30 Mart 2009 Pazartesi

Turkcell Süper Lig Resmi Sonuçları

Sivasspor (BBP)
Beşiktaş (CHP)
Trabzonspor (AKP)
Fenerbahçe (CHP)
Galatasaray (DSP)
Bursaspor (AKP)
Kayserispor(AKP)
Gaziantepspor(AKP)
Ankaraspor (AKP)
Eskişehirspor (DSP)
Gençlerbirliği (AKP)
Denizlispor (AKP)
Antalyaspor (CHP)
İst. BŞB (AKP)
Konyaspor (AKP)
Ankaragücü (AKP)
Kocaelispor (AKP)
Hacettepe (AKP)

29 Mart 2009 Pazar

Deli vs Ramos

Televizyonu kırdıracaktı şu Ramos. Bir türlü önlem alamadık. İnsan gbi oynamadı. Buldular İbrahim'i ve önündeki boşluğu dayanıp durdular. En az 15 bindirme yaptı Ramos. Del Bosque malını tanımaz mı? Gördü İbrahim'i saldırın dedi. Ramos her maç bu kadar bindiriyor mu onu da merak ediyorum...

28 Mart 2009 Cumartesi

Defans Göbeği "Baltazar"

İspanya maçına saatler kaldı. Heyecanlıyız ve özlemişiz bu heyecanı. Euro 2008 maçları kadar keyif vereceği kesin. Kadro açıklanmış. Defansı görünce orta sahaya ve fotvete bakmak dahi istemedim. Sağdan sola doğru zayıflayan bir 4'lü var. Bu 4'lünün karşısında Torres ve D.Villa var. Keşke İ. Toraman gibi çabuk bir adamı tercih edebilseydi Terim. Belleri dönmeyen iki adam Baltazar kardeşlerden bir göbek yaratırsak hayır gelmez bize. Defansımızın bu kadar kötü olması ve böylesi bir maçta karşımıza çıkması korkutuyor. Ama varsın öyle olsun biz değilmiyiz imkansızı yapan olmazı olduran diyerek geçieceğiz televizyonun karşısına. Seviyoruz kahramanlığı, böyleyken de kafa tutmayı. Bekleyelim görelim, İspanyolca orjinali "Balthasar" kardeşlerin göstereceği performansı. En solda İbrahim Üzülmez ki bu milli takımda 10 numara giymişliği de vardır. Allah yardımcımız olsun.

27 Mart 2009 Cuma

Yenildik: Suadiye G.S.K: 1 - 9 :Sakarya

Yaklaşık bir senedir üzerine kafa yorduğumuz, katılmak uğruna her türlü ameleliği göze aldığımız Efes Pilsen Futsal Ligi'nde ilk maçımıza çıktık. Sonuç hüsran olsa da oyun oynamaya ve bundan zevk almaya çalıştık. Rakibimiz Sakarya Çark bağrından Hakan Şükür ve Bülent Uygun gibi iki büyük ismi çıkarmış sonrasında kepenkleri kapatmış, küçük bir kulüp. Uzun yıllar kapalı kalan bu efsane kulübün yeniden sahalara pardon salona dönüşü Efes Pilsen Futsal Ligi ile ve bize karşı olunca kaderde ağlarını bizim kalemize ördü tabii. Öncesinde 4 aylık bir antrenman sürecini salona bir kere bile adımını atmayan Suadiye Gençlik S.K'dan bahsetmek daha doğru olacak. Bu takım tamamen futbol sevdalılarının oluşturduğu bir takım. Herşeyi kendi kendilerine yapan ve yapmaya çalışan bir toplama takım maç gününe dek sahaya çıkmanın orada olmanın hevesiyle yanıp tutuştu. Büyük gün gelip çattığında arabası olan arkadaşlarla toparlanıp 3 araba yapıp Pendik Kurtköy Spor Salonu'nun yolunu tuttuk. Yolda ne olur ne biter diye düşünürken diğer araçlardan birinden "Oğlum kalecilerin eldivenlerini almadık" diye bir telefon gelince panikledik. Hakikaten yok kalecilerin eldiveni. O anda Allah tarafından yanımızda bir Adidas mağazası belirdi. Yeryüzünde bir kaleci eldiveni ne kadar çabuk alınırsa o kadar çabuk alıp çıktık. Maçın başlamasına 1 saat kala kalecilerinin eldiveni olmayan bu takım salona vardığında rakip takımın önünde Sakarya Çark bayrağı bulunan otobüsü ile karşılaşınca "oha lan" tepkisini verdi doğal olarak. Salon mezbelelik halinde, bize çok orası ayrı tabii. Girdik içeri, herkes giyindi, maç kadrosu açıklandı. Rakibimizi o ana kadar hiç görmedik. Bizden önce salonda oynanan karşılaşmayı izleyince umutlarımız yeşermişti, onların bizden artısı yoktu. Peki ne oldu da 9 tane yedik?
Maç başladı. Onlar bizden ama biz onlardan daha fazla korkmuştuk. Hepsi amatör kümede oynuyormuş. Aralarında 1.ligde ve 2. ligde de oynamış oyuncular var, haberleri gelince kafada geriye yaslandık ve bunu da sahada 10 numara uyguladık. Sahamızdan çıkamıyoruz. Geliyorlarda geliyorlar. Golü de buluyorlar. 1-0... Golden sonra korkunun ecele faydası yok diyoruz ama tam saha pres devam ediyor. Boğuluyor bizimkiler. Uzun bir topta korner yakalıyoruz. Direk dibine yerden kesilen topa Trabzonlu koyuyor, gol oluyor. İnanamıyoruz. 1-1
Golü yediklerine onlarda inanamıyorlar. İkinci gelişimizde gol yapıyoruz. Maç devam ediyor ama baskı dayanılacak gibi değil. Ayağa bol bol pas yapıyor Sakaryalılar. Topu koşturuyorlar paso. Bizde topun peşinden koşuyoruz. Dakikalar ilerliyor ve rotasyon gerekiyor artık. Takım koşmaktan pert. Hocamız yapıyor değişiklikleri ama tutmuyor. 1,2,3 gol yetmez oluyor. İlk yarı 4-1. Soyunma odasına koşuyoruz. Ateş çıkıyor vücuttan. Salonda koşmak, her babyiğidin harcı değil. Deli yoruyor adamı. İkinci yarı heyecanı yeniyoruz ama pas trafiği 10 üzerinden 0. Sakaryalılar anlıyorlar artık bizi. Top göremediğimiz dakikalar geliyor. Hep aynı golleri yiyoruz. Direnç kırılıyor. Sertleşiyoruz. Tekme, tokat. Hoca kenardan bağırıyor. Oğlum yavaş, napıyorsunuz. 7-1 olmuş maç napıyorsunuzu mu var. İndiriyoruz. Hakemlerde oralı değil. Onlarda insanoğlu karşılık veriyorlar. 2 tane daha yemişiz sonra. Hepimiz maç 8-1 bitti sanıyoruz. Tabelacılık mı oldu ne? Maç 9-1 diyorlar. Maç bitiyor. Moraller bozuk. Salona ilk kez çıkmışsın ne bekliyorsun tesellileri havada geziyor. Salondan çıkıyoruz. Eve dönüyoruz. Beyne oksijen gidiyor, o hezimeti biz yaşamamışız sanki. İki maç daha var diyoruz önümüzde. 4 takımlı gruptayız. İlk maç puansız kapandı. Önümüzdeki maçlara bakıyoruz. Bundesliga'nın Hoffenhaim'ı varsa, Futsalın Suadiyesi var bu alemde:)

25 Mart 2009 Çarşamba

İspanya Maçının Yerel Seçimlere Etkisi

Halı saha futbolunun Türk futboluna etkisi ne kadarsa, İspanya ile Barnebau'da yapacağımız maçın sonuçları da o kadar etkileyecektir "Yerel Seçim 2009"u. Tıpkı başarılarımızı tarif etmekte zorlandığımız Euro 2008'de imdadımıza yetişen mistik güçler gibi, her olayı bir sonuca, bir neden sonuç ilişkisine bağlıyoruz, bağladık. Duygusalız etkileniriz, coşarız, patlarız. Bir kıvılcım yeter bize. Böyleyiz huyumuz kurusun. Çok kazandık çok da kaybettik bu yüzden. Adnan Menderes'in uçağı düşüp kurtulunca nasıl sükse oldu, Davos'taki çıkışla nasıl gönüller fethedildi. Sözü fazla uzatmadan maçın skoruna göre partilerin oy oranlarındaki artış ve düşüşleri yazmakta yine bu cahil blogcuya düşer. Olası bir mağlubiyet insanları strese, üzüntüye sevk edecekse içerideki isyancı bünye ortaya çıkar ve bundan en çok radikal partiler ve muhalefet yarar görür. Farklı bir mağlubiyet ertesi gün kararları yüzde 1 etkiler. Ciddiye alma bu kadar. Sesli düşünüyorum. Beraberlik sahada başarıdır ama gündelik hayata coşku katmaz. İsviçreli bilim adamları mutlaka yapmıştır bunun araştırmasını da. Galibiyetse ertesi günü bayram yapar. Mutlu insanlar lan iyi böyle hayat diyerek mevcut şartlara devam der.
(Parçalı anlamlı, yer yer ciddi)

24 Mart 2009 Salı

Kim Bu Otoban Faresi

Haftasonu Bursa'da kuzenlerden biri nişanlanınca bastık gittik bizde. Ertesi güne yola koyulduk. Gemlik'e doğru yokuş aşağı yardırıyoruz. Hızımız da en fazla 140. Arkadan beyaz bir araç geliyor. Yana yakıla selektör yapıyor. Hava yağmurlu, yol sakat, arkamdaki bu deli kim ola ki dedim sinirlenip yol vermedim. Tampona değdi değecek ben yol vermeyince. En sonunda pes ettim yol verdim. Yanyana gelince ağzından küfür çıktığı pek belli olan bu şahsiyet kim olsa iyi. Bilgin Gökberk. Kafa da bere. Altında beyaz ford focusumsu bir araç. Bastı gitti. Plaka da BG. Donduk kaldık abimle araçta. Radyo da ahkam keserken trafik kurallarına uymaktan bahseden abi Bursa yollarının tozunu attırıyor. Yetişelim dedik mümkün değil. Uzadı gitti abi.

23 Mart 2009 Pazartesi

Baros O Penaltıyı Atsaydı...

Bu sezon Galatasaray için bittiyse, şampiyonluğa havlu atılıp camianın, taraftarın, yöneticinin tadı kaçtıysa "Ne oldu da böyle oldu?" sorusu gündeme gelir. İşte bu absürd sorunun en güzel cevabı da bendedir kuşkusuz. Bu sezonun Galatasaray için kırılma anı Baros'un Kocaelispor maçında durum 3-2 iken kaçırdığı penaltıda yatar. O penaltıyı atsa Baros o maç bir şekilde dönecek, Skibbe yüksek ihtimal koltuğunda kalacak, Bordeaux öyle ya da böyle elenecek, Bülent Korkmaz ile Lincoln tartışmayacak, Lincoln kadro da kalıp bir iki puan daha fazla kazandıracak, belki UEFA'dan pisi pisine elenmeyecekti Galatasaray. Neden böyle oldu Galatasaray? Çünkü Baros penaltı kaçırdı. Temel ile Dursun arasındaki akvaryumdaki balık hikayesine benzese de bu sezonun kırılma anı kuşkusuz Baros ve onun kaçırdığı penaltıdır.

21 Mart 2009 Cumartesi

Kim Kimden Rica Etmiş

Yer Sivas... Fotoğraftaki arkadaşı tanıyan var mı bilmiyorum ama Rüştü'yü sallamadığı kesin. Objektife bile bakmamış arkadaş, Rüştü çok ısrarcı oldu herhalde.

Hitler ve 405 bin Kapasiteli Stadyum

Hitler’in mimariye merakı hepimizin malumu. İşte bu da Hitler’in 405 bin kişilik stadyumu. Yapılma aşamasında fotoğrafları var. Ancak rivayete göre bu stadı İkinci Dünya Savaşı’nda Ruslar Nürnberg’i bombalarken heba etmişler. Olsaymış yukarıdaki gibi olacakmış. Harbiden Delisin Hitler. Bu stadyum dolar mı hiç. Senin yaptığını Aziz yapmaz...

19 Mart 2009 Perşembe

Ya İyidir Ya Kötü Sergen...

İnter takımı, Milan takımı, Galatasaray takımı demesine artık kulaklar alıştı. Ercan Taner ve Hakan Ünsal'la birlikte NTVSpor'da kestiği ahkamlar hayli tutuluyor. Çevremden duyduğum bu işte çok başarılı olduğu. Köşe yazarları da aynı görüşte. Yazıları da çok iyiymiş. Türkçe'yi de iyi kullanıyormuş. Demek ki ben hiç anlamıyorum şu futboldan, yorumcunun iyi olmasından kötü olmasından, yazılarında kullandığı dilden. Bu adam kadar tutarsızı var mı acaba şu alemde. Başında söylediğiyle sonunda söylediği siyahla beyaz gibi. Ne dersen he abi diyor bu adam. Ercan Taner bazen yakalıyor bu durumu. Suratından anlaşılıyor Ercan Taner'in. Ne alakası var bakışı hakim oluyor çoğu zaman suratında. Sergen Yalçın cahil cesaretiyle giriş yaptı spor dünyasına, patır kütür ne düşünüyorsa söyledi. Etkiye de o biçim açık. Mesela "Sergen, x bugün iyi miydi?İyiydi falan filan falan filan... Sonra beyne 1-2 saniye oksijen gitmeyince, ama koşmadı bugün bence bu performansı ilerleyen maçlarda yetmez, böyle olmaz demeye başlıyor. Farklı bir dil kullandı tamam ama bu adam tutarsız yorum yahu. Fotoğrafta sonuçları tahmin edememe üzerine:)

Türk Telekom Pankartı ve Bilinmesi Gerekenler 2

"Bırakın pankartı gelsin, dünyanın kontörünü aldık." Biri inanmıyorum mu dedi?:)

17 Mart 2009 Salı

Şaşı Bak Şaşır

Fotoğraf Tatangalar'dan. Nasıl anlatmalı bilmem ki. Beşiktaşlıyım ama aynı zamanda da Sakaryalıyım mı demek istiyor. Beşiktaşlıyım ama Tatangayım? Sakarya Üniversitesi'nde okuyorum mecburum böyle yapmaya? Sakarya tribününe hastayım ama Beşiktaşlıyım? Doğma büyüme Sakaryalıyım ama sempatim var şu Beşiktaş'a? Formasını seviyorum ama Sakaryasporluyum. Ha Beşiktaş Ha Sakarya? Öyle çok seçenek var ki. Bunu yadırgamamak mümkün değil aslında. Berat Bulut'la Trabzon-Galatasaray maçı macerasını konuşurkenTrabzon taraftarının ne kadar hasta olduğunu dinledim. Mesela KATÜ'de Unifeb, Ultraslan, Çarşı hikayeymiş. Böyle dolaşmak zormuş. Ultraslan'ın üniversite içerisindeki toplantıları basılır zorla toplantı salonundan dışarı çıkarılıp Trabzonspor diye tezahürat yaptırılırmış. Bunu canlı izleyenlerin ağzından duymak hayli enteresan tabii. Şimdi bu pencereden bakınca Sakarya Üniversitesi'nde böyle dolaşmak da cesaret işi. Bu fotoğraf üzerine insanoğlunun düşünce dünyası saatlerce irdelenebilir, ama sonuç sağlıklı bir örnek sunmaz herhalde bize. Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol.

Kfy Toplanıyor

Trabzona çaylar,
Bizlere cezalar,
Bu nasıl iş başkanım
Stadımı yakalım

Melodi: (Beşiktaşım seni ben değişmem hiçbir şeye)

Böyle isyan bayrağı açılıyor Fenerbahçe tribünlerinde. Galata’da 150-200 kişi toplanacakmış. Fenerbahçeli arkadaşların yalancısıyım. Gelişmeleri aktarırlarsa biz de burada paylaşırız. Geleceği konuşmak ve tartışmak içinmiş. Bekleyelim görelim.

16 Mart 2009 Pazartesi

Şampiyonluğa Hasret Trabzonlular

Şampiyonluk kaçtığında iki kişi intihar etti Trabzon'da. Deli sever kuzeyin çocukları takımlarını. 1995-1996 sezonu unutulmazdır. Eşi benzeri yoktur. Hami, o dönemleri "Trabzonspor taraftarı stajını bizim ekiple tamamlamıştı. 1996'da kaybedilen şampiyonlukta en büyük acıları biz yaşadık" diye özetliyor. Abdullah Ercan, "Bizim 96'da F.Bahçe maçından sonra yaşadığımızı kimsenin yaşamasını tavsiye etmem. Şehirde büyük bir baskı oluşmuştu. Evimize panzerlerle gittik. Allah kimseye o günleri göstermesin" diyor. Futbolcu, yönetici olarak Trabzonspor’un son 35 yılında emeği olan Faruk Özak’a göre, Trabzon’daki futbol sevgisinin bir benzerini bulmak zor. Trabzon’da camide bile futbolun konuşulduğunu, insanların takımın başarısı için dua ettiğini, söylüyor. Trabzonspor Kulübü Başkanıyken imamın cuma namazı öncesi Şota ile Arçil neden gitti diye sorması bile herşeyi özetliyor. Fotoğraftaki çocuklar büyüdü, çoluğa çocuğa karıştılar hala şampiyonluk yok. Bence bu sene de kaçtı tren. Başka türlü bir denklem lazım Trabzonspor'un şampiyon olması için. Konya, Denizli mağlubiyetleri olmasaydı bugün en güçlü aday Trabzonspor'du. Yazık oldu Trabzon'a ve fotoğraftaki çocuklara.

Müşteri Her Zaman Haklıdır

Uzun süredir beni de rahatsız ediyordu siyah üzerine beyaz. İnsanlar okusunlar diye yazarken bu kavga ne diye... Müşteri her zaman haklıdır kardeşim. Beşiktaş'ın sezon sonu gibi bembeyaz olsun inşallah...

15 Mart 2009 Pazar

Türk Telekom Pankartı ve Bilinmesi Gerekenler

Fenerbahçe-Kocaelispor maçında eski adıyla Telsim yeni adıyla Türk Telekom tribününde dev bir pankart açıldı. Petit'in Yeri, Efsane Maraton ve Tribün Dergi'de konuyla ilgili düşünceler yer alınca bende gördüklerimi yazayım istedim. Maç öncesi bedava kontörler dağıtıldı tribünde. Sebil hesabı. Pankart açıldığında Uni Feb'in yanındaki grup açmak konusunda kararsız kaldı. Aralarından biri açın lan 90 kontör verdiler, bırakın gelsin diye yol verince pankartın tamamı da açılmış oldu. Taraftar kandırılmış falan değil. Bilakis kontörle tav edilmiş. Tribün Dergi, Petit'in Yeri ve Efsane Maraton bloglarında yazılan diğer düşüncelerin altına imzamı atarım ama unutmayalım ki endüstriyel futbola karşı olan kum taneleriyiz, sayımız çok az. Denizin dibinde bir avuç kumuz altı üstü. Adımız ise romantik olmuş. Türk Telekom, Avea gelir 10 milyon dolar verir, açar bayrağını 24 saat. Biz kabul etsek de etmesekte düzen böyle. Ne diyordu Zeki baba, Eğ başını yürü şimdi usul usul...

Emre Toraman

Türkiye'nin en antipatik futbolcuları arasında ilk 3'e elini kolunu sallaya sallaya girer Emre Toraman. Aslında böyle bir adam değildir ama mevkisi itibariyle biraz daha hırçındır sahada. Suadiye Lisesi mezunu Emre Toraman. Biz liseye yeni başladığımızda onlar okul takımı antrenmanlarına giderlerdi. Arada bir de Suadiye'deki camcı da çalışırken görürdük. Çocukluğumuzda da tahta kalelerde mahalle maçları yapardık. O mahallesinin defansını toparlardı, geride sağlam oynardı. Gel zaman git zaman okul kaptanlığı yaptığı Suadiye Lisesi'nden mezun oldu ve şurada oynuyor, burada oynuyor diye haberlerini almaya başladık. Gençlerbirliği Asaş, Trabzonspor maceraları gündeme gelmeye başlayınca iyiden iyiye daha da yakından izlemeye başladık Emre Toraman'ı... İyi de oynuyordu ama hiç İnönü'de izleme fırsatı bulamamıştık. Samet Aybaba'nın özellikle kadrosunda yer açtığı Emre Toraman'ı yıllar sonra Beşiktaş'a karşı Sakaryaspor maçında izledim. Orta sahanın biraz önünden bize gol atıp kulübeye koşuşundan bu yana düşüşü devam etti futbolunda. Hep sert hareketler yapan defans önündeki Emre'nin bugün iki gol attığını görünce üzüldüm. Benim hatırladığım Güney Afrika'lı Isaac vardı Dünya Kupası'nda kendi kalesine iki kez çalışan bir de Emre Toraman işte. Bir futbolcunun başına gelebilecek en kötü şey budur heralde. Takımın iki gol yemiş ikisini de sen atmışsın. Sürekli takım değiştirdi bu zamana kadar. İki sezondur aynı takımda dikiş tutturmuşken yolu yine Anadolu'nun bir başka köşesine düşer mi? Adnan Polat çok istiyordu Emre'yi biraralar... Kayseri Erciyesspor'dan hocası Bülent Korkmaz da Galatasaray'da şimdi. Bu iki gol kötü oldu tabii...Bekleyelim görelim ama üzülme büyük kaptan...

Beşiktaş:3 - 0:Gençlerbirliği

Tribünler tıklım tıklımdan hallice. Sezonun en kalabalık maçlarından biri. İlk yarı Gençlerbirliği ultra kontrollü. Beşiktaş ürkek çıkışlı. Bol bol yan pas. Derinlemesine pas atacak yürekte ve yetenekte oyuncu eksikliği göze ilk çarpanlar. Bir de stadın üzerinde bir tur atıp kapalı tribünün çatısına girmeye çalışan ve sürekli gözümün takıldığı ara ara beni maçtan kopartan o garip kuş. Sürekli eskiden girip çıktığı kapalı tribünün çatısındaki boşluğa girme çabası... Eski yarıktan içeri giren kuş şimdiki metal çubuğu göremiyor ve 30 saniyede bir aynı denemeyi yapıyor ve başarısız oluyor. Kuş beyinli işte... Bu sırada Beşiktaş ne yapıyor? O da hızlı çıkış yapmaya çalışıyor. Bir türlü beceremiyor. 50 metreyi 15 saniyede alıyor Beşiktaş... Temposuzluk dizboyu. Cisse bir boka yaramaz. Delgado hep dediğimiz gibi keyif adamı. Sürekli aynı tıkanıklık. Sürekli yan topla gol bulma çabası. İnönü'nün çatısına girmeye çalışan kuş gibi, yanlışta ısrar var ilk yarı. İkinci yarı başladığında da kuş yine aynı yere girmek için çeşitli varyetelerde bulundu. Beşiktaş ise değişikliklerle birlikte ilk yarıdaki yanlış oyun anlayışından vazgeçti. Hızlı oyun için Holosko ve Yusuf oyuna dahil olup derinlemesine oynamaya başladılar. Yan top yerine dikine oyunda başarıyı getirdi. Gecenin kaybedeni Cisse, Delgado ve Kuş... Takımın en iyi ismi tartışmasız Sivok. Sivok. Sivok. Yazıyla on, Rakamla 10. Her an her yerde Sivok. Helal olsun...

13 Mart 2009 Cuma

12 Mart 2009 Perşembe

Pepe Metin'in Kitabı

KFY'den arkadaş haber saldı. "Çıkınca okursun, karıştır maziyi bakalım" dedi. Pepe Metin kitap çıkartacakmış. Tribüncülüğün efsane isimleri listesinde ilk 5'e girer Pepe Metin. Kimilerine göre 1 numara odur (bkz.Ergenekon'a gönderme). Kitabında ne olur Pepe Metin'in tahmin etmek zor değil. Mevzular, eskiden tribünler... Fenerbahçe tribününün kapalıyı kapma çabaları ki arkadaşım aynen bu cümleyle anlatınca, kitapta objektif taraflarında olduğunu düşünüp sabırsızlanmaya başladım. Çıkarsa önce ben yazılırım bu kitaba. Bıktık Çarşı okumaktan, pohpohlamayın kardeşim bizi...:)

Konyalı Yürü

Konya Mutlu Akü Selçuk oyuncuları yakalanmışlar. Suratta vallahi biz kullanıcıyız, satmıyoruz ifadesi... Onlara şu besteyi armağan ediyorum:

Oniki buçuğu bitirdik
Bitmedi dahası var
Öyle kolay mı müptezel olmak
söyleyin torbacılar

Bu alemde bağlamaz bizi
Ne alkol ne ecstasy
Hepimizin kafasını kırdı
Cigaranın nefesi

Senden başka senden başka
içemem ben hiçbir şeyi...

11 Mart 2009 Çarşamba

Alemin Keyfi Yerinde

Alex Ferguson yine zevkle çiğnedi sakızını. Onun çocukları güldü bu gece yine. Yine o kırmızı suratı, mütevazı gol sevinçleri ve onunla birlikte bütünleşen kiremit kulübe. Sahada Giggs gelenekçi yapının onuru, gururu. Taraftarı bambaşka, bağırmasa da etkili, tıklım tıklım, o stadın havası bir başka... Maç bitimi yaşlı kadınların tebrik ettiği futbolcular. Klasik bir Old Trafford zaferi. İstikrar dedikleri bu olsa gerek. Hayat hep onlara güzel kafayı yememek mümkün değil.

İlginç Statlar (14)

Hindistan

Ulan İlker Yasin

"Ronaldo kodular çocuklarının ismini" an itibariyle Man.U-Inter maçını yorumlayan İlker Yasin'in Ronaldo'nun annesi, babası ile ilgili bilgi verirken. Ronald Reagan hastası anne baba oğlunun ismini bu yüzden Ronaldo gomuş pardon koymuş. Bırak gençler yapsın şu işi.

10 Mart 2009 Salı

Tribün Pub

Blog yazarlarından premier ve KCK ile geçenlerde bir pub da demlenirken çalan şarkılara uyuz olduk. Çalan her şarkının istisnasız yüzde 90'ının tribün versiyonlarının şu ya da bu şekilde olduğunu gördük. İster istemez bu şarkıları etrafımızdakileri rahatsız etmeden beste şeklinde söylemeye başladık. Çoğu zaman rast gelmişimdir; düğünlerde caney caney caney çalar, hemen 10 kişilik grup birbirine Fener'im nerde, Cimbom'um nerde diye bağırmaya başlar... Bizim ki de o hesap... Velhasılı kelam bizim gibi iflah olmaz, beste hastası adamlara hitaben bir tribün pub açsak nasıl olur? Tutar mı acep? Premier, valla benim aklıma daha önceden gelmişti diyerek mantıksız bulmayınca aldı beni bir düşünce...Mevcut publardan biri haftanın bir gününü nasıl latin müziği, cazz, pop, 90'lar, 80'ler, hiphop'a ayırıyorsa bir de tribünlerden çıkan besteler için ayırsalar diye derin derin düşünmekteyim. Proje daha da geliştirilebilir tabii. Çok mu uçmuşuz abi?

8 Mart 2009 Pazar

Daha da Bitmiştir Tolunay!!!

Tolunay'da çıldırdı. Roberto Carlos'a "Elin ayağın oynamasın yaptı." İsimler böyle olunca hemen Tolunay'a giydiriyoruz. Kimse dönüp sen kimsin lan teknik adama el kol yapıyorsun diye Roberto Carlos'a birşeyler yazmıyor. Çabuk harcıyoruz bu adamları. Eşimiz benzerimiz yok şu alemde. Kavga eden oğlumuzu haklı mı haksız mı diye bakmadan bir de biz dövüyoruz...

Daha da Bitmiştir Bülent!!!

Bülent Uygun bundan 7-8 sene önce Bağdat Caddesi'nde gece yarısı bir bankta tek başına oturuyor. Bizde arkadaşlarla demlenmişiz yürüye yürüye dönüyoruz evlerimize. Kalabalığız ve çoğunluk Fenerli. Yanaştılar, oturdular banka. Abi hayırdır napıyorsun? Nasıl gidiyor hayat? "Zonguldakspor'da oynuyorum" diyor. Ama kafası güzel ya da o kadar canı sıkkın ki bize "Lan gidin başımdan" bile demiyor. Kafasını almış ellerinin arasına oturuyor, gözler yerde... Uzaklaşıyoruz yanından. Arkadaşlar "Vay be Bülent'e bak bitmiş adam" dediler. Yalan yok o an Bülent Uygun'u öyle görünce bizde artık unutulup giden eski futbolculardan biri olacak demiştik. Sonra Sivasla yeniden zirvelerde dolaşmaya başladı. Haketti de bunu. Ama başarı eleştiriyi de getirdi. Asker selamı verirken ağlaması, mehter marşıyla takımını hazırlaması, Genelkurmay'a mektup yazması... Yerden yere vurduk adamı. Milliyetçiyi de, muhafazakarı da, sosyalisti de istemedik sporda, ya da herkes birini istedi diğerini bokladı. Bülent Uygun bu açıdan çok eleştirildi. Geçenlerde de gol yemem sörf yerim benzeri bir çıkışla, gider yaptı büyüklere... Bunun üzerine bir daha yüklendiler adama. Vay efendim öle mi al sana yaptılar Bülent'e. Duygusal adam Bülent Uygun. Kızıyla canlı yayına çıkacak kadar, mektup yazacak kadar, ağlayacak kadar. Bugün de kafayı kırmış, kulübeyi kırmış. Kulübeyi kıran ilk adam Bülent değil. Var dolu örnekleri. Ben Daum'u da kırarken hatılıyorum. Hakeme bağıran, kafa kafaya gelen de ilk o değil. Dolu örnek var saymaya bile gerek yok. Ama konu Bülent Uygun olunca ortalık toz duman oldu. Yazık olacak Bülent Uygun'a. Spor medyası "Daha da bitmiştir Bülent Uygun bizim için diyecek." Kimbilir neler yazılacak neler... Harcamamak lazım bu adamı. Tepkisinde samimi en azından. Harcamak kolay ve kolay olanı yapacaklar...

Stadyumların arkasındakiler...

Fenerbahçe Stadı'nın yanından geçerken stadın karşısındaki evlerden birinde bir amca, saçlar beyazlamış ağzında sigara balkona atmış sandalyesini yağan yağmuru izliyor. Eminim ki oturduğu balkondan yıllar önce maçları da izleyebiliyordu. Sahanın tamamını göremese de en azından tribünleri görüyor, o heyecanı evinin balkonundan yaşıyordu. Şimdi stadyum evinin boyutlarını çoktan geçmiş durumda. Endüstriyel futbol evinden o heyecanı yaşamanı bile engelliyor aslında. Gitgide yükselen stadyumlar futbolu izole ediyor hayattan. Arka planda gördüğün evler, geçen arabalar, beleştepelere yer yok artık. Kıyamet yaklaştığında bina ve zina artacak derler ya futbolun kıyameti de yükselen stadyumlar ve endüstriyel futbol kuşkusuz.

7 Mart 2009 Cumartesi

Eskiden Tribünler

Eskiden tribünler... Boku çıktı farkındayım ama şu fotoğrafa bakıp da binlerce fark bulmamak mümkün mü? Herkes ayakta maçtan saatler önce maça gelmişler. Yerinde duran yok, kendini ağıra veren yok, yanında manitasına hava atan yok, takımının renginde ne bılduysa eline, başına, kafasına takmış gelmiş, gönülden sevmiş insan sürüsü bu. Önemli olan konfor değil, işin tadını çıkarmak, eğlenmek, bağırmak, beraber hareket etmek, A Blok B Blok olmadan içiçe, omuz omuza, yanyana, "indir bayrağı göremiyorum" insanı oluşmazdan önce bu fotoğraf. Şimdi al bu taraftarı koy İnönü'ye, Sami Yen'e, Kadıköy'e çapulcu derler.

Kara Kobralar Taraftar Grubu

Rıdvan Dilmen'in bir dönemler çalıştırdığı, kafilelerin Ferit Melen Havaalanı'nda coşkuyla karşılandığı, en etkin taraftar grubunun Serhatlılar olduğu Vanspor gözden uzakta büyük değişimler yaşamış. Adı Belediye Vanspor, stadyumunun adı Atatürk Şehir Stadyumu, taraftar grubunun adıysa Kara Kobralar olmuş. Şimdilerde Bank Asya yolunda büyük destek görüyor kentten. Uzun süredir doğu illerimizden bir takım çıkmıyor. Eskiden Erzurum, Elazığ, Van, Siirt, Malatya, Diyarbakır vardı. Ankara'nın doğusunu da futbolda görmek gerek. Yukarıdaki fotoğraf kara kobralar taraftar grubunun Diyarbakır deplasmanından. Serhatta deplasman yapmak böyle birşey işte.

6 Mart 2009 Cuma

Bu gece Sami Yen'de....

Bülent Korkmaz’ın ve Ertuğrul Sağlam’ın rüyası hayra yorulacaksa, bu gece ASY’ye bakmak gerek derim. Ertuğrul Sağlam defansif futbolla, risk almadan Türkiye Ligi’nde başarılı olmayı istiyor. Deplasmanda berabere evinde galibiyeti yeterli gören oyun anlayışıyla kariyerini yükseltmek istiyor. Bugüne dek onun oyun anlayışının bir yerleri eksik geldi hep… O kısıtlı imkanları olan bir takımı başarılı yapabilir ama sınırsız imkanlara sahip bir takımda stres başını fazlasıyla yakıyor Sağlam’ın… Bahaneli bir takımın başında olmanın rahatlığından bahsediyorum… Hedeflerin küçüklüğünün yanısıra, üzerindeki baskının da daha az olması, başarıya giden yolunu daha kolay açar Ertuğrul Sağlam’ın. Büyük takımlarda başarılı olması bana göre imkansız olan Ertuğrul Sağlam’ın nispeten küçük ve orta ölçekli Anadolu takımları başında başarılı olması daha yüksek ihtimal. Ama işler son haftalarda pek de iyi gitmiyor. İki ileri bir geri… Gol sorunları devam ediyor. Maçı koparamıyorlar… Tipik bir Ertuğrul Sağlam takımı. Bu gece ASY’de kaderini çizecek Ertuğrul Sağlam. Bu akşam yüzü gülecek Ertuğrul Sağlam’ın. Bu gece farklı bir Bursaspor izleyeceğiz Sami Yen’de. Ertuğrul Sağlam’ın takımı bu gece oyunu kilitlemeyecektir. Kaybetse de aslında bir şey kaybetmeyecek olmanın rahatlığı Bursa’yı bu gece Sami Yen’den şen çıkaracaktır. Bülent Korkmaz’ın ayakları yere sağlam basar bu gece.

4 Mart 2009 Çarşamba

Eskiden Tribünler

Fenerbahçe Gel Buraya

Kupa finali BJK-FB gibi. Bundan iyisi kimilerine göre GS-FB eşleşmesi olacaktır. Ama benim gibi maç kadar tribünlerdeki rekabeti de önemseyenler finalin iki açıdan da tatmin edeceğini düşünüyordur. İzmir'deki final tribünlerde gördüğümüz kalabalık açısından unutulmazdı. Yarı yarıya... O gün İzmir Atatürk Stadyumu'nun tribünleri sahaya uzak olmasına rağmen hafızalarımızdan silinmedi. Özellikle bu kadar kalabalık sarı lacivert topluluk daha önce görmemiştim. Maç öncesi çimenlerde yatarken "Fenerbahçeliler çok az, otobüs sayıları bizim otobüslerimizin yarısı" demişlerdi. İçeriye girdiğimizde gördüğümüze inanamamıştık. Sarı lacivert tribünler tıklım tıklımdı. Neredeyse sarı lacivert dışında bir renk ya da koltuk görünecek kadar dahi boşluk yok. Boca Juniors tribünleri gibi. Bizim tribünler daha dolmamış. Fenerbahçe tribünleri kadar da dolmadı zaten. Ama sesimiz daha çok çıktı. Maç sonrası konuştuğum Fenerbahçeli arkadaşlar sesiniz gelmedi, rüzgar sesimizi stadın dışına itti, sonlara doğru bağırdınız demişlerdi. Yarı yarıya bazı şeyleri daha net ortaya koyuyor sanıyorum. Velhasıl sözü Kayseri'deki finale getiricem. Bu saatten sonra Fenerbahçe de Beşiktaş da elenmez kupadan. Kayseri'de yeni stadyumda BJK FB sahada kapışadursun, tribünlerde de büyük rekabet olacağı kesin... Bir yolculuk daha çıktı şimdi bize.

3 Mart 2009 Salı

Cennette Eksik Olan Şey

Pele, Puşkaş ve George Best cennetin kapısından içeri girerler -fanilerin tarihine göre aynı yılda değil, lakin yaşamın üzerinde hüküm süren büyük ve görünmez saate göre hemen hemen aynı anda. Bu üç dahi futbolcu arkadaş olurlar. Cennet gerçekten şahane bir yerdir; güzel, hoş kadınlar, sadık taraftarlar, primler, babacan kulüp başkanları, viski, kumsal. Ancak oyuncuların mutluluğu yalnızca birkaç gün sürer. Akıp giden zamanla beraber huzursuzlukları artar. En sonunda Pele Puşkaş’a açılır. Birader, Tanrı’nın huzuruna çık, öteden beri ağzın laf yapar senin, sorunun ne olduğunu anlat ona! Fakat Puşkaş kaygılı bir yüz ifadesiyle hayır! der. Sen futbol elçisi gibi bir şeydin, sevgili Pele, sanırım Tanrı’nın huzuruna çıkması gereken kişi sensin. Senin adın sanın daha büyük! George Best yüzünü ekşitir, hayal kırıklığıyla boş viski şişesini sallar, fırlatıp atar ve der ki: “Tamam beyler ben söylerim tanrıya ama bir şartla, eğer bana eşlik ederseniz! Üç dahi Tanrı’nın karşısına çıkarlar. Işıl ışıl gözlerle karşılar Tanrı onları. İmdi çocuklar, herhalde bana methiyeler düzmek için geldiniz. Vallahi aynen öyle, sana övgüler yağdırmak istiyoruz. Tanrım, der futbolcular. Kuşkusuz benden korkuyorsunuz diyerek başını hafif eğer tanrı, kendinden memnun. Ah tabii, senden ödümüz kopuyor efendimiz, diye koro halinde konuşur üç futbolcu. Pele ve Puskas George Best’i öne iterler. TANRIM hani şu şey yok mu… Top nerede? Tanrı top mu diye haykırır… Bilmiyor musunuz top aşağıda cehennemde!


Laszlo Darvasi-Santraforun Rüyası

2 Mart 2009 Pazartesi

Tribün Çocuğu Eko

Deplasmanda Dersin Soran Olursa

Neden neden/pazar günü beni yalnız bırakıyorsun/bir futbol maçı izlemeye gitmek için/ neden neden/bir kez olsun beni/yanında götürmüyorsun/kimbilir kimbilir/gerçekten takımını izlemeye mi gittiğini/ya da topu bahane edip beni terk mi ettiğini/kimbilir kimbilir/bana yalan mı yoksa doğru mu söylediğini...

Bu şarkı sözleri 1962 yılında yazılmış.Rita Pavone'nin La Partita di Pallone adlı şarkısı... Kadınlar yıllar önce de futbol aşkımızı anlamıyormuş. Bir başka deyişle kadın milleti her yerde aynı. Güney Amerika'da da böyle, Türkiye'de de... İşte o psikopat abla yukarıda...

1 Mart 2009 Pazar

TFF Efes Pilsen Futsal Ligi Grupları

Bu yıl ilki düzenlenen ligde yer alacak İstanbul Bölgesi Takımları

İST. AVRUPA A GRUBU

Sprint, İTÜ, Burç Koleji, Başakşehir

İST. AVRUPA B GRUBU

Sağlık Çalışanları, Gündüz Tekin Onay Vakfı, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi

İST. ANADOLU A GRUBU

Sakaryaspor, Suadiye, Erzincanspor, Yalovaspor

İST. ANADOLU B GRUBU

Kartal Meslek Lisesi, Kocaelispor, Gebzespor, Marmara Üniversitesi