29 Eylül 2010 Çarşamba

Kadıköy Deplasmanı

Paok maçı sonrasında forumlarda da konuşuluyormuş ama ben pek rastlamadım alt kat çok değerli olmuş. Paok gibi bir performans sergileyemedi tribünlerimiz ki bence o performansı göstermek Türk tribünleri için söylüyorum imkansız. Yukarıdaki sevince ortak olmayı bir türlü başaramadım. Hiçbir maçı o derece yakın bir yerde seyretmediğim içindir belki fotoğraf karesine girmek de nasip olmadı bu zamana kadar. Fotoğrafı büyütüp yaklaşırsanız pek tabii çok tanıdık simalara ve isimlere rastlayacaksınız. Mesela sol başta duran Hüseyin'in sevinci. Hemen arkasında Fenerbahçe tribüne dönen apaçi tayfa, onun yanındaki atletli dayı. Onun yanında hemen zevk sigarasını yakan çıplak vatandaş, onun yanında bloguna resim çıkartan belki de bir blogger. Kollarını kapıdan çıkartan koyduk mu sarhoşları. Bu sevinci anlatmak yazıya dökmek imkansız. Kimileri hak verir, sezonun en değerli anıdır yukarıdaki sevinç. Fenerbahçe'ye Kadıköy'de gol atmanın keyfini sürmek... Guti'nin tribüne koşması da ayrı bir güzellik tabii ki.
Fenerbahçe Migros tribününden görünüşü de budur. Önceki senelerde çok yer aldığım bu deplasman tribününde tepeye çok adam çıkmazdı. Bu sene boku çıkmış. Her önüne gelen tepeye tırmanmış. Sarı Emrah çıkar ve bağırttırırdı Alen gelmeden önce. Güzel olurdu. Susardı Kadıköy.
Atalar'ın pankartı da enteresanmış. Ben ilk kez rastladım bu pankarta.

Batmayı Gördün Ya...

Batmayı gördün ya, doğmayı da seyret; güneşe, aya batmadan ne ziyan geliyor ki?
Hz. Mevlana

27 Eylül 2010 Pazartesi

Guti Büfede, Quaresma Namazda

Üsküdar'dan Beşiktaş'a geçerken daha iskelede göze çarpmaya başlıyor siyah beyaz formalar. Çoğunluk Guti ve Quaresma'nın ismini yazdırmayı tercih etmiş. Haliyle maç günü Beşiktaş'a gelindiğinde etrafta bir sürü Guti ve Quaresma dolanıyor. Kimi büfede sosisli götürüyor, kimi köşede birasını yudumluyor. Kazan'ın yanındaki Sinan Paşa Camii'sinin avlusundan transit geçerken içeride namaza duran Quaresma takılıyor gözüme. Bir an durup onu da fotoğraflamak istedim ama olmadı. Onu da hayalinizde canlandırın artık.

Bu iki yeni transferimizin açık ara önde olduğu isim yazdırma sıralamasında diğerlerininki birbirine yakın oranda geriden geliyordur. Mesela 15 Tabata veya 9 Hilbert yazdıranı görmedim hiç. Ya da çok sevilmesine rağmen İbrahim Üzülmez'e de rast gelmedim. Son dakika transferi Mehmet Aurelio'yu da yazdıran pek çıkmaz herhalde. Ben de sene başında ilk kez formama isim yazdırma niyetindeydim. Onlarınkini değil ama. Kendi ismimi ve doğum tarihimin son iki hanesini yazdıracaktım. Ne bileyim memleket plakasından dana manalı geliyor. On numara adam da değilim ki 10 yazdırayım, uğurlu sayım 2 numaralı forma da sahipsiz. Quaresma'nın imza töreninde koltuk değnekleriyle sahada bekleyen Rıdvan Şimşek elleriyle 7 numaralı formayı teslime ederken, kendisine verilen formanın arkasını çevirip 77 numarasına bakışını da unutamıyorum. Bir de isimden bağımsız mesaj içerikli yazılar var, mesela forma numarası 1, üstünde de 'Aklın Yolu' ya da numarayı 35 seçip üzerine 'Buçuk' yazdıran Karşıyakalı arkadaşım gibi.
.
Öyle böyle derken kararsız kaldım ve bu sene de kaç maçtır yazısız formamla gidip geliyorum maçlara. Siyah formanın güzelliğini bozmayıp yazdırmayacağım bir şey, eğer ki niyeti bozarsam beyaz bir forma alıp 10 numarayı bastırırım. 10 numara adam olmasam da üzerine 'Rakamla' altına da blogspot.com yazdırırım olur biter... :)
.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Antalya Fetişi

Kariyerinde Antalya'ya benim saydığım bu geceyle birlikte 9 golü oldu:) 29 Ocak günü fetiş olduğunu belirtir bir post atmışız zaten. Havasından mı suyundan mı Bobo Antalya'yı affetmiyor.

Uzun süredir blogu boşladığım için bu kısma kadar olan yazı için baya bir zaman harcadım. En iyisi maçla ilgili kısa kısa not düşüp bırakmak.

Hakan Arıkan resmen zombi olmuş. Suratı o hale gelen adamın dengesi hala oturmamıştır. Neden Cenk değil de Hakan diye ortalığa zıplama derdinde değilim ama Cenk kalede olsaydı fena olmazdı.

Türk futbolunun gelmiş geçmiş en güçlü orta sahasını şu an Beşiktaş oluşturmuştur desem abartmış olur muyum?

Bu konuyu deşmeden önce bir eleştiriyi de kendi adıma yapmam lazım. Demirören "Bu kadro Beşiktaş tarihinin en iyi kadrosudur" dediğinde "100. yılda sahada olanlar kadar iyiler mi onu sahada görürüz" diyerek eleştirmiştim. Görünen o ki bu kadromuz Beşiktaş'ın gelmiş geçmiş kadroları arasında 1 numaraya oturmayı hak ediyor.

Ernest, Necip ve Aurelio Antalya'yı sahasına gömdü. Hilbert dışında orta sahada aksayan bir isim yok.

Quaresma takımın kreması. Muhteşem oynuyor. Rahmetli Vedat Okyar Sergen'i izlemek için İnönü'ye gidilmesi gerektiğini yazardı. Quaresma'da gerçekten yerinde görülesi bir adam.

Bugün Quaresma'yı seyrederken ulan bu adam bizded ne kadar kalır acaba diye düşünmeye başladım.

Quaresma ile ilgili tek korkum çok yakın bir zamanda kırmızı kart görecek olması. Bazen rakibe basarken hırsının kurbanı oluyor. Çok ters fauller yapıyor. Bu faullerin üzerine hakemlere olan itirazına sadece ben mi kuruluyorum yoksa gören eden var mı?

Ernst geldiğinden bu yana en yaratıcı oyununu çıkardı. Oyunu iki yönlü oynayan adam diye bas bas bağıranlar Ernst'ten de bahsetsinler artık. Gecenin yıldızı oldu.

Son olarak taraftarımıza ve ısrarla arkasında durulan "Gücüne Güç Katmaya Geldik" bestesine, bana yeniden Suavi şarkıları dinleten beste yazarına saygılar.

Zevkliymiş bloga yazı yazmak resmen unutmuşum:)

Umut Bulut

"Benim 90 dakika boyunca hiç durmadan koşmamın,mücadele etmemin ve gol kaçırdığım zamanki abartılı üzüntülerimin sebebi , vicdanen başımı yastığa rahat koyamama kaygımdan gelmektedir. Benim performansım ile günlük yaşamları şekillenen yüzbinlerce taraftarımız olduğunu biliyorum. aldığımız para da yaptığımız iş için çok fazla. Bunun hakkını ödemem lazım."


23 Eylül 2010 Perşembe

Volkan Yanlış Zamanda "Koyar"sa...

KT:Siz Sn. Zeynep Kübra Sever, Volkan Demirel'i hiçbir baskı altında kalmadan eş olarak kabul ediyor musunuz?
ZKS: Evet. (Alkışlar)
KT: Siz Sn. Volkan Demirel, Zeynep Kübra Sever'i hiçbir baskı altında kalmadan eş olarak kabul ediyor musunuz?
VD: Ediyorum a.q. *
ZKS & KT & AY & AK & Tüm Konuklar: ???!!!
VD: Özür dilerim hayatım, maçlardan alışkanlık...

* Volkan Demirel'in BJK maçında kameraya 2 defa yakalanmasına ithafen.. İlkinde yan hakeme "a.q. çocukları" ikincisinde ise kendi taraftarına "bağırsanıza a.q., uyuyorsunuz" demekteydi.

Kendisini diğer maçlarda da ilgiyle izliyorum, mütemadiyen koyuyor...

16 Eylül 2010 Perşembe

Wagenhaus... Taç...

1993'ün yazında Fenerbahçe'ye gelerek iki sezon forma giyen Alman futbolcu Wagenhaus'un geçmiş dönemde Doğu Almanya adına ajanlık yaptığı iddia edildi. İsviçre gazetesi Tages Anzeiger'in haberinde 1991 yılında biten soğuk savaş dönemlerinde Wagenhaus'un Dresden forması giyerken takım arkadaşlarıyla Avrupa Kupası maçlarına gidildiği zaman, onların iltica tarzı planlarını STASI'ye aktardığını ileri sürdü. Fener'de oynadığı süre içerisinde akıllarda bıraktığı tek şey gelen her topu dan dun vurarak taca atmasıydı. O kadar ki spikerler maç esnasında ne zaman adını zikretse peşi sıra ' taç' der olmuştu; "Bülent'in pası Emre, Emre yana doğru oynadıııı Wagenhaus... taç." Acaba Fenerbahçe forması giydiği zamanlar kimin, neyin ajanlığını yapıyordu?!

(Fotoğrafta üst sırada Bülent Başgan ile Emre Aşık (Evet o uzun saçlı olan Emre Aşık) arasındaki futbolcu.)

15 Eylül 2010 Çarşamba

Sadri Şener & Cristiano Gutierrez

Sadri Şener, Teofilo'nun oğluyla idmanı seyrediyor. Güzel fotoğraf olmuş gerçekten.



14 Eylül 2010 Salı

Şampiyonlar Ligi'nde İstanbul Semtleri

Suadiye pankartı sık sık gözüme çarpardı Bursa'nın maçlarında ama Etiler ve Nişantaşı semtlerinin pankartları daha önce hiç dikkatimi çekmemişti. Üstelik kale arkasında Texas ve Radikal pankartları ortada görünmezken. Bir de genelde saç sakal görmeye alıştığımız Ali Tandoğan'ın sinek kaydı traşıyla maça çıkışı şaşırttı. 1903'ün yaptığı "Sanki berberden çıkıp maça gelmiş" yorumunu hak eden bir imajdı doğrusu.

12 Eylül 2010 Pazar

Biz Amerika'yı Yenemedik, Sen Kanseri Yen Tanjevic...

Teşekkürler 12 Dev Adam, Teşekkürler Bogdan Tanjevic...

11 Evet-7 Hayır

Bursa: Evet
Fenerbahçe: Hayır
Beşiktaş: Hayır
Galatasaray: Hayır
Trabzon: Evet
Manisa: Hayır
Kayseri: Evet
Karabük:Evet
Ankara (1):Evet
Ankara (2):Evet
Buca:Hayır
Konya:Evet
Antalya:Hayır
Gaziantep:Evet
Kasımpaşa: Evet
İBB:Evet
Eskişehir:Hayır
Sivas:Evet

8 Eylül 2010 Çarşamba

Futbolcunun Çekim Gücü

Evet Hayır yarışması başlayalı beri spordan çok gazetelerin siyaset sayfasına takılıp kalıyorum. Belki de bu yüzdendir bloga çok fazla yazı giremiyorum. Hazır yeri ve zamanı gelmişken, hatta üzerinden hatrı sayılır vakit geçmişken Hakan Şükür'ün, Emre Belözoğlu'nun referandum hakkındaki yorumlarını da burada gönül rahatlığı ile değerlendirebiliriz.

Kimine göre anlamlı kimine göre anlamsız bir oylama olan referanduma bu ülkenin yetiştirdiği en iyi futbolculardan ikisinin görüşünün "Evet" minvalinde olduğunu peşin peşin söyleyebiliriz, kendileri de söylediler zaten. Hatta Hakan Şükür hiç çekinmeden AKP'nin mitinglerinde yerini alarak bir propaganda aracı olarak kendini kullandırttı ya da bu büyük "Evet" dalgasının rüzgarına bıraktı kendini. Emre'nin de bir röportajda "Biz örnek insanlarız" kurgusu sonrasında oyunun Evet olacağını söylediğini biliyoruz. Buraya kadar herşey normal. Bence de herkes görüşünü söylemeli.

Bir futbolcunun siyasi düşüncesini ya da ülke gündemi hakkında yorum yapmasını her zaman doğru buluyorum. Yapmayanın da kendine göre bildiği vardır. Ama aslında yapanlar üzerinden diğerlerinin ne düşündüğünü de değerlendirebiliriz. Meydan öylesine müsait ki Evet diyen hiçbir futbolcu ertesi gün olay olmazken, Milli futbolcularımızdan biri hayır dediğinde ortalığın nasıl da birbirine gireceğini birçok gazetenin bu olayı enine boyuna tartışacağını biliyoruz. Bilmiyorum acaba yanlış mı düşünüyorum?

Yıllar önce Kemalettin Şentürk'ün sadece İşçi Partiliyim sözü üzerine kopan kıyamet ve Fenerbahçe'den uzaklaştırılması düşünüldüğünde bugün yaşananlara şaşırmamak elde değil. Ben futbolcu olsaydım Emre ya da Hakan Şükür ayarında olmasaydım kesinlikle siyasi görüşümü açıklamazdım. Öncelikle güçlü olmak lazım görüşünüzü açıklamanız için. Yoksa birçok takımda forma şansı bulmanız hayli zor.

Futbolcuların referandum sürecine hatta sonucuna ne kadar etki edebildiklerini tartışmak da yersiz. Futbolcuların siyasi görüşünü açıklama gereği duymalarının altında yatan neden de bu. Hakan Şükür ve Emre Belözoğlu gibi toplumun genelinde çok olumlu şeyler çağrıştıran insanların görüşlerini bir taraftan yana kullanmaları, "Ben bu insanların örnek aldığı biriyim. Ben çıkayım açıklayayım. Doğru yönlendirmeyi yapayım" demesinin kendi kararı mı, yoksa başkaları tarafından ricayla mı gerçekleştiği konusu hep gizli kalacaktır tabii.

Tabii mikrofunu tutan, orada olan gazetecinin de şunu yapması gerekirdi: "Neden Evet diyorsunuz? Hangi maddeleri önemsiyorsunuz?" Bunları diyemedikleri, olayın üstüne gidemedikleri için de hep böyle yüzeysel, evet ya da hayır diyerek geçiştiriyoruz geleceğimizi.

Eğer söylettirilmiyorsa kendilerini bu medeni cesareti gösterdikleri için tebrik etmek isterim. Söylettiriliyorsa da söylettirenleri tebrik ederim. Çok doğru bir hareket yaptıkları için. Belirli bir kesimin kanaatlerini oluştururken önemli argümanlardan biri olacağı kesin.

Saldır Milli Takım Oleeeeey

Uzun süredir Milli Takım maçlarında bu kadar güzel tribünler izlememiştim.

Biri de amme hizmeti olarak beste yapsın şu Milli Takıma. Bu görev kesinlikle Beşiktaş taraftarına düşer. "Saldır Milli Takım" nedir Allah aşkına?

Hiddink henüz takımı tanımıyor. O kadar kaliteli takımımız var ki yanlış kadrolar bile eninde sonunda galibiyeti getirebiliyor.

Maçı yerinde seyretmiş biri olarak, kapıların açıldığını, 5. dakikadan itibaren merdiven boşluğu kalmadığını rahatlıkla söyleyebilirim.

Milli maçlar parasız olsun zaten. 5. dakikada girenle 100 TL veren adam yanyana maç izledi ama öyle memlekette yaşıyoruz ki kimse çıkıp lan bana neden parayla sattınız bileti demiyor.

Milli maçlarda taraftar daha sakin. Takıma olan güvenden midir nedir bilinmez. Yenik durumdayken takı ıslıklanmadı. 10 kişi gol yedi ıslıklanmadı. Homurtular yükselmedi. Enteresandı hakikaten.

Sabri Sarıoğlu'na bir paragraf değinmek lazım. Bu kadar kötü oynamayı nasıl beceriyor hayret doğrusu. Bir tane orta yapamadı gerçekten. Sabri'den kötü sağ bek var mı acaba ligimizde. İbrahim Kaş, Erhan Güven, Okan Alkan, Ali Tandoğan, Serkan Balcı hepsi Sabri'den iyi ki daha pek çok isim sayılabilir.

Tuncay Şanlı için de üzüldüm. Sahada ne yaptığını bilmez halde dolandı durdu.

Ömer Erdoğan, Arda Turan, Hamit Altıntop ve tabii ki Emre Belözoğlu muhteşem oynadılar. Özellikle Arda, Messi sendromu yaşıyor. O ülkesinde oynayamıyor, Arda takımında. Arda'nın Milli Takım da bu kadar candan oynamasının altında yatan neden motivasyon olsa gerek. Milli Takımdaki desteği başarıya çeviren Arda, yanlışlıkla tribünü ateşli bir takımda oynasa kafayı yedirtir zevkten. Anladın sen onu.

Geçenlerde İsmail Köybaşı'nın Romanya maçındaki skandal oyunundan sonra Hiddink'in bir daha oynatmayacağını düşünüyordum ama tercihini yine İsmail'den yana kullandı.

Gökhan Gönül'ün girdikten sonra göstermiş olduğu performans da çok ama çok iyiydi. Bir sağ bek ancak bu kadar etkili olabilir heralde

Dün Sabri'yi izlerken aklıma Ekrem geldi. Ekrem Avusturya Milli Takımı'nı tercih etmeseydi dün sahadaydı.

Selçuk İnan dün gece ilk kesik yiyen oldu. Kötü oynamadı ama sorumluluk almaktan kaçınan toplar kullandı. Sırtını hep kaleye dönük oynadı. Ayağına topu her aldığında arkasında ona müdahale edecek biri var sandı. Kötü değil ama korkak oynadı.

Belçika'nın 10 numarası Felliani, tipik 10 numaralardan değil. Ayağına hakim ama Arda ya da Emre kadar değil. Tek yaptığı orta sahada rakibe basmak. Geriye daha çok yardım ediyor. Böyle bir 10 numaraya pek şahit olmamıştım. 10 numaradan çok 5 numara olması gereken Fellaini'ye bakınca 10 numaranın artık kafamızdaki algıdan koptuğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ömer Üründül Kazakistan maçından sonra duran toplarda bu kadar sıkıntı yaşayan Milli Takım'ı Oğuz'a canlı yayında şikayet etmiş. Oğuz'da Ömer Abi doğru söylüyor demişti. Dünden bugüne, yıllarca, sittin sene böyle goller yemeye devam edeceğiz galiba.

Onur Kıvrak dün fazla özgüveninin bedelini ödedi. Biraz daha yolu var Onur'un.

Hiddink ülkesine döner, rahat rahat uyur. Cebinde 6 puanı, 6 golü ve eski hastalıktan yadigar 2 golü vardır.

Hamit için denebilecek fazla birşey yok. İyi ki Türkiye'yi tercih etmiş. Tek kelimeyle harikaydı. Allah nazarlardan saklasın. Bir adam bir kere de rakibi karşısında dizlerinin üzerine çökmez, ikili mücadeleleri kazanır mı? Kazanıyor.

Son olarak fotoğraftaki Fenerbahçe atkılı İsmail Köybaşı değil mi:)

5 Eylül 2010 Pazar

Osvaldo Nartallo İle Röportajımsı Diyaloglar

Osvaldo Nartallo... Beşiktaş forması giymiş unutulmaz yabancı futbolcularımızdan biri. Arjantinli olması, uzun saçları, tartışılan futbol stiliyle iz bırakan bir isimdi. Sadece bir sene oynamasına rağmen tribünlerin sevgilisi olmayı başarmıştı. Spor yazarlarının sürekli eleştirilerine maruz kalsa da attığı gollerle sahada konuşmuştu sadece. Onun için en unutulmaz yorumu rahmetli Vedat Okyar "Bu Nartallo et mi balık mı bir türlü anlayamadık" diyerek yapmıştı. Fenerbahçe'ye hem İnönü'de hem de Kadıköy'de yazmayı başarmasına rağmen üç puanı getiremese de gollerden sonra tribünlere koşuşuyla gönül hanemize on puanı yazdırmıştı o yıllarda. Dönemin başkanı Süleyman Seba'nın uyarısıyla uzun saçlarını maçlarda toplamaya başlamıştı. Sonra Petrolofisi'ne ya satıldı ya kiralandı. Orada da bir sene top koşturduktan sonra ülkemizden ayrıldı.

Bizim onu unutmadığımız gibi o da Türk insanlarını unutmamış. Facebook sayesinde kurduğumuz iletişimde çat pat Türkçesi ve yarı İngilizcesiyle geçmiş günlere duyduğu özlemden ve Türkiye'de geçirdiği mutlu günlerden bahsetti. Arkadaş listesinde bulunan 1.500'e yakın isimden çoğu da Türk. Eklenen herkesin ona özlem ve övgü dolu mesajlar yazması, eski fotoğraflarını paylaşmasından dolayı duyduğu memnuniyeti de 'Selam Kartal', 'Teşekkürler Hakan' gibi sözlerle belirtiyor. Bizimle iletişimi de böyle başladı ve geçenlerde peşisıra sorduğumuz sorulara verdiği cevaplarla mini röportajımıza imkan sağlamış oldu;

R10: Merhaba Osvaldo, Türkiye'ye gelmeden önce Türkiye ve Türk futbolu hakkında bilgin var mıydı?
ON: Hayır, o sene gelmeden önce Türkiye ve Türk futbolu hakkında çok az bilgim vardı
(Bizim de onun hakkındaki tek bilgimiz bir hazırlık maçında Milan'a attığı gol idi)

R10: İlk defa İnönü Stadı'na çıktığında neler hissettin?
ON: Çok mutlu oldum.
(Daha uzun bir şekilde anlattmasını isterdim, sadece mutluluk ile tarif edilemez gibi)

R10: Beşiktaş taraftarlarıyla ilişkin nasıldı? Anımsadığın bir tazahürat mı var mı?
ON: Taraftarlarla aram çok iyiydi. 'Kartal Gol Gol Gol' ve 'Besiktas yaa sen cok yasaa'
(İkinci tezahüratı yazdığı gibi naklediyorum)


R10: Senin döneminde gelen Francesco Manessero ile görüşüyor musunuz?
ON: Hayır, onunla bir daha görüşmedik.
(TSYD'de kaçırdığı penaltı kaldı bizim aklımızda)

R10: Beşiktaş'ta bir sene oynadıktan sonra Ankara'ya gitmek durumunda kalmana üzüldün mü?
ON: Evet.
(Kim üzülmez ki)

R10: Ankara ve İstanbul arasındaki farklar neydi sence?
ON: Tek fark takım oldu ama iki şehirde de insanlar çok iyiydi. Türk insanları futbol fanatiği, bunu seviyorum.

R10: Hatırladığın en güzel golün hangisiydi?
ON: Kadıköy'de Fenerbahçe'ye attığım gol.

(Hemen hemen herkes ilk bu golü söylese de ben Samsun'a attığı kafa golünü de beğenirim)

R10: Takımdaki en iyi arkadaşın kimdi?
ON: Bütün takım.
(Madida gibiydi aslında, Süreyya ile ilişkisini sormayı unuttum)

R10: Ülkemizden ayrıldıktan sonra ne yaptın?
ON: Türkiye'den ayrıldıktan sonra Meksika ve Kolombiya'da çalıştım.
(Çalıştım olarak nitelendirmesi ne kadar profesyonel olduğunu gösteriyor, top oynadım dememiş)

R10: Pekiyi şimdi ne yapıyorsun?
ON: Şimdi şehrimin takımı Mar Del Plata'da koçluk yapıyorum.
(Del Plata bu sene seve seve şampiyon!)


R10: Christoph Daum'u sevmediğini biliyoruz, nedenini söyler misin?
ON: Çünkü bana yalan söyledi.
(Ne olduğunu söylemedi ama...)

R10: Türk ligini takip ediyor musun?
ON: Evet internetten takip ediyorum.
(Bizimkiler anında gol görüntülerini facebook sayfasına yapıştırıyor zaten)

R10: Türk Milli Takımı hakkında ne düşünüyorsun?
ON: Bence çok iyi bir takım. 2002'de çok iyi iş çıkardı Türkiye ama şimdi takımlar çok fazla yabancı futbolcu ile çalışıyor ve bu milli takımlar için iyi değil.
(Onun zamanında üç yabancı idi şimdi on)

R10: Seninle facebook sayesinde iletişim kuran Türkler için yorumun nedir?
ON: Çok hoş, sürekli Beşiktaş haberleri alıyorum sayelerinde.
(Bir de arada Messi forması göndermesini isteyen apaçiler çıkmasa)

R10: Son olarak Beşiktaş taraftarlarına söylemek istediğin bir şey var mı?
ON: Onları çok özledim, onları tekrar görebilmeyi isterim Her şey için teşekkürler...
(Seviyoruz seni Nartallo, biz teşekkür ederiz)

Beşiktaş'ın Kadrosu Hakkında

1 Rüştü Reçber-Bilmem bu sene ihtiyacımız var mı kendisine. İlerleyen yaşı tabirini duymaktan bıkacağı dönemlerde böyle bir kadro içerisinde yer alması güzel bir teselli olacaktır kuşkusuz. Hakan Arıkan'ın sakatlığı sonrasında kalemizde kendisini yine sık sık göreceğiz belki, ama geleceğin Beşiktaş'ında kendisini görmeyeceğimiz kesin. Geçtiğimiz iki sene muhteşem bir performans gösterdiğini ve Beşiktaş tribünlerinin kendisini içselleştirmekte geç kaldığını da söylersek siyah beyaz tarihçesi de özetlenmiş olacak.

21 Hakan Arıkan- Uğursuzluğu sırt numarasında mıydı yoksa gazetelerin başlıklar çıkardığı sırt numarası kadar kendisi de toy muydu bilinmez ama bugün Volkan Demirel'in en büyük rakibidir kendisi. Sezon başında Galatasaray'ın ilgi göstermesiyle bizim cenahta daha da kıymetlenen Hakan'ın başı geçtiğimiz yıllarda olmayacak maçlarda kalesinde gördüğü gollerden sonra bu sene sakatlıklarla dertte. Zafer Öğer'in başarısı performansına direkt etki ediyor mu? İki senedir savunmanın çok sıkı tutulması başarısında pay sahibi midir gibi sorularım var kendisine. Belki bir gün kısmet olur. En büyük korkum form tutmuşken Schuster'in gevşek defans disiplininin kariyerinde kırılma anı yaratması. Yoksa arkamıza bakmadan uzun yıllar oynarız.

99 Cenk Gönen-Schuster'in gelişi böyle kaleciler için büyük avantaj aslında. Refleksleri sağlam olan, kendini göstermek için yanıp tutuşan kaleciler, kurtardığı her pozisyon sonrası şahlanıverir. Cenk'in Beşiktaş'ın kalecisi olabileceği ihtimalinin de yine böylesi bir maç olan Villa Real maçına denk gelmesi tesadüf olmasa gerek. İBB maçında sürekli oyunun içinde olmadan oynaması bize başka bir kaleci izletti. Özellikle kaleyi boşalttığı anlardaki acemiliği türlü türlü dertler açacak boyuta da ulaştı. Hepsini bir potada toplarsak adını tecrübe eksikliği koyabiliriz. Birçok böyle parlayan, saman alevi olan ve sonrasında unutulan isimler görmüşken Cenk'i çok da abartmamak gerekiyor.

20 İbrahim Toraman-Uzun süredir Beşiktaş formasını giyen Toraman bugüne dek o kadar çok oyuncuyla yan yana oynadı ki saysak bu listeden daha fazlasını elde edebiliriz sanırım. Ben İbrahim Toraman'ın yanında ikinci bir adam olduğuna hiç şahit olamadım. Bir türlü ikilisini bulamadı bu adam. Birçok defans oyuncusunun adını söyleyince yanına hemen birileri kondurulur ama İbrahim Toraman'ın eşini bulamadık gitti. Sivok-Zapo, Ronaldo-Zago yakın zamanın ikilileri benim hatırladığım kadarıyla. İlk geldiği seneler sağ bek, Tigana zamanı Serdar Kurtuluş'un olmadığı zamanlar ön libero gibi mevkilerde oynaması da bunda etkendir belki. Benim gözümde her zaman Beşiktaş formasını giyecek bir adam Toraman. Yokluğunu çoğu zaman aynı varlığı gibi hissetmememiz de garip aslında.

22 Ersan Adem Gülüm-Adanaspor'dan Serdar Adalı'nın hediyesi sanırım. Çok izleyemedim kendisini. Gönül ister ki aşısı tutsun. Bir İbrahim Toraman daha kazanırız bakarsınız. Beşiktaş'ın defansında yerli olmak zor. Düşünüyorum da İbolar dışında çapa atan yok. Umarım 3. kişi olur.

19 İbrahim Üzülmez-Sevilmemek ne demek, sevilmek ne demek sorularına en sağlıklı cevabı anlatabilirse tabii ki İbrahim Üzülmez'den alabilirsiniz. Bu blogda defalarca yerden yere vurduğumuz ve her türlü kişilik haklarını da rencide ettiğimiz bu adam zannediyorum bu görüşteki birçok insanın bakışını değiştirmeyi başardı. Bize de utanıp sıkılmak düştü. Helal olsun.

77 Rıdvan Şimşek-Ben bu adamdan çok umutluyum. Quaresma geldiğinde formasını hediye etmesini kim akıl ettiyse helal olsun. Bu çocuğun üzerinde ısrarla durmak lazım. Kendisi bu takımın geleceğindeki en önemli oyunculardan biri olacak bence. Umarım yanılmam. Seneye başka bir takıma transfer haberi, haber sonu notu olarak karşımıza çıkmaz inşallah. İbrahim Üzülmez'in yaşını düşününce daha da ümitleniyorum Rıdvan'dan. Bir an önce tam randımanla sahaya dönmesini can-ı gönülden istiyorum.Çok çabuk olması, dikine oynama hevesi ışık veriyor. Geçen senenin en büyük kazığı bu çocuğun ayağının kırılması oldu.

27 Matteo Ferrari-Ferrari'nin topu oyuna sokamadığını Schuster'den öğrendik. Meğer sokamıyormuş topu oyuna. Dikkatle de izledim. Pasları yerini mi bulmuyor, oyunu mu açamıyor diye. Gözüme batan hataları olmadı. Karşılağı topları akıllı kullanamıyor mu diye bakınca Schuster'e hak veriyorum ama bunca meziyetine bakıp yetersiz demesini anlayamıyorum. Topu sık sık taca atarak uzaklaştırmasının yanına bu sezon baş gösteren adam kaçırmanın eklenmesi Schuster'in ilgisizliğinin neticesi, konsantrasyon eksikliği belki de. Nasıl olur da geçen sezonun en iyi yabancısı bu sene tu kaka olur onu anlayamıyorum.

44 Erhan Güven-Antalyaspor'da harikulade bir oyun oynadığı gibi bir durum söz konusu olduğu için mi geldi onu bilemiyorum. Benim kafamdaki Beşiktaş'ta kendisinin kesinlikle yeri yok. İlk geldiği sene Ankaraspor'dan hatırladığım kadarıyla umutluydum ama ilk maçında Olimpiyat Stadyumu'ndaki Süper Kupa maçında olmayacağını anladım. Hele hele Ekrem Dağ varken sakatlık, yorgunluk dışında forma giymemesi gerekiyor gibi geliyor. Şanslı adammış.

3 İsmail Köybaşı- Tabata ile gelmiş olması büyük şanssızlık. Buna rağmen hırslı ve akıllı oyunuyla Tabata kadar göze batmadı. Oynadıkça kendine gelecek ama İbrahim Üzülmez'in olağanüstü hırsına yenik düşüyor. Bizim üstüne düşmediğimiz kadar Hiddink düşecek üstüne diye sevinirken Romanya maçında öylesine kötü oynadı ki Hiddink'in kendisinden vazgeçeceğini düşünüyorum. Schuster vakit bulup ilgilenirse, Rıdvan ile İsmail uzun yıllar bizi çok sevindirirler. Schuster uzun yıllar kalmayacağını bildiğinden kim formdaysa onla ilgilenecek, formsuz olan ama gelecek vaadeden ile uğraşmaktan geri duracaktır. Her yıl Galatasaray'ın gençlerine bakar imrenirdik bu sene bizdeki cevherlerin tepesinde yer alanlardan biri İsmail. Sonuna kadar ısrar edilmeli. Rıdvan da İsmail de kalıplaşmış beklerden değil. Bunu biraz futboldan anlayan herkes görebiliyordur zaten.

30 Tomas Zapotocny- O gittikten sonra Ferrari gelmeseydi bu sene döndüğüne daha çok sevinecektik. Ya da Bursa yerine başka bir takımda şampiyonluk yaşasa gurur duyacaktık. Ben kendi adıma Bursa'yı sevemediğim için Zapotocny'nin orada yaşadığı şampiyonluk hiç ama hiç umurumda değil. Ömer Erdoğan'ın yanında İbrahim Öztürk'ün tercih edildiği çoğu maç sonrasında hala Ertuğrul Sağlam'ın kendisini almak istemesini de anlayamıyorum. Bu sene Zapo'nun boşluğunu Stepanov gibi bir adam ile doldurduklarına göre Zapo'nun gitmek isteyeceği bir takım da kalmadı. Bu sene kadroda olması Schuster'in sevemediği Ferrari yüzünden diye düşünüyorum.

6 Tomas Sivok-Ferrari ile daha iyi bir ikililer bana göre. Zapo vatandaşı olmasına rağmen Ferrari ile yakaladığı başarıyı yakalayamadı. Bugüne kadar defansın ortasında görev alan en başarılı oyuncularımızdan. Zaman zaman ön libero da oynayan Sivok'un bu sezon forması garanti. Ayağına en hakim defans oyuncusu olması Schuster'in forma vermesi için yeterli. Bu sene işleri biraz daha zor olacak gibi.

17 Ekrem Dağ- Resmi sitede kendisinden orta saha diye bahsedilse de öncelikle sağ bek görevini icra ettiğini söyleyebiliriz. Erhan Güven'den formayı alması lazım. Bir de tribünlerin biraz hatırlaması lazım Ekrem'i. Quresma'nın arkasında oynamaya en çok o yakışıyor. Benim takımımım sağ beki bu adam. Gerisi yalan. Avusturya Milli Takımı'nda oynamamış olsa bugün Sabri milli forma görebilirmiydi? İmkansız.

9 Roberto Hilbert- Şu takıma geçen sene gelse tribünlerin daha büyük ilgisine mazhar olacak, hocasının daha büyük ihtiyacına hizmet edecekti. Sıradan gibi görünse de sağ tarafta tıkır tıkır top yapacak, bindirecek, orta yapacak, zaman zaman araya top atacak, rakip kovalayacak. Ne yazık ki bu senenin modasına pek uygun değil. Kanatlarda oynayanlara göre değişik fizik yapısının yanına bir de uğursuz 9 numarayı sırtına geçirmesi onu iyice soğuk yapıyor. Ben kendisinden ümidimi kesmedim ama 6+2+2 sisteminde bol bol biçilecektir. Allah yardımcısı olsun.

14 Jose Maria Gutierrez Hernandez-Böylesi gelmedi bize. Keyfini çıkartmak lazım. Beşiktaş'ın Hagi'si olur. Yeter ki zemin düzelsin arkasında iki tanesi Necip-Ernst-Fink-Aurelio oynasın. Forvetlerimiz kaleciyle bol bol karşı karşıya kalacaklar. Yeter ki doğru yere koşu yapsınlar. Hala inanamıyorum Beşiktaş'ta oynadığına.

Devam edecek.

2 Eylül 2010 Perşembe

Bir Galatasaraylı Gözüyle BJK Analizi

Beşiktaş için kadro kurarken bazı mevkiler çok netti kafamda ama Galatasaray’da olduğu kadar tüm mevkileri %100 yazamadım. Nedeni zaten Schuster’in de gerek ligdeki 3 maçta gerekse Avrupa Ligi’nde maçlara çok değişken kadrolarla çıkması elbette. Ayrıca bazı mevkilerde hangi ismin daha öncelikli olduğuna karar verememiş olmam. Ama benim mantığıma en uygun kadro aşağıya koyduğum kadro.

Beşiktaş’ın ön bölgede alternatifi bol ve etkili isimlerin çokluğu bu sene en büyük avantajı. Ama orta sahanın gerisi için aynı şeyi söylemek zor. Özellikle İBB ve her ne kadar skorda çok farklı kazanmış olsa da özellikle ilk yarısında rakibin çok üstün olduğu Karabük maçlarında da gördüğüm kadarı ile savunma kurgusunda bir takım sıkıntılar yaşayabilir Beşiktaş. İsim olarak sayı çok ancak bir şekilde sisteme uygun adamlar mı değil geridekiler bilemiyorum.

Kalede Hakan Arıkan zaman zaman ilginç goller yese de bu neye çok formda başladı. Özellikle Avrupa’ligi ön elemesinde resmen Beşiktaş’ı üst tura taşıdı. Sakatlığı sonrası kaleye geçen Cenk de ondan çok farklı değildi. Güven verdi. Doğrusu bu sene Rüştü’den çok beklentim yok. Zaten son yıllarda çok sakatlıklar yaşıyordu. Yaşı da çok ilerledi. Bu sene çok şans bulacağını sanmıyorum.

Savunmada Sivok’un sakatlığı büyük handikap. Zapotocny Bursa’da iyi bir sene geçirdi. Ancak Beşiktaş’ta aynı çizgiyi tutturabilir mi bilmiyorum. Özellikle de Sivok sakatlanmasa ilk gönderileceklerden birisi gibi telaffuz edilirken birkaç hatasında tekrar taraftarın istemediği adam ilan edilirse kötü olabilir. Kaldı ki taraftarın da hala tam olarak içine sinmiş gibi gözükmüyor. İbrahim Toraman’ı ben çok başarılı bulmasam da hırsı ev taraftarın sevdiği bir isim olması nedeni ile sanırım ilk 11’de hep yer bulacaktır. Savunmanın ortasında Ferrari en önemli alternatif. Benim Adanaspor’da çok beğendiğim ve Galatasaray’a gelmesini çok istediğim isimlerden birisi olan Ersan Adem Gülüm’ün tek eksiği tecrübe. Şans verilirse çok önemli bir kazanç olacağını düşünüyorum. Sağ bekte Erhan’ın alternatifi Ekrem yada tam mevkisi olmasa da önceki yıllarda orada da oynayan Toraman olacaktır. Bu arada Ekrem mi Erhan’ın alternatifi yoksa Erhan mı Ekrem’in ona tam karar veremedim. Çok benzeşen iki isim.

Önlerinde Necip bu senenin en önemli kazancı. Beşiktaş geleceği için çok önemli bir isim kazandı. Ernst gibi bir tecrübenin yanında iyice gelişecektir. Gerçi Ernst geçen senenin ikinci yarısındaki düşüşünü tam olarak gideremedi. İlk geldiği dönemdeki performansının gerisinde ama o çizgiyi yakaladığında o bölgede Türkiye’deki en iyi isimlerden birisi. İkisine de alternatif olarak Aurelio gelecektir. Ama yaşı ve son dönemdeki sakatlıkları nedeniyle sürekliliği olmayabilir. Çok zorunlu hallerde o bölgede daha önce az da olsa oynayan Ekrem düşünülebilir. Bu arada Fink’in son durumunu bilemiyorum. Sanırım o da kaldı takımda. Bu durumda yabancı kontenjanına takılmazsa o da önemli bir alternatif ön liberoda.

Son maçlarda bu şablonda oynasa da Schuster bu konuda bazen değiştirip çift santrfora dönebiliyor. Kaldı ki zaten Quaresma da Holosko da ve hatta onların alternatifleri Nihat ve Tabata da kaleye yakın oynamayı seven isimler. O nedenle bu şablonu çoğunlukla göreceğiz diye düşünüyorum. Bu şablonda vazgeçilmez isim Quaresma elbette. Her iki tarafta da oynayabilen gerektiğinde iyice ceza sahasına yaklaşıp çift santrfor gibi oynayabilen Quaresma takımın itici gücü şu ana kadar. Sağ tarafta Holosko yazdım ama açıkçası orası tam bir muamma. Bir maç Nihat, bir maç Tabata, bir maç Holosko derken belirsizlik var o bölgede. Ama benim en iyi gördüğüm isim Holosko açıkçası. Formsuz bir dönemde ama toparlarsa onu diğer isimler kesemez. Ve kanat oyuncusu olarak lanse edilen ama açıkçası benim henüz onda bir ışık göremediğim Hilbert de her iki kanadın alternatifi olacaktır.

Ortanın ortasında şu anda Guti ön planda. Ama ben Karabük maçında çok kötü bir Guti izledim. Çok fazla pas hatası yaptı. İkili mücadelelerde zorlandı. Ama taraftar ve basın isminin büyüklüğü ile maç sonu yorumlarda bunu görmezden geldi gibi geldi bana. Henüz tam adapte olamadı bence. Yaşı itibari ile de fizik olarak biraz düşmüş gibi. Elbette tecrübesi yeter. Ama zorlu maçlarda aksayabilir. Öyle bir durumda Tabata ilk alternatif. Henüz sahneye çıkamayan Yusuf da ikinci alternatif sanırım .

İlerde sürekli bir arayış içindeydi Beşiktaş. Aslında Bobo ve Nobre yeterli kağıt üstünde. Ama ikisinin de form grafikleri inişli çıkışlı. Bobo bir adım önde. Ama Nobre de Karabük maçında attığı gollerle ben de varım dedi. Alternatif olarak Fatih Tekke alındı. Daha ilk söylemi “bir sakatlığım var, 15 gün kadar sonra oynayabileceğim” oldu. Son yıllarda çok sık sakatlanıyor. Yaşı 33. Çok etkili ve benim beğendiğim bir oyuncuydu. Ama kariyerinin en başından bu yana savruk ve kendine dikkat etmiyor. Çok sakatlanıyor. Hem Trabzon’da hem de Gaziantep de en formda olduğu dönemlerde çok ciddi sakatlıklarla bir anda düştü. Artık ilk 11 ismi değil. Ama yine de bir alternatif.

Genel olarak lige fena başlamadı sonuç olarak. Ama gerek Avrupa’da gerekse ligde kazandığı maçlar da dahil olmak üzere rakibe çok pozisyon verdi. Kritik anlarda hep kaleci marifetleri ile maçlar döndü. Savunma anlayışındaki aksaklığı gideremezse kazalar yaşayacaktır İBB maçındaki gibi. Bir de sanki bütün oyunu Quresma’nın üstüne yıktılar gibi. Alınan hemen her top ona atılıyor. Şimdilik o da çok istekli ve formda. Ama yarın öbür gün bir zorlanma ve sakatlık yaşarsa bir anda sudana çıkmış balığa dönebilir takım. Bir de neredeyse bütün sevgi ona akıtılırken işler biraz kötü gitmeye başladığında klasik futbolcu hastalığı popüler isme okları yönlendirme yaşanabilir. Bu durumda bir anda düşüş başlar. Bir de yine tüm Avrupa macerası erken başlayan takımların yaşadığı erken form tutma ve en kritik dönemde düşüşe geçme hastalığı riski var.

Galatasaray’a göre daha derin bir kadrosu var gibi gözüküyor. Eğer savunma kurgusunu da oturtabilirse şampiyonluk da öne çıkabilir.