne yapacağı, nerede karşımıza çıkacağı belli değil Beşiktaşımızın. Darısı tipitip ile Ufo'nun başına.

24 Aralık 2009 Perşembe

Avucumun İçi

Yaşadığı yer için " Ben buraları avucumun içi gibi bilirim" diye düşünenlere...

Takım neden 10 Kişi Ulan?


Takım çıkıyor seremoniye,tribünde bir ses Galatasaray 10 kişi! Yok oğlum olur mu oyle sey? Olur tabi falan, muhabbet öyle ilerliyor. İstiklal marşı okunuyor takım hala 10 kişi.

Noluyor ulan derken Servet Çetin ağır aksak adımlarla seremoniye geliyor. Çatlak sesler artıyor tabi tribünde, bu mudur bu takımın disiplin anlayışı falan filan... Benim fikrim mi? Farkeder mi?Neyse bu dünden akıllarda kalan ilginç bir estanteneydi. Maça gelelim...

Hafta içi, hava soğuk, maç başlar 21.30'da, ertesi gün iş var, yabancıların 3 'ü izin, 2'si sakatlık kontenjanından tutmuşlar ülkelerinin yolunu. Yani takım Tobias hariç yerli malı, arayada serpiştirmiş Frank Rijkaard gençleri. Yenilsede takım telafi ederiz diyor aklınca. Saydığım bunca olumsuzluğa rağmen gelmişti yine o eskiden Beşiktaş için aramızda kullandığımız artık yavas yavas Galatsaray'da da oluşan KEMİKLEŞMİŞ TARAFTAR profili. Harbiden destek için oradaydı o profil, çürük elmalar ayıklanmıştı dün gece Sami Yen' de. Ve oraya gelen herkeste bunun farkındaydı. Hal böyle olunca tribünden çıkan o ağzımıza doladığımız bilmem kaç desibellerin oranıda haliyle cok yuksekti diger gecelere göre. İlk defa bu tribunleri özellikle kapalıyı dün gece böyle gördüm. Olsaydı bi DESİBEL ölçme cihazımda :) takım GOL YEDİĞİNDEKİ o bitmeden devam eden Ölüm Varmış Korku Varmış bestesini söyleyenlerden çıkan sesin şiddetini ölçebilseydim.Geçen hafta Gençlerbirliği maçındaki 10 Dakika eski açık, 10 dakika kapalı bağıracak muhabbetinin bu maçta sona ermesi de isabet oldu diye düşünüyorum.

Birkaç cümlede Trabzon Tribünleri için kuralım. Yeni oluşumla yani Ultraslan'ın bir kısmının eski açığa gitmesi , ordaki UA UNİ ve diğer alt gruplarla birlikte hareket etmesi, bir yanda Kapalının sıkıştırmasıyla ARADA KALAN deplasman takımı taraftarı görüntüsündeydi yani sonları. Bu sezon Sami Yen'e gelen diğer tribünlerle aynı oldu. Belki dedik 61'de yaparlar bi varyete oda olmadı. 3 lü onu da bastırdı...Velhasıl kelam dün gece herseye rağmen değişik bir eğlence hakimdi tribünlerde, güzellikler hep böyle gider umarız Galatasaray tribünlerinde....

23 Aralık 2009 Çarşamba

Kapalı Tribünde Kutlansın Yılbaşı , Ölümüne Seviyoruz Biz Beşiktaş'ı

Hiç sevmem yılbaşı kutlaması için dışarı çıkmayı. Evimde sevdiklerimle oturur, sofradaki nimetlerden istifade eder, daha çok da alkolle doldururum mideyi. Yeni sene güzel geçsin diye kafam güzel girerim ilk dakikalarına. Yediğim belli, içtiğim belli rahat rahat yayılırım koltuğuma. Televizyon kanallarına da pek takılmam. Eğlence programlarını ertesi günlerde banttan izlemek daha çok hoşuma gider. Sohbet muhabbetin tadını çıkartırım, onun tekrarı yok çünkü. Her sene bir kez ve illa ki alınan piyango biletleri elde patlasa da kaybolmayan umutla izlerim çekilişi. Sabahı etmeden de yatar uyurum. Dışarı çıkıp tabiri caizse kıç kıça oturmak, tabak tabak üstüne gelen sofralarda çöplük gibi mideyi doldurmak, limitsiz diye şuursuzca alkolün dibine vurmak, kulağıma sokulan klarnete sussun diye bahşiş sıkıştırmak, sallana sallana eve dönüp yeni yıla anca 2 Ocak'tan başlamak eğlenceli gelmiyor bana. Paranla rezil oluyorsun. Onun yerine herhangi bir gecede, güzel bir yerde, bir kaç meze eşliğinde, sevdiklerimle birlikte, iki kadeh yuvarlamak çok daha çekici geliyor.

Her yılbaşına doğru da bi kaç arkadaşımla hayal kurarız; "Bu sene yeni yıla Kapalı'da girsek keşke" diye. Akşam saat 19:00'dan itibaren açılsa kapılar. Kombinelerimizi gösterip girsek ya da biletli olsa. İçerde hep bildik simalarla maç başlıyor telaşına kapılmadan selamlaşıp hoş beş etsek. Köfte ve sucuk ekmeğin yanı sıra başka çeşitlerle dolu standlar olsa. Tabi ki alkol. En azından bira. Konuk sanatçıya falan da gerek yok. Beşiktaş marşlarıi şarkıları yeter. Dev bir perde ekran kurulsun, geçmiş maçlardan görüntüler yayınlansın ara ara, hani maillerde, facebook'da paylaşımlarda dolanan videolar var ya, onlar gelsin ekrana. Misal "Ben Fenerli değilim" diye ağlayan küçük çocuk, Çok Güzel Hareketler Bunlar'daki Beşiktaş temalı skeçler, Optik için yapılan klip, Alen'in en coşkulu üçlüleri, Ferhat'tan 'Salako', maçlarda çekilen kısa videolar vs vs. Zaten hemen hemen hepsinin arası tezahüratlarla geçecektir. Saatler 00:00'a gelirken yapılan geri sayım ve kuvvetli bir üçlüyle yeni yıla giriş. Peşinden çalan samanyolunda elde açılan atkılarla sağa sola sallanan bir tribün; "Bir şarkısın sen, ömür boyu sürecek... "

22 Aralık 2009 Salı

Trabzon Part 2

Nerede kalmıştık...

Maçın üzerinden çok geçse de gazetelerde olmayanı yazmaya devam edelim. Uçaktan indikten sonra doğruca Yenimahalle'de aldım soluğu. Saat 09:00. İn cin top oynuyor kapalı tribünün önünde. Biraz tur atayım diye maraton tribünün önüne geldiğimde en az 500 kişi maç izliyordu. Maraton tribünün hemen yanıbaşında yer alan suni çim sahada. Bozoyük-Yalı maçı. Pazar sabahı saat 09:00'da futbol izlemeye gelmiş onca futbol sevdalısı arasında ben de yerimi aldım. Maçı bıraktığımda deplasman takımı Yalı 0-2 öndeydi.

Sonra tekrar havaalanına dönmek icab etti. Yolda giderken taksici 96-97 senesinden bu yana Trabzon-Fenerbahçe arasında oynanan hiçbir maçı seyretmediğini söyledi. Dayanamıyorum, o gün o maç yokmuş gibi yaşıyorum diyor. Anlamakta güçlük çekiyor insan. O kadar samimi söylüyor ki sanki futbol dışında hayati bir durumu anlatır gibi aktarıyor.

Havaalanına vardığımda 100 kadar çevik kuvvet hazır nazır. 8-9 Fenerbahçeli'nin başında duruyorlardı. Fenerbahçeliler botlarını çıkarmış gelen yolcu kapısının önünde oturuyorlar, götür beni gittiğin yere şarkısını mırıldanıyorlardı. Muhtemelen onlar da benim beklediğim uçağı bekliyorlardı. Saat 14:50. İstanbul'dan gelen uçak havaalanına indi. Ne olduysa da ondan sonra oldu. O uçakta Fenerbahçeliler ile birlikte gelen arkadaşım havaalanı içinde yaşananları anlattı bana. Fenerbahçeliler uçaktan inip havaalanına girer girmez "Burası Kadıköy Buradan Çıkış Yok" diye bağırmışlar. Trabzonlu iki rakamla 2 taraftar bu 50-60 kişilik grubun arasına Burası Trabzon diye dalmış:) Fenerbahçeliler'in sayıca üstünlüğü delilik falan dinlememiş olsa gerek dışarıdaki çevik kuvvet adam öldürüyorlar diye içeriye akın edince aşağıda gördüğünüz video ortaya çıktı. Fenerbahçeliler havaalanından çıkmaya çevik kuvvet ise içeriye girmeye çalışıyor. Sonrasında Sefa ve tayfası polisten dayak yemeden çıktılar havaalanından. Trabzonlu iki kişinin ne durumda olduklarını görememiş arkadaş:)


Malum Trabzon yenildi. Maç çıkışı herkes barut gibi. Trabzonsporlular'ı kapalı tribün önüne sokmayan bir bariyer sistemi kurmuş Trabzon emniyeti. Trabzonlular emniyetle dalaşa dalaşa evlerinin yolunu tuttular ki böyle bir tavırla İstanbul'da polise diklenseniz alacağınız şey 70 cm'lik cop ya da sprey olur. Çok musamaha gördüklerini bunun sebebininse Fenerbahçe mağlubiyeti olduğu açıktır. Bir Trabzonsporlu için en kötü şey Fenerbahçe'ye yenilmektir diyebiliyorum artık.

Ertesi gün sabah saat 07:00. Havaalanındayım. Gözlerim kapanıyor. Çevremde kim var kim yok ilgilenmiyorum. Bloga belki biraz daha malzeme çıkar diye açtığım radarlar kapansa da Trabzon havaalanında duyduklarıma engel olamıyorum. Önümde uçağı bekleyen adamlar dün geceki maçtan konuşuyorlar. Ah Colman Ah .ıçtı ağzımıza diyor biri. Diğeri de tek iyi oyuncumuz Gabric diyor. Gabric benim kiracım diyor yanındakine. Valla şu maçı alsalardı bu ayın kirasını almazdım şerefsizim almazdım diyor sinirle:)



21 Aralık 2009 Pazartesi

Sözün Bittiği Yer

19,21,23,24... Yaşları..

Bünyamin,Ahmet Muhammet,Serhat,Mesut.. İsimleri..


1 sene önce böyle yazmış Serhat..





Kim bilir kaç kez haykırdılar "Uğrunda ölmeyen Fenerli olsun...Tabutumuz bordo mavi! Cehennemde,ateşinle,kavur bizi bordo-mavi!" diye..Nereden bileceklerdi ki bir Fener maçı dönüşünde üzerlerindeki Trabzonspor formalarıyla vereceklerdi son nefeslerini..


Fotoğraf herşeyi anlatıyor; Trabzonspor aksesuarları, Trabzon çıkışında muhtemelen akrabalar için alınmış ve etrafa saçılan Vakfıkebir ekmekleri..



Buraya koymadığım diğer fotoğraflarda gözüken Ts Club poşetleri.. Vefat eden kardeşlerimizden birisinin üzerindeki kanlı forma ve kaşkol..



Ölümün soğuk yüzü.. Kelimelerin bittiği , boğazımızın düğümlendiği, duygularımızın gözlerimizden oluk oluk aktığı yerdeyiz..



İçlerinden Serhat kardeşimiz vefatından önce forumlarda sürekli dile getirmiş " Bu takıma Tekke lazım!". O yazıyı yazdığında nereden bilebilirdi bir Fener maçı dönüşünde Samsun -Tekkeköy 'de son nefesini vereceğini... üzerinde Trabzonspor formasıyla..

Üzgün öldünüz..

Öbür Dünya'da gülsün yüzünüz..

Trabzon Sevgisi

Bu amcanın yaşını sordum 90 dediler. Ne de kolay söylediler. Trabzon'un hastası. "Bordo maviye canımı veririm" diyor. Trabzon başka bir şehir, herkes gidip görmeli. Beni şok eden şeylerle karşılıyorum her seferinde. Adı büyük kendi küçük Trabzon'un. Belki de o yüzden büyük kimbilir. Trabzon Part 2'den önce şu videoyu ekleyeyim istedim.

Manisa'da Sene Sonu

Zurnanın zırt dediği yere geldik nihayet. On gün sonra yine Manisa'da olacak takımımız ve seneyi yarın oynayacağı bu kupa maçı ile tamamlayacak. Üç maçtır kazanamıyoruz. Bunların içinde on gün önce Manisa'daki de var. Grubun ilk maçının kazanıp erkenden rahatlamak için kazanmamız iyi olur. Sonra gidecekler, kalacaklar belli olacak. Yeni geleceklere yer açılacak.

Lig maçında iyi bir deplasman tribünü vardı, hafta içi bu performans tekrarlanır mı bilemiyoruz ama gidecekler için bilet fiyatı oldukça uygun.

Manisaspor-Beşiktaş maçının bilet fiyatları şöyle;
Protokol tribünü 70 TL
VIP tribün 50 TL
Kapalı tribün üst A-B 30 TL
Kapalı tribün alt 20 TL
Açık tribün 10 TL
Kale arkası (Spil) tribün 5 TL
Misafir seyirci kale arkası (Gediz) tribün 5 TL

20 Aralık 2009 Pazar

???

Geçen sene Bursa'da Sercan'ın son dakikada attığı kabak gibi ofsayt olan bu golle liderliği kaybetmiştik.




Bugün de 3 metre 47 cm farkla ofsayt olmayan bu pozisyonda kalkan ofsayt bayrağıyla belki de bu sezon için havlu attık.


2 pozisyonda da tam hizada olan bu hakemlerin bu pozisyonları görmemeleri mümkün mü?
Son 10 senede İstanbul takımlarına karşı oynadığımız 60 maçtan lehimize yapılan bariz bir hakem hatasıyla kazandığımız 1 tane maç hatırlayamamamız tesadüf mü?
Hakem dediğin hata yapar,tamam ama bu hata hiç mi lehimize olmaz? Ya da hep aleyhimize oluyorsa bu hata mıdır?
Aziz Yıldırım'ın çıkıp federasyonu,hakemleri alenen tehdit etmesini müteakip 2 haftada Fenerbahçe lehine gerçekleşen hakem hataları tesadüf mü ya da bunlar hata mı?
Türkiye Ligi; Adnan Polat, Yıldırım Demirören, Aziz Yıldırım, Ali Koç, Mahmut Uslu ve benzer karakterdeki insanların kişisel mastürbasyonlarını yaptıkları bir "düzen"dir. Ama bu düzen elbet yıkılır.. Ve bu kadar insanın ahı bir gün bir şekilde muhakkak çıkar..

Trabzon'da Koreografi


Trabzon'un bugüne dek yapılacak en büyük koreografi hazırlığı.
(Foto: 1903)

Taka Gazetesi


Trabzon Part 1

Sabah 06:00 Sabiha Gökçen Havaalanı. Bordo mavi atkılı gençler uykulu gözlerle uçak saatini bekliyor. Ben de iş icabı Trabzon'a gidiyorum. Onlarla oturuyoruz muhabet ediyoruz. Umutlular. Bu sefer yeneceğiz diyorlar. Trabzon'un içeride dışarıda her maçını takip ettiklerini anlatıyorlar. Hatta Trabzonspor'u deplasmanda destekleyen taraftarının çoğunluğunun İstanbul'dan olduğunu anlatıyorlar. Her muhabbetleri bir yerden nostaljiye bağlanıyor. O sene böyleydi ne güzeldi, şu sene böyleydi ne güzeldi...
Böyle böyle uzayıp giderken muhabbet. Sarı laciver polarlı, atkılı, formalı KFY grubu oldukları çok uzaklardan belli olan kel kafalı, kilolu tayfa karşımıza oturuyorlar. Kafaları mı iyi, uykusuzluktan mıdır bilinmez bir garipler. Arada nolur kim yener gibisinden centilmenlik rüzgarı esiyor. Uçağa biniyoruz. Oturur oturmaz bira istiyorlar. Ufak 33'lükler geliyor. Saat 06:45.
Uçak havalanmadan servis yapılıyor bu kardeşlere. Uçaktaki Trabzonsporlular ile Fenerbahçeliler'in oranı hemen hemen aynı. Önlü arkalı sağlı sollu oturuyorlar. Ben de koltuğuma geçeyim diyorum 2 GFB'li oturmuş koltuğuma bira içiyor. Sessiz sedasız oturuyorum yanlarına...
Tribüne takılan adamlar çeşit çeşittir. Kimisi çok efendidir lan bu adam nasıl olur da böyle maç kovalar diye şaşırırsın, kimi vardır tribünün ruhudur apaçilik diyerek, olmayacak şeylerin peşinde koşar, ağzından "yapma be ağğbi" eksik olmaz hani. Ben de ikinci tanımın yanına düştüm uçakta. Uçak kalkmadan sigara içmek istediler bu kardeşler. Hostesi çağırdılar bacım sigara içecektik dediler. Hostes şok tabi. Olmaz dedi. Uçak havalandı. Bu kez çişim geldi diye ayağa kalktı. Hostesler dahil herkesin kemeri bağlı oturuyor bu kardeş 45 derece açıyla yükselmekte olan uçakta yokuş aşağı tuvalete koşuyor. Diğeri de bana bu çocuğun ne kadar sıyırma bir insan olduğundan dem vuruyor. Halen istanbul sınırlarında olduğumuzdandır heralde Trabzonlular'ın hiç sesi çıkmıyor. Ara ara Fenerliler götür beni gittiğin yere şarkısını söylüyorlar. Geçenlerde AcıbadeM dalga geçmişti ben böyle bir besteleri olduğunu söylediğimde. Senin kokunu özledim diyorlar Fenerbahçe'ye :) Fenerbahçe'nin kokusu ne ola ki.
Neyse ki işemeye giden sıyırma gelip oturuyor. Önümüzdeki Fenerlilerle muhabbete başlıyor. Diyor sen nerdensin? Öndeki ben Vamos Bien'den bilmem kim. Heee biliyorum Vamos Bien'i solcusunuz di mi? diyor. Geneli öyle diyor Vamos Bien. Ulan hakikaten farklı birşey şu tribüncülük diyorum. Siyasi partide solculuk yapmaktansa tribünde yapan bunu kendine marka yapan adamı da anlamaya çalışıyorum. Yani her yerde solculuk almış yürümüş de bu adam tribünde de böyle bir sistemden yana oluşuma kendini ait hissediyor. Enteresan birşey hakikaten Bunları düşünürken uyuyakalıyorum.
Alkış sesleriyle uyanıyorum. Uçak iniş yapıyor. Trabzonlular aslan kesiliyor. Haydi başarılar diyen Fenerbahçeli'ye inşallah yenilirsiniz diyor. Hani espridir gülersin öyle birşey de yok:) Cehenneme hoşgeldin diyor kendince. Yaşlı bir teyze Trabzon diye tezahürat yapıyor. Fenerliler atkıları içeri sokuyor.

19 Aralık 2009 Cumartesi

Tıpkısının Aynısı

Yıllar önce yapılmış bir pankart. Gerçi ortadan kaybolmuş bir 'N' var ama ne olur ne olmaz diyerek saklansaymış da her sene duygularımıza tercüman olmasına ihtiyaç duyulan dönemlerde açılsaymış tribünde keşke. 'Beşiktaş arefeyi gösterir, bayramı göstermez' diyoruz ya, bunu bazen rakiplerimize bazen de kendi kendimize söylüyoruz sanki. Güzel hocamıza da soruyoruz 'takım niye oynamıyor' diye ama o cevap vermektense ileriye yönelik tahminleriyle şaşırtıyor hep bizi. Önce dudaklarını ısırıyor sonra olmayan bıyıklarının altından gülüyor.

Geçen sene de ilk yarı bittiğinde zirvenin gerisinde kalmış, zirvedeki takımlardan hiç birine karşı galip gelememiştik. Sonra devre arasında Ernst ile Yusuf gelince işler yoluna girmiş ve adım adım yürüyerek şampiyonluğa ulaşılmıştı. Şimdi tablo hemen hemen aynı. Ligin zirvesinden az buçuk uzaktayız. Puan tablosunda bizim üzerimizde yer alan takımların üçüne karşı kaybetmiş, sadece Fener'i yenebilmişiz ve devre arasında çıkıp gelecek bir kurtarıcı bekliyoruz.

Beş Dakikada Beşiktaş

Yağmurlu bir gün görmüştük de böylesini pek görmemiştik. Stada varana kadar ıslanmadık yerimiz kalmadı. Sahada da topun kendi ekseni etrafında bile döneceği kadar kuru bir yer yoktu. Paslaşmanın yerini topu dürtmek, ayak içi plaselerin yerini de burun vuruşların aldığı tam bir kör dövüşünü andıran mücadeleyle başladı maç. Topun kontrolü mümkün olmadığından oyunun kontrolü de kimsenin eline geçemedi bir türlü ama daha akıllı oynayan taraf Bursaspor'du. Beşiktaş yağmurdan etkilenip organize bir atak geliştiremezken Bursalıların özellikle uzun paslarla sağ kanattan etkili gelişlerini seyrettik. Bunlardan birinde de golü kalemizde gördük zaten.

'Allah Allah' nidalarının ardından 'Gollerin yağmur gibi gelsin Beşiktaş' diye bağırırken yediğimiz gol sonrası ikinci yarının başlamasıyla 'Yağmur durdu, sen durma. Saldır Beşiktaş!' şeklinde revize edilen tezahüratla birlikte biraz daha etkili oynamaya başlamıştı takım. Nihat yerini Nobre'ye bırakmış, devrede "Bu sahada anca Nobre oynar" diye aramızda konuştuğumuzdan biz de ümitlenmiştik gol için. Nitekim yağmurun dinip, sahanın nispeten hafiflemiş olması sonucu arzulanan oyun sahaya yansıtılabilince beş dakikada Beşiktaş yaparak öne geçmiştik. Gollerin birincisi Nobre'nin bu sezonki siftahı, ikincisi de kazandığımız ilk penaltı ile gelmişti. Üçüncüyü de İbrahim'in solda enfes hareketler sonrası ortasına ayak koyarak Bobo yazıyordu ki olmadı. İbo'ya yazık oldu.

İlk yarının son dakikasında Rüştü sakatlanarak yerini Korcan'a bırakınca içimize sıkıntı çökmüştü ama esas sıkıntılı dakikaları 76'da Ferrari çıktıktan sonra yaşamaya başladık. Üst üste kalemizde gördüğümüz pozisyonları savuşturamayınca beş dakikada lehimize çevirdiğimiz maçı son beş dakikada kaybetmiş olduk. Son golde Zapo'nun çılgın gibi koşarak kendi yedek kulübesinin önünde kayıp yaşadığı sevinç yadırganırken, Ertuğrul'un kurmaylarıyla toklaşarak yaşadığı mütevazi sevinç daha az burktu bizi.

Seri galibiyetlerle zirveye yapışan Beşiktaş dünkü yağmurla kayıp uzaklaştı biraz zirveden. Dün sadece yalandan ısınırken ıslanan Tabata ise kurunun yanında yaş da yanar misali Beşiktaş'a gelerek kendini yakmış gibi gözüküyor. Son maçların hiç birinde ona şans verilmemesi Manisa'da devre arasında son kez Beşiktaş eşortmanı altında izleyeceğimizin bir göstergesi sanki. Yedek soyunmaz da oynarsa ne olur blilemem. Son bir not da yağmurlu gecenin trbünlerinden. Hava koşulları sebebiyle özellikle açık tribünlerde büyük boşluklar göze çarparken eski açık tribünde kapalının hemen yan tarafındaki yeşilliler dikkatimizi çekti. Fotoğrafın sağ üst köşesindekiler görevli, onu anladık da pankartın hemen üst tarafında dağınık duranlar Bursalı gibi gözüküyordu uzaktan :)

18 Aralık 2009 Cuma

Bana Göre

Beşiktaş-Bursaspor: 1
Eskişehirspor-Diyarbakırspor: 1
Gaziantepspor-Denizlispor: 10
Kasımpaşa-Manisaspor: 1
Kayserispor-Antalyaspor: 1
Ankaragücü-Sivasspor: 10
Galatasaray-Gençlerbirliği: 02
Trabzonspor-Fenerbahçe: 1

Cuma Maçları

Atkım boynumda, kombinem cebimde, alkol vücudumda, renklerin kalbimde...
Her evden çıkışta klasik cüzdan, anahtar, telefon üçlüsünün kontrolü yapılır ya, maç günleri buna atkım ve kaybolur endişesiyle sürekli cüzdanımda taşımadığım kombinem de eklenir. Yine de bazen stada yaklaştığımda paranoyak bir şekilde 'Lan ya almadıysam, ya unuttuysam' endişesi kaplar içimi. Bir de ofiste çıkış saatini beklemek zor gelir. İstanbul trafiğinde engelleri aşıp da semte ulaşmak, orada ayak üstü bir şeyler atıştırıp biraz da demlenip stada gitmek için dakikalarla yarışır insan. Hava yağmurlu, kesin trafik olur. Üsküdar'dan sekmek en mantıklısı. Cuma maçlarının tek güzel yanıysa yorgun argın eve varıldığında önünde iki tatil gününün olduğunu bilerek yastığa başını koymak. Pazar maçlarında dördüncü hakemin uzatma dakikalarını gösteren tabelayı havaya kaldırmasıyla birlikte bizim de yüzlerimiz düşer mesela. Cuma gününde pek yaşanmaz bu. Bugün maça gelmeyen arkadaşlarım olunca sağa sola davet mesajları geçtim. Kimi havayı, kimi rakibi beğenmedi. Maçın havası, Beşiktaş'ın rakibi olmaz ki oysa. Havayı tribünde biz kendimiz yaratırız, gök gürültüsü olur rakibe kaçacak delik aratırız.

17 Aralık 2009 Perşembe

Size 'Kardeş' Diyebilir Miyim?

Nereden çıktı bu kardeşlik muhabbetleri anlamadım gitti. Herkes herkesle kardeş. Çiçekler geliyor, çiçekler gidiyor. Yarısı başka yarısı başka rengarenk atkılar yapılıp gözler skor tabelasındaki dakikaları takip ediyor. Plakaya eşdeğer dakika gelince, o an orada bile olmayan bir takım için anlık da olsa tezahürat ediliyor... Ben Beşiktaş'ın maçlarında alakası yokken Fener'e yönelik aleyhte tezahürat edilmesinden bile rahatsız olurken her maçın aynı dakikasında başka bir takım lehine bağırılmasına hiç katlanamazdım doğrusu. Kasımpaşa maçlarında bizdeki Karagümrüklüler'den ötürü "Kara-Gümrük" diye bağırılması istisnai bir durum. Ya da yakın geçmişte kupada eşleştiğimiz Sarıyer'e yapılan "Sarıyer sen bizim kardeşimizsin" tezahüratı geçmişe duyulan özlemi dile getirmek ve özlenen Sarıyer'e sevgileri sunmak içindi. Tek maçlık bir söylem yani.

Facebook'da Alanya'lı arkadaşlarımdan birinin üye olduğu ALTAD (Alanyaspor Taraftarlar Derneği) grubunun sayfasına şöyle bir göz atarken karşıma yine kardeşlik tabloları çıktı. Alanyaspor olsa olsa abisi Antalyaspor ile kardeş olmalı diye düşünürken taaa Manisa'da bulmuşlar Kasaba'lı kardeşlerini. İkinci Lig 2. Gruptan Bank Asya Ligi'ne yükselme mücadelesi veren bu iki ekibin taraftarları tek kardeş ilan etmişler birbirlerini.
Alanya zaten konum itibariyle futbol değil turizm cenneti olarak anılıyor. Sezon başları tatilin en cıvıltılı dönemine denk geliyor ve tribünlere koşmak bir çok genç için cazip olmayabiliyor. Zaten tribün profiline baktığımızda henüz dil sorununu aşamamış, çoğu aslında başka takım taraftarı olan ergen dolu. Onlarda bu sorunu aşınca tribünlerden çok barları mesken belliyor. Hakkını yemeyelim, mutlaka içinde futbol aşkıyla bu tereddütlere düşmeden Alanyaspor'un peşinden koşanlar da vardır elbet ama neden Turgutluspor taraftar grubu Kasaba ile kardeşler onu anlamış değilim. Bir Kasaba da Manisa'da vardı benim bildiğim, onlar da Sakarya ile kardeşti. ManiSakarya diye bir birleşim oluşturmuşlardı. Alanya'nın abisi Antalya da Kocaeli ile kardeş olup birinin grup ismini birinin takım ismini alıp Hodri MeydAntalya gibi bir şey yapmıştı. BursAnkara zaten en meşhur kardeşler. Bu kardeşlerden biri yasaklı yarın. Yasağı koyan da Mahmut ÖzgeneRelüG remmauM kardeşler. Hem birinin işeri ters, konuştuğu anlaşılmıyor hem de beraber geri vites yapıyorlar.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Yassah Hemşerim!

Toplantı sonucu belli oldu ve beyazın yanında sadece siyah olmasına karar verildi Cuma günü. Bu da demek oluyor ki ligin ikinci yarısında da Bursa'da aksi şekilde sadece yeşillere izin çıkacak. Peki ya Beşiktaş şampiyonluğa koşuyor ve ligin son maçı için Bursa'ya gidiyorsa ne olacak?

Gelsinler Mi Amirim?


Valilik bugün İl Güvenlik Toplantısı yapacak ve Cuma günkü maçta eski açığın boş kalıp kalmayacağına karar verecek. Kaç senedir süren bu gitme-gelme yasağının kalkıp kalkmayacağı belli olacak. Ne kulüp başkanların ağzından ne de basının herhangi bir ucundan köşesinden bu deplasman yasağına ciddi bir açıklama gelmedi. Herhalde bu sefer sessiz sedasız geliyorlar. Gelsinler mi amirim?

15 Aralık 2009 Salı

1987-1988 Bursa-Beşiktaş Olayları

Ne kadar güvenilir bilinmez ama eklemek gerek.

Statlarda ışıklandırma olmadığından maçlar gündüz oynanırdı ve biz Texaslılar gece saat 12’den itibaren küçük parkta toplanmaya başlardık. Sağa sola erketeler koyup İstanbul tayfasını beklerdik. Arada sırada Çarşamba sokaklarına iner, ortalığı kolaçan ederdik. Özellikle fener o yıllarda geceden mutlaka çok kalabalık bir şekilde gelir ve bizle kapışırdı.

O zamanların meşhur Kasımpaşa grubu ve liderleri Pepe Metin öndeliğinde gelirler ve bizimle cenk ederlerdi. Galatasaray ise gelirdi ama sayıca azlardı. Ama çok sağlamdılar. Beşiktaş ise genelde hava aydınlandıktan sonra gelirdi. Sadece bir kez gece gelmişlerdi.

1987 veya 88 yılıydı. Beşiktaş maçı… Bizim takımın durumu iyi. Millet bilet telaşında. Gelen 2000 kişi bilet kuyruğunda, biz ise 300 Texaslı küçük parktayız. Erketeler Santral Garaj’a gidip bize haber getiriyorlar. Bekliyoruz ama Beşiktaşlılar gelmiyor. Derken sabaha karşı “geldiler” diye haber geliyor. Küçük parktan çıkıp, Çarşamba sokaklarına dalıyoruz. Garaj’a giderken polis arabaları da bizi uzaktan takip ediyor. Bakınıyoruz Beşiktaşlılar yok. Stada geri dönüyoruz. Tekrar küçük parktayız… Tam hava aydınlanırken, Altıparmak tarafından Beşiktaş sesleri ve Bursa’ya edilen küfürleri duyuyoruz. Sesleri duyan gişedeki biletçi Bursasporlular da hareketleniyor. Beşiktaşlılar ise gişedekileri hesap etmiyor ve 500 kişi kadar bize yaklaşıyorlar. Derken bizi görünce afallıyorlar ve ellerine ne geçerse üzerimize atıyorlar. Biz biraz bekledikten sonra, bayii Murat, kro Metin(rahmetli) ve Selim önderliğinde yaklaşık 3 bin kişi “S….. Beşiktaş” çekerek hücuma geçiyoruz. Beşiktaşlılar direnmeden kaçıyorlar. Bazıları şaşırıp dereye atlıyor (o zaman derenin üstü açıktı.) Yakalananlar ise bayağı bir Bursa hatırası almıştı. Beşiktaşlılar kovalanmanın ezikliğiyle maçta bile bağıramamışlardı

Hasan Çetinkaya

Hayret... Fenerbahçe gibi adam harcama beşiği bir camiada gel en tepeye yerleş, yerleştirsinler. İnanılır gibi değil. Henüz 81 doğumlu. Hepi topu 28 yaşında. Ben mi küçümsüyorum yaşımızı acaba. Böyle mevkilerde genç insanları görünce seviniyor insan. 28 yaşa sığan tecrübesi de ayrı bir post konusu aslında. Futbolculuk, menajerlik, üniversiye hayatı, milli takımda futbolcu olarak görev almak, Fransa'da futbol oynamak, Gençlerbirliği'nde uzun yıllar görev almak... Şenes Erzik'in dediği gibi Türk futbolunun ihtiyacı olan pırıl pırıl bir insan.
Herkes bizim gibi takdirle karşılamaz tabii. Onun da öyle oluyordur. Şu an sadece kendi işine bakarken fokur fokur kaynayan kazanın da dumanını alabiliyordur. Kendisinin Galatasaraylı olduğunu yazan çizen basının bu haberleri neden yaptığını da az çok tahmin edebiliyordur. Bence en önemli avantajı kaybetme korkusu olmaması. Burası olmazsa başka bir kulüpte profesyonelce çalışabilir. Çünkü ben ölümüne Fenerbahçeliyim demiyor, demesine de gerek yok zaten. Onun hangi takımlı olduğu önemli değil. Türk futbolunun gelmesi gereken düzey bu aslında. Fenerbahçeli olmasına gerek var mı? Bunun avantajları da var. Duygusal davranmamak, rakiplerle ilişkilerinde sakin kalabilmek bulunduğu pozisyon için çok önemli detaylar. Kaybedecek hiç bir şeyi yok. Kendinden öncekiler gibi silinip gitmeyecek, başka başka meziyetleri var. Tepeden inmeyen insanların en önemli avantajıdır, korkusuzluk...

14 Aralık 2009 Pazartesi

Dilbilimci Nihat





Türk Dil Kurumu'nun sözlüğündeki açıklamaları okuyamayanlar için tekrar yazalım;

1 . özrünü ileri sürerek bir işi yapmayı istememek, bir işten bağışlanmasını istemek: "Onları, ayakta bekleyenleri görünce özür diledi."- N. Araz.
2 . yaptığı bir yanlıştan ötürü bağışlanmasını istemek: "Karyolasına ilişti, odası için özür dileyip dilememeyi düşündü."- P. Safa.
Açıklamalar da örnekler de enteresan. Bizim Nihat da sıradan gitmiş; önce işi yapmamak istemiş, Beşiktaş'a gelmekten vazgeçip özür dilemiş. Sonra iş yanlışa dönmüş, şutlar doğru adresi bulmayınca özür dilemiş. Manisa maçından sonra yine özür dilemiş...

Wolfsburgpare

Bu öğlen yemekhanede mevcut olan tatlı. İsmini kimse bilemedi, yemekleri dağıtan abla da "Şekerpare gibi ama.." demekle yetindi. Tatlıyla aram olmadığı için yemedim. Geçen aylarda örnek gösterdiğimiz Wolfsburg'un taraftar ürünleri arasında mevcut olan tost (waffle) makinesi geldi aklıma. İyi ki 3-0'lık maçın ertesi gün çıkmamış menüde.

Bak Şu Kurbağalıderenin İşine!!!

"Kadıköy Şükrü Saraçoğlu Stadı", nam-ı diğer "Fenerbahçe Stadı" Ankaragücü maçından sonra hem Fenerbahçeli hem de Ankaragücülü oyuncular tarafından eleştirilmiş. Eleştiriler stadın beton kısmı ile ilgili değil, stadın zemini konusunda yapılmış.

Çocukluğumuzdan beri stadın bu derdini hep duyarım. Hatta lisedeyken stadın ve dolayısı ile Kurbağalıderenin yanındaki halı sahada maç yapardık. Derenin kötü kokusu ve kurbağaların
sesleri eşliğinde tabi ki...

Arada uzun yıllar geçti. Artık kokuyok bildiğim kadarıyla. En azından eskisi kadar yoğun değil. Islah çalışmalarından sonra koku ve kurbağa sesleri konusunda gelşmeler kaydedilmiş.

Ancak, statla derenin ilişkisi koku ve kurbağa sesleri ile ilgili değil. Stat dere yatağında olduğu için zemin etkileniyor. Stat zeminine sızan dere suları ve oluşan metan gazının etkisi nedeniyle Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadı'nın zemini çok kısa sürede bozuluyor. Çimler çürüyor, zemin yumuşuyor ve özellikle yağışlarla birlikte zemin tarlaya dönüyor.

Ayrıca stat yapılırken zeminin güneş alması ile ilgili hesaplamalar iyi yapılmadığından zeminin güneş almayan bölümlerinde bozulma çok daha fazla ve hızlı oluyor.

Şubat 2009'da Ali Koç ve Şekip Mosturoğlu bir basın toplantısında Ali Koç: "Stadımızdan sorumlu Ömer Temelli`nin de belirttiği gibi son maçımızdan sonra çimler ve zemin yenilenecek. Bazı yerler güneş alıyor. Tüm bölgelerin yeterli havayı almaması var. AZ Alkmaar maçında tüm sahanın altına borular konuluyor ve bu borularla bakımları sağlanıyor. Biz de çok arzu etmiştik, buna benzer bir planımız var. Yeni sezona da yetişebileceğiz." şeklinde konuşmuştu. Şekip Mosturoğlu da : "Suni güneşle ilgili çalışmalarımız var. Saha tam olarak sökülmeden halledebileceğiz. Stadın bulunduğu bölüm dere yatağı. Bu nedenle inanılmaz bir metan gazı sorunu var. Bu durum çimlenmeyi de zorluyor. Orası sentetik ve doğal çim karışımıydı. Ancak suni çim kullanılmayacak. Bunu düşünmüyoruz." diye tamamlamıştı açıklamayı.

Ancak gelinen noktada anlaşılıyor ki ya bahsi geçen önlemler alınmamış ya da alınan önlemler sorunu çözmeye yeterli olmamış.

Amacım eleştirmek ya da bu sorundan yola çıkıp birilerini öne atmak değil. Bu sorun bu statta bu şekilde ortaya çıkarken, Olimpiyat Stadında ulaşım ve rüzgar sorunu, Ali Sami Yen Stadında çıkış kapısı sayısı, maç dağılınca ortaya çıkan trafik sorunu, İnönü Stadında yenileme yapmak istenirken tarihi eserlere verilecek zararlar sorunu gibi farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Yeni yapılan Kayserispor'un stadında bile zemin sorunları yaşandı.

Burada söylemek istediğim; ülkemizde birçok alanda yapıldığı gibi statların yapılmasında da bir sürü eksiklik, hata, plansızlık yapıldığı.

Teknolojinin bu kadar geliştiği, her sektörde gelişmelerle birlikte sorunların kısa sürede çözülebildiği bir zamanda koskoca Fenerbahçe'nin stadının Kurbağalıdere'nin insafına kalması düşündürücü.

13 Aralık 2009 Pazar

Bir Vamış, Bir Yokmuş

Cumadan beri tüm rakiplerimiz geri düştükleri maçları kazandı. Hangisi iyi oynadı derseniz cevap hiçbiri. Maç sonrası verilen röportajlarda söyledikleri sözler de hemen hemen aynıydı; "İyi futboldan çok kazanmak önemli". Beşiktaş kötü başladığı sezonun ilk yarısının sonunu iyi getirmek üzereydi ki bunu da iyi oynayarak değil yeteri kadar oynayarak yapmıştı. Yani söylenenler doğruydu. Kötü oynayıp kazandığında bunu söylemek kabul edilebilir ama bu anlayışı bütün sezona yaymak mümkün olamaz.

Haftalar sonra ligde yenen golün yanında bir çok pozisyonu da kalemizde gördük bu maç. Öne geçtiğimiz anda üç puanı cebimize koyduğumuzu düşünmüştüm ama olmadı. Bobo çok hoş bir gol attı ama sonrasında yeteri kadar pozisyona giremedi. Diğer gol umudumuz Nihat pozisyona girdikçe biz depresyona giriyoruz. Fink Fener'e attığı golün bir benzerini atma hayallerinde. Ernst klasik çizgisinde. Ferrari şöyle Ekrem böyle diye gider tek tek yazarsak. Bir tek şeyi merak ediyorum biz haftalardır Delgado gelince kim gidecek diye boşa kafa mı patlatıyoruz acaba? Tabata yok ortada. Şu maçta bile skoru değiştirecek oyuncu olarak Uğur İnceman giriyor sonradan. Uğur İnceman deyince Fener'e ofsayttan attığı golden başka golü gelmiyor hemen aklımıza. Var bir iki tane de hatırlıyamıyorum ben. Nitekim bu maç da öyle geçip gidiyor. Bir atıp bir yiyor, iki puanı bırakıp dönüyoruz. Geçen sene Sivas'ın peşinden takibi sürdürüyorduk bu sene Kayseri'nin peşine takıldık. Nazar değdi, göze battı kapanan puan farkı, iki haftadır kayıplardayız. Haftaya son lig maçında fire vermeden ligin ilk yarısını zirvenin ortaklığında kapatıp, Manisa'yla hesabı kupa maçına bırakalım, bayram gibi yılbaşını da şen kutlayalım.

12 Aralık 2009 Cumartesi

Bana Göre

Fenerbahçe-Ankaragücü: 1
G.Birligi-G.Antep: 1
Diyarbakırspor-Kasımpaşa: 10
Sivasspor-Eskişehirspor: 02
İstanbul BB-Kayserispor: 02
Denizlispor-Trabzonspor: 2
Manisaspor-Beşiktaş: 2


Badem Kupon
Manisaspor-Beşiktaş: 2 (1.50)
Valencia-R.Madrid: üst (1.45)
Bolton-M.City: 2 (1.60)
Bochum-B.Münih: 2 (1.25)

Toplam Oran: 3.50

Mühendis Oktay Ölmedi

.
Anma: 13 Aralık 2009 Pazar, Saat: 14:00, Nakkaştepe Mezarlığı
.
-----------------------------------------------------------------
.
Hayat bir garip, hep köşeye sıkıştırıyor insanı. Kimi zaman o köşede için içine sığmaz, kimi zaman içine kapanıp sinersin. Yine de illa ki köşelerdedir bazen yerimiz. Sıkıştığımızdan değil her zaman, orada beraber olmak isteyişimizden. Yolumuz yokuş yukarı, hava soğuk. Önemi olmayan ayrıntılar bunlar. Kolkola yürürken hissedilen sadece içimizdeki sıcaklık. Yağmur hatta fırtına ihtimaline karşın uyarılar var. Bunlar da çevirmiyor bizi yolumuzdan. O yokuşu çıkarken biz kopartıyoruz zaten fırtınayı. Yağmur gözlerimizden düşerse gönlümüzü ıslatır ancak. Her hafta sonu herkesten farklı koşuşturmacalar, anlaşılamayan heyecanlar var bizim için. Hepi topu dakikalara sığdırılan bir şey değil bu. Yıllar boyunca içimize işlemiş bir tutku. Hayatın bizi sıkıştırdığı köşeden kaçabildiğimiz zamanlarda sığındığımız, rengarenk yalanlarından kurtulup sadece siyah-beyazı yaşadığımız bir rüya..

11 Aralık 2009 Cuma

Altyapıların Hali


Bir maç sonrası gelecek vaadeden oyunculardan biri sahayı terk ederken arkadaşları uzatılan mikrofona konuşuyormuş. Babası sahayı terk eden oğlunun yanına gelip kıçına tekme atmış "Sen de konuşsana" demiş. Yani aç gözünü, kimseye fırsat verme, rakiplerini ez mantığı egemen olmuş ailelere.

Altyapıların hali içler acısı. Ailelerin çocuklarına olan tutumu inanılır gibi değilmiş. Öncelikle çocuklara futbolun bir oyun olduğu öğretilmeliymiş. "Bu çocuk futbolcu olacak bizim hayatımızı kurtaracak" gözüyle bakılmamalıysa da maalesef çocuklar "tek umut" konumuna getirilmiş. Her antrenman ve maç sonrasında evde saatlerce maçın kritiği yapılıyormuş. Çocuk hayatının her anında sadece tek bir hedefe kanalize oluyormuş. Baba ya da anne maaşının yarısını verip çocuğuna krampon alıyormuş. Altyapılarda çalışan hocalar çocukları üzmekten çok anne babanın hışmına uğramaktan korkar olmuş.

Batu Hani Nerde, Delgado Deva Mı Derde?

Beşiktaş ligin en az gol yiyen ekibi. Sorunu skor üretmede yaşıyor. Forvet hattında Bobo geç form tutarken, Nobre hala başka yerlerini tutuyor. Holosko sakat olup evinde, Nihat ise sağda onun yerinde yatıyor. Batuhan geliyor akıllara. Elleri belinde bekliyor saha kenarında.

Orta sahada koşan, basan kovalayan Almanların arasında gözlerimizin pasını, skor tabelasındaki sıfırı sildirecek birine ihtiyacımız devam ediyor. Yusuf, Doğa'ya attığı bacak aralarının ekmeğini yiyor hala, bu sene yok ortada. Tabata desen bir türlü, demesen 8 milyon. Delgado geliyor pek yakında. Elleri belinde, ısınıyor antremanlarda.

10 Aralık 2009 Perşembe

"Beş Abi Beş"

FIFA kriterleri çerçevesinde çalışmalarını sürdüren Türkiye Futbol Federasyonu, işe ilk olarak stadyumdaki seyircilerin profilini değiştirmeye başlamakla hazırlanıyor. Federasyon yetkilileri özellikle maç öncelerinde kamera gördüklerinde, "5 işareti" yapan taraftarların futbolun ruhunu zedelediklerini belirterek, yeni alınan kararla beraber bundan böyle stat çevresine onlarca kamera yerleştirip, kamerayı görünce refleks olarak "5 işareti" yapan taraftarların stadyumlara alınmayacaklarını ifade ettiler. Tribündeki kalitenin artırılması için her türlü önlemi almaya hazır olduklarının üzerinde duran yetkililer, gerekirse gezici ekiplerin de kurulabileceğinin müjdesini verdiler.

Tabi ki bir espri. Bu ve benzeri bir çok esprili haber zaytung.com sitesinde göze çarpıyor. Diğer seçme spor başlıkları şöyle;
-Takımdan Ayrı Düz Koşu Yapan Futbolcu Ortadan Kayboldu
-Tekerlekli Sandalye Su Topu Takımı Oyuncuları Ebediyete Uğurlandı

Beni en çok güldüren de ana sayfasındaki ' Türk Dil Kurumu'ndan Şok Açıklama: "Türkçe Acaip Esnek Bi Dil Yaa :)" ' haberi oldu. Burcu Güneş TJK'nın Yeni Yüzü Olma Yolunda' haberiyse komik olmasına karşın biraz ağır kaçmış. Boyalı basının hayatın içinden saçma haberlerini fantazilerlerle süsleyen enteresan bu mizahi siteye göz atmak isteyenlere duyurulur.

Kapatıyoruz

Avrupa defterini evvelsi gün kapattık. İki Manisa ziyaretinin arasında İnönü'de Bursa'yı ağırladıktan sonra ligin ilk yarısıyla beraber bu seneyi de kapatmış olacağız. Bu sene içinde bir çok şey kapandı Türkiye'de. Kapansın istediğimiz başka başka şeyler varken bazen istemediklerimiz de kapandı gitti. Kimi zaman da gözlerini kapattı kimileri kapanmayan yaralarımızı görmemek için.

Hafta sonu Kadıköy'de gezerken kriz dolayısıyla dükkanını kapatmak zorunda kalan bir vatandaşın astığı pankart dikkatimi çekti, hemen fotoğrafladım. Hem mütevazi bir protestoyla serzeniş, hem de mallarını satabilmek için halka sesleniş. Biz de kaç senedir bir sezonu kapatıp bir yenisini açarken hep zararına satış yapıyoruz aslında. Gordon'lar, Zapo'lar vs. Önceki postlarda "ooo piti piti" diye sayılsın demişti Sacripante. Demirbaşların yanı sıra birer adım farkla menşeisi değişik zayıf halkalar da var takımda. Bakalım zararına satışta kim vitrine koyulacak, kaça gidecek.

9 Aralık 2009 Çarşamba

İbo Doğru Söyle, Sana Ne Dedi?

Maçın ikinci yarısının ilk dakikalarında Rüştü'nün enteresan bir pozisyonda geçirdiği sakatlık sonrası saha içinde tedavisi yapılıyordu. Oyun epey durdu ve bu süre içerisinde orta sahada yan yana bekleyen İbo ile Krasniç muhabbete başladılar. Tribünde de makaralar dönmeye başlamıştı; "İbo Rus kızları mı soruyor nedir?". Hatta ilerleyen dakikalarda önce "Allah, Allah, Allah, Allah, saldır Beşiktaş. Ümitler tükenmedi saldır Beşiktaş" diye yapılan tezahürat zamanla "UEFA'yı s.. et, saldır Beşiktaş" diye devam ederken maç koptuktan sonra bir grup da "İbo Rusça öğrendi, saldır Beşiktaş" diye söylüyordu. Merak ettik durduk ne konuştu, nasıl konuştu diye. Bugün basın öğrenmiş, hesapta Krasniç CSKA'dan ayrılmak istediğinden ama hocasının izin vermediğinindan bahsetmiş İbo'ya. Gönlünde yatan kulübün Liverpool olduğunu da eklemiş. Bu bilgilere nereden ulaştılar, İbo'yla mı röportaj yaptılar belirsiz. Dediği öğrenildi cinsinden bir haber. Kaynaksız yani. Sormazlar mı adama "Peki İbo sen ne dedin?" diye. "Beni ne Barcelona'lar ne Milan'lar isterdi de orta yapmasını geç öğrendik."

Yurtta 0 Cihanda 4 puan

Şampiyonlar Ligi'nde deplasmanda 4 puan toplayan takımın en azından UEFA'ya gitmiş olması gerekirdi. Çok garip. Evinde sıfır çeken bir takım elenmeyi hak ediyor orası da başka bir gerçek. Maçın başında Tello atsaydı, falan olsaydı diye de kendimizi kandırmaya gerek yok. Futbol sadece rakip kalede bulduğunuz gol pozisyonlarıyla alakalı değil. Maçın her anında aynı isteği gösteremedi takım. Bazı dakikalar umut doldu içimize ama onlarda saman alevi gibi söndü gitti. Mustafa Denizli'nin takım tertibini de yerden yere vurabiliriz. Bir ara İbrahim Kaş, Sivok Ferrari, Ernst, Fink, İbrahim Üzülmez'i saha içinde konumlandırmakta hayli güçlük çektim. İbrahim Toraman orta sahada Ernst ise ileriye dönük oynadı diye çözdüm sonraları ama doğru mu onu da bilemiyorum.
Tribünlerde de İrlanda bayrağı açıldı hakeme inat. Maç başı açamadık tabii. Ne olur ne olmaz. baktılar takımdan bir cacık olmayacak aç gitsin, zaten maç gitti dediler. Artık ligimizdeyiz. Buraya kadarmış.

8 Aralık 2009 Salı

Haydi Bastır Sudafed!!!

Maç henüz bitmedi. Ancak Manchester Wolfsburg karşısında 3-1 önde. Beşiktaş ise 1-1 berabere götürüyor. Ancak 2. golü bulması da yetmeyecek.

Bilindiği gibi CSKA'nın iki oyuncusu Aleksei Berezutski ve Sergei Ignashevich'de doping maddesi tespit edildiği için bu maçta tedbirli olarak ceza kuruluna sevk edilerek oynamadılar. Aslında kullandıkları ilaç Sudafed yasaklı bir ilaç değil. Ancak eğer kullanılacaksa UEFA'ya bilgi verilmesi gerekiyor. CSKA bu bildirimi yapmadığı için bu oyuncular ceza kuruluna sevk edildiklerinden oynayamıyorlar.

Burada önemli olan detay; birden fazla oyuncuda aynı ilaç bulunduğu için diğer oyuncuların da test edilmesini gerektiriyor. Eğer yeni testlerde başka oyuncularda da bu ilaca rastlanırsa o zaman CSKA'nın ihracı gündeme gelecek. (Bu arada CSKA 95. dakikada 2. golü buldu ve maç 2-1 bitti). Maalesef ki Beşiktaş'ın Avrupa mücadelesine devam edebilmesinin tek yolu CSKA'nın ihraç edilmesi.

Ancak durumun çok da yüksek bir olasılık olmadığını belirtmek lazım. Alınan ilacın başka oyuncularda çıkmaması durumunda direk doping maddesi sayılmaması nedeniyle ihraç ihtimali kalmayacak. Beşiktaş'ın puan silinmesi için başvuru yapacağı yazılıyordu bazı kaynaklarda. Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Çünkü Sadece Manchester maçındaki puan silinecek kabul edilse bile. O maç da 3-3 bittiği için ilinecek puan sadece 1 puan olacak. Bu da ancak Wolfsburg'u CL'de bir üst tura taşıyıp onları sevindirecek. CSKA'da Avrupa Ligi'nden devam edecek.

Bu durumda şimdi yapılması gereken CSKA'da başka oyuncularda da aynı ilaca rastlanması ve UEFA'nın da bu durumu bir ihraç sebebi olarak görmesi için dua etmek.

09.12.2009 tarihli güncelleme: UEFA tarafından bugün bir açıklama yapılmış. Bu açıklamada sorunun cevabı net olarak verilmiş. UEFA, 2 oyuncunun aldığı maddenin doping maddesi sayılmadığı, bu sebeple ihraç olma ihtimali olmadığı ve sadece bu iki oyuncunun ceza alacağını açıklamış. Yani artık Beşiktaş'ın Avrupa'ya vedası tamamen tescillenmiş oldu. :-(

Euro Futsal 2010

Futsal Avrupa Şampiyonası 19-30 Ocak tarihleri arasında 12 ülkenin katılımıyla Macaristan'da düzenlenecek. Biz yokuz, ön eleme turunda eleneli çok oldu.. Umarım Eurosport verir bu maçları..



Katılan ülkeler aşağıda;





Bu da 30 Ocak'ta finalin oynanacağı salon, Debrecen'deymiş..