30 Kasım 2008 Pazar

F.Bahçe: 2 - 1 : Beşiktaş

Kazan yine tıklım tıklımdı. Bilet sayısı oradaki taraftarın üçte biri kadardı ancak. Herkes birbirine biletiniz var mı diye soruyor ve çoğunlukla olumsuz cevap alıyordu. Birbirlerine sıkı sıkı tembih ediyorlardı karaborsacı görülürse haber verin patlatırız elindeki biletleri alırız deniliyordu. Nitekim etrafta karaborsacı neredeyse yoktu. Bilet fiyatları duyumlara göre 200 YTL'den başlıyordu. Ancak şanslı günüm olması sebebiyle çok daha ucuza kapattım bilet işini. Maçtan bir gece önce Beşiktaş'ta bilet nedeniyle patlak veren olaylar Kazan etrafındaki Beşiktaşlıların konuştuğu konuların başında geliyordu. Çarşı gitgide daha da karışıyor ve sular bir türlü durulmuyor. Tehlike çanları tepelerde yer alanlar için çalıyor artık. Saat 5'te tüm kapılar kapanacak kolpasını yemedi kimse ve 4'te ilk hareket eden gruplardan biriydik. Herkes beşerli şekilde taksilere doluştu ve klasik Kadıköy macerası başladı.Kadıköy'de yolun ortasında taksiden inildi ve yolun karşısındaki tribüne doğru hareket edildi. Nihayet içeri girmeye bir adım kaldı. Bu kez öylesine bir polis araması vardı ki donumuza kadar arandık. Ayakkabılar, mont, atkı ve bereler çıkarıldı. Sanki askerdeki temizlik günleri gibiydi. İlk kez bu kadar sıkı bir aramadan geçtik. Tabii çakmak ve bozuk paraları bu aramadan sağ salim çıkarmamız imkansızdı.
Polis inanılmaz bir güvenlik önlemi almış. Stada gelene dek bir tane Fenerbahçeli görmedik. Sırada beklerken sahte bilet söylentileri aldı başını yürüdü. Özellikle benim gibi karaborsa bilet alanlar arasında efsane geyikler dönmeye başladı. Benim biletimin arkasında Alpella reklamı varken arkadaşlarımın biletlerinin üstünde Ülker reklamları vardı. Karaborsa biletlere kendi reklamını almıştır diye geyikler dönerken artık bir hafta boyunca merakla beklediğimiz maça sorunsuz girdik.

İçeriye erken giren gruplardan biri olunca bize ayrılan tribündeki pankartlara da bir göz atayım istedim. Son zamanların sık rastlanan ismi Hürriyet yine tribündeydi. Gerisi ise figürlerden ibaret. Saraçoğlu deplasmanına gidipte alt katta oturanları bir türlü anlamam. Heralde burayı daha sakin bulan ve bağırmaktan yana olmayan, yaş ortalaması biraz daha yüksek taraftarlar tercih ediyor.

Tribünde üst katın en solunu tercih ettik. Biz tribünleri tıklım tıklım doldurduğumuzda manzara buydu. Fenerbahçe Stadyumu enteresan bir anda doluyor tribünleri. Karşı kale arkasında ise formalı koreografi vardı. Görüldüğü kadar düzgün açılmasa da Cefakar Kanaryaların bu organizasyonları muhteşem yaptığını da söyleyelim.

Beşiktaş'ın kadrosu açıklandığında Gökhan Zan ve Serdar Özkan'ın seçilmesinden yakındık. Yine de inancımız tamdı. Tello'nun yokluğu Bobo, Holosko ve Uğur İnceman'ın olmaması belki anlaşılabilir ama Tello yokken bu isimlerden birini ayağı top yapan isimlerden biri olarak oyuna almasını beklerdik. Maça Burası Beşiktaş ile başladık ama sesimiz pek çıkmadı. Alen gitgide tribünde kan kaybediyor. Özellikler deplasmanda bu işi çevirecek bir isme ihtiyaç var. Bunu sağlayacak, taraaftarı organize edecek isim Emrah olabilir. Bu işi Alen'den sonra en iyi o yapıyor.

Maç başlamadan hemen önce stadyumdan görünüm buydu. Gerçekten güzel şu Saraçoğlu. Taraftar olarak hakkını vermek başka birşey tabii. Sadece koreografi olarak hakkını verdiklerini söylemeden geçemeyeceğim.

Maç başladığında açıkcası çok ümidim yoktu galibiyet adına. Ancak sahadaki Fenerbahçe bu görüşümü değiştirdi. Oyuna hakim olan hep Beşiktaş'tı. Taa ki Cisse atılana kadar. Yediğimiz gollerde çok basit hatalar olduğunu, Selçuk'un golü için çalışılmış- GS'ye de atmıştı aynı şekilde- diyebiliriz belki. Hiç beklemediğimiz yerden vurulduk. Zapo öyle bir top sektirdi ki inanamadık. Güiza'ya da ilaç olduk. Güzel gol attı. Bu goller dışında Beşiktaş muhteşem oynadı. Galibiyeti hakeden kesinlikle Beşiktaş'tı. Maç 1-1 devam ederken gol bulup sayılmayınca Galatasaray maçı gibi olmaz inşallah dedik ama ne hikmetse 2. golü kalemizde gördük. Bu maç kaybedilmiş olsa da mücadele takdire şayandı. Şampiyonluk için umutlar bir nebze olsun azalmadı taraftarda. Zaten bunu son 10 dakika tezahüratlarıyla da herkese gösterdi Beşiktaşlılar. Saraçoğlu sustu bizi dinledi diyeceğim ama youtube yorumu gibi algılanmasın. Mübalağasız 2-1 galip evsahibi takımın taraftarı bizleri dinledi. Züğürt tesellisi tabii. 3 puan onların oldu.

Maç bittiğinde görüntü buydu. Tuvalette yağma vardı. Bu görüntüleri çekip dışarı çıktığımda ise bu kez taraftarların uzun koridorda birbirlerine girdiğini gördük. Uzun süredir tribünü huzursuz eden olaylar artık ayyuka çıkmış durumda. Allah sonumuzu hayır etsin. Efsane tribün yok olabilirbu gidişle.

Maç biteli 1 saat 15 dakika olmuş fakat kapkaranlık Saraçoğlu'nda hapis devam ediyor. İçecek su yok, yemek yok. Tam bir eziyet. Sıkıntıdan tribün tavaf edilirken çekilmiş bir foto. Taraftarlar arasında sık tartışılan birşeydir en çok kim yendi muhabbeti. Uzun süredir Fenerbahçe önümüze geçememişti. Bu sonuçla en çok onlar yendi. Yanarım yanarım da buna yanarım. Uzun yılların geleneği bu gece bitti. Elde ki tek yadigar cesur yürekli bir takım ve taraftar. Maç sonrasında çektiğimiz yürüyüş eziyetini hiç anlatmayacağım. Her maç aynı eziyetin yapılmasını anlayamıyorum. Karşıda oturmuyorum fakat iskeleye kadar zorla hatta vapura kadar zorla bindiriliyoruz. Yok mu bunun başka bir çözümü

29 Kasım 2008 Cumartesi

Umuda Yolculuk...

Derbiye saatler kaldı klasiği ile başlayalım. 8 de uyanıp 9'da Beşiktaş'ta olurum, bilet işlerini azalan umudumla kovalarım diyordum ama haftasonu miskinliği kanıma işlemiş artık. Atkı, forma erken saatte Beşiktaş'ta olmakta fayda var. Kadıköylü Beşiktaşlıların sık sık yaptığı bir Fenerbahçe maçı geleneğidir aslında bu. Oradan toplu gelindiğinde aldığınız haz başka birşey. Dün satışa çıkan biletler için stada koşanların yüzde 60'ı bilet alamadan evlerine geri döndüler. Karaborsa şu memlekette makine düzeninde ve aksamadan işleyen tek yapı. Helal olsun en ufak boşluk vermiyorlar. Bu yüzden karaborsa dün gece itibariyle 200 YTL'den kapısını açıyordu. 66 YTL'lik bilete 200 vermek akıl işi değil tabii ki. Bunları bile bile Beşiktaş'a gidecek bileti olmadan oradaki atmosferi koklayacak çok insan olacak Beşiktaş'ta. Dün gece bilet için birbirlerini vuranlar bile olmuş. Yani bilet bulmak neredeyse imkansıza yakın. Ya cukkan sağlam olacak ya da tribünde tanınacaksın, yoksa bizim gibi biletix sıralarında karaborsacılar umudunu kesiyor. Birazdan cebimde foto makinesi, boynumda atkı Beşiktaş'a geçip umuda yolculuk başlayacak. Çok maç bilirim bilet bulamadığım için geri döndüğüm ama böyle büyük maçlarda ve bu yaşta geri dönmek daha bir acı olur heralde. Maça gelince... Umut gönlümün ekmeği umar ha umar umar umar...

28 Kasım 2008 Cuma

Tarihte Bugün

İlk Fenerbahçe-Beşiktaş maçı... Fenerbahçe, Beşiktaş'ı 2-0 yendi.

Metal Fırtına

Haftaiçi Ertuğrul Sağlam'ın Skibbe'yi ziyaret ettiğini okuyunca Metalist ile ilgili bilgi vereceği hiç aklıma gelmemişti. Hani elese, Metalist karşısında başarılı olsa anlaşılır Skibbe'ye öğüt vermesi ama böyle bir durum da yok. Artık ne konuştular, Ertuğrul Sağlam ne dedi o kadarını bilemiyoruz. Ama başarılı olamadığı kesin. Ertuğrul Sağlam'dan sonra Skibbe'nin ipini de Metalist çekti. Hayat ne garip. Skibbe yakında gider.

27 Kasım 2008 Perşembe

Kim Demiş Ne Demiş (12)


Nazım Hikmet:
"Fener´e kanımın kaynamaya başlaması başka sebepten... Son yaptığım içtimai, felsefi, harsi, kozmografi tetkikat neticesinde, anladım ki, Fener, İstanbul, Kadıköy, filan semtlerinin mümessilidir... Galatasaray Beyoğlu, Şişli semtlerinde taraftar sahibidir... Fener´in kaptanı Sirkeci´de dükkan açmış... Galatasaray´ınki Beyoğlu´nda. Ben, iki gözüm, spordan anlamam ama, şimdi neden, Fener´in taraftarı, Galatasaray´ın balosu, müsameresi çoktur bunu anladım işte. Sporda da olsa, halka dayanalım vatandaşlar!... Halka kapılarımızı geniş açalım iki gözüm!''"

İlginç Statlar (5)

Al Manara Stadyumu-Lübnan

Sürüden Ayrılanlar

Takım tutmanın akıl ve mantıkla izahını yapmak oldukça zor. Birçoğumuz Fenerbahçeli, Galatasaraylı ya da Beşiktaşlı olarak milyonların arasına karışırken kendi yöresinin takımını tutan, daha azıyla yetinen ya da çok uzaklardakini sevenlerde yok değil.
Özellikle Anadolu şehirlerinde artan bu anlayışın gazeteciler arasında da eşsiz örneklerini bulabilmek mümkün. Gençlerbirlikli Radikal Gazetesi yazarı Tanıl Bora, İzmirsporlu araştırmacı yazar Erdinç Sivritepe ve çok uzaklardakine tutulan Torpedo Moskova taraftarı Radikal Gazetesi muhabiri Efkan Bucak.Onlarda da futbol sevgisi 3 büyüklerle başlamış aslında. Tanıl Bora ve Efkan Bucak Galatasaraylıyken, Erdinç Sivritepe ise Beşiktaş’a gönül vermiş bir dönemler.

Cafer Düşünce…
Tek ortak noktaları bir maç esnasında “Aslında ben bu takımı tutuyorum” demek olmuş hem de futbolseverler arasında “dönek” damgasını yemekten korkmadan. Tanıl Bora’nın öteden beri bulunurmuş Kırmızı Siyahlılara bir sempatisi fakat en ateşli emaresini Ankara 19 Mayıs Stadı’nda maç öncesi yaşanan bir olayla fark etmiş. Gençlerbirlikliler yine kale arkası tribününü doldurmuşlar geri kalan tribünler ise Cimbomlu. Türk adeti gereği yumruk şov için tribüne Kaptan Cafer’i çağıran Gençlerbirlikliler Tanıl Bora’nın da etkileneceği bir olayın tetiğini çekmişler aynı zamanda. Ayağı kayan Cafer düşünce Galatasaray tribünlerinden yükselen kahkaha sesleri kanına dokunmuş Tanıl Bora’nın ve Gençlerbirlikli olmaya başlamış artık. “Takımdan Ayrı Düz Koşu” adlı kitabında ballandıra ballandıra anlattığı Gençlerbirliği sevdası böyle şekillenmiş. Tanıl Bora’ya göre artık Galatasaray -kendi deyimiyle- “futbolda oligarşi”nin 3 ayağından sadece biridir.
Semtinin Takımı İzmirspor Olunca…
Tam 47 senedir İzmirspor’u destekleyen Erdinç Sivritepe Beşiktaşla olan ilişkisine 12 yaşında 1959-1960 sezonunda bir İzmirspor-Beşiktaş maçında son vermiş. Bir anda tribünde İzmirspor tezahüratı yaptığını hatırlayan Sivritepe o gün bugündür iflah olmaz bir İzmirsporlu. “Zaten İzmirspor’un kalesi sayılabilecek bir semtte büyüdüm” diyen Sivritepe “Bir başka İzmir semtinde büyüseydim bir başka İzmir takımını tutacaktım” diyor. Sivritepe, böyle bir takımı tumanın sadece aykırılık olsun diye tutulmaması gerektiğini “Hep İzmirsporla yaşadık. Üç kardeşim İzmirspor sistemi içinde bir lokal kulüpte oynadı. Sezon açılışları dahil her olayı yaşadık. Metin Oktay’ın İzmirspor’da olduğu yılları da yaşadım, Türkiye liglerinin henüz başlamadığı yılları da” diyor.

Mesafe Tanımaksızın Sevgi
1992-1993 sezonu UEFA Kupası 2. Turunda Torpedo Moskova-Manchester United eşleşmesi sonucu dikkatini çeken bu takımı takip etmeye başlamış Efkan Bucak. Torpedo’nun iki maçta elde ettiği 0-0’lık skorlar ve penaltı atışları sonucu bir üst tura çıkan takım olması daha da ilgisini çekmiş olsa gerek ki Real Madrid-Torpedo Moskova maçını daha bir hevesle beklemeye koyulmuş. Türkiye’de Galatasaray’ı destekleyen Efkan Bucak yavaş yavaş Torpedo Moskova’ya daha fazla ilgi duymaya başlamış ve Torpedo’nun Real Madrid’e elenmesi ile birlikte Avrupa’daki yeni takımını da bulmuş oluyordu. Daha sonraları TRT’nin Avrupa futbolunu bizlere sevdiren “Avrupa’dan Futbol” programında Rusya Ligi’ni dört gözle bekleyen Efkan Bucak ligde de nasıl bir sıralamada olduklarını takip etmeye başlar. Her haftanın özetlerini seyreden Bucak iyiden iyiye Torpedo Moskova’ya ısınırken fanatik Galatasaraylılığının da törpülendiğinden bahsediyor. Torpedo ile ilk buluşması ise Türkiye’deki bir salon futbolu maçında olmuş Bucak’ın. Daha sonraları Torpedo’nun taraftar forumlarına yazılar yazan Bucak “O dönemlerde Rusya komünist rejimden yeni çıkmış. Oldukça garip buldular, dışarıya kapalı bir ülkenin çok da meşhur olmayan bir takımının nasıl olurda Türkiye’de bir taraftarı olur diye şaşırdılar. Kulübün basın sözcüsü bana mail attı. Çok mutlu olduklarını söylediler ve bana bir düzine soru yolladılar. “Nasıl taraftarımız oldun?”, “İlk olarak nerede gördün?”, “Galatasaray’ı daha önce eledik bundan sana büyüklerin bahsetti mi?” gibi sorular gönderdiler. Birde o dönemler Kocaelispor’da Torpedo Moskova’dan gelen Komantsev adlı futbolcu oynuyordu. Kendisiyle ilgili benden bilgiler aldılar. Kiralık gelmişti Kocaelispor’a. Bu şekilde bir iletişimimiz oldu” diyor.
“Öteki”nin Oligarşiyle Savaşı
Yazarlar ayağında böyle bir bolluk varken, tribünlerde görülen boşluklar hakkında neler düşündüklerini sorduğumuzda oldukça enteresan cevaplar alıyoruz. Tanıl Bora, “Gerçekten artıyor mu, emin değilim. Belki taraftar grupları biraz daha görünür oluyorlar, internet siteleriyle, kılık-kıyafetleriyle. Bir yandan, taraftarlığın cazibeli bir kimlik haline gelmeye başlamasının etkisi var bu yönelimde. Taraftarlar, şıklaşmaya, kendini göstermeye çalışıyor. Kulüpler de, “halkla ilişkiler”, “marka” ve “imaj” işlerini modern yöneticiliğin bir icabı olarak benimsedikleri oranda, böylesi girişimlere destek veriyorlar. Ancak toplamda “öteki” takımların taraftar sayısının arttığını zannetmiyorum. Zira istisnalar dışında, benim “oligarşi” dediğim üçlü veya dörtlü grubun bu zamâne cazibelerini sunma potansiyeli hep daha yüksek” diyen Bora’nın büyük takımları oligarşi olarak adlandırması oldukça manidar.

İki Takımı Desteklemek
Bucak ise bu konuda pek de kötümser değil. Genel olarak şehir takımlarına sahip çıkılsa da 3 büyükleri de destekleyen taraftarlar olduğunu buna da en çok Gaziantep’te tanıklık ettiğini söylüyor. Bucak “Ancak 3 büyükler dışında kendi şehrinin ya da yöresinin takımlarını destekleyen insan sayısı gitgide artıyor. Mesela bunlara örnek verebileceğimiz şehirler Bursa ve
Kocaeli başta olmak üzere Sakarya, İzmir, Eskişehir” diyor. “Anadolu takımlarının kuruldukları yılları hatırlayan biri olarak taraftar sayıları o yıllarda daha çoktu diye düşünüyorum” diyen Erdinç Sivritepe, daha sonraları bu takımların İstanbul kulüplerine güçleri yetmeyince seyirci sayılarında da azalma yaşandığını anlatıyor. Sivritepe “Kulüpler başarılı olduklarında sayıları gitgide artan taraftarlar başarısızlıklarda ortadan kayboluyorlar. Kesin bir saptama yapmak zor olabilir, ama ben gene de bu türden bir bilincin yerleşmeye başladığına inanmak istiyorum” diyor.
Tanıl Bora’nın Gençlerbirliği
“Gençlerbirliği’nin ismi hoştur. Bir şehir veya mahallenin adı değildir, futbolun eski romantik zamanından kalma folklorik bir addır. Köklü kulüptür; öğretmen, öğrenci, memur, velhasıl şehrin tahsilli zümresine dayanan, kendine mahsus bir kuruluş ve büyüme hikâyesi vardır. Her zaman az taraftarlı, problemli olmasına rağmen hayatta kalmayı başarmış olmasından gelen bir sihri vardır. Ben peşine takıldığımda, isimsiz emek kahramanlarıyla “büyüklere” müşkülat çıkarma marifetini de ortaya koymaya başlamıştı. Renkleri de şahânedir.”

“Moskova’nın 4. büyüğü Torpedo”
Moskova takımları arasında en az tanınan ve bilinen takım Torpedo Moskova. Torpedo Rusya’daki kamyon fabrikasının takımı en az taraftarı olan kulüp. Ancak statları oldukça büyük. 2008 Avrupa Şampiyonlar Ligi finali de Luzhniki Stadyumunda oynanacak.

“İzmirspor işçisi bol bir tabakaya sahip”
İnternet yolu ile bir yabancı haber ajansına muhabirlik yaptığım için maçlara istediğim sıklıkta gidemiyorum. İzmirspor’un genelde 5-10 bin arasında değişen bir seyircisi var. Sezondaki başarı ve iklim koşulları bu sayıyı doğru orantılı olarak etkiler. Seyirci yapısı olarak diğer İzmir kulüplerine göre daha fakir, işçisi daha bol bir tabakanın takımı. Benim gibi yaşı ilerlemiş kişilerden, babasının elini tutarak gelmiş çocuklara dek çok farklı yaş gruplarından oluşan seyirci sayısında kadın seyircilerin son yıllarda giderek arttığı görülüyor.

Uyduruk Element: Belediyespor

İstanbul’dan Hakkari’ye, Giresun’dan Tarsus’a kadar Türkiye’nin her yerinde kurulan Belediyesporlar, kimilerine göre sporun gelişmesine büyük fayda sağlayan bir nimetken, kimilerine göre ise amaçlarının dışında çalışan, siyaset ile hizmet arasına sıkışmış bir düşüncenin ürünü. Daha çok altyapıya ve amatör branşlara yönelmeleri gereken belediyelerin, takım kurup liglerde yer almalarının, özellikle etik açıdan soru işaretleri yarattığı savunuluyor.
Bugün Türkiye’de voleybol, futbol ve basketbol branşlarında, tam 78 belediyespor kulübü faaliyet gösteriyor. 5393 sayılı Belediyeler Kanunu’nun 14. maddesine göre belediyelerin spor faaliyetleri, “Gerektiğinde, öğrencilere, amatör spor kulüplerine malzeme verir ve gerekli desteği sağlar, her türlü amatör spor karşılaşmaları düzenler, yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan sporculara, belediye meclisi kararıyla ödül verebilir” olarak açıklanmış. Ancak Futbol Federasyonu tarafından spora yapılacak her yatırım desteklenince, ortaya bugün sıkça tartışılan karmaşık yapı çıkmış. Belediyelerin daha çok altyapıya, amatör branşlara yönelmesi gerekirken, bir ekip kurup liglerde yer almaları, özellikle etik değerlerle ilgili soru işaretleri yaratıyor. Vatandaş kendi parasıyla futbolcuların topa tekme atmasını istiyorsa ve buna bir itirazı olmuyorsa, denecek fazla bir şey yok.

Futbol...
Gaziantep BüyükŞehir Belediye, İstanbul BüyükŞehir Belediye, Güngören Belediye, Marmaris Belediye, Nazilli Belediye, Çankırı Belediye, Şanlıurfa Belediye, Batman Belediye, Diyarbakır Kayapınar Belediye, Kilis Belediye, Mersin BüyükŞehir Belediye, Van Belediye, Bağlum Belediye,
Gazi Belediye, Akhisar Belediye, Aliağa Belediye, Bursa Nilüfer Belediye, Denizli Belediye, Orhangazi Belediye, Tepecik Belediye


Basketbol...
Ceyhan Belediye, Mersin BüyükŞehir Belediye, Tarsus Belediye, Aliağa Belediye, Antalya BüyükŞehir Belediye, Çanakkale Belediye, Gölcük Belediye, Kepez Belediye, Uşak Belediye, Alanya Belediye, Burhaniye Belediye, İzmir BüyükŞehir Belediye, Kutlukent Belediye, Urla Belediye, Adapazarı BüyükŞehir Belediye, Akhisar Belediye, Artvin Belediye, Burdur Belediye, Çankaya Belediye, Bilecik Belediye, Çerkezköy Belediye, Çorlu Belediye, Elazığ Belediye, Gaziantep BüyükŞehir Belediye, Hakkari Belediye, Kütahya Belediye, Niğde Belediye, Melikgazi Belediye, Servergazi Belediye, Zile Belediye, Yeşil Giresun Belediye

Voleybol...
Meram Belediye, Plevne Belediye, İstanbul Büyükşehir Belediye, Şahinbey Belediye, İzmir Konak Belediye, Malatya Belediye, Kayseri Melik Gazi Belediye, Kastamonu Bozkurt Belediye, Dekamar Gözne Belediye, İçel Tarsus Belediye, Çanakkale Belediye, Muğla Marmaris Belediye, Çankaya Belediye, Konya Ereğli Belediye, Manisa Salihli Belediye, Bursa Osmangazi Belediye, Diyarbakır Büyükşehir Belediye, Tokat Niksar Belediye, Tokat Yeni Turhal Belediye, Kütahya Belediye, Bursa Nilüfer Belediye, Bursa Büyükşehir Belediye, Servergazi Belediye, Amasya Merzifon Belediye, İzmir Büyükşehir Belediye, Adana ceyhan belediye

26 Kasım 2008 Çarşamba

Kim Demiş Ne Demiş (11)

Jock Stein: "Ben gol atan bir tribün görmedim"

Bir Zamanlar Bilet Kovalarken

Derbiye az kaldı. Bilet bulmanın peşine düştük. Yine biletler el altından dağıtılıyor. Biletix'ten bilet almak hayal. Tribün kovalayanlar deplasmanda bir adım önde. Kadıköy'de Burası Beşiktaş demeyi de özlemiş bu bünye. Yıllar önce Abbasağa parkında bilet kovalardık. O zamanların biletix'i tribün ağabeyleriydi. Onların etrafında da bir alt model yaşça büyük tribün tiplemeleri vardı. Tribün lideri elindeki tomarla bileti dağıtırken büyük izdiham olur diye etrafına set çekerlerdi bu tiplemeler. Herkes elini uzatır kendini gösterip: "Abi x semtindeniz iki tane", "Abi her deplasmana geliyoruz, bilet alamadık ağabey", "Abi arkadaşlar aldı ben alamadım", "Abi bizim gruptan birinin bileti yok ona bilet ağabey". O sırada tiplemeler: "Buna ver, buna verme", "Sen çık lan ikinci kez girme", "Olm nerdesiniz lan siz bilet veriyoruz statta yoksunuz karaborsa mı yapıyorsunuz lan!" diyerek sopa görevi üstlenirlerdi. Kalabalık izdiham arttığında bu kez amigo saldırmaya başlar önüne gelene vurur, gelene vururum lan diye bağırmaya başlardı. Bu son noktadır zaten. Hemen tiplemeler amigoyu yatıştırır, koluna girer uzaklaştırırdı.

İlginç Statlar (4)

Foto Mustafa Taha'dan. Kenya'da kendi çapında bir stadyum.

Vamos Bien İçin

Yasakların standartı yok. Adana'da ana avrad düz gitmek serbest. İzmir'de ki pankartı stada sokmak yasak.


Yunanistan'da salonda meşale yakabiliyorsunuz. Kadıköy'de sokakta bile yakamıyorsunuz.

25 Kasım 2008 Salı

Volkan Nasıl Bir Kaleci?

Adamın geçmişinde CL ve Euro2008 yarı finali var diye kanmamak lazım. Başarılı onbirlerin kalesini korumuş olsa da kazın ayağı öyle değil. Geçen sene Sevilla maçında yaptıkları, ondan önceki sene Schalke maçındaki ıskaları, lig maçlarında saçma sapan, agresif tutumlar... Euro 2008'de Çek Cumhuriyeti karşısında son dakikalarda yaptığı inanılmaz davranışlar. Say say bitmez. Bunlar başarılı olduğu, zirve yaptığı dönemler. Bugün öyle bir gol yedi ki akıllara zarar. Yan top desen değil, orta şut karışımı desen değil. Aşırtma cinsinden, antrenmangillerden bir top içeri pompalanıyor süzüle süzüle ama öncesinde Volkan hakeme elini kaldırıyor ofsayt diye. Hakem oralı olmayınca o da topu yakalamaya çalışıyor. Rahat pozisyonda önünü göremiyor. Resmen rahat rahat alması gereken topu alamıyor. Bu kadar uluslararası tecrübesi olan ve Fenerbahçe formasını 5 yıldır giyen bir kalecinin yapmaması gereken hareketler bunlar. Arsenal maçı ayaklarını yerden kesmiş Volkan'ın. Yani o gün şunu mu demeliydik: "Üstüne geliyor abi abartmayın şu adamı."O kadar istikrarsız oyuncularımız var ki anlamak mümkün değil. İşin kötüsü bu adamları biraz kendilerine gelsinler burunları sürtsün diye kenara alıyorsun bu kez Fatih Terim çıkıp bu oyuncuları Milli Takımlarda oynatıyor. Gökhan Zan, Volkan Demirel, Emre Belözoğlu, Sabri Sarıoğlu... Bayılıyoruz olmamışı olmuş gibi gösterip, bunu da başarı sanıp "Ben yaptım", "İnanırsan olur", "Başardım" demeyi.

Yüzüstü Çok Süründün, Ayağa Kalk Sakarya

16 Mayıs 2008... Ali Sami Yen'deyiz. Numaralı tribünün altında. Sakaryaspor-Boluspor maçı. Kazanan İnönü Stadyumu'nda Eskişehir-Diyarbakırspor galibi ile Süper Lig'e yükselmek için karşılaşacak. Ferdi ile 2-0 yapınca Sakarya, finale çıktı artık diyorduk. Tribünlerde de Sakaryalılar daha baskın. Kapalı tıklım tıklım Sakaryalı dolu. İkinci yarı başlıyor yine Ferdi pozisyona giriyor ama boş kaleye topu yollayamıyor. Ne oluyorsa ondan sonra oluyor. Maçı 2-2'ye getiriyor Bolulular. Şok oluyor Sakarya. Penaltılarda da Boluspor üstünlük kurunca yıkım başlıyor. O Sakarya Coşkun Demirbakan'a yol veriyor ve takımın başına Hüseyin Kalpar'ı getiriyor o da tutmadı bu kez İlker Yağcıoğlu ve Recep Çetin ile öz evlatlara dönülüyor. Ama hiçbir şey geçen seneki tabloya yaklaştıramıyor Sakaryaspor'u. Uzun süredir üzerine yapışan asansör sıfatını çıkarıp atmasını beklerken yaşanan bu dibe vuruş Sakaryaspor'a yakışmıyor. Yukarıdaki başlık NFK'den bilindiği üzre.

24 Kasım 2008 Pazartesi

İlginç Statlar (3)

North Carolina

Beşiktaş'ın Langırt Sistemi

Futbolun en yalın hali langırt. Bu yüzden hastasıyız langırtın. 11 top var. 6 yapan kazanır. Düzen basit. Gol at kazan. Langırtta defanstan gol atmak daha kolaydır forvete nazaran. Bol şut vardır bu oyunda. Beşiktaş'ta da defans oyuncuları çıkıyor ve maç çeviriyor. Bol bol şut atıyor artık Beşiktaş. Denizli'nin Beşiktaş'ı uzun süredir -kendi fikrim olmakla birlikte- tribünlerin özlediği karakterde. Futbolu yalın oynamaya çalışıyor. Langırt masası ne alaka derseniz o da Beşiktaş'ın taktiği işte. 2 defans, 5 orta saha ve 3 forvet. Böyle oynamıyor diyen olursa Rıdvan Dilmen'in bugünkü yazısına bir göz atsın derim.

23 Kasım 2008 Pazar

Beşiktaş: 2 - 0 :Eskişehirspor

Maçtan 3 saat önce Beşiktaş'ta Kazan'ın yanındaki parkta demlenenlerle birlikteydik. Önceki maçlara göre hatırı sayılır bir kalabalık ve alkol tüketimi vardı. Alkol sınırı aşıldığında kan gövdeyi götürmeye başlamıştı. Kazan'ın hemen yanı başında 2 kişi en az 20 kişiden öldüresiye dayak yediler. Sebebini kimse bilmiyor ama kapanan o iki kişiye vuran insan sayısı hayli fazla. Vurmak için sıraya girmişler adeta. Bira şişesinin dibini bu şanssız Beşiktaşlıların kafasında denediler. Yaklaşık 40 saniye süren kavgada ağızla, yüzün yer değiştirdiğini yerlerin kan olduğunu, vuranların ellerini tuttuklarını görünce keyfimiz kaçmış bir şekilde stada doğru yola koyulduk. Stada girdiğimizde Eskişehirliler dev bir Es Es amblemli bayrak açmışlar Beşiktaş tribünleri ise "Burası Beşiktaş Alayına Gider" ve dev bayraklarla ortalığı yıkmaya başlamışlardı. Maç başladığında ise herşey süt liman oldu. Sessizlik, oynanan futbolun sıkıcılığı, pozisyon kıtlığı, maçı, haftanın moda sonucu 0-0'a götürüyor derken çizgiden bir topu çıktı Beşiktaş'ın. Pozisyonu goldü diye yorumladı herkes ama bulunduğumuz yerden bunu çözmek haylü güçtü. 2 dakika sonra tribünlerden "Pozisyon golmüş Allah belanı versin" tezahüratı yükseldi. İşte bu yıllardır Beşiktaş tribünlerini anlatmak için dil döken yazarlara, çizerlere nefis bir örnekti. Spontane olaylara anında müdahale eden, yaratıcı karakter kendini bir kez daha göstermişti. Hemen telefonlara sarılıp aradık yakınları kimi gol, kimi değil dedi. Derken Beşiktaş maçın en iyi isimlerinden olan Sivok ile golü buldu. Artık tribünlerde maçın seyri de güzel bir hal amıştı. Derken Nobre aldığı pasla ceza sahasına sokuldu, tıpkı Bursa maçındaki gibi kaleciyi geçti tam vuracakken emin olmamakla birlikte bir tekme yedi. Kendini yere bıraktı, hakem devam dedi. "Pozisyon penaltı Allah belanı versin" tezahüratı peşinden geldi. Tribünlerde kahkahalar yükselmeye, herkes maçtan inanılmaz keyif almaya başladı. Hem Beşiktaş güzel oynuyor hem de taraftar yaratıcılıkta tavan yapıyordu. Hakem Hüseyin Göçek avantaj kuralını İnönü Stadı'nda bilmeyen tek kişi olduğunu gösterince bu kez de "Pozisyon avantaj Allah belanı versin" tezahüratını işitti. Hakem hakemlikten çıktı bizce o an ve o dakika. Belki verdiği tüm kararlar doğruydu ama tribün kendi doğrusuna inanmış hakemi etkilemeyi başarmıştı. O dakikadan sonra Beşiktaş inanılmaz bir oyun sergiledi. Eskişehir Youla'nın uzayıp gitmesine dayandırdığı sisteminde İbrahim Toraman'ın sülüklüğünü hesaba katmayınca neredeyse pozisyonsuz kapadı maçı. Holosko ikinci yarıda muhteşemdi ama aynı Holosko için ilk yarıda noldu bu adama demeniz de çok normaldi. Aradığı boşluğu ikinci yarıda bulunca o da yazıldı Eskişehir'e. İkinci golden sonra tribün koptu ve Fener'e çalıştı. Fenerle eğlenirken Eskişehir karambolden bir gol bulmayı başardı ama hakemin kalkan bayrağı da bir oldu. Bu kez "Pozisyon goldü Allah belanı versin" tezahüratları yükselmeye başladı. Maçın içine dönmek gerekirse sahada tek bir isim için parantez açmamız lazım. O da Ekrem Dağ. Daha önceki yazılarımızda bu oyuncunun Beşiktaş'ın oyuncusu olmadığını söylemişiz. Fena halde yanılmışız. Bu formanın hakkını veren isimlerden biri oldu Ekrem Dağ. Sanıyorum Mustafa Denizli'de kendisinden kolay kolay vazgeçmeyecek. Görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Tıpkı Nobre gibi yeteneklerinin yüzde yüzünü sergiliyor. Gecenin kayıp adamı Delgado. Hiç yoktu. Sürekli varyete peşinde. İnce hareketler her zaman tutmuyor işte. Keyif adamı bu Delgado. Cisse ise geldiğinden bu yana iki maç iyi oynayıp yatmaya devam ediyor. Cisse yerine Uğur İnceman'ı şimdiden ısındırmak gerekiyor. Denizli neden sırtını dönüyor Uğur'a bunu da anlayamıyoruz tribünden. Cisse'ye gösterilen sabır Uğur'a da gösterilmeli. Haftaya Fenerbahçe maçına taraftar ve takım tavan yapmış gidiyor. Son sözü de Eskişehir taraftarına açalım. Bu sene İnönü'de en çok bağıran onlar oldu. Maç sonunda da takımı bağırlarına bastılar. Helal olsun.

“İnönü Stadyumu, 1930’ların Hitler Mimarisi"

Bugün İnönü Stadyumu’nun üç mimarından sadece biri yaşıyor. 1912 doğumlu Fazıl Aysu Nişantaşı’nda bir apartman dairesinde yaşıyor ve tam 96 yaşında. Türkiye’nin bugün yaşayan en büyük mimarlarından da biri olan Fazıl Aysu “İnönü Stadyumu’nu 1930’lardaki Hitler’in mimarisinden etkilenerek yaptık” diyor.
Brezilya’nın tartışmasız en büyük futbolcusu Pele’nin dünyada en çok beğendiği futbol mabedi İnönü Stadı’nı, Galatasaray’ın bugün yıkılması kararlaştırılan ve tarihinde sayısız zaferlere şahitlik etmiş Ali Sami Yen Stadı’nı, İstanbul’un en eski statlarından Vefa Stadı’nı Türk Sporu’na kazandıran, 96 yaşındaki mimar Fazıl Aysu ile Serencebey Gazetesi için konuştuk. 96 yaşında olmasına rağmen hafızası bir su gibi duru olan Fazıl Aysu İnönü Stadyumu’nun yeni düzenlemesini ve Türkiye’deki yeni stadyumları anlattı bizlere.

“İstanbul’da bir stadyum yapılması fikri ortaya atılınca, 40 kişilik bir heyet toplandı ve stadyum için şehrin en müsait yeri aranmaya başlandı” diyen Aysu heyetin çalışmalar sonucunda Dolmabahçe’yi uygun gördüklerini anlatıyor. Stadyum inşa edilmeden önce Dolmabahçe Sarayı’nın ahırlık olarak kullanıldığını ve bu arazinin yerine stadın yapılması fikrine karşı çıkıldığını ifade eden Aysu, “O dönemler arazi mücevher gibi bir yer olarak görülüyordu. Saray, saat kulesi, cami ve boğaz ile bezenmiş bu yere endüstriyel bir bina yapılması istenilmemekteydi. Bu sebeple “Burada stadyum yer almamalı” dediler. Bizde burada endüstriyel görünümlü bir stadyum olmaması için mücadele ettik. Bu nedenle at nalı şeklinde bir bina tasarladık. Saray tarafına büyük bir cephe vermedik” diyor. Türkiye’de o dönemler stadyumların şehrin göbeğinde olmamasına dikkat edildiğini söyleyen Aysu bu sebeple stadyumun seyirci kapasitesini de sınırlı tuttuklarını söylüyor. Yeni kurulan bir ülke için bu stat bu projesinin oldukça önemli olduğunu anlatan Aysu Türkiye’de bu alanda daha önce bir çalışma yapan Türk mimar olmamasından dolayı projenin İtalyan Vietti Violi’ye teslim edildiğini yardımcı olarak da Şinasi Şahingiray ve kendisinin seçildiğini söylüyor.

Fazıl Aysu, İnönü Stadyumu’nun yapılabilmesi için Vietti Violi ile birlikte Almanya başta olmak üzere birçok ülkeyi gezip Avrupa’daki stadyumların nasıl yapıldığı üzerine araştırmalarda bulunur. Avrupa’daki duraklarından birisi ise İtalya’dır ve bu esnada patlak veren 2. Dünya Savaşı ile birlikte Türkiye’ye geri dönmeleri gerekir. Vietti Violi savaş nedeniyle Türkiye’ye dönmez ve projenin başında Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray yer alır. Savaşın bitimiyle birlikte Vietti Violi Türkiye’ye döner ancak Fazıl Aysu ve Şinasi Şahingiray artık projenin sonuna gelmişlerdir. Son rötuşlarla birlikte stadyum artık hazırdır. Aysu, 1930’larda Hitler’in Alman mimarisinden esinlenerek yaptıkları İnönü Stadyumu’nun bugün içindeki düzenlemeler dışında halen o dönemin mimarisine ait tek tük yapılardan biri olduğunu söylüyor.
İnönü Stadyumu içerisinde yapılan değişiklikleri de yorumlayan Fazıl Aysu, stadyumun orijinal halinin bozulmasını doğru bulmasa da günün şartları gereği bu değişimlerin mecburen yapıldığından bahsediyor. Beşiktaşlı yöneticilerin stadyumun yenilenmesi için kendisinden gerekli izni aldıklarını da sözlerine ekleyen Aysu, şehrin göbeğinde yer alan stadyumların daha da genişletilmemesi gerektiğini ve genişletilmiş stadyumun son noktaya ulaştığını da iddia ediyor. Aysu, İnönü Stadyumu gibi bir yapının bozulmaması gerektiğini ancak bu konuda Beşiktaş Kulübü’nün rakiplerinin bu alandaki atılımlarına karşılık olarak İnönü Stadyumu’nun yapısını bozacağından korkuyor. Aysu “İsterlerse yıkarlar. Ben aslında İnönü Stadyumu’nun son haline dahi karşıydım. Açık tribününün üst katının kapanmasına dahi karşıydım. Buraya 10 bin kişi aldılar” diyor.

İstanbul’un bir dönemler şehir sınırlarının korunduğunu mimarlık yıllarının başlangıcında başına gelen şu olayla özetliyor Aysu “Şu anki Şişli Adliyesi’nin olduğu araziye de bir inşaat yapmak istedik ancak aldığımız cevap şu oldu: “Şehir Şişli Camisi ile biter bundan ötesine geçilmeyecek.” Ali Sami Yen Stadyumu’nun da mimarı olan Aysu “Ali Sami Yen Stadyumu’nu da yoldan 50 metre uzağa yaptık. Zamanla şehir stadın etrafında şekillendi” diyor. 1934’lerde İstanbul nüfusunun 600 bin kişi olduğunu anlatan Aysu, zamanla artan nüfus ve göçün sonucunda şehrin büyümesinin önüne geçilemediğini bu nedenle de Ali Sami Yen’in sanki şehrin içine yapılmış bir stadyum olarak görüldüğünü söylüyor.

Günümüz stadyumlarının eski stadyumlardan farkını da açıklayan Aysu 1930’larda futbolun diğer spor dallarına nazaran ilgi açısından bu kadar büyük farklılıklar taşımadığını söylüyor. Önceden stadyumların tüm sporların yapılabilmesi için tasarlandığını bugünse futbolun diğer spor dallarını ezmesiyle stadyumların sadece futbola hizmet ettiklerini söylüyor. Olimpiyat Stadı ve Seyrantepe’ye yapılan stadyum ile ilgili de konuşan Aysu “Galatasaray nispeten şehrin dışına çıkıyor şimdi. Olimpiyat Stadı’nın yeri de son derece doğrudur. Eğer oraya ulaşım sağlıklı bir şekilde sağlanırsa, doğru bir düşünce olduğu ileride görülecektir. Çünkü Olimpiyat Stadyumu tüm spor dalları için bir külliyedir aynı zamanda” diyor.

Ben yaz aylarında Erenköy’e geçiyorum. Tabii o gün Kadıköy’de maç yoksa. Kadıköy’deki Şükrü Saraçoğlu Stadyumu nedeniyle çok trafik yaşanıyor çünkü. Ali Sami Yen’i yaptığımızda orası şehrin dışıydı. Bu nedenle oraya müsaade ettiler. Bugün 40-50 bin kişilik statları şehrin göbeğine dikmek çok büyük hatadır. İnönü Stadyumu’nun açık bölümünü saraya zarar vermeyecek şekilde tasarladık ve bu nedenle de bu kadarını yapabildik. İki kule ile açığa güzel bir görünüm kattık. Dışarıdan çok güzel bir görüntü sağlamıştır bu iki kule görünümlü cephe. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu gibi çirkin bir dış görüntüye sahip değildir.

Vietti Violi bizlere söylemişti zamanında. Mimarları stadyumu yapana kadar el üstünde tutarlar, sonrasında ise bir kenara iterler. Yerine ne yapılacak nasıl yapılacak? Büyük bir kitle İstanbul’un ortasına toplanamaz. O tarihi esere daha fazla müdahale edilmemelidir. Biz 1930’lardaki Hitler’in mimarisinden etkilenerek yaptık o stadyumu. Bu stadyum halen vazifesini fazlasıyla yapıyor. Bugün yetkililerin stadyumun daha da büyütülmesi çalışmalarını kabul edeceklerini sanmıyorum ama yıkılırsa da şaşırmam.

Serencebey Gazetesi'ne yaptığım bir haberden alıntıdır

Sen Değilsen Kim, Şimdi Değilse Ne Zaman...

Galatasaray son 12 sezonun en kötü deplasman performansını sergilerken, Fenerbahçe 2 ileri bir geri ile devam ederken, Beşiktaş'ın 5 yıllık şampiyonluk hasreti de depreşiyor doğal olarak. Şu mevcut tabloya bakınca gözüken tek rakip Trabzon. Onların mantığı: Bu sene de olamazsak sittin sene olamayız. Lig çok müsait buna. Bugün kazanırsa Trabzon, FB ile 9, GS ile 8 puan fark yapacak. Beşiktaş için de durum pek farklı değil. Bugün iki takım içinde çok önemli. Trabzon arayı açmanın, Beşiktaş biraz olsun kopmanın hesaplarını yapacak, ligin 3/2'si bitmiş ve manzara bu iken. Bu sene de olamazlarsa ne zaman olacaklar? Gönül Beşiktaş'tan yana mantık Trabzon'dan. Çünkü onlar daha çok istiyor. Gerçekten, "şimdi değilse ne zaman?" durumudur bu iki camia içinde.

21 Kasım 2008 Cuma

İlginç Statlar (2)

Brno Ponava-Çek Cumhuriyeti

Deniz Baykal

Deniz Baykal yine kendisine yer buldu medyada. Çarşaflılara rozet taktığı günlerdir tartışılıyor. Sanki CHP Türkiye'nin her yerinden çarşaflı üye alıyormuş gibi yansıtılıyor. Bu böyle değil. İstanbul'da durum biraz farklı işte. Keşke böyle olabilse. Bu konuda CHP İl Başkanı Gürsel Tekin'e bakmamız lazım, bu çarşaflı CHP'lileri anlayabilmek için. Kadıköy Belediye Başkan yardımcısıyken İstanbul İl Başkanlığına geçen Gürsel Tekin, arkasında çok güçlü bir destekçi grubuyla çalışıyor. Kendisi Karslı ve hemşerileri tarafından büyük destek görüyor. CHP, İstanbul'da Gürsel Tekin dönemindeki kadar aktif olmadı uzun süredir. Yani oldukça başarılı. CHE (Cumhuriyet Halk Evleri) projesi başladı mesela İstanbul'da. Her yerde olmasa da birçok ilçede çalışmalar yapılıyor. Bunun yanısıra İstanbul'un her yerinde CHP'nin afişlerine rastlamanız mümkün, yaptıklarını duyurmak açısından bir eksikliği de bulunmuyor. İnsanların bilgilenmesini önemsiyor yani. Çarşaflı üyelerin birçoğunun CHP'nin türbana ve çarşafa olan bakış açısı değiştiği için yanaştıklarını düşünmüyorum. Onların CHP'ye olan bakışı İstanbul'un belirli ilçelerinde Gürsel Tekin'e olan hemşerilik ya da bir başka, bu da bizden düşüncesi bence. Deniz Baykal, çarşaflı üyelere rozet takarak CHP ilkelerini görmezden gelip ezmiş midir? Bence hayır. Laiklik üzerine vurgu yapılarak gelen bu eleştiri bana çok saçma geliyor. Sokakta evinde gündelik hayatında istediği gibi dolaşabiliyor insanlar. CHP'nin tepki koyduğu yer kamusal alan. Kamusal alanda giyilmediği sürece bir derdi yok çarşafla. Eğer çarşafla dolaşmak kılık kıyafet kanununa aykırıysa, bugüne dek neden görmezden geldik çarşaf giyenleri diye de sormak lazım. CHP rozet takınca sorun olmasını bu nedenle yadırgayabiliriz mesela. Birde olayın yaklaşan seçimlerle alakası yok değil. Bu nedenle de inandırıcılığı şüpheli elbette. Ama iktidara gelmek istiyorsanız, bu yanlış anlaşılmaları da göze almanız gerekiyor. Deniz Baykal maalesef antipatik. Doğru hareket etse de fayda etmiyor. Bu antipatikliğinde en büyük suç da kendisinin. Ağzıyla kuş tutsa yaranamaz artık. Velhasıl doğru da olsa zamanlaması yanlış, geç kalınmış ve Deniz Baykal yüzünden inandırıcı değil.

20 Kasım 2008 Perşembe

Bir Zamanlar Cemal Aydın

Cemal Aydın, Halis Özkahya'yı aramış, kendisine güvendiğini belirtmiş. Bu söylediği baştan sona doğru olabilir. Bundan başka hiçbir şey konuşmamış olabilir. Neden böyle düşünüyorsun derseniz eğer; aşağıdaki lafları eden birinden söz ettiğimizi hatırlatmak isterim. Yok ben yanılıyorsam bu sözleri de yedirirler adama.
"Benden maç isteyen adamın gider nikahlı eşini isterim. Maç için pazarlık yapan namusunun da pazarlığını yapar. Ankaragücü kulübü başkanı olarak herhangi bir takıma maç sattığımı kanıtlayan olursa adımı değiştirir, ülkeyi terk ederim. Türkiye'de benim futbolcularımın alın terini pazarlık konusu yapacak hiç bir kuvvet ve kudret daha anasından doğmadı. Ağzı olan konuşuyor ama bu kadar kolay değil, hepsi hesabını verecek"
http://www.milliyet.com.tr/2006/07/25/spor/axspo02.html

İlginç Statlar

Tenerife

19 Kasım 2008 Çarşamba

Hazırlık Maçları

Hazırlık maçları arasında en keyifli maçlardan biri de bizimki olmuştur heralde. Terim'in maç öncesi güzel futbol izleteceğiz sözü gerçekçiymiş. İyi bir futbol vardı sahada. Tuncay'ın kariyerinde unutamayacağı maçlardan biri oldu. Attığı 3 golün üçü de güzeldi. İkinci ve üçüncü golde topun dibine girerek yaptığı vuruşlar A kaliteydi. Türkiye maçındaki 6 golü görüp diğer maçlara da bakmaya fırsat buldum. Arjantin-İskoçya beklediğimden kötü geçti. İlk 15 dakika Maradona gazına oynadı Arjantin gerisi yok. İskoçların sinirini anlamak mümkün değil kırılmadık ayak bırakmayacağız diye çıkmışlar sanki maça. Latinlerin hızını böyle kesebildiler. Almanya ise maça hiç çıkmasaymış daha iyiymiş Löw maçtan sonra dersimizi aldık falan derse yalan söyler. Hiç mücadele etmedi Almanya. İngilizler gazozuna olsa ciddi oynuyor bu oyunu.

Galiptir Bu Yolda Mağlup

Fenerbahçe boksta 13 sıklette 11 birincilik elde etmiş. İnternet sitelerinde de bununla ilgili bilgiler ve fotoğraflar konulmuş. O fotoğraflar arasında en çok yukarıdaki fotoğraf dikkatimi çekti. Kırmızı şortlu sporcu hangi kulüp adına yarışmalara katılmış bilemiyoruz ama tam donanımlı Fenerbahçeli boksör karşısında pek şansı yokmuş zaten. Ayakkabıları rakibi gibi boks ayakkabısı değil halı saha ayakkabısına benziyor. Çoraplar desen spor çorabına benzemiyor. Üst baş desen sıradan bir pazar malı. Galiptir bu yolda mağlup diyelim.

Bu mu Stres?

Cuma gecesi, 01.30... Beşiktaş'ın Çilekli Tesisleri'nin yanındaki benzincide, siyah bir Audi A3 otomobil park etmiş durumda... İçinde iki genç kız var. Belli ki birini ya da birilerini bekliyorlar... Bir süre sonra siyah bir Porsche otomobil geliyor benzinciye. Gelen, ünlü bir futbolcu. Doğruca kızların yanına gidiyor. Kısa bir sohbetin ardından iki araç aynı istikamete doğru peşi sıra çıkıyorlar benzinciden... Bu tür iddialar gırladır. Spor servislerine gelen ihbarların haddi hesabı yoktur. Büyük kısmı da uydurmadır. Ayrıca gerçek bile olsa özel hayata girmeme adına görülmez böyle haberler. Ama bu kez durum farklı. Birincisi, olayın tanığı yakın bir arkadaşım. İkincisi de perşembe maç oynayan, cuma gece yarısı İstanbul sokaklarında tur atar, cumartesi antrenmana çıkan o futbolcu, pazar günü sahada yığılıp kaldı. Nabzı 230'a çıktı çünkü. Doktorlar, "Stres ve yorgunluktan" diyor. Arda ise "Bir aydır uyku sorunu çekiyorum. Türkiye'de oynayıp stresli olmamak imkansız. Yenilince sokağa çıkamıyoruz. Bir aydır uyku sorunu çekiyorum" diyor. Vaziyet aslında tam bir Nasreddin Hoca fıkrası. Herkesin kendi bakış açısından haklı olduğu bir durum yani...


Bülent Tuncay-Fotomaç

18 Kasım 2008 Salı

Başkan Hanginiz?

Melih Gökçek Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı ama yine bir kulüp başkanı gibi bize duyum geldi şöyle oldu böyle oldu diyor. Bu adam belediye başkanı mı kulüp başkanı mı? TFF sitesinde Ankaraspor başkanı Ruhi Kurnaz adında bir zat. Kendisi piyasada hiç yok. TFF sitesi kağıtlara dayalı bilgiler üzerinden bunu buraya yazmış. Ama bu Ruhi Kurnaz kimdir nedir bilen yok. İBB Spor'da durum farklı mesela. Göksel Gümüşdağ başkan gibi başkanlık yapıyor. Başbakan Erdoğan'ın akrabası olması da gücüne güç katıyor tabii ki. Kadir Topbaş İBB Spor hakkında açıklama yapmazken Melih Gökçek'e ne oluyor? Belediye kulüplerine belediye başkanlarının başkanlık yapması yasak ama Onursal Başkanlık ile deliniyor işte.
Birde Ankaraspor ile ilgili http://www.ankaraspor.org/ diye bir site uydurup koymuşlar TFF sitesine. TFF sitesi hakikaten içler acısı durumda. Tıklıyorsun öyle bir site çıkmıyor. TFF uyusun hala.

Ruhi Kurnaz kim diye merak edip araştırdım ve gece vakti gülümseten şu habere ulaştım. http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=44867

Melih Gökçek sen Belediye Başkanısın bırak Fenerbahçe maçında haksızlık varsa o anlatsın derdini. Yoksa yine mi "Hiçbir şeyden haberi yok".

O Şimdi Bursalı

Meşhur Avrasya Maratonu Şampiyonu hasta Fenerbahçeli Rambo aranıyordu dolandırıcılıktan. Bursa-Beşiktaş maçına gitmiş. Fotoğrafı çeken altına yazmamış Rambo Bursa'da diye. Bu da not olarak kalsın buralarda.

17 Kasım 2008 Pazartesi

Yamyamlık ve Giden Can

Deplasmana gitmiş insanlar bilirler ki yağmacı grubun önüne geçebilmek imkansızdır. Bir dinlenme tesisinde durursunuz, herkes aşağıya iner. Ama bir grup vardır ki pislik çıkarmak için bu yolculukta bulunurlar. Bu sadece deplasman yapan taraftarlar arasında bulunmaz. Örneğin askerde de bu tür adamlara rastlarsınız. Sürü psikolojisi böyle arızaları çıkarır. Sadece futbol ya da kulüp aşkıyla da alakası yoktur bu olayların. Bu bir psikolojik rahatsızlık, karaktersizliktir. Bedava karnını doyurmak, yağma yapmak, sucuk çalmak, muz çalmak, ne varsa onu çalmak. Garsona Kamil baksana diye seslenmek, marketten koşa koşa gelip otobüse binmek ve bir yerlere çaldığı meyve ya da kola neyse işte onu saklayıp hiçbir şey yapmamış gibi oturmak. Market sahibi nerde o, kim çaldıysa getirsin demesine kulak tıkamak gibi hünerlere sahip arkadaşlarımız vardır. Türkiye Kupası finali. İzmir’e gidiyoruz. Rakip Fenerbahçe. Bursa bizi öldürecek ya bizi Bursa’dan değil de Çanakkale’den götürüyorlar. Neyse, seçmece bir otobüs bulduk, arızası az hatta hiç yok. Yola koyulduk bir de baktık ki 32. Gün’den Rıdvan Akar ekibini yollamış. Bir kameraman, bir muhabir… Yolda Beşiktaş’ın taraftar grubuyla ilgili bilgi alıyorlar taraftardan. Çanakkale’den feribotla denize açılmışız. O sırada apaçi gruplardan biri gelip kameramanı itip kakmaya muhabiri dövmeye kalkışıyorlar. Ya kameranı verirsin ya da sizi atarız denize diyorlar. Kimseden ses çıkmıyor. Elemanların simaları tanıdık, pislik tayfadan, 10 liraya adam vururlar yani o hesap. Kameramanla muhabir kamerayı korumaya çalışıyorlar ama tekmelerden de nasibini alıyor kamera. Yanaşıyoruz suyun karşı tarafına otobüsten indiriyorlar sabahın körü. Binmeyeceksiniz buradan geri dönün diyorlar. Sabahın köründe yaka paça otobüsten atılırken kimse engel olamıyor. Böyle durumlarda akıl susuyor. Adamları 5 yaşındaki çocuk gibi kollarından tutup otobüsten atıyorlar biz İzmir’e devam ediyoruz, onlarda orada bir kahveye sığınıp İstanbul’a nasıl döneceklerini hesap ediyorlar. Sadece iki tane pislik yüzünden oluyor bunlar. Muhtemelen KSK taraftarı içerisinde de var bunlardan. Eğer gerçekten yağma nedeniyle vurulduysa taraftar kesinlikle topluca bir iş değildir. Kurunun yanında yaş da yanmıştır.

Bursaspor: 0 – 0 :Beşiktaş

Hastalanınca merakla beklediğim maçta gördüklerimi de buraya yazamadım. Öncelikle Uludağ fare doğurdu. Bu kadar tansiyonu yükselten Bursa maçta tempo yapamadı. Mustafa Denizli’nin cesur oyunu da bunda etkendi tabii. Tribünleri bile o bildiğimiz ateşten uzaktı. Beşiktaş’ın en rahat galibiyet alacağı deplasmanlardan biriymiş aslında Bursa. Onlar ortamı gererek Beşiktaş üzerinde gereksiz bir stres yaratmayı başardılar, kaçan gollerin asıl nedeni bu stres. Serdar Özkan, Nobre ve Delgado zoru becerdiler. Denizli’nin Beşiktaş’ı benim görmek istediğim Beşiktaş’ın ta kendisi ama şu iki konudaki inadından vazgeçerse daha doğru olacak: Sağ ve Sol Bek seçimleri, Uğur İnceman ve Aydın Karabulut’un ilk 11’de yer bulamaması. Bu arada bu maç için Ankara’dan iki otobüs Ankragüçlü destek vermek için stada gelmiş. Ankaragücü o sırada Eskişehirspor ile Eskişehir’de karşılaşıyor. Maç Bursa maçından bir saat önce başladı. Bunun adı taraftarlık değil işte.

15 Kasım 2008 Cumartesi

Yan Etkiler ve Üstünel

Suadiye Lisesi mezunu Haldun Üstünel iki haftadır fotoğraf oluyor. Bizim liseden bu kadar ateşli Galatasaraylı çıkması enteresan. Genellikle Beşiktaş tribünü ve Fenerbahçe tribünü kovalanırdı. Galatasaray tribünlerinden Sebo'nun hapçı diye .iktir çektiği T'yi saymazsak. Bugün Galatasaray-Fenerbahçe bayan maçında çıkan olaylarda Haldun Üstünel yine ön saflardaydı. Ayhan Şahenk Galatasaraylılarca tıklım tıklım doldurulmuş, tek Fenerbahçeli var o da Fenerbahçeli yönetici Neşet Yalçın onu da paket yapmak istediler ama Yiğit Şardan ve Haldun Üstünel bunu önledi. Salonun cumartesi günü tıklım tıklım dolması enteresan. O kadar büyük bir nefret var ki anlatılmaz görülmesi gerek. FB TV'den izlediğim karşılaşmanın sonucu hiç önemli değil. 4-1 büyük yaralar açmış Galatasaraylılarda bunu bayan basket maçında dahi görebiliyoruz.