Trabzon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Trabzon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2015 Cumartesi

Kaleden Kaleye - Şenol Güneş


01.08.1987... Yazın ortası ve futbolsuz geçen günler. Yaşım henüz on. Futbolu yeni yeni sevmeye başlıyorum çocuk akıllı. Babam Trabzonlu, ben Zeynep Kamil doğumlu Trabzonsporlu. Sevdiğim futbolu radyolardan dinliyor, gazetelerden biriktiriyor, televizyonlardan dakikalara sığdırırak izliyorum ancak. Tribünlere adım atmışlığım, yeşili görmüşlüğüm yok. Komşumuzun oğlundan ödünç aldığım bordo-mavi bir bayrak, pazardan alınma 11 numara bir forma ve anneme yalvar yakar diktirdiğim aynı renklerdeki bir süveterle yaşıyorum renklere olan aşkımı. Doğduğum yılın şampiyonu Trabzonspor, son iki yılın Galatasaray, stat Fenerbahçe.  Şenol Güneş futbola veda ediyor...

Babam elimden tutup malum köfte kokularının arasından geçirerek numaralı tribününe doğru ilerliyordu. Ben o zamanlar maraton, numaralı vs farkından çok televizyonun çektiği kısım olarak biliyorum tribünleri. Tabiatıyla Trabzon tarafına geçmek üzere muhtemelen bir bilet alarak içeriye atıyoruz adımlarımızı. Merdivenleri çıkarken artan kalp atışlarım ve zeminin yeşilini görmeye yakın artan tezahürat sesleri sanırım hayatım boyunca kulaklarımda yankılanmaya devam edecek. Santra çizgisini ortalayarak bir yere konuşlanmıştık. Sahada ısınan futbolcuları tanımam güç olsa da jübilesi olan Şenol Güneş tek seçebildiğim isimdi. Tek tek tribünleri dolaşırken, rakip siyah-beyazlılar da onu alkışlıyordu.
Rakip dediğim de Şenol Güneş'in, adına jübile denilen bu dostluk maçına çıkan Beşiktaş'tan başkası değildi. Tribün hayatımın ilk tezahüratı "Hamdi buraya, yumruk havaya" olurken, yaratıcılıktan uzak Trabzonspor taraftarı karşısında hemen yan tarafımızda ve karşı çaprazımızda bulunan adamlar (o zamanlar tribündeki yaş ortalaması şimdilerin çok üstünde) oldukça renkliydi. İlk on dakika oynanan futbolu izledikten sonra 90 dakikadan saha içine ait aklımda kalan sadece iki şey olmuştu. İlki ve en etkileyicisi maçın onuncu dakikasında hakemin düdüğüyle beraber fileleri öpen Şenol Güneş'in omuzlara alınması ve sahanın ortasına inen helikopterle maçtan ayrılması idi. İkincisi de nedense benim aklımda hep Sinan Engin olarak kalan ama yıllar sonra internetteki araştımalarımda Zoran İvsic olduğunu öğrendiğim futbolcunun gördüğü kırmızı kartla oyundan atılmasıydı. Tribünlerden yükselen "Ayı Sinan!" sesleri yanlış hatırlamama sebep olsa gerek.

Maçı Beşiktaş Feyyaz'ın üç, Saffet Sancaklı'nın bir golüyle 4-1 kazanırken, Hami'nin golünü de görmek nasip olmuştu ilk maçımda. Ben alınan mağlubiyetten çok Şenol Güneş'in duygusal vedasına hüzünlenirken, maçtan çok seyrettiğim yan tribündeki coşku ve yaşadığım duygu karışıklığı ile stattan ayrılmıştık...

Babamla bir iki Trabzon maçına daha gittikten sonra ısrarlarım sonucu yine aynı statta ve yine yanlış (!) tarafta Fenerbahçe-Beşiktaş maçı daha izlemiştim. Bu defa maraton tribünden izliyordum Beşiktaş'ı ve Beşiktaşlıları yandan yandan. Ferdinand'ın golüyle sevince boğulan binlerce renktaşıma son kez uzaktan bakışımdı bu maç. Trabzon sevgisini ayrı bir yere koyarak sevdamın adını koymanın vakti gelmişti adam akıllı. Bu yüzdendir ki tek yapamadığım tezahürattır "Beşiktaşlı olunmaz, Beşiktaşlı doğulur!"...

Seneler içinde örgü ipler, bayraklar, atkılar, şapkalar, formalar, kombineler, üyelikler vs derken hayatımızın orta yerine, gönlümüzün baş köşesine oturdu Beşiktaş. Çok sevdiğimiz futbolu oynarken de izlerken de üzerimizde, dilimizde defalarca döndü durdu. Sevindirdi, üzdü, yordu ama hiç sönmedi sevdasının ateşi.

Son iki senedir sistemin dayatmasını kabullenemeyişimizden ötürü uzak kaldık tribünlerden. Özledik deli gibi ama o eski günlerin tadı da kaybolmuştu gitgide. Tek tük gittiğimizde içlerinde ama kenarda köşede izledik maçı da olan biteni de.  Yaşımız mı geçiyor yoksa her şey gibi bu da değişiyor ve biz mi alışamıyoruz bilmiyorum.

Ben Beşiktaş tarihinin en başarılı teknik adamlarından birini Rasim Kara sayarım. Malesef ülkemizde de prim yapan başarının tek bir ölçüyle değerlendirilmesi futbol içinde geçerli. 1996'da Milli Takım düzeyinde yakalanan başarı sonrası Fatih Terim Galatasaray'ın , Rasim Kara da bizim takımın başına geçti. Beşiktaş lig tarihindeki en golcü sezonunu onunla yaşarken, Avrupa Kupalarında da turları bir bir atlamıştı. Oynattığı futbol hem göze hoş geliyordu hem de sonuca gidiyordu. Başarı şampiyonluk ise sabredilmeliydi ama olmadı. Kendisi kalecilik, teknik adamlık kariyerlerinden sonra son mali kurul da divan üyesi olarak kürsünün arkasındaki masada yer alarak Beşiktaş'ımıza hizmet etmeye devam ediyor sessiz sedasız. Sessiz sedasız adamların başarısı da konuşulmuyor maalesef. Sesi çıkanların başarısı göz önünde oluyor. Şenol Güneş de bunun en dikkat çekici örneklerinden. Final kazanamayan hoca olarak anılıyor kimilerince ama kimse kimlere final oynattığından bahsetmiyor. Karizması yok denilerek eleştiriliyor ama egosu dağları aşanlar karşısında düğmeler ilikleniyor. Konuşması, lehçesi belki eleştiriliyor ama kelimelerinin yan yana gelerek oluşturduklarını irdeleyenler yok. Yaptırdığı transferler beğenilmiyor ama yoktan var ettiği isimler göz ardı ediliyor. Kendisinin en güzel sözlerinden biri de "Bizim zamanımızda açlar oynar, toklar seyrederdi, şimdi toklar oynuyor açlar seyrediyor". Tok adama top oynatmak zor iş. Bunu becerebilen adamdır Şenol Güneş. Maddiyata önem vermediğine inanırım. Futbolu sevdiğini hissederim. Dürüstlüğüne gönlümce kefilim. Gelgelelim efsane başkanımız, rahmetli Süleyman Seba'nın söylediği "iyi insan olmadan iyi Beşiktaşlı olunamayacağı gibi, iyi insan olmanın da iyi teknik direktör olmaya yetmeyeceğinin aşikar olduğunu gördük geçen sezon. Severek ayrıldık Bilic'le. Şimdi adamlığıyla Beşiktaşlılığa yakışacak olan bir hocamız var. Trabzonlu doğdu Beşiktaşlı oldu. Başarılı olacak mı bekleyip göreceğiz. Ben futbolun kaleden kaleye taktiksel olarak daha iyi çözüleceğini düşünenlerdenim. Oynarken oyunun izlenebildiği tek mevkidir kale. Şenol Güneş hem kendi şanssızlığını kıracak hem de Beşiktaş'ın son yıllarda alışılagelmiş üçüncülük sendromunu sonlandıracak kişi olacaktır. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın sansasyonel transferleri karşısında sessiz kalan Beşiktaş'a eminim ki kimse bu şansı vermiyor şu anda.

Kaleden kaleye topu sürmek zordur. Tek vuruşla kaleye ulaştırmak da o kadar kolay değildir. Her ne olursa olsun iş, topun o kaleye girmesiyle sonuçlanır. Kaleyi bilen kaleyi fetheder.



25 Haziran 2011 Cumartesi

Kazım Koyuncu Röportajı


1903 eklemişti bu röportajı bloga. Kazım Koyuncu'yu daha yakından tanımak isteyen herkesin okumasında fayda var...

Mart 2004'te -yani ölümünden 15 ay önce- Trabzonspor Dergisi muhabiri Aytekin Akay'a verdiği röportaj..

Nur içinde yat Kazım Abi..

KAZIM KOYUNCU: "GÜÇLÜLER’ İN İKTİDARINA KARŞI HAYDE TRABZONSPOR’A"


"Trabzonspor’u tutmak sadece o yörenin çocuğu olmakla açıklanabilecek milliyetçi bir davranış değildir. Benim için Trabzonspor, en güçlülere karşı koyan ve herkesi yenen hayali kahramandı. Öyle bir kahramandı ki statükoyu bile devirmişti.”

İşte böyle diyor Kazım Koyuncu...1992 yılında Mehmet Ali Beşli ile kurdukları dünyanın ilk Laz Rock grubu "Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) ile tanıdık O’nu... İstanbul Siyasal’dan siyasi nedenlerle ayrılan Kazım için 90’ lı yılların ortasında yol, müzik yoludur, tabii bir de Trabzonspor vardır hayatında... Üç İstanbul takımının iktidarıyla kafasını bozmuş çoğu insana inat Trabzonspor’u hep içinde taşır Kazım... O herkes gibi sonuçlarla yaşayan biri olmasa da, sonuç da bekler tuttuğu takımdan. Her yıl, "Artık bu yıl şampiyonuz” diye düşünür. Çünkü O’na göre Trabzonspor’da oynayan her futbolcu, 'şampiyon olacak takımın futbolcusu’ psikolojisiyle sahaya çıkmalı. fiampiyonluğa inanmayanın, halkını, taraftarını da inandıramayacağını hatırlatan Koyuncu, "Hiç kimse boşuna Trabzonspor’un şampiyon olup olmamasını tartışmasın. Mazimiz her şeyi tüm çıplaklığıyla yüzümüze vuruyor.” şeklinde konuşuyor. Tünel’deki ZB stüdyolarında bizi ağırlayan Kazım Koyuncu, "Siz bulmasaydınız ben bulacaktım sizi” demesi ve derginin her sayısını takip etmesi "Trabzonsporlu sanatçı duyarlılığı” olsa gerek. Futbolu O’na iki isim sevdirdi: Trabzonspor ve Armando Dieogo Maradona...Trabzonspor’u da Maradona’yı da aynı nedenlerle seviyor; iktidarın iktidarlarını yıkan ve farklılığı getiren eylemleri... Karadeniz müziğine getirdiği yeniliklerle Türkiye’ye malolan Koyuncu, yakın bir zamanda Trabzonspor gibi Avrupa sahalarında boy gösterecek. Tulumuyla, gitarıyla, Trabzonsporluluğuyla...

- Trabzonsporluluğunuz, yöresel bir takım nedenlere mi dayanıyor?

- Hayır, sadece bununla açıklanamaz. Trabzonspor’un bendeki ifadesi, statükonun karşısında yer alması, statükoyu parçalaması, güçlülere karşı güçsüzlerin var olduğunu ve onların da bir şeyler yapabileceğini göstermesidir. Trabzonspor, sadece bir yöre takımı olarak ben de ifade bulmuş olsaydı, bu lokal bir şey olurdu ve de çok doğru temellere oturmamış olurdu. Oysa Trabzonspor, sadece Trabzon’ u değil tüm Karadeniz’i aşmış bir olgu. Evrensel değerlere sahip olan benim için de Trabzonspor, Türk futbolunun en evrensel değeri ve en önemli unsurudur.

- Siz Karadenizli ve Laz bir sanatçısınız ama sizi Urfalı da dinliyor, Muğlalı da...

- Karadenizli dışında çok sayıda dinleyici kitlem var ve sık sık onlarla konserlerde buluşuyoruz. Urfalı, Diyarbakırlı, Mardinli o kadar fazla Trabzonspor taraftarı var ki, bu memleketlilikle açıklanabilecek bir olgu değil. Aslına bakarsanız, yoksulların, ezilenlerin, "farklı olanların” var olduğu ve birbirleriyle dayanışma içinde olacağı duygusunu ifade ediyor. "İnsan neden Diyarbakır’dan Trabzonspor’u tutar?” diye bir soru sorulduğunda, "Güçlülere karşı direnen ve statükoya hayır diyen anlayış nedeniyle” cevabını buluyorum.

- Trabzonspor, sizin söylediğiniz anlamda hala "güçsüz”lerin yanında bir felsefeye mi sahip; yoksa o da “güçlüler”in kıyısına çoktan geçti mi?

- Sorunun düğümlendiği yer burası işte. Kendine has yapısından dolayı Trabzonspor var oldu. fiimdi modern zamanların birtakım ilişkilerini yaşıyoruz. Trabzonspor, modern zamanların kendine dayattığı ilişkilere girdiği andan itibaren çöküşü de başladı. Biz, varlığımızı anlamlandıran değerlerimizi unutmaya başladıkça ne anlama geldiğimiz de anlaşılmıyor. Eğer kendimizi üç büyük kulübün yanında dördüncü kulüp olarak adlandıracaksak, alınacak şampiyonlukların da bir anlamı olmayacak. Oysa kazanacağımız şampiyonluklar, tıpkı eskisi gibi oynanan futbol, kazanma hırsı, diğerlerinden farklılığımızı ortaya koyacak. Trabzonspor olarak, o eski değerlerimizin peşinden koşmalıyız.

- Sevgili Kazım, Zuğaşi Berepe’de farklı bir müzik ve farklı bir Kazım Koyuncu vardı, şimdi ise daha farklı bir Kazım Koyuncu var. Tıpkı Trabzonspor’un 70’ li yıllardaki Trabzonspor olmadığı gibi...

- Evet ancak, ben çok farklı bir hayat yaşıyorum. Her ne kadar eskiye göre daha popüler biri olsam da, popülaritenin getirdiği yaşam biçimini hayatıma sokmadım ve hayatımın sonuna kadar da sokmayacağım. Televizyonlarda görünür olmaktan gurur duyan bir insan değilim ve asla da bununla gururlanmam. Eski arkadaşlıklarım, dostluklarım sürüyor. Hakkını vererek müzik yapmak, doğru bildiğim ne varsa peşinden gitmek benim için çok önemli. Değişen ne? Eskiden 10 bin satıyordu albümlerim, şimdi 100 bin satıyor. Hayatım daha da zorlaşmıştır; Trabzonspor gibi. Ben kendimle ilgili bir takım seçenekler koyabiliyorum, Trabzonspor da son bir yıldır bu seçenekleri koymaya başladı. Ben de farklıyım Trabzonspor da farklı. Albümüm 1 milyon da satsa kimse beni albümü 1 milyon satan diğer şarkıcılarla aynı kefeye koymayacaktır.

- Değişime kayıtsız kalmayalım ancak değişirken de başkası olmayalım. "Kendimiz olarak - kalarak nasıl değişebiliriz?”i tartışalım...

- Değişirken, eskiye dair olan her şeyin bir kısmını da ortaya çıkartmak gerekiyor. Trabzonspor, Türkiye’de sürekli şampiyon olanlar dışında olan her şeyi temsil etmeli. Bendeki Trabzonspor sadece futbolu temsil etmiyor, zaten etmemeli de... Yöneticilerden, futbolculardan, sizden daha çok başka insanların hayatlarını etkileyen bir olgu. Mesela bununla ilgili büyük sorumluluk taşıdığımı düşünüyorum.

- Hissettiğiniz sorumluluğu tam olarak nasıl açıklarsınız?

- Bir sanatçının çok sevildiğini bildiği noktada ürününü koruma güdüsü onun için beladır. Hani, bir albüm yaptım çok sevildi, bunu koruyayım, onu devam ettireyim güdüsü...Etliye sütlüye dokunmama gibi kaygılar da taşır böyle sanatçılar. Sanatçının kişiliğini bitirmeye doğru giden yoldur bu ve ben de karşılaşıyorum böyle hallerle. 2 bin kişinin alkışını aldıktan sonra, "Ben ne kadar müthiş bir adamım” duygusuna kapılıyorum...Ve bu saatten sonra da kendime çekidüzen vermek için mücadeleye girişiyorum. Bireysel olarak böyle düşünüyorum. Konu Trabzonspor olunca, mesela, orada oynayan futbolcuların kendini çok özel hissetmesi ve insanlara bir şeyler vermek zorunda olduklarını bilmeleri gerekir. Bu duygu saf bir duygu olabilir ama böyle düşünüyorum.

- Bir yerde, "Hopa da Trabzonspor’u tutmazlar” dediniz. Neden Hopalılar Trabzonspor’u tutmaz?

- Açıkçası Hopa da Lazlar daha çok Fenerbahçe’ yi tutar. Benim ailemdeki herkes de Fenerbahçeli’dir. Normal olan benim de Fenerbahçeli olmamdır ancak kafayı biraz kaldırdığımda, biraz farklı olduğumu hissettiğim anda farklı olanla buluşabildim. Farklı olan Trabzonspor’du. Mesela kazara Fenerbahçeli olsaydım hayatımda futbolun bu kadar yeri olmazdı; en fazla arada bir Fenerbahçe maçlarının özet görüntülerini izlerdim; futbolun bende bir karşılığı olmayabilirdi.

- Türkiye’de size futbolu, futbol ötesi yaşatan takım Trabzonspor, ya yurt dışında?

- İngiltere’de Liverpool ’u, renk ve karakter benzerliğimizden dolayı da Barcelona’yı çok fazla seviyor ve tutuyorum.

- Sevgili Kazım, ünlü ve popüler bir sanatçısın. Popüler olan insanların eski takımlarını bırakıp popüler takımları tuttuğuna şahit olduk...

- Bazen, "Aaa Trabzonspor’u mu tutuyorsun?” diyenler var; şaşırıyorlar yani. Eee, "Ne var diyorum?” ben de...

- Albümünüz 10 bin satarken Trabzonspor’u tutmak normal gibi görülüyor. Çünkü böyle düşünen insanlar, "Trabzonspor, albümü 10 bin satan bilmem kaçıncı sınıf sanatçıların takımı” diye düşünüyor...

- Hayatta doğru bildiğim şeyleri şüphesiz soru işaretiyle algılamışımdır ancak o soru işareti kalktığı yerde de o doğruları sonuna kadar savunmuşumdur. Trabzonsporlu olmakla kendimi ayrıcalıklı ve farklı hissediyorum. İlla bir futbol takımının peşinden gidilecekse bu takım bana göre Trabzonspor’dur. Bir futbol hareketi olarak Trabzonspor’u desteklemek de bana göre ayrıcalıklı ve elitist bir durumdur.

- Trabzonspor da Kazım Koyuncu da Karadeniz’ den yola çıktı; ulusal bir müzisyen oldu...

- Karadenizli insanlarla müzik ya da konser noktasında tam bir tanışma sağlamamışken beni Türkiye’nin diğer yörelerinden insanlar dinliyordu. Dört Diyarbakır konserim var, Tunceli’ ye gittim. Yine bu ay içinde Doğu-Güneydoğu turnem var. Trabzonspor da ben de Karadeniz’den yola çıktık ama nereden yola çıktığı kadar nereye ulaştığı da çok önemlidir. Biz büyümek zorundayız ve herkesle bir şeyleri paylaşmak zorundayız. Karadenizliler, evrensel değerleri üst noktalarda olan topluluklardır. Gerek Trabzonspor, gerekse bizim gibi sanatçıların yaptığı iş bunu daha iyi gösteriyor.

- "Zuğaşi Berepe”, "Dinmeyen”, "Viya” derken şimdi de Hayde... O eski radikal söylemi hafiflettiniz...

- Yoo, radikal söylem yerinde duruyor aslında, ancak arayışlarım var. Zuğaşi Berepe’yla yaptığımız Karadeniz müziğinden ziyade rock müzikti. Lazca’yı kullanmamız, bu dilin yok olmamasını istememekti. Rock, özgün-rock karışımı müzikler, hatta son 5-6 yıldır elektronik müziklerle de uğraştım. Tüm etnik müziklere karşı duyarlılığım var; Karadeniz müziğini de yeni yeni öğrendiğimi düşünmüyorum. Hayde, biraz daha olgunlaşmış Karadeniz müziğiyle batı müziği konsepti diye düşünüyorum. Ama hayatımın sonuna kadar da Karadeniz müziği yapacağım diye bir kuralı da kabul edemem. "Zuğaşi Berepe” daha çok rock, "Dinmeyen” özgün müzik, "Viya” ne olduğu tam belli olmayan işaret veren bir albümdü. fiunu belirteyim, idealimdeki sounda yaklaşmak için epey daha sürem var.-

Volkan Konak’ın müziğinde de sizin müziğinizde de Karadeniz’de olmayan pek çok çalgıya rastlayabiliyoruz...

- Karadeniz türkülerine elektrik gitar, bas gitar sokan bir insanım. Karadeniz müziğini yozlaştırdığım noktasında eleştiriler gelebilir. Ama o enstrümanları müziğime sokmak için yırtınıyorum. Emek verilsin Karadeniz müziğiyle caz yapılsın. Ama lütfen emek verilsin.

- Şu an ünlü biriyle konuşuyorum. Sizin gibi ünlü olamayacağım nasıl olsa, hiç olmazsa ünlü olmanın hayatınıza getirdiklerini anlatın da kendimizi teselli edelim?

- Çok ünlü olduğumu düşünmüyorum. Ancak, çok ünlü olduğunu düşünen ve de onları çok sevdiğini sanan binlerce insan var. Bu sevginin yalan olduğunu düşünüyorum. Beni seven çok insan var ve sadece o sevgiye inanıyorum. Neden inanıyorum? Çünkü, beni televizyonlarda görmeden, sadece yaptığım marjinal albümlerle seven insanlar bunlar. Beni sevenler, elbette televizyona çıkmamı istiyorlar ancak saçma sapan yerlerde de görmek istemiyorlar. Müzik yapıyorum ve yaptığım müzik sadece şarkı söylemek değil. Hayat dışarıdan bakıldığında çok karmaşık, çok yoğun ama bu hayatı seviyorum çünkü çok sevdiğim bir şey yapıyorum, müzik yapıyorum.

- Çevreniz genişledi, zaten gazeteciler ve televizyonlar da buraya akın ediyor...

- Çok açık söylüyorum, bunu birileri yanlış da anlayabilir, hep müzikle, konserlerle, dizi ve film müzikleriyle anılmak isterim. Üretmek istiyorum.

- Müziğinize etnik müzik desek, sanatınızı sınırlandırmış olacağız gibi geliyor bana...

- Aslında ne isim vereceğimi ben de bilmiyorum ancak "Hayde”yle birlikte esas yapmak istediğim müzik noktasına yaklaştım. O da, Tiflis’ten Trabzon’a bir hat izlemekti. Gürcistan’a gittim, orada çok değerli sanatçılar ve eserler var. Beri tarafta Trabzon ve civarında su yüzüne çıkması gereken öyle değerli eserler çıktı ki karşıma. Yani yeni çizgimizi, Tiflis-Trabzon konsepti olarak adlandırabiliriz. Bundan sonra, bütün dünyaya hitap eden Karadeniz ve modern müzik anlayışını bir araya getirme niyetindeyim.

- Statükoyu, ayrıcalığı kabul etmeyen, özgürlük düşkünü pek çok kişi ya futbolu hiç sevmiyor; sevenler de Trabzonspor’un kazanmasını istiyor...

- Futbola karşı durup da, futbol sevgisi üst düzeyde olan çok solcu, demokrat, aydın insanlar tanıyorum. Onların birçoğu futbol sevgisini söyleyememiştir. Aslında futbol, dünyanın en kolektif toplu hareket ve eğlence biçimidir. Ancak hangi güçlerin elinde olduğu çok önemlidir. Ve bugün de kötü niyetli kişilerin elinde olduğundan, futbol zarardır... Futbol üstünden siyaset yapanlar, ihaleler alanlar, inşaatlar yapanlar varsa, futbol içinde çok günah barındıran bir gerçek olarak karşımızda durmaktadır. Bunlara rağmen futbolu çok seviyorum ve Trabzonspor’u tutuyorum.

- Duruşunuza uygun bir de Türk futbolu ve futbolcusu yorumu dinleyelim mi sizden?

- Türk futbolunda parlak, farklı futbolcu pek yok. Maç sonunda bir sürü konuşmalar yapıyor ya futbolcular, "Ulan” diyorum, ben bu adamların konuşmalarını nasıl dinliyorum? Klişesiz, anlamsız, zekadan eser taşımayan konuşmalar... Yurtdışında arada farklı portrelerle, olaylara karşılaşırsınız. Mesela Maradona, futbolu sevmemde en önemli etkisi olan adamdır. Sadece büyük futbolcu olduğu için değil, o uçarı hali, yenilse bile dimdik ayakta kalabilmesi ve hala sevilmesi, özgürlükçü hali beni futbola çekmiştir.

- Trabzonspor’un şampiyon olması mı, şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba mı daha önemli?

- Bu kadar konuşmadan sonra, şampiyon olma konusunda gösterdiği çaba demem lazım ancak şampiyon olmalıyız. Burada, belki ilk kez “sonuç”tan yana olacağım ama şampiyonluğa ihtiyaç var. Böyle bir mazi, böyle bir tarih bunu hak ediyor. Türkiye’de Trabzonspor, Almanya’da St.Pauli. Bu tür takımlar liglerinde şampiyon olmalı.

- Neden St. Pauli?

- Çok aykırı bir takım. fiimdi ikinci ligdeler, tribünlerinde diğer takımların tribünlerinde göremeyeceğiniz insanlara ve daha başka farklılıklara rastlarsınız.

- Trabzonspor takımı karşınızda olsa neler söylerdiniz onlara?

- Bir kere her sene şampiyonluğa oynayan bir takımın oyuncusu olarak sahaya çıkmalarını isterdim ki o seneyi sondan beşinci bitirseler bile. Mazimiz bunu hak ediyor.

- Müzisyen Kazım Koyuncu’nun müzik yolculuğu soluksuz sürecek mi?

- Tasarladığım iki albüm daha var. Belki arada extra bir albüm daha yapabilirim. Bir de kendime yaptığım eserler var. Onları internet siteme döküp yayınlamak istiyorum. Müzik dışında ise, Türkiye’de yaşadığım konser çoşkusunu yurt dışında da yaşamak istiyorum. Bu sene sonunda kendi şarkılarımı, Amerika, Fransa, İngiltere, Almanya, Gürcistan gibi ülkelerde söylemek istiyorum. Karadeniz müziği bu projeler için büyük avantaj. Çünkü, kemençe ve tulum, çok ilgi çeken enstrümanlar.

- "Hayde” albümünüzdeki "Uh Aha”yı Trabzonspor tribünleri için yazdım dediniz...

- Evet, tribün ambiansını iyi yansıtan bir eser diye düşünüyorum. "Oy Fadime” de öyle... İnsanların alıştıkları seslerden biraz uzaklaşmaları gerekiyor. Böyle söylediğim iyi de oldu, sizlerle buluştum. Zaten bu buluşmayı ne zamandır bekliyordum... İyi ki geldiniz...

- Biraz zor bulduk sizi..

- Siz bulamamış olsaydınız ben bulacaktım sizi. İnanın bu buluşmayı çok özlüyordum.


SATIRBAŞLARI..

.- "Bendeki Trabzonspor sadece futbolu temsil etmiyor, zaten etmemeli de... Trabzonspor, Türkiye’de sürekli şampiyon olanlar dışında olan her şeyi temsil ediyor”

- Karadeniz dışında dinlenmek, sevilmek beni çok memnun ediyor.. Ama ben Karadenizsiz müzik yapmak istemiyorum. Karadeniz’e daha özel ve özgün hazırlanıyorum.

- Yaptığım müzik siyasi tavrımdan daha önemlidir hem de dünyanın bütün siyasetlerinden daha önemlidir. Siyasetler, devrimler, karşı devrimler bir gün bitebilir ancak türküler, şarkılar yüzlerce yıl kalır.

- Diyelim ki albümüm 1 milyon satacak, bu satıştan gelen parayla pek çok kişinin de hayatı değişecek.

- Zuğaşi Berepe çok bilinçli bir gruptu ancak grup olarak devam etmek çok zor. Esas olarak Mehmet Ali Beşli ve ben grubun öncülüğünü yaptık. Zaten o gruptan pek çok arkadaşla çalışmaya devam ediyoruz. Ben onları orkestra gibi görmüyorum, onlar da beni artist-sanatçı gibi görmüyor.

- Solcu bir insanım. Genel anlamda solculuğun anlamı da, ezilenlerin, yoksulların, emeğiyle hayatta kalmaya çalışanların yanında olmak. Solculuğumun bir adım ötesi de, estetik anlamda anarşizme daha yakın bir duruştur.

- Bütün dünyanın bütün toprakları hepimizindir. Bütün şarkılar, dünyadaki tüm insanlarındır, tüm topraklar da memleketimizdir. Yunanistan’a giderken vize almaktan hiç hoşlanmıyorum, zoruma gidiyor. Oradaki toprakla buradaki toprak aynı.

- Futbolda saha dışı olaylar var ama futbol o kadar basit bir oyun ki! Yapmanız gereken tek şey, yediğinizden daha fazlasını atmak.- Babam, çok özel bir insandır, aydındır da. O da hak-hukuk-adalet kavramlarını “değer” olarak gören ve önemseyen biridir. Şu anda Hopa da 2 sandalyeli bir berber dükkanı var.

- İstanbul bir aşk... Nefret edebiliyorsun ama ayrılamıyorsun. Hopa ise benim memleketim ve Hopa’yı çok seviyorum; en son gidip öleceğim yer de orası... Şu da var; Afyon’a gittiğimde de, Berlin’e gittiğimde de yabancılık çekmiyorum.

- 100 bin üye projesini önemsiyorum. Bunu düşünenler, camiaya demokrasiyi sokmuşlardır. Trabzonsporluluğumla bir kez daha gururlandım.

11 Kasım 2010 Perşembe

Trabzon'da Gişe Durumu

Bu sene Trabzon'da gişe rekoru Galatasaray'da. Kaybeden Fener. Beşiktaş ikinci.

5 Ekim 2010 Salı

Trabzon Deplasmanı

Trabzonspor'un yağmurlukları... Sanırım tribünde en güzel yaptıkları iş bu. Yağmur yağmaya başladığı anda bütün tribünler masmavi oldu. Gerçekten müthiş. Fransa-İrlanda maçında buna benzer bir organizasyon yapılmıştı. Yağmurluk giyen Fransızlar tribünde emin olmamakla beraber bienvenue yazmışlardı. Yanılıyor olabilirim ama böyle bir iş yapmışlardı.
Efendim bizim tribünler için söylenecek şeyler de yok değil tabii. Klasik deplasman tayfası gelmiş işte. Yorgunluktan mıdır, oynanan oyundan mıdır çok ses çıkmadı. Bunda Trabzonspor taraftarının Beşiktaş tribünleri hangi besteyi söylerse söylesin onun Trabzonspor versiyonunu yüksek sesle söylüyor olmalarının da payı var. Metraj olarak da .öt kadar tribün olmasının da etkisini katarsanız eğer anlaşılabilir bir durum aslında.
Uzak deplasman zor deplasman Trabzon. Bir buçuk senedir Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe maçlarını takip ediyorum. Hiçbiri bağıramadı nedense. Enteresan hakikaten. Bu deplasman tribünü Marsilya'nın deplasman tribününe çok benziyor yoksa ben mi atıyorum:)

30 Haziran 2010 Çarşamba

Mutlu Yıllar Ünal Karaman

Efsane futbolcularımızdan Ünal Karaman'ın doğumgünü dün. Mutlu yıllar diliyorum kendisine.
Deplasmanda 4-3, Avni Aker'de 4-1 yenerek eleyip destan yazdığımız Lyon maçları sonrasında Ünal Karaman'la ilgili çıkan gazete küpürünü de paylaşayım istedim bu vesileyle.




Raynold Domenech Lyon'un hocasıymış o aralar. Elememiz gayet normalmiş yani, büyütülecek bir olay yok :)

20 Mart 2010 Cumartesi

Trabzon'da Rugby (2)

Ellerinde Chivas Regal'le şehir meydanında dolaşan Gürcülerin peşine takıldık A.Sebat'ın stadına doğru yola koyulduk. Gürcüler önde biz arkada. Dünya gözüyle Akçaabat'ın stadını da görmüş olduk böylece. Recep Tayyip Erdoğan Stadı'nın bir tribün fazlası işte bu şirin stadyum.

Stadyuma varınca gazetede okuduğum ve maç anında tıklım tıklım olması beklenen stadyumun karşısındaki inşaatın tepesine çıktım. Bir ara ulan ne işim var burada benim diye sormadım değil ama ayağıma gelen bu fırsatı kaçırmayayım dedim. Stadyum etrafını bir kolaçan edelim diye aşağı indik ve gişeleri aradık. Boşa kürek çekmişiz. Türklere bilet satılmıyor cevabını aldık. Ulan nasıl iş anlamadık. Memlekette bir spor organizasyonu var Trabzonlu'ya bilet yok arkadaş diye çıkıştı biri arkamızdan. Ben de hemen tüydüm sonra. Olası bir kavgayı fitilleyen olmayayım istedim. Ateşli insanlar şu Trabzonlular. Sorsan ben de o çıkışan dayı da rugbynin kurallarından bir haberiz ama izleyeceğiz işte. O havayı biz de teneffüs edelim dedik ama yok. Tek yol inşaat. F.A bizi deli mi .ikti yürü gidelim diye söylenince yeter bu kadar deyip geri döndük.
Bu arada en çok dikkatimi çeken şey Gürcülerin Trabzon insanına benzerliği oldu. Ne de olsa aynı coğrafyanın Karadeniz'in çocukları tabii. Tek fark kadınları:)

Gürcü kadınların güzelliklerini ilerleyen postlarda paylaşacağım sizlerle. Onları profesyonel makinesiyle F.A çekti:)) Eğer izin verirse bir kısmını kullanacağım. Zira sanat eseri oğlum bunlar dedi çektiği kareler için. Ben görmedim onun yalancısıyım. Zaten Gürcülerin bir sıkıntı yaşamadan gezmeleri eğlenmeleri de yanlarındaki bu hoş kadınlardan.

Trabzon'da Rugby

Trabzon sokaklarında dolanırken çektim bu fotoğrafı. Şehir merkezi Gürcü kaynıyor. Rugby maçı için gelmişler. Bayraklarındaki haç işareti Trabzon'da biraz sıkıntı yaratabilir diyeceğim Trabzonlu kardeşlerimiz darılacaklar ama o bayrakla gezilmeyecek şehirlerin başında geliyor bence Trabzon. İnşallah bir sıkıntı yaşamaz yukarıdaki kardeşler. Rugby maçına bilet arıyoruz. Bulursak gidip izleyeceğiz. Stadyum full çekecekmiş. Çevre binaların tepeleri de dahil olmak üzere.