30 Temmuz 2010 Cuma

İstifa Et Alpay Özalan

Bank Asya Birinci Lig takımlarının merak ettiğim bazı sponsorluklarına bakarken sıra Diyarbakırspor'un web sitesine geldi. Şans bu ya bir son dakika haberine rastladım. Habere göre Fadıl Akgündüz Diyarbakırspor'u ikna edebilirse Doğu Ligi'ni kurabilmek için önemli bir yol kat edecekmiş. Diyarbakırspor kendisini kırmazsa Jet Fadıl'ın şirketinden 10 milyon dolar pay alacakmış.

Ülkenin gündemi ortada. Ateş yakılmış. Herkes elinde odunla ateşe koşuyor. Jet Fadılın yapmak istediği şey de bu işte. Başka bir anlam yüklenebilir mi bilemiyorum? Alpay Özalan'da Siirt Jet Pa Spor'un başkan yardımcısı. Hani İsviçre maçında milliyetçi duygularla gözyaşı döken Alpay. Ben kendisinin şu dakika itibariyle istifa etmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisini istifa etmeye davet ediyorum. Ha "Fare dağa küsmüş dağın haberi yok" haklısınız ona da diyecek birşeyim yok.

Hani zaman ve mekan farklı olsa. Biz Kuzey Avrupa ülkesi olsak. Kulüplerin haksızlık karşısında birleşmesine gerçekten kızmam. Haksızlık var mı onu da anlayamıyorum. Zamanında Van, Elazığ, Siirt Jet Pa, Erzurum 1. Lig de değil miydi? Garibim Trakya'ya ne demeli. Adamlar liglerde 20 seneden uzun süredir yok. Hadi onu da geçtik Jet Fadıl'ın hakkında çıkan haberleri görmesek, kendisini tanımasak, imza marka otomobilini bilmesek bir ihtimal bazı şeyleri düzeltmek istiyorlar derim, inanırım, hakkını arayandan yana yeminle olurum.

Sinirlendim... Anla beni ey okur.

Çek Bir Fırt

'Sıkıntı var' deyip duruyor ya Sergen, cidden sıkıntı vardı dünkü maçın ilk yarısında. Avrupa Kupaları'nda jeneriklik goller yeme hastalığı olan takımımız listeye bir yenisini eklerken bu defa defansın da hatası vardı. İlk yarının sadece bu golle geçiştirilmesi Hakan'ın ellerine bakıyordu, o da her kurtarışı sonrasında dönüp dönüp kızgın bir şekilde defansına. Quaresma yarı çelmeye takılıp düşmeseydi eğer bizim daha elemelerde Çek takımına takılıp düşme ihtimalimiz doğabilirdi. Vikingur maçında kaçan penaltının ehemmiyeti yoktu ama dünkü kaçsa fena olurdu açıkçası.


'You'll Never Drink Alone' yazıyordu bir pankartlarında. Artık maç öncesi aldıkları alkolün etkisiyle mi bilinmez maç boyu da susmadan bağırdılar kale arkasındakiler. Bir avuçtular ama nice Avrupa takımlarının tribünlerine taş çıkarttılar bence. Haftaya eski açığa gelir renk katarlar umarım. Tabi öncesinde İstiklal'de kafaları güzelleştirerek.

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kulağımızın Arkası Kaldı Yetmeeeeez

Keşke yukarıdaki gibi bir pankart açsalardı kapalıda. Dayak yiyeceğini bile bile asmak da güzeldir. Evet insan gibi dövmezler. Evet 50-60 kişi kovalar seni. Koltukların neresine bastığına bakmadan, arkana bile bakmadan, sağdan soldan gelen tekmelere aldırmadan, birazdan dayak yiyeceğini adın gibi bile bile hem de. Çok delikanlıysan git aç oğlum dediğinizi biliyorum. Evet ben açamam, o kadar yürekli değilim. Ama açabilecek adamlar var o tribünde. Yukarıdaki mizanseni yaşamadan hem de. Kim mi? Cevabı aşağıda.

Şu meşhur yaratıcı pankartları ete kemiğe büründüren adam. Beşiktaş'ın tribünlerine astığı hemen hemen her pankartta kendisinin adını görebilirsiniz, pankartın kıyısında köşesinde yazar: "Dewe". Yoksa ben mi yanlış biliyorum, o onun imzası değil mi? Yoksa böyle biri buradan sonrasını da okumanıza gerek yok.

Allah'ı var yetenekli adam. Hele hele sloganları da kendisi buluyorsa helal olsun. Hani bir gazetenin karikatürle gündemi belirleyen, o gazetenin görüşlerini aktaran (bakınız Salih Memecan) adamları vardır ya, onlardan hiç farkı yok.

"Yıldırım Demirören Yetmez"in sloganı kadar pankartı da artık meşhurlaştı. Her yerde kapalı tribünün göbeğindeki şaşırmış suratı görmek, Demirören'e methiyeler düzen çizgilere rastlamak mümkün. "Çıldırt bizi başkan, çıkart bizi baştan"ı ilk gördüğümde yaşadığım büyük çöküntüyü kelimelerle tarif edemem. Bir sezon boyunca bağırdığımız Demirören'i iki transferle sevmek gibi herkesin şu aralar kullandığı klasik cümleleri buraya yazmanın anlamı yok. Bunun yerine "Beşiktaş'ın sahibi kongre üyeleridir" bile Beşiktaş başkanının koltuğunu bırakma sebebi olmalıdır. Bunun arkasında kararlılıkla durulmalıdır mesela. Ne çabuk unuttuk Halkın Takımı ünvanını. Halkın çizgisiydi Dewe. Yazık oldu.

27 Temmuz 2010 Salı

Şşşşşşşşşşşşş...

Guti tam konuşmaya başlamıştı ki tezahürattan tezahürata geçen kapalıdan da "Yeeetmeeez Yıldırım Demirören" sesleri yükselmeye başladı. Başkan, Guti'nin kolunu dürterek susturdu ve tribünlerden yükselen sesleri keyifle dinledi... NtvSpor kameraları o esnada taraftarları gösteriyordu ve 'Transfer manyağı olduk, Yeter Demirören' yazılı bir pankart göze çarptı. Aylarca gelmediği stada Quaresma için düzenlenen imza töreni için ilk kez gelen başkan sonrasında Vikingur maçını koltuğundan izlemişti. Bu akşam da Guti'nin imza töreninde başroldeydi. "Robinho'yu da isteriz" diye haykıran binlerce taraftarına gülücükler saçarken aslında bir nevi deplasmanda atılan gol sonrası yapılan sus hareketini yapıyordu içten içe. Robinho gelir mi bilmem ama başarı yakalanamaz ve bu borçlar kapanmazsa Robin Hood bile gelse kurtaramaz bizi.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Guti'nin Hayali

'Hayalim üç kelime, o da şöyle; evli, mutlu, çubuklu...'

Guti Gelince Ben de...

İşim gücüm yokmuş gibi Türk Patent Enstitüsü'ne Guti yazdım. Guti'nin isim hakkını Özgenç Elektrik Yapı Malzemeleri Tekstil Gıda Nakliyat San. Tic. Ltd. Şti almış görünüyor 2001 yılında. Ne alaka di mi? Vardır bir anlamı mutlaka. Guti'yi de aldı geldi büyük başkan (!) "Lan ne yapsam yaranamıyorum" demiyordur artık. Resmi sitede de yazmış "Guti İstanbul'a geliyor" diye. .
Manyaklığa devam edip Amokachi yazıyorum. Bu sefer de bir bisküvi markası karşımıza çıkıyor. Negro gibi bir bisküvisine Amokachi adını vermiş olsa gerek. Ben görsem almam o bisküviyi:) Bu yaratıcı firmamızın ismi Şimşek Bisküvi ve Gıda Sanayi.
Bu post sonrasında antidemirörenciliğe devam diyerek yönetim uyuma demek istiyorum.

25 Temmuz 2010 Pazar

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Ferrari'sini Satan Bilge Schuster

Biz taraftar olarak haftalardır çeşitli denklemler kurarak takımdaki yabancılardan 6+2+2 oluşturmaya çalışıp, kimini sattık,kimini kiraladık kafamızdan. Her ankette 'kim gitsin' sorusuna değişik yanıtlar geldi. Tabata diyenler oldu çokça. Zaten büyük takım topçusu değil diyerek çizildi bir kalemde. Oysa ki tek suçu geldiği takıma ödenen bonservis bedeliydi belki de. Delgado dendi hatırı sayılır miktarda. Sabır taşına dönmemize karşın onun Zurih maçı dışında kritik bir maç döndürdüğünü göremediğimiz söylendi gerekçe olarak. Zapotocny de ilk akla gelen isimlerdendi. Bursa formasıyla İnönü'de bize attığı gol sonrası yaşadığı sevinç ona olan sempatiyi kaybettirmişti taraftarın gözünde. Fink demeye dili varmayanların belleklerinde hala Fener'e attığı o müthiş gol tazeliğini koruyordu. Diyenler de vardı, malum el mahkumdu ve biri gidecekti. Sivok, Ernst, Bobo ve Ferrari ise ismi geçmeyen dört oyuncuydu bu listede. Çiçeği burnunda Hilbert'in ortadan kayboluşu ve Tello'nun gidişiyle hesap yapan kafalar iyice karışmıştı ki hocanın son kararı bizi hepten şaşırttı. Geçen sene, hani o Zapo'nun gol attığı, Bursa maçında yaşadığı sakatlık sonrası onsuz oynamak zorunda kaldığımız maçlarda hep zorlanmıştık. Dönüşünü dört gözle beklediğimiz adamın şimdi gözden çıkarılışını izliyoruz hep birlikte. Bu işin kitabını yazan Schuster. Biz sadece blogda yazıyoruz...

23 Temmuz 2010 Cuma

Erman Toroğlu Ekürisini Buldu

Lig Tv ile ilişiği kesilmesine en çok kankası Sansal üzülmüştür herhalde. Kendisinin bile o kadar çok üzüldüğünü sanmıyorum. Sivri dili, bazen doğru bazen yanlış olsa da ölümüne savunduğu fikirleri, patavatsızlıkları, tuvalet kağıtlı açıklamalarıyla ekranı renklendirdiği su götürmezdi. Aylardır ekrandan uzak kaldı diyeceğim ama aksine her kanalda karşımıza çıktı bu zaman zarfında. Hatta ekranla sınırlı kalmadı; yazılı basın, internet dışınında billboardlarda bile gördük kendisini. Yorumculuğundaki gibi oynadığı reklamlardaki sözleri de etkili ve ona özel seçilmişti. Media Markt için "Ben aptal değlim!" derken, Pakplast için "Bu boru başka boru" diyordu. Bir değişik replik de nesine.com için geldi; "Oynamadan kazanamazın". Sene başından beri bu reklamlarla belleklerdeki yerini korudu ve sezon başlamadan kanalını seçti, kendisine eküri olacak kişiyi buldu Erman Toroğlu. Yeni sezonda Kanaltürk'te Serhat Uluönder'in sunduğu programda Ahmet Çakar ile birlikte yorumlayacak maçları. Maçlarda 2 yan 2 de orta hakem uygulaması düşünülürken (hatta uygulanmışlığı da oldu) ekranlarda bakalım iki eski meşhur hakem nasıl olacak. Birinin 'penaltı yok' dediğine öteki 'adam öldürmeye teşebbüs' mü der, biri sarı derken öteki cart kırmızıyı çıkarır mı göreceğiz. Hakemliklerinde es geçtikleri onca pozisyon sonrası ahkam kesmeye beraber devam edecekler yani. Körler, sağırlar birbirini ağırlar...

Veee Beşiktaş'ımız Dört, Vikingur Sıfır

Pazar günleri TRT'de Telekutu yarışmasını sunarken biri eline skorların yazılı olduğu kağıdı tutuşturunca programa ara verip skorları aktarırdı. Bizim maça sıra gelince, tabi skor lehimizeyse, keyifle gülümseyerek söylerdi skoru. Bugün ölümünün onuncu yıl dönümü ve kendisini özlemle anıyoruz.

22 Temmuz 2010 Perşembe

Gölge Oyunu

Maçın bitmesini bekleyemedim. Beşiktaş Maribor'dan sonra en rahat maçına çıktı. Deplasmandaki en farklı galibiyetini bu maçta da alabilirdi rahatlıkla. Maç için şu şöyleydi bu böyleydi denecek pek birşey yok. Gözüme çarpan bazı noktalara değinip bırakıyorum.

Bu kadar uzun gölgelerin olduğu bir maç daha önce izlememiştim. Güneş hep batmaya yakın kaldı.

Batmaya yakın olan güneş deniz tarafından göz hizasında olduğu için o kaleye atak yapan gol atamadı gibi abuk bir tespitte yapılabilir tabii. Yokuştaki kale gibi.

Dünyanın hiçbir yerinde batan güneş kale arkasına direkt vurmaz. Eskiden gündüz maçlarında numaralı gölge olsun diye böyle yapıldı gibi bir inanış hakim. Bu stadyum başkaymış hakikaten.

Vikingur'un Selamı Var

Biz Vikingur size Faroe Adaları ya hoş geldiniz diyorum ve bir onur size karşı futbol oynamak için.

21 Temmuz 2010 Çarşamba

TSL Harita

Turkcell Süper Ligi takımlarına göre harita bu şekilde oluşuyor. En çok yolu Trabzonspor yapacak. Dört deplasmanı şehir içinde olan İstanbul takımları ve haritanın ortasında bulunan Ankara takımları ile Eskişehirspor da kısa mesafeler yapacak nispeten. Diyarbakırspor'un düşmesiyle doğumuz alt liglere talim. Nerde Erzurum, nerde Van? Siirtspor başkanı , nam-ı diğer 'Jet Fadıl', Fadıl Akgündüz, TFF olağan genel kurulunda Aziz Yıldırım'la tartışıp, Federasyona da yüklenerek doğu takımlarının tasfiyesi için düğmeye basıldığını söylemekle kalmamış, "Kendi ligimizi kurarız" diye çıkışmış utanmadan. Üst liglere çıkmalarının engellendiğinden falan bahsetmiş. Dardanel'in desteğiyle maçlarda ton balıklı sandviç dağıtan Çanakkale gelir bir tek aklıma. Onun dışında ligde yıllardır bir Trakya takımı göremedi bu gözler. Üj bej diye konuşan dört il kendi ligini kurmaktan hiç bahsetmedi bugüne kadar. Biz Karşıyaka, Altay ve Göztepe'den birini beklerken Buca'yı karşımızda bulduk. Hem de daha Bank Asya'daki ilk senelerinde bu mutluluğu yaşadılar. Bence sağa sola bok atıp, rüzgar yapmaktansa geçmişten ders, günümüzden örnek alıp geleceği planlamalı.

(Fotoğraf: Facebook Eskişehirspor sayfasından)

20 Temmuz 2010 Salı

Tello

Geçen senenin Galatasaray'ından hiç farkımız yok. Dos Santos, Jo, Elano, Keita gibi yıldızlarla sezonun "kupayı şimdiden verelim" takımı olarak öne çıkan Galatasaray'ı gibi bugün Beşiktaş'ı gösterenler yok değil. Hakan Şükür, Sergen Yalçın ve daha niceleri. Üstelik bu kadar isimli yabancı gelince, elde mevcut oyuncuların bazılarına da yol gözükmüştü, bakınız Nonda. Beşiktaş'ta da durum pek farklı değil. Zira Tello şu an Eskişehir yolunda. Onu izleyecek oyuncu Holosko ya da Fink olacak sanırım. Hele hele Ferrari gibi bir oyuncunun gereksiz konumuna sokulması meselesi var ki hangi akıl buna mantıklı der onu da çözemiyorum. Futbolun ortak aklının Ferrari için birleşeceğinden hiç şüphem yok çünkü.

Bern Schuster'in İbrahim Üzülmez'in yerini İsmail Köybaşı ile doldurmak yerine Tello'yu elde tutup sol kanat için kullanmasını, yönetimin yediği boku temizlemek adına Tabata'dan kopabilme yürekliliğini göstermesini beklemek ne derece adaletli onu da bilemiyorum. Schuster'in seçimi Tabata'ydı ama yönetimin prensini gönderip yakalanan rüzgara karşı işememek gibi bir düşünceleri olduğundan da kıllanmaya başlıyorum.

Tello ne verdi Beşiktaş'a diyenler çıkabilir, bunca sene Beşiktaş'ta ne yaptı diyenler çıkabilir. Bunun da kendi içinde mantıklı bir yanı var elbette ama kardeşim superman arıyorsan Tabata'nın o takımda işi ne diye de sormazlar mı adama?

18 Temmuz 2010 Pazar

RTE & GFB

"Genç Fenerliler, Genç Fenerliler... Başbakanını gönülden sever!"

İstanbul'da dün Dolmabahçe-Bomonti tünel açılışında konuşma yapan Recep Tayyip Erdoğan'a karşı sevgi gösterisinde bulunan bir grup Fenerbahçeli böyle bağırmış. Ellerinde GFB atkılarıyla başbakana ismiyle tezahürat yapan grubun 'Genç Fenerbahçeliler Referanduma Evet Diyor' ve 'Genç Fenerbahçeliler Başbakanımızı Gönülden Sever' yazılı iki de pankart hazırladığı görülüyor...

Tünel açılışı olduğunu duyup Bilica'nın kazdığı tünelden etkilenerek bir sahiplenme duygusuyla mı geldiler, Başbakan Fenerlidir ne dese yeridir zihniyetiyle şak şakçılığa mı bilinmez. Oraya kadar gelip de referanduma 'Evet' diyen onca Fenerliden kaçının referandumun kelime anlamından haberi vardır o da bir muamma. Benim anlayamadığım nokta neye göre karar verilip de koskoca bir taraftar grubunun adıyla hareket edildiği. GFB'li olup da sevmeyen, 'hayır' diyen yok mu? Elbette vardır. Bunun için bir oylama yapıp öğrenmek de mümkün olmadığına göre bu tip işlere hiç bulaşmamak en azından tibün dışında tribün yapmamak en doğrusudur diye düşünüyorum.


Haberin iki farklı linki mevcut. Biri bu, diğeride şu.

16 Temmuz 2010 Cuma

Cezmi Baskın


Beşiktaş-Vikingur maçını izlemek için indiğim kasaba meydanındaki kahvede yanımdaki boş sandalyeye Cezmi Baskın oturunca o günün piyangosunun bana vurduğunu anladım. Meğer adam hasta Beşiktaşlıymış. Her pozisyonda ayağıyla topa vuruyor, piposunu bir yakıyor bir tazeliyor. Birası, cigarası, Beşiktaş'ı, Bozcaadası... Keyfi yerinde izliyor. Futboldan da anlıyor. Quaresma'nın yer değiştirdiğini, sezon içerisinde de bunu bol bol yapacağını çevresine anlatmaya çalışıyor. Ben de Quaresma'nın arkasında Ekrem'in oynamasının şart olduğunu tespit ediyorum kendimce doğru söylüyorsun kardeş diye onaylıyor. Sonra Neşeli Hayat'taki tiplemesinden konuşuyoruz. "Abi Neşeli Hayat'taki tipleme çok güzeldi" diyorum. Sağol kardeş diyor. Ulan Tuncel Kurtiz mi yoksa bu diye şüpheye düşüyorum. Devre arası film ve dizi setlerinin saatlerini Beşiktaş'a göre ayarladığından bahsediyor. Velhasıl kelam iyi Beşiktaşlıymış.

Geçelim

Hızlı hızlı geçelim. Temmuz'un sıcağında bırakın top oynamayı, okey oynamak bile sıkıntı. Haydi bizimkiler buralı, garibanlar 10 derece sıcaktan kalkıp geldiler bir de. Sahada rakibi hafife almayarak hazırlık maçı değil, bir eleme maçı oynadığının bilincinde, sürekli saldıran iştahlı bir Beşiktaş görmek hepimizi memnun etti. İlk maçtan işi bitirip gereksiz stres yaşamamak adına net bir skorla ayrılındı sahadan. Hücum oyuncularının bolluğuna karşın pozisyonları gole çevirmek kolay olmasa da Vikingur topu yarı sahasından çıkarmakta başarılı olamadığı için oyun hep onların sahasında geçti. Quaresma ilk maçında oldukça istekli göründü, seyircinin de ricasıyla kullandığı penaltıyı imza törenindeki gibi tribünlere yollasa da notu pek kırılmadı. Onun dışında sahadakiler hep tanıdık yüzlerdi aslında. Aylar sonra Delgado, Guti'ye benzeyen simasıyla Erhan, Beşiktaş'ın çocuğu Nihat Kahveci, hırsından gram kaybetmemiş Nobre, kimseciklere yaranamayan Tabata...

Maçın sonunda Beşiktaş'ı alkışlarla uğurlarken taraftarı alkışlayan Vikingur'a da büyük alkış geldi tribünlerden. Hep bir ağızdan "Vi kin gur! Oley oley oley!" diye bağırılırken etkilendikleri yüzlerinden belliydi. Ne de olsa kendi 2000 kişilik statlarında ortalama 400 seyirciye oynayan bir takım. İstanbul'dan uğurlanırken "Vikingur bu sene seve seve şampiyon" tezahüratını anlayamamış olasalar da büyük keyif alarak döndükleri kesin. Bir hafta sonra rövanş. Biz de hızlı hızlı bu eleme turlarını geçelim, daha serin havalarda seri galibiyetlere alkış tutalım hep beraber.

14 Temmuz 2010 Çarşamba

Hayal Ettiğin Müddetçe...

Sabah evden çıkmadan NTV Spor'daki 7-10 programına göz atarken Batuhan'ın röportajına denk geldim. Eskişehir'de mutlu olduğundan bahsederken takımın durumunu değerlendirip, gelecek sezon ve sonrası için düşündüklerini şöyle özetledi;
"Benim öyle büyük hayallerim yok Avrupa'da oynamak gibi falan. Burada mutluyum, Eskişehir'i layık olduğu yere taşıyıp, futbolu burada bırakmayı istiyorum".

Bulunduğu kulüpte mutlu olmak elbette herşeyden önemli. Formasını layıkıyla terletmek, o takımı yukarılara taşımayı hedeflemek de olması gerekenlerden. Gelgelelim Batuhan henüz 19 yaşında ve 'büyük hayallerim yok' diyor. İnsanın büyük hayallerinin olmaması eleştirilecek bir durum olmayabilir ama "İnsan alemde hayal ettiği müddetçe yaşar" diyor Yahya Kemal.
Diğer tarafta Batuhan'ın bir benzeri, ondan sadece iki yaş büyük olan Thomas Muller, alt yapısında yetiştiği kulüpten ülkesinin milli takımına yükselip forma giydiği ilk Dünya Kupası'nda 5 golle altın ayakkabı ödülünün sahibi oldu. Yaşına bakarak üç Dünya Kupası daha görme ihtimali üzerinden yola çıkarsak, hem ülkesi adına hem de Dünya Kupası tarihinde en çok gol atan futbolcu olmayı hayal ediyor mudur diye düşünüyoruz.

13 Temmuz 2010 Salı

Çubuklu

Çubuklu forma çıkıyor. Maça iki gün kaldı, Vikingur biletleri ortada yok. Yeni formanın tanıtımı resmi sitede yine Quaresma üzerinden yapılıyor. Guti gelecek deniyor, hatta belki Raul. Onu da Ahtapot Paul'e mi sorsak acaba?

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Gutini Yiyim Başkan

İki yıldızı unutma, vefasızlık yapma.... Bu değirmenin suyu nereden geliyor, kimler kaça satılıyor diye sorma.

Iniesta, Amsterdam Yasta

Maç öncesinde gelin gibi süslenmiş evler
.
Çiçek tarlası
.
Yıkılış
.
Alooo, abla bayıldı arkada..
.
İspanyol arkadaşlara sms : .BN. HAKEM!
.
Göremediğimiz bir merdiven mi var ortada?
.
Burası da İspanya.
Havuzun ortasında iki bayan ve etrafında onlarca eleman.
Dönüp bakan bir kişi bile yok.

Casillas'tan Zafer Öpücüğü

Maç sonunda sevinç göz yaşlarını tutamayan Casillas, kendini de daha fazla tutamayarak röportajın sonunda sevgilisinin dudaklarına yapışmış. İnanmazsanız bakın.

10 Temmuz 2010 Cumartesi

İspanya Soyunma Odası



Almanya maçı sonrasında İspanya kraliçesi futbolcuları tebrik etmek için soyunma odasına inmiş. Çoraplar ortalığa fırlatılmış, pet şişeler yerlerde, kadın neredeyse birinin üzerine basıp düşecek. Tek tek ellerini sıkarken en son duştan çıkan Puyol'la karşılaşıyor. Yarı çıplak Puyol'a laz muamelesi yapan arkadaşları da "Uy uy!" tezahüratları ile karşılıyor sanki onu.

9 Temmuz 2010 Cuma

Nartallo Rakamla10'da

Eski futbolcumuz Osvaldo Nartallo yazar olarak değil ama konuk olarak ilerleyen günlerde Rakamla10'da olacak ve kendisiyle bir röportaj yapacağız. Kendine has stili ve attığı enteresan gollerle akıllarda kalan, sadece bir sene Beşiktaş forması giymiş olmasına rağmen hala yüreğinde Beşiktaş sevgisini taşıyan Nartallo hakkında merak edilenlerin yanı sıra Beşiktaş ile ilgili düşündükleri burada olacak. Sizinde sormak istedikleriniz varsa bize iletin.

Kupa Galipleri Finali Yemini

Hollanda-Uruguay maçını AcademY'nin evsahipliğinde Premier, KC ve Sacripante Re ile izledik. Maç öncesi biralar, ayıptır söylemesi köfteler falan derken maç saati geldi çattı. O sırada AcademY'nin önceden tahmin ettiğim arşivini de görme şansı buldum. Ama böylesini beklemiyordum. İnanılmaz bir arşive sahip olduğunu peşin peşin söylemeliyim. Maçın başlamasına dakikalar kala kutu içerisinde getirdiği eski gazete küpürleri, kombine kartları, maç biletleri ve aklınıza gelebilecek bir dünya nostaljik ürünlerle aklımızı başımızdan aldı. Hollanda'nın inanılmaz ilk golüne kadar kimse maça ilgi göstermedi. Hatta maçı bırakıp gazete küpürlerindeki oyuncuları tanıma yarışına girdik. O kadar kıymetli gazete küpürleri ki bunlar, kesilen gazete küpürünün arkasına denk gelen yazıların bile değeri çok büyük.
Eğer kendisini kafalayabilirsek burada zaman zaman vakti geldiğince yayımlayacağız. Ama aralarında biri var ki paranızla satın alamazsınız. Beşiktaş'ın Bursaspor'u 3-1 yendiği maçın radyo kaydı. Mehmet ve Metin'in aynı topa vurup gol yapmaları ve adını hatırlamadığım spikerin bu durumu dinleyicilerine aktarırken çektiği acı, arkasından gelen Beşiktaş kapalısının sesi... Tarif edilmez dinlenir bu tarihi eseri bir gün burada zamanı geldiğinde yayınlarız.
Yukarıdaki poster de kendisinin arşivinden ufak bir parça. Milliyet Gazetesi'nin iki sayfa halinde parça parça verdiği bu posteri anlatmaya gerek yok. Kendisi herşeyi anlatıyor zaten.
Kupa Galipleri sözü veren takımın şu an neler yaptığını anlatan bir yazı yazacaktım fakat bazı isimlerin ne yaptığına ulaşamadığım için haksızlık etmek istemedim. Yalandan yeminler etseniz de, umutlandırıp utandırsanız da canınız sağolsun.

Pele Türkiye'de

Sene içerisinde Milan'la kardeş kulüp olan Eskişehirspor'un başkanı Halil Ünal İtalya'ya gitmişti. Dönüşünde Milan'dan oyunucu getiremedi ama Inter ve Porto'da oynamış Vitor Hugo Gomes Passos Eskişehir'e geliyor. Orta saha ve ön libero mevkisinde görev yapan 1987 doğumlu Pele lakaplı futbolcunun karşılama yeri ve imza töreninin yapılacağı mekan da oldukça ilginç; 'Baksan Sanayi Sitesi'nin girişindeki Birsen Kebap Önü". Sponsor olmaları pek mümkün değil, gelir gelmez adama kebap da yedirilmez. Neden orada bir karşılama yapıldığını merak ediyorum, Eskişehirli arkadaşlarımdan öğrenebilirsem paylaşacağım.
Bu arada Tello için de girişimler sürüyormuş. Zapo diye de duymuştuk önceden ama henüz ikisi için de netleşen bir şey yok.
.

-Az önceki imza töreninden-

Sweinsteiger'in Zor Anları

Maç sonrasında o röportaj verirken, kupa sevincini yaşayan İspanyollar da arkasında tren yapıyor.
Ayıp denen bir şey var...

Youtube için buraya, Facebook buraya tıklayınız.

(Video Euro 2008'den / Düzeltme için Sportman'e teşekkürler)

8 Temmuz 2010 Perşembe

Bize "Umre" de Trabzon

Bu vesileyle Miraç Kandiliniz de mübarek olsun.


Gitti Keita Geldi Sayko

Galatasaray'ın Adnan kişileri Keita'nın satışının nedenini futbol ahlakı olmaması, saha içindeki tutumları, rakiplerine yaptıkları faullere kadar götürünce ulan helal olsun be demekten kendimi alamamıştım. Salakmışım.

Bugün Galatasaray Lorik Cana adında bir psikopat aldı. Videosu burada. Gerçi ben böyle psikopat futbolcu severim. Can-ı gönülden oynayan, sürekli anasına küfür ediliyormuş gibi saldıran ama Adnan Bey ve çevresi ne yapacak bilemiyorum.

Çeşitli Almanlar

Kıyamam...
.
.

Hesabına iddiaya girdiniz de paranız mı yoktu?
Ayrıca o ablanın boynundaki steteskop ne alaka?
.
.

Yalandan üzülenler...
(Objektife bakıyor bir de zilli) .

Fotoğraflar: Bild

A.C.A.B.

All Colours Are Beautiful (Bütün Renkler Güzeldir) şeklinde açıklayarak futbolun dostluk, kardeşlik olduğundan dem vurup,
'her renge saygımız var memur bey' diyerek kandırmışlar muhtemelen...

7 Temmuz 2010 Çarşamba

Vuvuzela Başa Bela

Orhan Yıldırım yazmış Fanatik gazetesinde; İnönü Stadı'nda bu sezon vuvuzelalar ötecekmiş. Top rakipteyken öttürülmeye başlanacak, Beşiktaş akın ederken ise ses kesilecekmiş. Rakipleri rahatsız etmek amacıyla çalınacak olan vuvuzelalar Beşiktaş'ın temposu düştüğünde de devreye girecekmiş. Ses tonunu teşvik edici şekilde ayarlamak kaydıyla.

Haydi diyelim ki yukarıdaki fotoğraf geçen sezon ortasında Manisa deplasmanından yani bizim tribüne girmişliği var vuvuzela denen illetin, zaten kulüplerin rengini taşıyan ördek sesi çıkaran o garip aletlerden daha kurtulamamışken bu kafa ütüleyici öttürgeçlerin stadımıza girişine (özellikle kapalı) hiç sıcak bakılacağını zannetmiyorum. Hepsini geçtim girdi ve millet öttürmeye başladı, ulan Beşiktaş'ın temposunu arttırmak için nasıl bir melodik ses çıkartacak? Hüsnü Şenlendirici bile becerememişken bizim tribünde var mıdır öyle bir babayiğit? Hayır yaratıcı tribünüz, bestekarız vesaire ama vuvuzela mevzusu başka...
İlla ki hücum borusu istiyorlarsa da ; "Dat diri dat dat, dat diri dat dat, dat diri dat dat, daaaaaa dat!..."

5 Temmuz 2010 Pazartesi

Serencebey'den

Yeni genel müdürümüzün görev ve yetkileri tam olarak tanımlanmış ve tüm personelle birlikte yöneticilerimize duyurulmuştur.

BJK A.Ş’nin halka açık olması sebebiyle Maliye, SPK denetimine tabii olduğunun ve genel müdürün şahsi sorumluluğunun bulunduğunun bilinciyle;

“Dernek ayrı, A.Ş ayrı” safsatasına inanmadan hem dernek hem de tüm A.Ş’lerde etkin olur,

Personel fazlalığı ve lüzumsuzluğu konularıyla yakından ilgilenir,

Tüm satın almalara direkt müdahale eder,

Masraf adı altında giren tüm faturaları kesin muhasebe kaydı yapıldıktan sonra kontrol eder,

Bankalarla görüşerek komisyon oranlarının makul ve mantıklı seviyelere inmesini sağlar,

Faktoring şirketlerinden yapılan borçlanmanın evraklarına ve faiz oranlarına azami dikkati sarf eder,

Kendisini genel müdür zanneden yöneticilere karşı dik ve dirayetli durur,

Özveriyle çalışan gerçek Beşiktaşlıları korur ve kollar,

Ücret dengesizliğine parmak basar,

Kartal Yuvaları sorunsalına neşter atar, özveriyle çalışan ekibin her zaman arkasında durur,

Pazarlama departmanının hem ücret dengesizliğini hem de elaman ihtiyacını en kısa sürede olması gereken düzeye getirir,

Çok değerli IT ekibine gereken önemi, değeri ve desteği verir,

CRM çalışmalarına hemen başlar,

Çok değerli Beşiktaş arşivlerinin derhal ve zaman geçirmeden digital ortama aktarılmasını sağlar,
Başkan’ın desteğini her zaman yanında hisseder,

Sponsorluk görüşmelerine direkt muhatap olarak yerlerde sürünen sponsorluk ve lisansiye gelirlerinin artmasını sağlar,

Herhangi bir incelemede ciddi KDV sorunları yaratacak bedava biletin önüne geçer,

Kendisini baba Demirören’in adamı safsatasını, yalanını anlatanların söylemlerine güler geçer,

Seçim kazandırdığını iddia eden yüksek maaşlı sahte kahramanlara prim tanımaz,

Dedikodu sitelerinden hiç etkilenmez,

Moralini hiç bozmaz,

vs, vs, vs…

Her Kez 15.000 TL İster

Beşiktaş Dergisi'nin genel yayın yönetmeni ve Beşiktaş'ın iletişim şeysi Çiğdem Işık görevine son ya da istifa -neyse artık- meselesi olunca yerine taliplerde çoğalmış. Önce Çiğdem Işık kimdir ne iş yapar? Dışarıdan göründüğü kadarıyla derginin yazı işlerini ve kulüp içerisindeki iletişimi sağlar gibi genel bir tanım yeterli olabilir. Yalanlamalar, açıklamalar hep onun üzerinden döner diye de düşünmekteyim. Aldığı maaş doğru ya da yanlış bilmem ama 15 bin TL imiş. Muhteşem bir para gerçekten. İşin tanımı bu kadar esnek, parası bu kadar yüksek olunca taliplerinin de çoğalması mümkün elbette.

İsmi geçenler listesine bir göz attım da ilk dikkatimi çeken Hayri Ülgen oldu. Daha geçen gün yazısına attığı başlık aklıma geldi: "Q7'ye her kez hayran"

Bu başlığa aylık 15 bin az bile. İlk beş arasına kendisini atmış olmasına tebrik koyuyorum:) Helal olsun. Bu memlekette hemen iletişim fakültelerini kapasınlar. Hayri Ülgen bu performansla Beşiktaş'ın iletişim sorumlusu olmaya aday gösteriliyorsa, iletişim fakültesindeki çocukları da boşuna uğraştırmasınlar.

Efendim bu beş kişilik listede hiçbir şekilde fikir sahibi olmadığım Murat Tokel'i listeden çıkartırsam diğerleri için kısa kısa notlar düşebilirim.

İlk önce Itır Esen'den başlayalım. Kendisi eski yeşilçam yıldızı. Gerçekten hoş ve her maçı kapalı tribünde izleyen, fanatik derecesinde Beşiktaşlı bir ablamız. İsmini şimdi hatırlayamadığım bir orta ölçekli Beşiktaş sitesinde de yazı çizdirmekte. Yine de isminin bu liste için hafif kaldığını söyleyebilirim.

Şemsi Birben ismi ise bana kartal haberden aşina. Sürekli sansasyonel olaylar çıkartan biri. Perde arkası yazan ya da yazdığını sanan ve öyle de sunan bir isim olması sebebiyle bence o koltuğa oturacak adaylar arasında yer alması bile şaşırtıcı.

Gelelim Gökhan Dinç'e. Sevdiğim bir arkadaşım üzerinde çok emeği geçen kendisinin basın kökenli olması en büyük avantajı. Basın kökenli derken en azından herkesin bildiği ve uzun süre basının içerisinde yer almış olması hayli önemli. Benim liste başım Gökhan Dinç.

Bu görev için 15 bin TL alınması ise çok şaşırtıcı. Ulan biz mi salağız bunlar mı çok akıllı anlamıyorum. Para kazanmak bu kadar kolay mı yahu.

4 Temmuz 2010 Pazar

Camacho Çıldırır!



İspanya'nın Paraguay karşısında bulduğu golün sevinciyle İspanya'nın eski teknik direktörlerinden Camacho kopar...

Yutup açamayanlar, videosu için burayı tıklayınız .

2 Temmuz 2010 Cuma

Fenerbahce.org'a Göre 2009-2010 Sezonu Puan Durumu

Fenerbahçe'nin resmi internet sitesinde 2009-2010 sezonuna ait puan durumu aşağıda (02/07/2010 itibariyle). Son haftaya girilirken 56 puanımız vardı ve 5. liğimiz garantiydi. Son hafta Kadıköy'de aldığımız 1 puanla beraber 57 puanla bitirdik ligi. Hayır yani, oynadığımız maçı 33 göstermişler, "son maçı eklememişler mi acaba?" diye düşünülebilirdi ama dediğim gibi son haftaya da 56 puanla girmiştik.


2 kupanın acısını akıllarınca böyle alıyorlar,kendilerini tatmin ediyorlar heralde. Yoksa "teknik hata" mı ? Yoksa Bursa'dan gol haberi var da bizim mi haberimiz yok :)




Aziz Yıldırım'dan kendi internet sitesinin yayınladığı puan durumuna tekzip-yalanlama bekliyorum :)