20 Ağustos 2011 Cumartesi

Eli Ekmek Tutmak


"Bir baktım kalenin önünde ekmek var..."

Böyle diyordu Tolga. Bilbao maçında kritik kurtarışlarının yanı sıra kale arkasından atılan yabancı cisimler arasından tanıdık olanı da seçip almıştı yerden. Öpüp alnına götürdüğü ekmeği kale direğinin dibine koyduktan sonra tekrar bütün konsantresini oyuna çevirdi. Ekmek yediği takımının gol yememesi için var gücüyle koruduğu kalede devleşirken, yaptığı bu hareketle de gönüllerde yer etti. Yalnız bu ülke insanı için değil, bütün insanlık için önemli bir simge ekmek. Atanı ayıplıyor, Tolga'yı alkışlıyoruz.

19 Ağustos 2011 Cuma

Şehitler Ölür...

Dün golden sonrasında ve öncesinde tüm tribünler "Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez" diye bağırdı. Ben bağırmadım. Çünkü "Şehitler Öldü Vatan Bölündü"... Kimse buna iştirak etmek zorunda değil benim siyasi görüşümdür.
Her sabah yaptığım gibi bu sabah da Hürriyet Gazetesi yazarı Yılmaz Özdil'i okumak için bilgisayar başına geçtim. Aynı başlık! Dün içimden geçenler usta bir kalemin elinde kelimelere dökülmüş. Bu bağlamda Almeida'ya teşekkür ederim. Hikaye doğruysa bir taraftarımızın isteğini yerine getirmiş. Güneydoğu'da olanlarla ne kadar ilgilidir bilemem ama bu hareketi bile benim gözümde onu farklı yere taşıdı. Geçen sezonki yazılarımı okuyanlar bilir bazı hallerine ayar oluyordum. Fakat dün geçen seneye göre daha formda gördüm. 9 numara yakışmış. Ayrıca bu ince davranışı beni çok etkiledi. Umarım devam eder.

Penaltı inanılmaz koftiydi bu arada!
Köybaşı ve Holosko klasik sinir bozukluğu.
Guti'nin bir olayını göremedik.
Pektemek ve Egemen umut verdi sağolsunlar.

Kötünün kötüsü bu takıma sidik zoruyla 3 gol beni çok mutlu etmedi ama Allah bereket versin.

Bu arada Kapalı'dan sonra kombine fiyatlarına ve endüstriyel futbola tepki göstererek bu sezon kombineyi Eski Açık'tan aldık. Çok güzel bir koltuk buldum açısı süper. Dürbün almayı düşünüyorum karşı kaleye yapılan ataklar için. Bakalım hayırslısı.

Son dip not: Siyah formayı hiç beğenmedim. Beyaz geçen senekinin aynısı sadece reklam değişik. Umarım diğer iki forma güzel olur da biz de bu sene forma almış oluruz. Bu arada yeni formayı alan çoktu. Milletin Colaturka'dan ne kadar bunalıp nefret ettiğinin bir göstergesi bence. Geçen yıllarda bu kadar yeni forma görmüyordum ilk maçta. Artı Kartal Yuvası'nda arkadaki reklamı nasıl sökeriz formanın üstünden diye hararetli tartışmalar vardı. Sonuç çıkmadı ama ben de çok kastım ama çıkartamıyorum.

Neyse.
Kombine kartımızı besmeleyle soktuk yuvasına girerken, hayırlısı olsun dedik. İnşallah böyle devam eder.

Gol Sevinci(!)

Jovanovic'in 1-2 yapan golü attıktan sonra yaşadığı gol sevinci gerçekten tuhaf. Türkiye'de bir oyuncunun böyle bir sevinç yaşaması durumunda yaşanacaklar ortada. Bence de bu kadarı fazla. Resmen tokat atmış teknik direktörü Ariel Jacobs'a.

18 Ağustos 2011 Perşembe

Kale Filesi ve Yasaklar

Beşiktaş'ın yeni sezon kale fileleri bu cins olacakmış. İyi güzel. Vallahi benim aklıma gelmişti aslında 2 sene önce ama TFF izin vermiyor demişlerdi. Sebep futbol oyun kuralları içerisinde dikkati bozma vs vs sanırım. Neresinden bakarsak bakalım saçmalık. Eğer gerçekten böyle bir sebeple izin verilmiyorsa saha kenarı led ekranlar için ne demeli? Onlar gözü daha fazla almıyor mu? Ben tribünde izlerken bile bazen rahatsız olabiliyorum. Yok nedeni boyanmış ipler daha az dayanıklı olması gibi bir sebepse belki anlaşılabilir ama nunların sonradan boyanmakla yapıldığına inanasım gelmiyor.

TFF yasaklamıştı şu fileye reklam işini de o zaman neden kaleci havlusunu asabiliyordu. Yani dikkati dağıtmaksa mesele kaleye asılı havlu da dikkat dağıtmaktı. Hakemler izin verdiler yıllarda havlunun fileye takılı olmasına.

Bir de Erman Toroğlu söylemişti vakti zamanında. Ben kaleci olsam havlumu köşeye asmam. Futbolcu kaleye bakınca ilk önce o havlunun asıldığı köşeyi görür oraya vurur demişti. Ne kadar doğru ne kadar saçma orasını bilemem.

Bir de TFF'ye şunu sormak lazım. Avrupa'da oyunun kurallarını, futbolcunun dikkatini dağıtmayan şey (Almanya'da ve Hollanda'da yaygın bu reklam mecrası) Türkiye'de nasıl oluyor da yasak oluyor...

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Benim Beşiktaş'ım Gelme Demez

Bir ara Garanti Bankası Boğaziçi Köprüsü'nün geçişlerini bedava yapmıştı. Garanti'nin 10. yıl şerefine. Güzel iş idi. Bunu bir yere bağlayacağım. Şimdilik beklesin.

Bugün Beşiktaş JK'nın Başkanı Sn. Yıldırım Demirören "Herkes maça parasıyla gelsin. Bilet alarak girsin" demiş. Doğru demiş. Biletsiz içeriye girmeye çalışmak olmaz. Fakat bunu parası olmayan Beşiktaş'lılar için kabul edilebilir bulmuyorum. Yani bir insana paran yoksa gelme demekle eş değer benim gözümde. "Ekmek değil, su değil parası yoksa gelmesin kardeşim" nesi ayıp diyenlere de cevabım var. Zevki için gelme demek ayıp olmaz diyene de Beşiktaş'lı için İnönü'de maç seyretmenin ekmek ve su kadar değerli olduğunu anlatmak lazım. Hal böyleyken ve Beşiktaşlı için maç günü maça gidememek aç ve susuz kalmanın bir başka şekliyse bu adama paran yoksa girme demek bana acımasızlık olarak geliyor.

Peki neler yapılabilir? Mesela ne yapsak da bu Beşiktaş'ı izlemeye parası yetmeyen kardeşlerimizi bir şekilde kanlı canlı Beşiktaş ile buluştursak?

Cevabı aslında gerçekten çok kolay. Ben bir hayal kurdum. Kuranı bir kurmayanı bin kere zaten.

Bir sponsor çıksa ve dese ki. Arkadaş sen belki farkında değilsin ama bu Beşiktaş taraftarı için Beşiktaş'ın stadı, tribünü, çimi ve o sahaya çubukluyla çıkan takımı çok önemli. Gel sen bana bir tribününün yıllık tüm biletlerini peşin peşin sat. Ben de Beşiktaş taraftarına burayı açayım. Beşiktaş taraftarı bunu hakediyor diyeyim. Şimdi bunu yapabilecek olan marka var yapamayacak olan marka var. Evet doğru.

Fakat ben bir hesap yaptım. Belki bakkal hesabı ama buraya yazıp not düşeyim istedim. Şimdi eski açık kombinesi 700 TL. Eski Açık'ın tek tarafı 2.500 kişilik olsa. 2.500 x 700 = 1.750.000 TL. Bu rakamı bir sponsor karşılasa ve ilk hikayemiz gibi bir işe döndürse muhteşem bir geri dönüş alır. Bazen osuruk gibi bir fikir çok değerli oluyor. Bu fikir osuruk olarak kalabilir ama iyileştirme yapılabilirse çok değerli de olabilir.

Her an gidebilecek bir basketbolcu için sponsor ararken her daim arkasında duran Beşiktaş taraftarı için sponsor da aranabilir.

12 Ağustos 2011 Cuma

Masalla Masalla...

Stat yıkılacakmıştı da, bu şike iddiaları varken kombine alınırmıymış da, aklansınlarmıştı da, yıldız transferi yokmuştu da masalla masalla...

Sert bir yazı olacak çünkü sinirliyim.

Fiyatlara tepki koyan taraftarımızı hariç, ykarıdaki gibi sudan bahaneler üretip 'kombine almayacağım' diyen taraftarlarımızı da kınıyorum. Hatta daha ileri gidiyorum ve bu arkadaşların g.tü başı oynamasın iki dakika delikanlı olsunlar diyorum!

Tuncay Özkan'ın "Biz Kaç Kişiyiz?" anketinin bir benzerini Beşiktaş taraftarına yapmak lazım. Çil yavrusu gibi iki dakikada dağıldılar. Zaten gönülsüzlerdi. Malesef bu yaygarayı kopartan sanal alemdeki Beşiktaşlılar. Çoğu sadece Digiturk'ten maç izliyor. Ayrıca "lig oynanmasın, tatil olsun, ertelensin!" diyen bir takım dingiller var ki ayda bir maç izlerler. Maddi gücü yetmesine rağmen kombine almayan, forma almayan, gerçek desteği vermeyen 'kahvehane tipi taraftar' artık boş laf etmesin lütfen!

Kombine alıp almamakla ve kombine fiyatlarıyla ilgili bir eleştiri yapılacaksa; 2011 sezonunda Mersin İdman Yurdu ile sağnak yağmur altında hafta içi oynanan ve taş çatlasın 5.000 kişinin geldiği maçın taraftarları yapsın, diğerleri boşa nefesini yormasın.

Yine ekliyorum %33'lük inanılmaz zamdan sonra tepkisini koyup kombine almayan arkadaşları alınlarından öpüyorum. En azından başka saçma bahaneler üretip, minareye kılıf uydurmaya çalışmıyorlar. Eminim fiyatlar insin onlar yine kombine kuyruğuna girerler. Fakat diğerleri artık beynimizi uyuşturmasın saçmalıklarıyla.

Ayrıca bir de forumlarda ve yorumlarda Barcelona - Real Madrid örneği veren kafasızlar var. Forma ve kombinelerin pahalı olmasıyla büyük takım olunmuyor. Ayrıca Barcelona'nın ligde 30€'a bileti var, sen bu sene Eski Açık'ta 70 TL'ye maç izleyeceksin. İki takım taraftarının ödedikleri para karşılığında ne izlediğini düşünürlerse biraz herkes için daha hayırlı olur.

Biz 3.500 kişiye oynayalım bu sene, üstüne zamma tepki veren 5.000'i de koy zaten o kadarız.
Biz kaç kişiyiz?
G.tü başı oynamayan, 8 bin - 10 bin kişiyiz.
Bence adamız.



Çocuklara Fazla Mesai Yaptırtmayın

Kulübün resmi sitesinde daha bir kaç hafta öncesine kadar "kombinelere yoğun talep" cümleleri dolaşırken, şimdiki açıklama biraz daha gerçekleri kanıksamış vaziyette. Takıldığım bir yer var; "Pazar günleri 11:00 - 17:00 saatleri arasında satışlarımız devam ediyor." denilmiş. Şu an satış rakamları 3.500'ü geçmemiştir eminim. Böyle bir ortamda pazar günü adam çalıştırmanın ne anlamı var?
Ayrıca ben kombile almaya gittiğim gün kasadaki arkadaşın üstünde sarı lacivert bir t-shirt vardı. Yani o pazar malından ne yazık ki farkı olmayan t-shirtlerimizden iki üç tane veremiyor muyuz? Artı o arkadaş Beşiktaşlı'ysa bu ne perhiz bu ne lahana turşusu...

10 Ağustos 2011 Çarşamba

Londra'nın Taraftar Haritası

Londra sokaklarında gördüklerimizle Türkiye'de çoğu zaman şahit olduğumuz olaylar arasındaki en belirgin fark göstericilerin holigan gibi davranıyor olması. Bu sebeple Londra'nın taraftar haritasına bakalım derim.

5 Ağustos 2011 Cuma

Alania

Beşiktaş, Alania ile eşleşti. Rakip Kuzey Osetya'dan. Olmadık bir coğrafyada olmadık bir rakiple karşılaşacağız. Şu an liglerinde ikincilermiş. Yukarıdaki gibi sonuç belli ama beklemediğimiz kadar zorlanabiliriz. Aşağıda ise nasıl bir ortamda oynayacağımız az çok ortada.

4 Ağustos 2011 Perşembe

En Güzel Çağlarımız

Aziz Yıldırım ile Tayfur Havutçu'nun kısa bir süre sonra serbest kalacağı konuşuluyorken Portekizli yardımcı antrenör görece sessiz sedasız takımla çalışmalara başladı. Portekizli olması takımdaki Portekizli oyuncu çokluğundan başka birşey değil tabii. Çünkü gelen ismi ben tanıyorum diyebilecek insan sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Futbolculuk yaşamında geldiği en yüksek nokta Porto (bir sene oynamış ama tutunamamış), teknik direktörlük kariyeri ise bir Portekiz finali (Leisuare yüksek ihtimal yanlış yazdım ama böyle birşey) ile sınırlı. Fakat bunda hiç yerilecek bir taraf yok. Bence oldukça güzel. Çok başarılı bir ismin gelmesi hem Tayfur'u rahatsız eder, hem beklentileri yüksek tutar, hem de medyanın hedefi yapardı.

Sessiz sedasız işini yapsın. Biz önümüzü kış tuttuk yaz çıkarsa bahtımıza. Ben böyle isimlerin başarılı olma ihtimallerini daha yüksek buluyorum. Bilmiyorum dikkatimi çektiği için mi ama sessiz sedasız gelen çok isim var başarılı olmuş.

Önümüzdeki haftalarda alacağı başarılı sonuçlarla Tayfur'un önünü kapatma ihtimalinin olduğunu düşünüyorum. Tayfur'un arkasında yalandan durulduğunun hepimiz farkındayız. Beşiktaş düşene vurmaz ya! Tayfur'un seneye bu takımı çalıştırma ihtimali ne yazık ki artık yok. Sadece vefasızlıkla suçlanmamak için Tayfur'u destekliyor gibi görülüyorlar.

İşin bir de Beşiktaş'a dokunan noktasını düşününce bu kulübün ne kadar şannsız, kısmetsiz olduğunu görüyoruz. Tarihinin en iddialı kadrosunu Schuster'e teslim edip yarım sezondan biraz daha fazlasına tahammül gösterilip takım öz evlat Tayfur ile devam edecekken onun da yarım kalan serüvenini bu kez Portekizli tamamlayacak. Yaklaşık iki sene aldığın yıldızlardan, yakalanan heyecandan gerek kendi hataların gerek konjonktür gereği verim alamıyorken hala Kobe peşinde koşup imaja yatırım yapmaya da devam edilmesi de ayrı bir vaka.


Bir kere de şu transferleri, imaj çalışmalarını ekonomiye, sportif başarıya çevirelim artık. Hep PR, hep imaj, hep duruş, her algı yaratma...

2 Ağustos 2011 Salı

Aziz Yıldırım'a Bunları Yapanlar Benim Defterimi İki Dakikada Dürerler Mantığı

Geçirdiğimiz Temmuz ayı Türkiye tarihinin en kara Temmuz ayları listesinde açık ara önde gider. Bu kadar şehit, bu kadar kavga-gürültü, küfür-kıyamet, istifalar ve zafer çığlıkları, kamplaşmanın ağa babasına şahit olmak...
Allah'ın her belası başımızda dolandı durdu. Bir tarafta ötekileştirilmişlerin zaferi diğer tarafta yeni ötekileştirilenler. Birbirinden nefret eden bu kadar çok insanın hala birlikte yaşıyor olması gerçekten inanılır gibi değil. Bir otobüsün içerisinde hiç sıkılmadan birbiriyle itişen yer kapmaya çalışan insanlar topluluğu gibiyiz. Kimse yadırgamıyor bu durumu. Ülkenin direksiyonundaki adamlar da sallanan otobüsü istedikleri yöne götürmekten geri kalmıyorlar bu arada. Herkes işinde gücünde.


Geçenlerde okuduğum bir yazıda Türkiye'de insanların şehit eşiğinin artık çok yukarılara çıktığından bahsediyordu. Bu aslında en kibar tabirler "Dünya .ikine Eyfel .ötüne" demekti. Ben parama bakarım, ben akarıma bakarım. Gerisi umurumda olmaz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de şike adında yarı siyasi, yarı gerçek bir operasyon, -ülkemizden beklendiği üzere- füze kalkanını, özerklik ve şehit haberlerini, zamları, sokak kavgalarını gölgede bırakmaya yetiyor. Paşalar, gazeteciler, suçsuz olduğu halde yatanlar, suçlunun yanında suçsuz olan, komploya maruz kalanlar... Telefonuna yanlışlıkla mesaj yerleştirilen, komplo kurulan teğmenler (kitabı da yeni çıktı şu an adını hatırlayamadım)...

Bunların hepsinin bir anda önüne geçiveriyor futbol. Herkes hukuk kurallarına daha bir sarılır oluyor. Gerçekten de hukuksuz bir dönem yaşanıyor Türkiye'de. Fakat bunu futbol olaylarından sonra dile getiriyor olmamız da bu ülkenin ayıbı. Mesela Balbay ve Tuncay Özkan suçsuz yattıklarını, suçlarının yüzlerine okunmasını istiyor. Bu durum Aziz Yıldırım'ın ya da Tayfur Havutçu'nun içinde bulunduğu durumdan iyi mi?

Şike var mı? Adına şike, teşvik artık ne dersek diyelim olmadığını söyleyen ancak gerizekalıdır. Yok diyen yalan söyler. Şike vardır. Hep vardı. Şu an yaşanan olaylarında altından hiçbir şey çıkmayacağını kimse iddia edemez. Fakat iş suçluyla, suçlu yapılmak istenen arasındaki ince çizgide cereyan edince kafaların bulanması da kolay oluyor. Bir de hukukçular daha iyi bilir ama bir gazetecinin belgelere herkesten önce ulaşması, hatta avukatlardan önce ulaşması linç kampanyasının bir belirtisi değil midir?


Hukuki olarak bir türlü punduna getiremediğin adamı gazetelere rezil ederek itibarını sarsmak bu ülkeye olan inancını bitiriyor insanların. Ulan Aziz Yıldırım'ı bu hale getiren adamlar benim defterimi iki dakikada dürüp elime verir demekten kendini alıkoyamıyor.


Dün Ali Ece'nin radyo programında söylediği gibi Mehmet Baransu'nun bildiğini ben ya da bir başkası neden bilemiyoruz. Bütün gazetecilere neden açmıyorlar. Mehmet Baransu tam 15 saat telefon konuşmalarını dinlediğini söylemiş mesela. Bu nasıl bir iştir anlayan var mı?


Aziz Yıldırım ile Serdal Adalı'nın bir ihale nedeniyle içeride oldukları gibi bir iddia da ortalıkta dolanıyor epeydir. Beşiktaşlı Ali Rıza Dizdar bir hukuk cinayetinin işlendiğini ve Beşiktaşlıların suçsuz yere yattığını bağırıyor Barbaros Meydanı'nda.

Korcan araba almadığını 55 bin euroluk bir araç için bunları yapabileceğinin inanılmasına şaşırdığını söylüyor. Hani Emenike'nin para sayarken görüntüleri vardı? Ne oldu o görüntüler? Son 5 maçın sonucu belliydi ya. Karabük, Ankaragücü ve Buca'dan kimler içerideler şu an?

Bir de bu adamların suçları hakkında eminsiniz ki cezaevinde tutuyorsunuz. O zaman bir an önce kararınızı verin. Futbolcusuna şike teklif edilen kulübün düşürülmesini mesela anlayamıyorum. İBB'nin hiçbir yöneticisi içeride değil. Ama İBB'yi küme düşürmekten bahset. Oyuncunun takımını satmasının bedelini neden kulüp ödesin ki? Eğer tüm bu açıklananlar doğruysa. Yapılacak şey çok basit. Beşiktaş, Fenerbahçe ve Eskişehirspor küme düşürülmeli. Şike yapan yönetici ve teknik heyet kulübü bağlar, futbolcu kendini.