26 Mart 2012 Pazartesi

Yaşamak Bir Orman Gibi Kardeşçesine

Fikret Orman yeni başkanımız.
Tüm camiaya hayırlı olsun bakalım neler olacak.

İlk beklentim "Aşkımıza sahip çıkmak" için taraftarı yönlendirmesi. Bir önceki yazıda da belirttiğim gibi artık kendisi bizim başkanımız. Bizi doğru yönlendirir, özendirirse ve en önemlisi adım atarsa bu sezon Beşiktaş taraftarı daha fazla destek olacaktır.
Öncelikle şu stat işi belli olsun artık. Yıkılacak mı? Yıkılırsa nereye yapılacak? Yıkılmazsa kombine fiyatları ne olacak. Bu sene taraftarın ortaya koyduğu net bir tavır var iyi bir analiz ve doğru fiyatlandırma ile kombine sayısını arttırmalıyız. Kombine sayısının artması demek her maç daha çok taraftar demek bunu hepimiz biliyoruz.
İkinci olarak artık Kartal Yuvası profesyonellerle çalışmalı. Taraftarın günlük yaşantısında ve maçta rahatlıkla kullanabileceği ürün çeşitliliği ve kalitesi sağlanmalı ki gelirleri arttıralım. Buna ek olarak korsan ürün satıcılarını stat etrafında barındırmamalılar. (Taraftar da bilinçlensin bir zahmet artık almasınlar şunu!)

Bu liste böyle uzatılabilir. Yeni yönetimden sosyal medyayı takip etmesini de bekliyorum işin açığı. Buralardan kopmamalı uzak kalmamalılar. Bloglarda, Twitter ve Facebook'ta gerçekten gittikçe daha da bilinçli hale gelen bir kesim var. O hani her olayın altına dan dun yorum yapıp ayılama eleştiren ve küfür eden dallama klavye cengaverlerinden elbette bahsetmiyorum. Beşiktaş bir yere gelecekse bu tip taraftarın da yani yeni nesil ve daha bilinçli olan kesimin de buna katkısı büyük olacak.

Derdimiz ne şampiyonluk ne kişisel menfaat. Takım borçlarından kurtulsun, istikrarlı ve başarılı olsun. Artık tribünde kavga dövüş sona ersin ve mümkünse sahamız kapanmasın.
Bize gönülden bir adım atana biz koşarak geliriz. Böyleyiz herkes bilir.
O yüzden yalan beyanlarla artık ne vaktimizi ne kapımızı çalsınlar.

Yükü ağır yeni başkanın biz de hafifletmek için elimizden geleni yaparız. Samimiyet ve dürüstlük önemli. Umutsuz yaşanmıyor sonuçta, güzel günler göreceğiz inşallah ne diyelim...

Yani Ne Yapalım?

Bu yazıyı başkanlık seçiminden önce yazacaktım olmadı,

Fikret Orman'ın yaptırdığı pankart ve afişleri görmüşsünüzdür. "Şimdi değilse ne zaman! Aşkımıza sahip çıkalım" diyor. Ben askerdeyken muhafız birliği "hedef göster ceset iste" diye bağırırdı. Şimdi bu pankart iyi, güzel gayet duygusal ama hedef eksik.

Sahip çıkalım, ne yapalım? Kombine mi alalım? Maça mı gidelim? (Sezon bitti). Ürün mü alalım? (Kartal Yuvası'ndaki ürünlerin hali ortada bir kırmızı forma bile çıkartamadınız, farklılık yok ki gideyim para verip destek olayım.) Baklava alıp tesislere mi gelelim? Şiir mi yazalım? Ne yapalım?

22 Mart 2012 Perşembe

Sevgi Pıtırcıkları


UEFA'dan elenmişsin, ama oynadığının oyunun beş paralık değeri olmadan. Sen kamyonla gol yedin zamanında güzel Beşiktaş'ım biz sana sırt mı döndük? Bu sefer Mart ayına kadar oynadın tur atladın diye Forza sana yine methiyeler düzdü. "Bize Mart'ı gösterdin helal olsun, canın sağ olsun" gibilerinden... Biz o maçta sahada kahrolanlardanız. Oynanan oyunu gördükçe içimiz acıdı.

Gelelim Türkiye Kupası'na yine aynı hikaye. Boluspor "Beşiktaş elenmeyecek bir takım değil, eleyeceğiz" diyor ve eliyor! Sen de sahada seyrediyorsun. Elinde başka ne var ki kalan? Şampiyon mu olacaksın? Bu maça nasıl bu kadar düşük konsantrasyonla çıkarsınız anlamıyorum.
Ama olsun, biz yine öpüp başımıza koyalım. Ses çıkartmayalım. Konuşmayalım. Kuzu gibi gidip gelelim. Bunlar da top oynamasın, takılsın, gezsinler.

Biraz itiraz, biraz protesto, biraz anarşizm lütfen. Yakalım yıkalım demiyorum. Ürün almayalım kombine almayalım hiç demiyorum. Ama şu fakir edebiyatını bir tarafa bırakalım, bu kulübün düzelmesi için taraftar olarak ne yapabiliriz ona kafa yoralım.

Yapmıyor muyuz? O zaman o Çarşı'nın 'a'sı var ya hani anarşinin 'a'sı olan; onu da ya evrensel barış işaretiyle değiştirelim ya da çevirip g.tümüze sokalım!

20 Mart 2012 Salı

Sadece Biz


Beşiktaş'ın önemli maçlarda tıka basa dolmasının ardından hafta içine denk gelen bir lig maçına aynı ilgi olmayacaktı burası belli. Zaten benim için böyle zamanlar annemin çocukken yaptığı günden sonra misafirlerin gitmesi ve evdeki kısırın, pastaların çöreklerin bize kalması gibi.

Şimdi 33.000 kişi bir önceki maça geldiyse ve şimdiki maça 10.000 kişi ancak geliyorsa aradaki 23.000 kişinin hepsinin maddi durumunun kötü olduğunu, bilet alamayacaklarını düşünemem. Maalesef taraftarımızın büyük kısmı takıma sırtını dönmüş durumda. İlgisizler ve takip etmiyorlar. O yüzden sosyal medyada "aman bize de 50.000 kişilik stat olsun Beşiktaş'ımıza o yakışır" sallamalarını bir kenara bıraksınlar. Bize yakışan neyse bu takıma gönül verenler önce onu yapsın da sonrasında rakamlar konuşulur. Ayrıca şahsi görüşüm 25.000 yeterli, 25.001 değil!
Gerçi ben bu durumdan rahatsız değilim asıl tam tersine böyle maçları daha çok seviyorum. Tatilcilerin gitmesinden sonra Bodrum nasılsa dün öyleydi tribün. Biz bizeydik.
Sohbet ettik, kulübü kurtardık, memleketi kurtardık. Gollerde sarıldık kucaklaştık.

Saf aşıklar gibiyiz, bizi mutlu edecek hiçbir şey yok bu ilişkide belki verdiği zarardan başka ama orada olmayı seviyoruz işte. Zaten Beşiktaşlı'nın tek sevme yolu budur.
Reddine aşk!

Ricardo maalesef bir golle gönlümüzü kazanamazsın ama yine de ayağına sağlık.
Fernandes sana diyecek sözüm yok. Nasıl oldu da seni izleme şansını yakaladık, sen bu takıma nasıl geldin anlamak mümkün değil.

İyi ki varsın.

4 Mart 2012 Pazar

Ne Fark Eder Kartal Sen Her Gün Yenilsen?









Sırf bana mı öyle oluyor bilmiyorum ama bu sene kimsenin yüreği pır pır etmiyor gibi. Hani bir bestemiz vardı ya; 'Ne fark eder Kartal, sen her gün yenilsen?' diye, onun söyleniş maksadı farklı olsa da bu sene aynen öyle geçip gidiyor. Kimi başkan sebebiyle alınan skorları umursamıyor, kimi şike sansasyonu sonrası oynanmaya başlanan play-off sistemli sezonu iplemiyor. Sonuçta Beşiktaş kaç maçtır kaybediyor ama o kadar da koymuyor. Koyan başka şeylerle dolmuş taşmışız, puan hesabını bir kenara bırakmışız hepimiz. Neyse, derin mevzulara girmeden kısa bir maç değerlendirmesi yazalım.

Takımın yarısının aklı çoktan uçakta Madrid'e doğru yola çıkmıştı sanki. Carvalhal takımı atak oynatarak nasıl bir skor bekliyordu bilemiyorum ama ilk yarım saat sonrasında ben beklentilerimi minimuma indirgemiştim bile. Orta sahada Ernst Başkan didinmekten iki büklüm olurken, geride didinen Egemen olmayınca evlere şenlik bir defans vardı bu akşam. Doksan dakikanın sonucundaki skor da şaşırtmadı. Hatta Trabzon o kadar gol kaçırdı ki yıllar önceki 7-1'lik maçın rövanşı alınabilirdi. Özellikle Burak Yılmaz ligde attığı gol sayısı kadar gol kaçırdı neredeyse. Bir de ağzından öyle bir küfür kaçırdı ki, biz tribünde hakemlere öyle veryansın etmiyoruz.

İlk iki maçtaki dondurucu soğuğa rağmen kıskandıran bir tribün performansı gösteren bayanlar bu gece nispeten daha iyi bir havada stadı hemen hemen doldurarak ellerinden geleni yaptılar. Maç 0-0 iken pınarbaşına girmeleri enteresan oldu. Onlar boynu bükük, kendilerine ayrılan yerden fazlasını dolduran laz kızları yüzlerinde gülücük evlerine dağıldılar. Maçın en güzel anı Carvalhal'in işaretiyle oyuna gireceğim diye saha kenarından kulübeye koşmaya başlayan Mustafa Pektemek'in hocanın 'bekle' işaretiyle suratına yansıyan üzüntü ifadesiydi.