Geçirdiğimiz Temmuz ayı Türkiye tarihinin en kara Temmuz ayları listesinde açık ara önde gider. Bu kadar şehit, bu kadar kavga-gürültü, küfür-kıyamet, istifalar ve zafer çığlıkları, kamplaşmanın ağa babasına şahit olmak...
Allah'ın her belası başımızda dolandı durdu. Bir tarafta ötekileştirilmişlerin zaferi diğer tarafta yeni ötekileştirilenler. Birbirinden nefret eden bu kadar çok insanın hala birlikte yaşıyor olması gerçekten inanılır gibi değil. Bir otobüsün içerisinde hiç sıkılmadan birbiriyle itişen yer kapmaya çalışan insanlar topluluğu gibiyiz. Kimse yadırgamıyor bu durumu. Ülkenin direksiyonundaki adamlar da sallanan otobüsü istedikleri yöne götürmekten geri kalmıyorlar bu arada. Herkes işinde gücünde.
Geçenlerde okuduğum bir yazıda Türkiye'de insanların şehit eşiğinin artık çok yukarılara çıktığından bahsediyordu. Bu aslında en kibar tabirler "Dünya .ikine Eyfel .ötüne" demekti. Ben parama bakarım, ben akarıma bakarım. Gerisi umurumda olmaz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de şike adında yarı siyasi, yarı gerçek bir operasyon, -ülkemizden beklendiği üzere- füze kalkanını, özerklik ve şehit haberlerini, zamları, sokak kavgalarını gölgede bırakmaya yetiyor. Paşalar, gazeteciler, suçsuz olduğu halde yatanlar, suçlunun yanında suçsuz olan, komploya maruz kalanlar... Telefonuna yanlışlıkla mesaj yerleştirilen, komplo kurulan teğmenler (kitabı da yeni çıktı şu an adını hatırlayamadım)...
Bunların hepsinin bir anda önüne geçiveriyor futbol. Herkes hukuk kurallarına daha bir sarılır oluyor. Gerçekten de hukuksuz bir dönem yaşanıyor Türkiye'de. Fakat bunu futbol olaylarından sonra dile getiriyor olmamız da bu ülkenin ayıbı. Mesela Balbay ve Tuncay Özkan suçsuz yattıklarını, suçlarının yüzlerine okunmasını istiyor. Bu durum Aziz Yıldırım'ın ya da Tayfur Havutçu'nun içinde bulunduğu durumdan iyi mi?
Şike var mı? Adına şike, teşvik artık ne dersek diyelim olmadığını söyleyen ancak gerizekalıdır. Yok diyen yalan söyler. Şike vardır. Hep vardı. Şu an yaşanan olaylarında altından hiçbir şey çıkmayacağını kimse iddia edemez. Fakat iş suçluyla, suçlu yapılmak istenen arasındaki ince çizgide cereyan edince kafaların bulanması da kolay oluyor. Bir de hukukçular daha iyi bilir ama bir gazetecinin belgelere herkesten önce ulaşması, hatta avukatlardan önce ulaşması linç kampanyasının bir belirtisi değil midir?
Hukuki olarak bir türlü punduna getiremediğin adamı gazetelere rezil ederek itibarını sarsmak bu ülkeye olan inancını bitiriyor insanların. Ulan Aziz Yıldırım'ı bu hale getiren adamlar benim defterimi iki dakikada dürüp elime verir demekten kendini alıkoyamıyor.
Dün Ali Ece'nin radyo programında söylediği gibi Mehmet Baransu'nun bildiğini ben ya da bir başkası neden bilemiyoruz. Bütün gazetecilere neden açmıyorlar. Mehmet Baransu tam 15 saat telefon konuşmalarını dinlediğini söylemiş mesela. Bu nasıl bir iştir anlayan var mı?
Aziz Yıldırım ile Serdal Adalı'nın bir ihale nedeniyle içeride oldukları gibi bir iddia da ortalıkta dolanıyor epeydir. Beşiktaşlı Ali Rıza Dizdar bir hukuk cinayetinin işlendiğini ve Beşiktaşlıların suçsuz yere yattığını bağırıyor Barbaros Meydanı'nda.
Korcan araba almadığını 55 bin euroluk bir araç için bunları yapabileceğinin inanılmasına şaşırdığını söylüyor. Hani Emenike'nin para sayarken görüntüleri vardı? Ne oldu o görüntüler? Son 5 maçın sonucu belliydi ya. Karabük, Ankaragücü ve Buca'dan kimler içerideler şu an?
Bir de bu adamların suçları hakkında eminsiniz ki cezaevinde tutuyorsunuz. O zaman bir an önce kararınızı verin. Futbolcusuna şike teklif edilen kulübün düşürülmesini mesela anlayamıyorum. İBB'nin hiçbir yöneticisi içeride değil. Ama İBB'yi küme düşürmekten bahset. Oyuncunun takımını satmasının bedelini neden kulüp ödesin ki? Eğer tüm bu açıklananlar doğruysa. Yapılacak şey çok basit. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Eskişehirspor küme düşürülmeli. Şike yapan yönetici ve teknik heyet kulübü bağlar, futbolcu kendini.