Akranlarımın da forma numaralarıyla tereddütsüz ezbere sayacağı tek bir kadro vardır sanırım; 1-Engin 2-Recep 3-Kadir 4-Gökhan 5-Ulvi 6-Şenol 7-Feyyaz 8-Rıza 9-Mehmet 10-Ali 11-Metin... Kadronun tam ortasındaki numaranın sahibi zaman zaman değişse de diğerleri yıllarca aynı numaralarla yan yana oynadılar ve sırtlarında yazmayan isimleri, milyonların hem hafızalarına hem de gönüllerine kazıdılar. O zamanlar sezon başı TFF'ye forma numaraları ve karşılığındaki isimleri bildirme işleri yoktu. Maçtan önce kesinleşerek
telefona gelen kadrolar da. Sahaya konfetiler
arasında çıkan takımın kimlerden oluştuğu ancak santraya dizilerek tribünleri selamladıklarında belli oluyordu. Gözler belirli isimleri anında tanırken, bazıları sağdaki soldakilerden alınan teyitlerle oluşturuluyordu; "Yedi kim yedi?"
Forma numaraları da mevkilere göre belirlendiği için saha içindeki dizilim ve özdeşleşme de kendiliğinden
gelişiyordu haliyle. Yıllar sonra modernleşen ve endüstriyelleşen futbolda formalar da armanın dışında daha çok reklam ve isimler barındırmaya başladı üstünde. Eskiden 'Metin'in giydiği Beşiktaş forması' diye dillendirilirken artık 'Quaresma forması geldi mi?' diye sorulduğunu dahi duyduk . Halbuki sadece tribünlerde değil, her yerde söylemişizdir aşkımızın renklere olduğunu.
İlk gelişinde ona eşi benzeri görülmemiş bir karşılama töreni düzenlenmişti. Yazın İstanbul'da kalan çoluk, çocuk, teyze, amca değil bütün Beşiktaş tribünü oradaydı resmen ve uzun zamandır bu formayla görmek istediği adama hoş geldin diyordu. Çok mutluydu tribündekiler ve beklentiyi güzel bir sezon geçirmesinden ziyade Fener'e geçirmesini dileyen tezahüratlarla iletiyordu. Herkes kadar mutlu olmayan bir kişi vardı belki de; Beşiktaş'a büyük umutlarla transfer edilen ama yaşadığı talihsiz sakatlık sebebiyle yeni sezona başlayamayacak olan Rıdvan Şimşek. Ya onayı alınarak ya da ikna edilerek giydiği yedi numaralı forma yeni transfere verilmişti. Hatta statta yapılan imza töreninde temsili bir devir teslim de yaşanmıştı. Tribünler bu forma takası esnasında çılgınca alkışlarken, yardımcı oyuncu konumundaki Rıdvan da saha içinde koltuk değnekleriyle ayakta durmaya çalışıyor, elleriyle verdiği yedi numaralı formanın karşılığında aldığı formaya bakıyordu. Yetmiş yedi yazıyordu sırtında ama renkler de göğüsteki arma da aynıydı...
telefona gelen kadrolar da. Sahaya konfetiler
arasında çıkan takımın kimlerden oluştuğu ancak santraya dizilerek tribünleri selamladıklarında belli oluyordu. Gözler belirli isimleri anında tanırken, bazıları sağdaki soldakilerden alınan teyitlerle oluşturuluyordu; "Yedi kim yedi?"
Forma numaraları da mevkilere göre belirlendiği için saha içindeki dizilim ve özdeşleşme de kendiliğinden
gelişiyordu haliyle. Yıllar sonra modernleşen ve endüstriyelleşen futbolda formalar da armanın dışında daha çok reklam ve isimler barındırmaya başladı üstünde. Eskiden 'Metin'in giydiği Beşiktaş forması' diye dillendirilirken artık 'Quaresma forması geldi mi?' diye sorulduğunu dahi duyduk . Halbuki sadece tribünlerde değil, her yerde söylemişizdir aşkımızın renklere olduğunu.
İlk gelişinde ona eşi benzeri görülmemiş bir karşılama töreni düzenlenmişti. Yazın İstanbul'da kalan çoluk, çocuk, teyze, amca değil bütün Beşiktaş tribünü oradaydı resmen ve uzun zamandır bu formayla görmek istediği adama hoş geldin diyordu. Çok mutluydu tribündekiler ve beklentiyi güzel bir sezon geçirmesinden ziyade Fener'e geçirmesini dileyen tezahüratlarla iletiyordu. Herkes kadar mutlu olmayan bir kişi vardı belki de; Beşiktaş'a büyük umutlarla transfer edilen ama yaşadığı talihsiz sakatlık sebebiyle yeni sezona başlayamayacak olan Rıdvan Şimşek. Ya onayı alınarak ya da ikna edilerek giydiği yedi numaralı forma yeni transfere verilmişti. Hatta statta yapılan imza töreninde temsili bir devir teslim de yaşanmıştı. Tribünler bu forma takası esnasında çılgınca alkışlarken, yardımcı oyuncu konumundaki Rıdvan da saha içinde koltuk değnekleriyle ayakta durmaya çalışıyor, elleriyle verdiği yedi numaralı formanın karşılığında aldığı formaya bakıyordu. Yetmiş yedi yazıyordu sırtında ama renkler de göğüsteki arma da aynıydı...
Şimdi bizim deli oğlan geri döndü. Yedi numara bu sefer bir başka deli oğlanda. Karşılama töreni yok ama devir teslim töreni olacak mı bilemiyoruz. Bir sene sonra kimin Beşiktaş'ta kalacağı, kimin gideceği de belli değilken ve hatta eninde sonunda herkes bu takımın formasını terlettikten sonra gidecekken böyle numara çekişmeleri bence çok gereksiz. Kimi zaman yapılan bazı numaralı formaları emekliye ayırmanın gereksizliği gibi. Kalıcı olan armadır, ve süslediği formadır. İsimler de numaralar da onlarla anlam bulur. Şimdi Quaresma gelince kim yedi olacak sorusu cevap arıyor ama maziye dönüp baktıkça Feyyaz'dan sonra kaç tane yedi kalmış akıllarda, sayarken zorlanıyoruz. Kimsenin de hakkını yemek istemem ama yaşım icabı Feyyaz'dan sonra Ahmet Dursun'u çağrıştırır bana yedi numara. Öte yandan Dentinho da yedi idi desem kim hatırlar mesela? Ya da Amokachi izleyen izlemeyen hemen herkes tarafından bilinir ama numarası? On bir mi, on dört müydü diye sorsam?
Ben yıllardır aldığım formaların arkasına kendi ismimi bile yazdırmadım. Dolapta yedi numaralı bir 'Quaresma formam' yok yani. O yüzden kimin hangi numarayı giyeceğine değil, ne yiyeceğine bakarım. Numaradan ziyade formanın hakkını verip kazandıklarıyla helal mi yiyorlar yoksa Beşiktaş'ını hakkını yiyip, bizlere tırnak kendilerine de bazen küfür mü yediriyorlar. Beklentimiz siyah beyazlı formamızla yediden yetmişe güzel günler görmek elbette. Yoksa rakamların önemi yok.