31 Ocak 2011 Pazartesi

Fenerbahçe Tribünlerinden Beşiktaş İzlenimi

İstanbul B.Ş.B kabusumuz devam ediyor. 17 de 17 yapamayacağını bildiğimiz Beşiktaş için sürpriz bir mağlubiyet yine de. Maçın bir dakikasını dahi seyredemedim. O sırada Fenerbahçe Stadyumu'nda erkenden tribünlere girenlerin koridordan gelen seslerinden maçın kaç kaç olduğunu ve İBB'nin kaç kez gole yaklaştığını anlayabildim sadece.

Saha içerisindeki görevliler arasında "Vuruyorlar oğlum Beşiktaş'a", "Beşiktaş 10 kişi kaldı" gibi cümlelere şahit olunca arayıp maç hakkında bilgi aldım AcıbadeM'den. Ondan da tahminime yakın şeyler duyunca beraberlikte iyidir diye düşünmüştüm ki Fenerbahçelilerin şampiyonluk sevincine şahit oldum. Böyle bir sevinç olamaz. Kendini yere atanlardan tutunda tribünden aşağı koşanlara kadar.
Fenerbahçelilerin maçın son dakikalarında kendilerinden geçerek "vur lan", "at lan", "ah be" gibi çığlıklarından Beşiktaş'tan ne kadar korktukları ortada. 12 puanlık fark bu lig için çok değil. Gün olur Beşiktaş için puan hesabı da yapmaya başlarız. Fenerbahçe bile şampiyonluk telaffuz ediyorsa Beşiktaş için iki kupa almak imkansız değil.

29 Ocak 2011 Cumartesi

Seremonideki Azman

Hani her gazetede, dergide fotoğraf anlatır köşeleri olur. Yukarıdaki fotoğraf da öyle. Yorum girmeye gerek yok aslında ama yazmadan edemedim. Hepimiz biliyoruz Avrupa menşeli bir iş var. Sahaya, daha doğrusu seremoniye çocuk çıkartma aktivitesi var. Bu aktivite takımların sponsorları için kendilerini gösterebilmeleri adına büyük fırsat. Bu akşam Bursaspor-Galatasaray maçında Ülker seremoniye çocuk çıkartmış. Çocuk mu adam mı belli değil. Ayhan'ın elinden tutup sahaya çıktı. Sonra baktı ki çocuk Ayhan'ın elinden tutmuyor, Ayhan çocuğun elinden tutuyor:) Yanındaki Ufuk'a pasladı. Yüzlerindeki gülümseme de çocuk alışverişi nedeniyle. Çocuk(!) da üzerindeki kıyafetleri çekiştirmekle meşgul.

Hayata Bakış Açısı


Fenerbahçe: Bir Gün Herkes Fenerbahçeli Olacak
Galatasaraylılar: Herkes Bir Gün Fenerbahçeli Olacak 364 Gün de Galatasaraylı
Beşiktaşlılar: Bir Gün Herkes Beşiktaşlı Olmasın Bırakın O Ayrıcalık Bizde Kalsın

Dün yemekhanede arkadaşlarla öğle arası yine yeni yeniden futbol muhabbeti çevirirken konu nerden döndü dolaştı bilmem Fenerbahçelilerin yukarıdaki sözüne geldi.

Hepimiz bu üç cümleyi de önceden duymuştuk ama yanyana getirip düşünmemiştik. Yukarıda sıra sıra dizilen cümleler, çok şey anlatıyor anlayana. Ne anlatıyor kardeşim, kıçınızdan anlamlar yaratmayın diyenlere bana ne çağrıştırdığını anlatayım.

Benim renklerim, benim camiam, benim temsil ettiğim değerler, Fenerbahçe'nin bana yaşattırdıkları, hissettirdikleri sizin dünyanız için büyük bir hayal ve siz bu gerçeği bir gün anlayacaksınız, siz de bir gün Fenerbahçeli olacaksınız. "Bir Gün Herkes Fenerbahçeli Olacak" sözü şovenizmden farksız. Yahudi milliyetçiliği gibi. Bir gün herkesin Fenerbahçeli olmayacağını onlarda biliyorlar ama burada anlatılmak istenen şey en üstün biziz ve siz de bizim üstünlüğümüzü bir gün anlayacaksınız.

Yukarıdaki tanıma karşı Galatasaray'ın ve Beşiktaş'ın sloganını değerlendirmeyi size bırakıyorum. Bu arada özellikle yukarıda Fenerbahçe yazdım. Çünkü Fenerbahçelilerin böyle bir sloganın arkasında durduklarına inanmıyorum. Fenerium eliyle üretilen sloganlar Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım'ın kibir dolu dünyasının ve o dünyaya hizmet eden Feneriumcuların ürünü diye düşünüyorum.

Bu Ne Lan??


"Büyüklük Sende Kalsın" a yarıldım. Öbürü de "Bir Olsun Bizim Olsun" gibi... :)))
Alakasız ama anlatmam lazım. Trabzon maçının devre arasında bira sıkıştırmış koşarak tuvalete gittim. Malum yerler ıslak. Elemanın biri pisuvara koşarken ayağı kaydı düşüyordu zor yakaladım. "Abi sağol valla s.kim dışarıdaydı yemin ediyorum" dedi. Zaten mükemmel bir ilk yarı olmuş, rakibi bayıltmışız ben de tüm camiamızı kastederek "olsun be kardeşim maç başından beri zaten hepimizinki dışarda" dedim. Gülerek işemelere devam.. :)
Bunları yazıyoruz ama ayıp mı lan?
Gücenme...

28 Ocak 2011 Cuma

Peki Ya Diğerleri?


Çok eskidir içimde, iyi olan tribünlere kayıtsız, şartsız sempati duymak. Gönül verilen renkler ne olursa olsun, izlerken insan o tribünleri ayrı bir haz duyuyor. Tribünlerden gelen o Asi Ruh dedikleri şey, formanın rengi farklı da olsa, sarıyor bir anda seni. O ruhun ve sinerjinin bir parçası hissediyorsun.
İstanbul'a kış gelmişti artık, soğuk bir istanbul akşamıydı, iş çıkışı ULAN bu havada ne işimiz var derken Köyiçi'nde buluverdik kendimizi son dört gün içinde ikinci defa...
1903'le piize başladık yavaştan, arkadan Tıkandı Baba, arkadan Acıbadem...

Bir yandan piiz, bir yandan orayı burayı kesmece, yanıbaşımızda beliriverdi ekşın. Çiçek abbas filmini hatırlayanlar bilirler. İlyas Salman-Şener Şen atışıyorlar o filmde. Bu atışmanın tribün versiyonuna şahit oldum o soğuk gecede. İki eleman önce atışıyorlar, karşılıklı beste söyleme yarışına girmişler. Başlarda söylenen güncel besteler sonraları yerini nostaljik bestelere bıraktı. Vay be ULAN bu da vardı yaa dedirten cinsten. Arada makaraya kaçıp Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar aman aman diye ceylan avlıyorlar inceden, sonra bestelere devam.
Sadet nedir ULAN? Sadet şudur: Orada 20 dakikada söylenen beste sayısıs 70-80 civarı belki atlanmış olunanlarla 100'ü bulur. Beste fabrikasyonu biraz fazla gelişmiş Beşiktaş tribünlerinde. Yaratıcılık hat safhada. Peki ya diğerleri...?

Yine Mi Sen?

Sürekli statü değişikliğine gidilen Türkiye Kupası'nda bu sene gruplar sonrası kura çekiminde çeyrek final eşleşmeleriyle birlikte yarı final eşleşmeleri de belirlenmiş. Böylelikle finale kadar yeni bir kura çekimine gerek kalmıyor. İşin ilginç tarafıysa dört gruptan çıkan sekiz takımın kura çekimi sonrası yine her birinin gruplardaki rakipleriyle eşleşmesi oldu. Yani Gaziantep BB son dakikada o golü bulamasa, haftaya Çarşamba İnönü Stadı'nda yine Trabzon'u ağırlayacaktık. İşin bir garipliği de çeyrek final maçlarının arasının tam bir ay olması. Adam ilk maçın skorunu unutur...

Çeyrek Final Eşleşmeleri;
Beşiktaş-Gaziantep BB
Gaziantepspor-Galatasaray
İstanbul BB-Kasımpaşa
Gençlerbirliği-Bucaspor

Yarı finalde ilk iki eşleşmenin galibi birbiriyle oynarken, 3. ve 4. eşleşmenin galipleri de final mücadelesi için karşı karşıya gelecek. İnce bir ayarla takımların gruptaki rakipleriyle eşleşmeleri önlenebilirdi. Böyle uygun görülmüş, bize de Telekom'da maç izleme olasılığı doğmuş oldu böylece. Muhtemel final tahmimim Kayseri'de Beşiktaş-Gençlerbirliği olur.

27 Ocak 2011 Perşembe

Üzülme Onur Biz De Anlamadık!


Trabzonspor denilince aklıma hep 2002 maçı ve meşaleler geliyor. Son dönemde tribün görselliği olarak eski günlerimizi yaşayamadığımızı düşünsem de doluluk olarak performansımız iyi. Bizim tribünün dolduğunu Yeni Açık üçüncü kattan anlıyorum. Bu sefer de hafta içi olmasına rağmen rakip tribün dahil her yer doluydu.
Maç yıldırım gibi başladı. Topun gittiği yeri takip etmekten kim nereye koşu yapıyor göremedim. Maçın başlarında golu bulmak gerçekten herkes için büyük mutluluk ve rahatlama sebebi. İkinci gole gelince, Onur hiç kafasına takmasın "nasıl yedim?" diye, biz de anlamadık o nasıl vuruştur, o nasıl goldür! Yırtık dondan çıkar gibi oldu. Onur ne kadar donup mala döndüyse biz de farklı değildik. Quaresma işte reyiz, oluyor böyle şeyler.
İkinci yarı daha bismillah demeden aynı tarife bize uygulandı. Direkten dönen toplar karşılıklıydı. 3-2 biter kanamalı maç olur demiştim 1903'e dediğim çıktı sayılır. Klasik Beşiktaş işte. Bir maç rahat ettik ya yeter! Sezon sonuna kadar kansere devam...
Almeida'nın ikinci yarıda direkten dönen pozisonunda duran toptaki hareketlenişi, Simao'nun serbest vuruşu, Fernandes'in ceza sahası dışından gönderdiği güzel şutlar gönlümüzü fethetti, gözlerimizi doldurdu.

Trabzon'lular "yedek takımla çıktık" geyiğini bir tarafa bıraksın, as takımla haftasonu Fener'in altında kalırlarsa o zaman kime çatacaklar merak ediyorum. Top yuvarlak sonradan mahçup olmamak için aklıma gelenleri yazmıyorum ama maçın sonucuna göre yine burada olacağım.

Bu arada 61. dakikada "üçlü" çekmek yerine anaaaaaauuuunamuuuuaaagoyayııııımmmmoooootııırabzooooon diye bağırsak daha güzel olurdu bence..

Gücenmeeeeee ...

Sergen N'oluyor?

Yorumcu olduğu programda haftanın oyuncusu Guti seçilince kendince bunu mantıksız bulduğunu tek başına Antalya maçını çeviren Gökhan Gönül'ün bu sıfata layık olduğunu ifade ederek, "Kim seçmiş Guti'yi, o arkadaşlarla tanışmak isterim" demiş. Ben spor programlarını pek izlemiyorum ama Sergen'in NTV Spor döneminden beri kimilerince cesur, kimilerince doğru, bazen patavatsız bazen de rahatsız yorumlar yaptığını biliyorum. Top oynadığı dönemlerden de 'ipimle kuşağım, pipimle taşağım' tarzından vazgeçmediğini de...

Sene başından beri zaman zaman Guti'nin abartıldığını, pek beğenmediğini dile getirirken bunun bir kıskançlık veya kasıtlı karalama kampanyası olduğunu düşünmedim. Son haftaki yorumu da bence gerçekten kendi doğrularını gösteriyor. "Beşiktaş takımı", "Fenerbahçe takımı", "Galatasaray takımı" derken her birinin formasını giymiş eski bir futbolcu olarak olaylara bakıyor. Bu yüzden de her yorumunu dönüp dolaşıp siyah-beyaz renklere büründürmüyor. Nasıl ki aynı soruyu Rıdvan'a sorunca "Bir Alex değil tabi" diyerek işin içinden sıyırılıyor, Sergen de tıpkı top oynayışı gibi lafı beşlikten geçirip devam ediyor. Beğenilmediği zaman da hakemin sarı kartına dönüp bakmadan ağır adımlarla oyundan çıkışı gibi işine devam ediyor.

Bütün bunları düşününce yorumcu olduğu bir maçta Sergen'e hal hatır sorarcasına "Sergen n'oluyor?" demek olur ama ardından "G.tün başın oynuyor" demek olmaz. Üstelik hemen arkasından girilen Beşiktaşlı olmayanlarla alakalı beste hiç olmaz bence. "Sergen doğru söyle, Fenerli misin?" deyip bıraksaydık hem o anlardı anlayacağını hem de tadında kalırdı.

Maç için yazacak şey çok değil; ilk yarı bulutların üzerine çıkaran ikinci yarı ise bildiğimiz yürek hoplatan Beşiktaş. Almeida siftah yaptı sevindik, Quaresma'ya yine akıl erdiremedik, Ersan'a üzüldük. Dileriz yönetim sezon sonunu beklemeden bonservisini alır.

25 Ocak 2011 Salı

Beşiktaş Taraftarı Neden Olimpiyat'ı Dolduramaz?

Olimpiyat Stadyumu'na akın var akın, doldurmaya geliyoruz, patlatmaya geliyoruz, yıkacağız nağmeleriyle geçti ömür. İBB Süper Lig ekibi olduğundan beri her Olimpiyat Stadyumu öncesi. Forumlarda kaç yüz sayfa yorum döndü, kaç konvoy planı yapıldı kimbilir. Ama hiçbiri hedeflenen tribün kalabalığına dönüşmedi. Ya gerçekten maça giden taraftar sayımız az ya da bizim gerçekten neslimiz tükeniyor. Beşiktaş taraftarının büyük deplasman tribünü doldurmak gibi bir sorunu var ne yazık ki. 3 sene önceydi galiba İzmir'de kupayı almıştık Fenerbahçe'den. O gün İzmir Atatürk Stadyumu'nda Fenerbahçe taraftarının bizden daha kalabalık olmasına inanamamıştım. Beşiktaşımızın tribün niteliği hep takdire şayandır ama nicelik olarak, büyük mekan doldurmada başarısızdır ve kimse de neden böyle oluyar yahu diye yazıp çizmez.

Mesela biz Olimpiyat Stadyumu'nu asla Trabzonspor taraftarı kadar dolduramayacağız. Bunun nedenlerini sırala desen bir madde dahi ekleyemem.

Konu daha fazla dağılmadan Facebook sayfası üzerinde oluşturulan Olimpiyata gitmece sayfasındaki diyalogu buraya koymazsam olmaz. Nihat Kahveci'yi de her zaman ki muzipliği ile davet etmiş taraftarımız o da teşekkür etmiş. Altına girilen yoruma koptum:)

23 Ocak 2011 Pazar

Schuster Montu & Hummel Ürünleri


Benim için bu montun ismi "Schuster Montu" çünkü ilk onun üstünde görerek beğendim. Sonra Cadde'deki Kartal Yuvası'nda baktım oradaydı. Asılı duruyordu. Yanımda kız arkadaşım vardı siyah montum var diye almayalım dedik. Ama aklım kaldı. Bütün yol alsaydık keşke diye konuşup durdum. Geri de dönemedik. Sonra ben yalnız gidip alayım dedim, bir hafta kadar sonra gittim baktım Kartal Yuvası kapanmış. Anadolu yakasındaki bütün Kartal Yuvası noktalarını dolaştım bulamadım. Stadın altında da yok. Adidas mağazalarına sordurdum yok arkadaş! Üretilen stokun hepsi Kartal Yuvası'na yollanıyormuş. Ürün orada da yok satılıyor. Hayır adım üstümde TIKANDI işte, yine işimiz tıkandı. Ama gel gör ki millet ortalığı yıkıyor bu mont için bizim kulübün yine ya durumdan haberi yok ya da umurlarında değil. Tedarikçiden gelmiyor, Adidas yollamıyor gibi söylemleri var Kartal Yuvası'ndaki çalışanların. Eğer durum böyleyse al sana yine bir basiretsizlik örneği. Bu yazıyı sadece kendim için değil istediği ürünü arayıp bulamayan tüm arkadaşlar için yazıyorum. Bu arada mesele sadece mont değil, bunlar ilk geldiğinde dört parçalık bir seriydi. İki çeşit polar, bir yağmurluk, bir de bahsettiğim mont. Alayının soyu kırılmış bir adet dahi yok.
Bir de şu Hummel ürünleri var. Şimdi yukarıdaki montun görünüşü için söylenecek kötü bir söz var mı? Yok! Ama ben yine de bu firmadaki arkadaşlara ana/bacı karıştırmadan geçemiyorum. Bu ürünü gören varsa üstüne basılı armaya bir baksın lütfen. Arkadaş biz bu montu alacaksak o arma için alacağız. O arma 3-5 yıkamaya s.ktirip gidecek montun üstünden. Yani dikiş yaptırsanız incileriniz mi dökülür? Bir taraftar ürününün üstündeki en önemli şey bu değil mi? Oysa bu montun en kıytırık yeri arması! Birilerinin bu işi denetlemesi lazım.
Örneğin geçen hafta içi KC'ye gittim çay içmeye eski Fenerbahçe formalarını çıkardı gösterdi. Bir tanesinin arması dökülmüş. İşte o dönemin Fenerium sorumlusu kimse o formayı alıp onun kafasına geçireceksin nasıl ürün ürettirmişsiniz diye. Ama diğer taraftan mahalledeki bakkalın sahibi genç kardeşimiz her gün Beşiktaş Hentbol Takımı'nın yıllar önceki (Kappa ile çalışılan sene) montunu kabara kabara giyiyor; montta, armada çizik çürük yok. O da ürün beriki de ürün kardeşim. Şu işlere azcık profesyonel yaklaşılsın artık lütfen.

Sinirden çok uzadı.
Neyse sonunu şöyle bağlayayım;
Yirmidokuzsenemiolduuuuuuooohaaaafenerbahçeeeeeee :)

22 Ocak 2011 Cumartesi

Ben Olmadan da Kazanır Artık:)

Beşiktaşımız mı çok güçlü, Buca mı çok zayıf? Bu sorunun cevabını vermek için yalnızca 5 gün bekleyeceğiz. Trabzon maçı bu takım için ölçü maçı olacak. Ama dün geceye dair aklımda kalanları sıralarsam, rakiplerin sahaya çıkmadan Beşiktaş'a karşı derin bir korku besleyeceklerini peşin peşin söyleyebilirim. Forvet hattı ve orta sahası, akıllı, yetenekli ve en önemlisi çok tecrübeli olması sebebiyle rakiplerini Beşiktaş'a göre bir oyun kurgusu ile oynatmaya mecbur bırakacak. Takımın en kusurlu yeri ne gariptir ki son 3 senenin en güçlü yeri olan savunması.

Yanımdaki Galatasaraylı arkadaşlarla maçı izlerken maç 2-0 olduğunda 5-2 biter diyen GS'li arkadaşların kafasındaki Beşiktaş'ın bizim gördüğümüzle çok farklı olmadığını anlıyoruz zaten. Her maç bol gollü geçmeye aday gibi duruyor.

Saha içine baktığımızda takımın lideri kendisi kadar meşhur yıldızlara rağmen Guti, en çalışkanı ekmeğini taştan çıkaran Nobre, en sırıtanı İsmail ve İbrahim. Bu takımın en dikkat çeken özelliği ise en zayıf yerinden akıllı top çıkartma sevdası. Geri dörtlüye bam güm oynamayın diyen Schuster'in Ersan Gülüm dışında bu işi becerecek oyuncusu yok. Schuster şah olmadan padişah olmak istiyor ama bu isteği için kendisinin çaba sarfetmesi gerekirse altyapıdan yetiştirmesi, bir heykeltraş gibi oyuncu şekillendirmesi gerek. Zira transfer gibi bir alternatif gözükmüyor. Takımın her tarafını transferlerle düzeltmek biraz da kolaycılık.

Simao, Quaresma, Guti, Almeida, Fernandes dokunulmazlık sahibi gözüküyor ama Almeida'nın bu zırhtan çabuk kurtulacağını düşünüyorum. Bobo bu formayı kaparsa şaşırmam. İsterim de. Bobo'nun dün yedekler arasında olması, Ernst'in yedek soyunması, Necip'in esamesinin okunmuyor olması iyi analiz edilmeli. Bu takımın defansından top çıksın istiyorsanız, Ersan Gülüm'ün dışında o işi yapacak adam arıyorsanız, Necip gibi adamlar en kıymetliniz olmalı.

Memnun muyuz şu anki durumdan. Evet. Farka koşan takım izlemek her futbolseverin hayali. Gole doymak, rahat galibiyet almak. O kadar alışmışız ki zor maç kazanmaya ben maçın 75. dakikasında çıktım maçtan. Bana ihtiyacı yok artık takımın:) Ben olmadan da kazanıyorlar. Gücüne güç katmaya gitmek yerine armandan güç almaya geliyoruz diyen Tıkandı Baba'ya selam edip bırakıyorum.

20 Ocak 2011 Perşembe

Hayattan 90 Dakika Çalmak

Her yeni gün beraberinde yeni bir gündem, yeni sıkıntılar, beklentiler ve umutlar getiriyor. Hayat şartları ağırlaşırken bunun beraberinde iyi haber almak, gülümsemek, iyi hisstemek güç. Hal böyleyken bu cuma ikinci perde paşlıyor.

Bu sefer yalnızım. Olsun. Belki Köyiçi'nde bir iki arkadaş edinirim. Sonra tüm yasaklamalara, kısıtlamalara rağmen iki kadeh tokuşturur söyleşiriz. Kamusal alanda içiyoruz diye zabıta basabilir, didişiriz. Karşı dururuz, bu ruhu benimsemiş herkesle beraber, yasağın, zorbalığın her türlüsüne. Ağır ağır yol almaya başlarım Dolmabahçe'den sahaya doğru. O yolu ne zaman yürüsem hayatım gözümün önünden geçiyor. Üstümde forma yüreğimde hayallerim. Geçmişimden neyi yarına taşıyorsam, bugünde başka baharlar için neyi inşa etmeye çalışıyorsam...

Sonra maç başlar. Gol olunca benden mutlusu yok. Dünüm yok, yarınım yok. Derdim, tasam yok. Gol olunca bu dünya güzel. Haksızlık, düzenbazlık, adaletsizlik, yoksulluk, açlık, umutsuzluk yok. Gol olunca üstü karalanmış, kötü olan herşey uçup gidiyor. Sevinçle doluyor ciğerlerim.

Bir de tam tersi var. İşte o tam tersinin ne olduğun bu ülkede en iyi Beşiktaş taraftarı bilir. Öndeyken bile tedirgin olmanın, anlamsız kaybetmelerin, boş bakışların, bir anlamda kahırın ne demek olduğunu en iyi biz biliriz. Yenik olduğun dakikalar, bütün gayretin galip gelebilmek için... İşe yaramadığı kaybettiğin o an! İşte o an aslında sadece Beşiktaş kaybetmiyor. Ben de mağlup oluyorum hayata karşı. O dakikalar; uğraştığım, çile çektiğim, emek verdiğim hayallerimin bir anda yıkılması gibi. Avcumda kalan kocaman bir hiç. Yoğun bir üzüntü tüm gücüyle üstüme çöküyor. Altından kalkamıyorum. Maçtan önce bir solukta biten o çınarlı yol, uzuyor, bitmiyor.

Yine de oradayım, olacağım da. Neden diye soranlar çok, oysa ben kendime hiç sormadım bu soruyu. Ne yaparsam yapayım dünya işi aklımı meşgul eder, insanım. Sorumluluklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi unutamam; geçiştiremem. Niceleri gibi benim için de tek çıkar yol, tek kaçış. Çünkü "gücüne güç katmaya" giderken aslında "armandan güç almaya" geliyorum. Üzüntümü, derdimi yeşilliklerine gömmek, bana yaşatacağın mutluluğu yarınlara serpmek için geliyorum. Beyazını yaşamaya, siyahını anlamaya geliyorum. Hayattan 90 dakika çalmak için geliyorum.

Bir küçük mutluluk, bir dolu tebessüm için...
İyi ki varsın Beşiktaş.

2010 Yılının En Çok Kazandıran Spor Olayları

  1. Hollanda-İspanya, 2010 Dünya Kupası Finali, 1.973.433 Euro
  2. Federer-Davydenko, Avustralya Açık, 1.524.335 Euro
  3. Almagro-Nadal, Roland-Garros, 1.431.022 Euro
  4. İngiltere-Amerika Birleşik Devletleri, 2010 Dünya Kupası, 1.398.743 Euro
  5. Yunanistan-Arjantin, 2010 Dünya Kupası, 1.393.530 Euro
  6. İspanya-İsviçre, 2010 Dünya Kupası, 1.316.952 Euro
  7. Barcelona-Malaga, La Liga, 1.287.827 Euro
  8. Barcelona-Villareal, La Liga, 1.250.015 Euro
  9. Barcelona-Real Madrid, La Liga, 1.216.834 Euro
  10. Brezilya-Kuzey Kore, 2010 Dünya Kupası, 1.186.797 Euro

18 Ocak 2011 Salı

Güle Güle Yusuf Şimşek



Halı saha maçına gitmek üzere evden çıkarken Trabzon'la anlaştığını hatta henüz imza atmadığı için devre arası kampına katılamayıp özel bir hoca ile antremanlara başladığı haberini izlemiştim televizyondan. Bir saat top tepip eve döndüğümde ise Yusuf Beşiktaşlı olmuştu. Sosyal paylaşım sitelerindeki iletilerime "Ne Yusuf'u yahu" diye yazdığımı anımsıyorum. Sevinmediğim ve güvenmediğim bir transfer olmuştu benim için.
.
O sene Yusuf reklamdaki kale direği beni de yamulttu. En kritik maçta, İnönü'de Galatasaray'a şık bir gol atarak şampiyonluğun habercisi olurken İzmir'deki kupa finalinde de Fenerbahçe karşısındaki gol yağmurunun perdesini açan isim de oydu. Yarım sezonda iki büyük maça ağırlığını koymayı başarmış ve iki kupada önemli pay sahibi olmuştu bence. Eskişehir'de sol çizgi boyunca sürdüğü topla Doğa'ya üst üste attığı çalımlar sonrası verdiği gol pası da uzun süre hafızalardan silinmeyecek güzellikteydi.

Ligimizdeki yetenekli ama istikrarsız futbolcularımızdan biriydi Yusuf. Nitekim oynadığı yarım sezondan sonra düşüşe geçti. Yaşı ve yaşadığı sakatlıklar sebebiyle kulübede bile yer bulmakta zorlandı. Bu sene başında kadroyu sayan Beşiktaşlılar bile ismini unuttu neredeyse Yusuf'un. "Sahi bir Yusuf vardı nooldu?" muhabbetleri dönmeye başlamıştı ki gelişi gibi gidişi de devre arasında oldu. Bursa'dan geldi Kayseri'ye (Erciyes) gitti. Yolu açık olsun...

16 Ocak 2011 Pazar

Recep Tayyip Erdoğan'ın Yuhalanması ve Gerçekler

Devlet Bakanı Faruk Çelik: Başbakan Erdoğan’a büyük bir vefasızlık yapıldı. Vefasızlığı da Galatasaray Kulübüne yakıştıramıyoruz. Bunların Galatasaraylı oldukları inancında değilim. Başbakan'a büyük vefasızlık yapıldı, ama milletimiz vefalıdır, oylarımız artacaktır
Adnan Polat: ''Maalesef suistimal edenler var. Böyle muhteşem bir geceyi bozanlar var. Kim olduklarını tespit edeceğiz ve gerekeni yapacağız.''
Faruk Özak: "Bayramı, cenaze törenine dönüştürmek çok büyük bir saygısızlık. Bırakın buraya bu kadar emek vermiş bir kişiyi, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bir sporsever ve özellikle Galatasaray'a kimsenin yapamayacağı bir katkıyı yapmış bir kişi. Çok rahatsız oldu. Biz de rahatsız olduk. Tabii bütün Galatasaraylılara mal etmek istemeyiz ama bu anlayışın mutlaka statlardan uzaklaştırılması lazım. Bu bir seviyesizlik. Başbakan tepkisini gösterdi ve ayrıldı. Biz de ayrılıyoruz. Bu duruma diyecek bir şey yok. Bizi alkışlamaları, tebrik etmeleri lazımken, bu saygısızlığı yapanlarla aynı ortamda oturmak doğru değil."
Mehdi Eker: Yapılanlar çok ayıp, saygısızlık.
Yunus Akgül: Bugün burada yaşananların tamamen organize olduğunu düşünüyorum. Çünkü Galatasaray taraftarı bu kadar nankör olamaz. Öyle olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü daha önce defalarca Galatasaray taraftarları böyle olmadığını ispatladı. Yaşananların Galatasaray taraftarı tarafından yapıldığını düşünmüyorum. Organize bir hareketti, nasıl bir organizasyondu bilmiyorum ama çok kötü bir organizasyon yapıldı. Bu akşam çok kötü anılarla buradan ayrılıyoruz.

Bu insanlar stadyumda, üniversitede, sokakta tepki gösteremeyecek mi? Tepki göstermek yalnızca sandık yoluyla mı gerçekleşir. Dün gece yaşananlar ve sonrasında okuduğunuz açıklamaların hepsi eleştiriye tahammüllerinin olmadığının göstergesi.

Stadyumun açılmasında Recep Tayyip Erdoğan'ın çok büyük emeği olduğunu cümle alem biliyor. Bu insanlar stadyumu hediye etti diye yuhalayamayacaklarına göre sebebinin siyasi olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. İster kabul edin ister etmeyin Rceep Tayyip Erdoğan'ın siyasi düşüncesi, hayata bakış açısı nedeniyle Türkiye'nin yüzde bilmem kaçı kendisine destek vermiyor, yaptıklarını doğru bulmuyor. Üniversitede dayak yiyen, sokakta yürüyüşe geçtiler diye anarşik olan kalabalıklar orada burada şurada gösteremedikleri tepkiyi stadyumlarda gösteriyorlar. Çünkü stadyumlar özgür ortamlar. Dün bir internet sitesinde Erdoğan Bayraktar'ın konuşması sırasında yalnızca UltrAslan'ın tepkisiz kaldığını okudum. Taraftar gruplarının özgür ortamı bozduğu inancını da kırmış oluyoruz. Herkes eleştirilebilir, herkes yuhalanabilir.

Gelelim en tepedeki açıklamalara. Bu hareket oylarımızı artıracak demiş Faruk Çelik. Ne denilebilir ki? Mağdur edilen siyaseti bitmez bu ülkede. Stadyumda yaşananların kendilerine güç kattığını düşünmesi ne garip. Ama en komik açıklama Adnan Polat'tan geliyor. Kim olduklarını tespit edeceklerini söylemiş. İhale kimde kalacak bakalım. Dönüp dolaşıp birilerine patlayacak bu iş. Haydi hayırlısı.

Bu anlayışın stadyumlardan uzaklaştırılması gerekir demiş Faruk Özak. Tepki gösterenleri de seviyesizlikle suçlamışlar. Bana CHP'nin Baykal ile girdiği ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u kaybettiği seçimlerden sonra CHP saflarınca milletin oyunu sattığını itham etmesini fazlaca hatırlatıyor Faruk Özak'ın tepkisi. CHP'nin milleti aşağılaması yanlıştı.

O zamanlar kendileri milletin kararına saygılı olunması gerektiğinden dem vururken dün gece milletin bir parçası, bir kesimi tarafından tepki gördüklerini de unutmasınlar. Millet sadece AKP'ye oy verenlerden oluşmamaktadır. Taraftarlar da millete hizmet ülküsünü mihenk taşı yapan AKP'nin vurgu yaptığı kümenin içindedir. Öyle olunca saygı, böyle olunca seviyesizlik... Bu sığ düşünce değildir de nedir?

Yunus Akgül'ün açıklamaları da en çok cezaevindekileri korkutacak. Bu iş organizeymiş. Ergenekon falan olmasın sakın.

Almanca'ya Çevir Hitler Konuşuyor Zannedersin

Recep Tayyip Erdoğan stadyuma girdiğinde stadın yarısı ıslıkladı. Sonra Recep Tayyip Erdoğan'ın konuşmalarından harmanlanmış TOKİ klibi scoreboard üzerinden gösterildi. Islıklar biraz daha arttı.

Sonra Erdoğan Bayraktar çıktı sahneye başladı konuşmaya. Ellerini kollarını sallayarak, stadyumdan yükselen ıslıklara karşı, azarlar gibi ve Almanca'ya çevirsen Hitler konuşuyor diye yutturabileceğin bir şekilde.
Stadyumdan yükselen ıslık sesleri artık herkesi rahatsız edecek düzeye geldiği halde, sunucu artık bitirmesini istediği halde inadına konuşmasını uzatarak uzun yıllar unutulmayacak bir yuhalanmaya maruz kalmış ve Recep Tayyip Erdoğan'ı da ortak etmiştir.

Gecenin özeti budur.

15 Ocak 2011 Cumartesi

Ahmet Dursun Eyüpspor'da

Değişik bir imza töreni. Üçlü yıkılıyor, imzalar atılırken apaçi müziği denilen şarkı çalıyor...
İzlemek için aşağıdaki linki tıklayınız;

Eyüpspor İmza Şov

Facebook Linki

14 Ocak 2011 Cuma

Adı Değişse??


Dün akşam arkadaşımızın evinde üç çift yemek yenildi. Mezeler geldi, kadehler buzlandı, rakılar hüpletildi. Ev sahibi, diğer çift ve benim hatun Fenerbahçeli. Yekten ben Beşiktaşlıyım. Kupa maçı olduğu akşamın ilerleyen saatlerinde aklıma geldi. O kadar kombine kart sahibi Fenerbahçeli adamın içinde "abi açsana televizyonu sizin maç vardı bakalım" diyen adam ben oldum.
Adam maçı açmadı... 'Boşver' dedi, 'muhabbet edelim'. Türkiye Kupası o kadar anlamsızlaşmış ki bazı taraftarlar için maçı dahi açmıyorlar.
Sonra sabah işe geldim iş yerindeki arkadaşların maçtan haberi bile yok...
Burada amacım en son kupa şu zaman alınmış muhabbetiyle insanları yaralamak değil, niyetim psikoloji ve felsefe harmanlaması yaparak ve bu yolla arkadaşların bilinçaltına inerek bu olayı yorumlamak ve bu bağlamda arkadaşlarla t.şşak geçmek.
Adamlar artık bence bilinçaltlarında, yani altbenliklerinde böyle bir olayın, böyle bir kupanın var olmadığına inanmışlar. Onlar için Türkiye Kupası diye bir şey yok bence. Felsefe ilmine göre olmayan birşey için eylem gerçekleşemeyeceğinden olmayan Türkiye Kupası için bir maç yapılamaz. Olmayan kupa için, bir maç oynanamayacağına göre Yeni Malatya diye de bir takım olamayacağından yenilgi veya galibiyet de alınmamış demektir. Dolayısıyla alınmamış bir yenilgi için adamlarla eğlensen ne olacak, zaten varlığının farkında olmadıkları bir kupa için görüş bildirmiş kendini yormuş olursun. Nihayetinde olmayan organizasyonun, olmayan kupasındaki alınmamış yenilgi için konuşursan bir yerde sen de boşa konuşmuş yani konuşmamış olursun.
Evet felsefesi biraz karışık belki ama özü belli. Fakat genel kanı şu, problem yokmuş gibi davranmak o problemin orada olduğu gerçeğini değiştirmez. Yani bilinçaltlarında bu kupanın varlığını reddetseler de o kupa orada durmaya devam edecek. Dolayısıyla bu davranış biçmi yanılsamadan ileri gidemez. Bize düşen bu kupanın var olduğu gerçeğini, arkadaşların algısını açarak, onlara göstermek ve kabul ettirmektir.
İşte burada şu öneriyi getiriyorum. Kupanın adı değişse verimli olur mu? Bir camiayı kazanabilir miyiz? Belki motive olurlar, olamaz mı?

Nartallo Bile Gülüyor

Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası'ndan bu sene de elenmesini ardından sosyal paylaşım sitelerinde klasikleşen makaralar dönmeye başladı dün gece. Taa uzaklarda bile...

Aykut Kocaman Bırakır Mı?

Röportaj yapacağımız günü kendisine iletmeden, röportaj yapacağımız yere gitme salaklığına imza atmıştım o gün. Üsküdar'da çok sevdiğim bir abimle birlikte Aykut Kocaman'ı bekliyorduk. Yaptığım hataya rağmen sağolsun Beykoz'daki evinden kalkıp gelmişti. Zaten çok seviyorduk, verdiği röportajlarda hep aklı başında futbolseverlere hitap ediyordu. Ankaraspor'dan istifa edişinin üzerinden bir ay geçmemişti.
Neler yaşandığına dair konuşuyorduk. Ankaraspor'dan istifa edişinden tutun da teknik direktörlük hayatına ve Türkiye'deki futbol anlayışına dair inanılmaz bir röportaj olmuştu. Kendisini büyük bir zevkle dinlemiştik.

İstifasını anlatırken şöyle bir cümle kurmuştu. "Lige kötü başladık. Bir türlü düzeltemedik bu gidişatı. Camianın bana olan inancını kaybettiğini gördüğümde karar verdim. 'Olmuyor işte' demedi kimse ama ben o düşüncenin insanlarda hakim olduğunu hissettim. Hissettiğim anda da istifa ettim."

13 Ocak 2011 Perşembe

Q7 Pass-at


Gol sonrası çekilen bu sevinç fotoğrafı çok güzel. Takımın neredeyse tamamı kucaklaşmış. Yıldızlar, sistem, teknik, taktik hepsi bir kenara, başarıya giden yolda en önemli unsur takımdaki birlikteliktir bence. En eskisinden en yenisine, yabancısından yerlisine o formanın altındaki her futbolcunun alın teri var dünkü galibiyette. Bu böyle devam ettiği müddetçe de bu sene şampiyonluk veya Avrupa'da başarı gelir mi bilmem ama gelecekte güzel günlerin geleceği aşikar.

Dün maçı izleyen herkesin hem fikir olduğu durum Beşiktaş'ın hücumda star, savunmada sıçar pozisyonda olduğuydu herhalde. Guti'nin önderliğinde gelişen ataklarda gole adım adım yaklaşırken ceza sahasına giren herkesten gol bekledik. Defanstaysa bunun aksine Manisalıların her kaleye yönelişinde endişelendik. Gollerde Cenk'in yapabileceği bir şey yokken, özellikle ilkinde karşı karşıyada bence başarılıydı, bir ofsayt taktiği vakası bir de boş bırakılan koridor davası yüzünden işi zora soktuk.

Dünkü maçta göze çarpan bir unsur da Quaresma'nın topu her ayağına alışında fantasik hareketler yapma arzusuna yenik düşmesiydi. Kaleyi gördüğü yerden vurması ve bazı zamanlarda topla çok oynaması, alınabilecek muhtemel bir beraberlik sonrası eleştiri oklarına maruz kalmasına sebep olabilirdi. Kötü bir gününde bile saniyede beş adam eksiltmesi, sıfıra inip top kesmesi, trivela ve rebona ile adrese teslim pasları onun standardı oldu artık... Allah nazardan saklasın.

12 Ocak 2011 Çarşamba

Mehmet Helvacı'ya Sorular

Galatasaray Kulübü ikinci başkanı Mehmet Helvacı Ali Sami Yen'e veda etmediklerini, Galatasaray'ın kendi sahası olan maçlarını oynadığı stadın isminin her zaman Ali Sami Yen olacağını belirterek, ''Biz sadece Mecidiyeköy'e veda ediyoruz.'' dedi.
İkinci Başkan Helvacı, maçtan sonra basın mensuplarının sorularını cevaplandırırken, ''Ali Sami Yen'e değil Mecidiyeköy'e veda ettik. Bizim stadımızın her zaman adı Ali Sami Yen'dir. Yeni stat önemli bir proje. Çehremizi değiştirdi. Galatasaray'ın yararına oldu. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Başta da merhum Özhan Canaydın ve başkanımız Adnan Polat'a çok teşekkür ederiz.'' dedi.
Helvacı, Ali Sami Yen'e veda konusunun çok gündeme geldiğini bunun da doğru olmadığını belirterek, ''Tüzüğümüzde madde var, Galatasaray'ın kendi sahası olarak maçlarını oynayacağı her stadın adı Ali Sami Yen'dir. Seyrantepe'nin de adı Ali Sami Yen Spor Komkpleksi olacak. Türk Telekom sadece stadın isim hakkını aldı.'' dedi.

Soru (1)
Tüzüğe aykırı bir sponsorluğa mı imza attı Galatasaray?

Soru (2)
Bu açıklamanızla Türk Telekom'un isim hakkı sponsorluğuna nasıl bir etki ettiğinizi düşünüyorsunuz?

Soru (3)
Seyrantepe semt değil midir? Semtin adını mı değiştireceksiniz? Şişli Belediyesi ile görüştünüz mü?

Soru (4)
Stadyumun isim hakkını almakla Seyrantepe'nin isim hakkını almak aynı şey midir?

Soru (5)
Bu açıklamanızdan sonra Galatasaray taraftarına, kamuoyuna, medyaya Türk Telekom'un isim sponsorluğu ile ilgili önemsiz(!) sıfatını yapıştırdığınızın farkında mısınız?

Soru (6)
Önümüzdeki dönemde Türk Telekom'un stadyum isim sponsorluğuna tribünlerden gelecek tepkilerin altyapısını hazırladığınızın farkında mısınız?

11 Ocak 2011 Salı

Samiyen sustu...


Bir tarih sonlanıyor bugün.

‘Ali Sami Yen’ adı verilen ve halk dilinde ‘Samiyen’ olarak geçen stadyum bu akşam son kez misafirlerini ağırlıyor. Ev sahibi olan Galatasaraylıların anıları orada geçen günler ve gecelerle doludur elbet ama bir futbolsever olarak bizim de uğrak yerimizdi Ali Sami Yen. Çoğu kez misafir tribününde aşkımızı haykırırken, iki kez Eskişehirli arkadaşlarımıza eşlik etmiştim aynı tribünde. Sadece iki kez de sarı-kırmızılılarla maç izlemişliğim var. Bu akşam son kez anılarına el sallayacak on binlerce Galatasaraylının arasında, misafir olarak ben de bulunuyor olacağım.

10-0’lık o meşhur Adana Demirspor maçını radyodan dinlemiştim. Stüdyodaki spikerin defalarca yaptığı “Ali Sami Yen stadından gol haberi var” anonsu kulaklarımızda çınlamıştı. 80’lerin sonundaki 4-1’lik galibiyetimizi ve 90’ların başındaki 0-2’den çevirip 3-2 aldığımız maçı dün gibi anımsarken, yakın geçmişe pek hoş anılar sığdıramadı zihinlerimiz. Şifo’nun enfes röveşatası, atıldığı yıl ‘en güzel gol’ olurken, yıllar sonrasında bir Deli İbo, bu sene de Guti ve Cim Bom’un belalısı Nobre ile güldü yüzümüz.

Hep "Samiyen sustu bizi dinliyor” diye bağırmak isteyip de nadiren bağırabildiğim statta bu kez ben susup Samiyen’i dinleyerek anılara el sallayacağım.

Elveda Samiyen…

9 Ocak 2011 Pazar

Yıldızlar


Ben de birçok armasını, renklerini seven taraftar gibi günlük yaşantıda Beşiktaş ürünlerini giymeyi seviyorum. Diğer taraftan Kartal Yuvası'nın ürün portföyünü (geliştiğini kabul etmekle beraber) sürekli eleştiriyorum. Geçmiş sezonların ürünleri de olsa gezip dolaşırken bulduğum ürünleri elimden geldiği kadarıyla toplamaya çalışıyorum.
Bugün yine karşıma 2008/2009 senesinin yatay çizgili forması ve ürünleri çıktı. Bu seriyi ne zaman görsem sinirim bozuluyor. Şu yıldızların yerine bakar mısınız?! Yani şart mı arkadaş yıldız koyman. Allah'ın emri değil ya, koyma, koyma amk! Yani illa koyacaksan neden yanlara serpiştirdin? En üste koy bari ikisini yanyana. Armanın bütünlüğünü bozuyorsun, saçma sapan bir görüntü. Hem senin taraftarın yıldız derdinde değil ki. Üçüncüyü isteriz, beşinciyi isteriz diyen de yok. O zaman bu b.ku niye yediniz arkadaş. Bir senenin mamullerini p.ç ettiniz. Hayır demek ki iki sezon öncesine kadar bizim kulübümüzde hala estetikten anlamayan, perspektifi olmayan, tedarikçiye laf anlatamayan veya ilgilenmeyen adamlar varmış. Bu yıldızlara laf etmeyen kadro hala çalışmıyordur inşallah.
Son olarak ürünler demişken, bu kış gidip bir bere alayım takımıma destek olayım hem de kafam üşümesin diyen, sonra Kartal Yuvası'na giden oldu mu? İki çeşit bere vardı. İKİ...!!! Yazıklar olsun!

Kurt Neden Ot Yemez?-Duşan Kovaçeviç

Bugün Üsküdar'da Kerem Yılmazer Şehir Tiyatrosu'nda müthiş bir oyun izledim. Oyunun sonunda başlıkta yer alan soruyla irkildim. Duşan Kovaçeviç'in bu muhteşem oyununu izlemenizi şiddetle tavsiye ederim ki ben burada yazdığım yazılardan da anlayacağınız gibi entel dantel işlerden pek haz etmem.

Kovaçeviç'in yetiştiği coğrafyanın arızasını fazlasıyla hissedeceğiniz oyunu sadece yukarıdaki sorunun cevabı için gidin görün derim. İntiharın Genel Provası adını taşıyan oyun dürüst olmanın günümüz dünyasında ne kadar zararlı olduğunu hala anlamayanlara tokat atıyor, yalan söyleme sanatını becerenlerin eninde sonunda kazanacağına işaret ediyor.

Şimdi konuyu buradan Beşiktaş'a bağlarım aslında:) ama onu da izleyip de yorum kısmına bırakmak isteyen olur belki.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Çarşamba

Fenerbahçe Spor Kulübü bu işçiyi bağrına bassa! Bir senelik kombine kartı bedava verse mesela. Ya da gel kardeş bizim inşaatlarda çalış dese. Mis gibi Topuk Yaylası inşaatında Bolu'da çalış deseler. Nihat Özdemir'in inşaatlarında çalışsa. Ama yok, hayır yapamazlar. Yaparsa böyle bir şey sporda şiddet yasasını baltalamış, holiganizmi desteklemiş olurlar. Fanatizm yapmış olurlar. Birçok kişi böyle bir hareket bekliyor, yapsalar da ağzına .ıçsak diyorlar kesin.

Yeni yasanın herşeye yapışması artık an meselesi. Nefes almak yok artık tribünde. Vur dedik öldürdüler yine. Perşembenin gelişi çarşambadan belli.

Burada tek çare yine tribünlere düşüyor. GFB içeride oynayacağı ilk maçta bu abiyi hatırlatacak birşeyler yapsa çok şık olur. Atkı açmanın suçu işini kaybetmek olmamalı.

Bu olaydan bir gün önce içeride Fenerbahçe beresiyle gezenlere birşey diyemeyen zihniyet çoktan kılıfını hazırlamıştır. O farklı bu farklı diye... Yazık günah şu adamın böyle bir sebep yüzünden işinden olması çok ağır olmuş.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Sana Mahkumuz

Bugünkü imza töreninden ilginç bir kare...

Kamp Yerleri

Süper Lig takımlarının tamamı Antalya'da değişik otellerde kampa girmiş. Bir tek Beşiktaş ile Antep aynı yerde kalıyor. Kırmızı-Siyahlı yabancı oyunculardan biri karambole bizim otobüse kimse farketmeyebilir.

Trabzonspor: Gloria Golf (Belek)
Bursaspor: Topkapı Villa Otel (Kundu)
Fenerbahçe: Arcadia (Belek)
Kayserispor: Susesi (Belek)
Beşiktaş: Gloria Serenty (Belek)
Karabükspor: IC Santai (Belek)
Gaziantepspor: Gloria Serenty (Belek)
İstanbul Büyükşehir Belediyespor:Emirhan (Side)
Galatasaray: Rixos Lares (Kundu)
Antalyaspor: Kendi tesisleri
Eskişehirspor: Calista Luxory Resort (Belek)
Manisaspor: Titanic (Lara)
Ankaragücü: Ela Qualty Resort (Belek)
Gençlerbirliği: Susesi (Belek)
Sivasspor: Suena (Side)
Konyaspor: Adora Golf Resort (Belek)
Bucaspor: Sirene(Belek)
Kasımpaşa: Kremlin Palas (Kundu)

2 Ocak 2011 Pazar

"Beşiktaş Taraftarını Bursa'ya Sokmayacağız"

Beşiktaş taraftarlarının Bursa'ya girişlerini engelleyeceklerini söylemiş Bursaspor Başkanı. Kendi kendine karar almış ve bunu uygulayacaklarının da altını çizmiş. Bursaspor-Beşiktaş maçı 32. hafta ve kimbilir 32. hafta nasıl bir puan durumu olacak. Beşiktaş'ın taraftarı olmadan Bursa'da sahaya çıkması demek haksız rekabet demek. Neden seyircisi olmadan maça çıkmak zorunda Beşiktaş. TFF cezayı kesti 2 maç zaten. Sen kimsin ki bir maç daha Beşiktaş'a ceza kesiyorsun. Geçen sene Diyarbakırspor yöneticileri kendisine Diyarbakır'a gelmeyin dediğinde sen kimsin lan diye cevap vermişti.Beşiktaşlı herhangi bir taraftarın yaralanıp yaralanmaması hiç umurunda değil. Bunu avantaja çevirmenin hesaplarını yapıyorlar ya o koyuyor adama.