31 Ekim 2011 Pazartesi

Geç Kalmış Bir Beşiktaş-Fenerbahçe Yazısı

Fenerbahçe ve Sivas gibi iki farklı maçtan 4 puan çıkartmak sezon içerisinde çok da kötü bir tablo gibi durmuyor. Üstelik Sivas maçından bir puan Fenerbahçe maçından 3 puan çıkartmak da olası iken kimse ah vah diye hayıflanmasın. İki ileri bir geri demişti Rıdvan iki sene önce Beşiktaş için. Aynen o durum devam ediyor. Bir maç öncesi ile bir maç sonrası arasında devamlılık arz eden kötü noktalar halen varken iyi noktalar ara sıra kendini gösteriyor. Genelde böyle durumlarda futbolcu rotasyonu ile çare bulunur. Optimum fayda alınan kadrolardan birini oluşturamadık yıllardır. Bir tarafını düzelttiğiniz takımın diğer tarafının elinizde kalıyor olması anlaşılır gibi değil. “E hadi söyle nedir durum? Ne değişmeli?” diye sorana da tatmin edici cevabı veremiyorum. Fenerbahçe maçında üst düzey moral motivasyonun öne geçtikten sonra  “e şimdi ne yapacağız” noktasına geldiğini hissediyordum tribünden. Sorun takımın oyun içinde alternatif planı, alternatif oyunu kabaca b ya da c planını bir türlü kurgulayamamasından kaynaklanıyor. Öne geçen bir takımın neler yapacağını hele hele derbide bu ihtimalinde maç öncesi konuşulduğuna inanıyoruz ama sahada bir türlü göremiyoruz. Üst düzey motivasyonun yanına iyi oyunu da ekleyen Beşiktaş’ın skoru ısrarla lehine çevirdikten sonra yapması gereken zaten hepimizin malumu. Maç esnasında da hatırlatmak gerekirse gerisi kabak çiçeği gibi açılmış Fenerbahçe’ye son yumruğu vurmak kalıyor. Bunu bir türlü yapamayışımızın nedeni evet Quaresma idi. Rakibini karşısına aldıktan sonra fantezi üstüne fantezi denemesi farkı ikiye çıkartmaktan daha ağır basıyor. Taraftarın oley çektirmesi ile tribünlerde bu suça ortak. Fenerbahçe ile oynarken tek farklı önde oynayan takımımızı kendi kendimize rehavete atıyoruz. Burada kulübeye daha çok kızdığımı da söylemeliyim. Futbolun dili her yerde aynı. Öndesin. Derbi oynuyorsun. Daha var 20 dakika. İpe un seriyor takım. Belli ki yeterli görmüş, sallanan rakibini indirmek yerine oyunu soğutmaya ve tutmaya çalışıyor. Yani bunu söylemek için ne spor yazarı olmak lazım ne futbolcu ne de teknik direktör. Müdahale edilmeyen noktasının bedelini ödedik Fenerbahçe maçında. Yani ne kadar dövünsek azdır. Evimizde oynadığımız iki Fenerbahçe maçı sonuçları alakasız olsa da aynıdır. Ciddiyetsizlik Portekiz havasından demek kısmen doğru.  Ama hatanın hepsini oraya yükleyemeyiz.
Bir diğer canımı sıkan konuysa Fenerbahçe taraftarının yıka yıka stada girmesiydi. Burada tribünün algısı rezil olduk noktasında oluyor çoğu zaman ama eskidendi bu düşüncelerin gerçekliği. Şimdilerde stadyumda ne oluyorsa emniyetin rezilliğindendir. Beşiktaş taraftarı kendi sahasında ağır tahrik altında kalmış, buna rağmen sahaya bir Allah’ın kulu atlamamıştır. Bunda sporda şiddet yasasının ya da günümüz ülkesindeki “girdi mi çıkaman” zihniyetinin de etkisi büyüktür elbet.
Eskiden ota boka atlayan taraftarın bu tablo karşısında hepiniz O.Ç ile sınırlı kalması futbolun medeni tarafı açısından evet bir zaferdir ama tribün raconu kesenler için kocaman ayıptır. Hala var mı? Varsa kaç yaşında bu kardeşlerimiz bilmem.
Uzun bir aradan sonra ilk kez kapalıdan maçı takip ettim. Gerçekten alkol had safhada. Sürekli kavga. Takımı izlemek, desteklemek ve olayları takip etmek arasında gidip geldiği maç oldu benim için.
Van’a gönderilen atkılar ise günün kendi açımdan en önemli olayıydı. Maç çıkışı hala atkıların atışı gözümün önündeydi ama bir dialogla o da uçup gitti. Maçtan atkıyla çıkmak gerçekten tuhaf ama vardı birkaç kişi. Belki de iki tane alıp birini boynuna taktı bilemiyoruz ama alkollü olduğunu sandığım biri boynunda atkıyla maçtan çıkan adama faşist dediJ Adam sadece üşüyordu. Dönmedi bakmadı bile. Sonra etrafıma baktım. Sadece atkı takmayan o değildi. Başkaları da atkılıydı. Sarmış çıkmış maçtan. Sanırım en zayıfıydı lafı yiyen.

25 Ekim 2011 Salı

Mersin Gerçekten Bir İdman Yurdu

Beşiktaş'ın Mersin İdman Yurdu karşısında D.Kiev'den farklı olduğu açık. Ancak burada rakiplerinizin direnci belirleyici olduğu için umut vaat eden bir futbol oynandı demek çok iyi niyetli bir yorum olur. Beşiktaş'ın orta sahada hiçbir baskı görmemesine rağmen oyunun belirli dakikalarında Mersin İ.Y'nun ablukasını kıramamasını açıklamak da zor tabii.

Necip, Ernst ve Veli Kavlak'ın birlikte oynaması belki de geçtiğimiz 7 hafta içerisinde en iyi orta saha görüntüsünü verdi. Daha çok koşan ve mücadele eden bir takım görüntüsü verilmesinin baş kahramanları da bu üçlüydü. İsmail Köybaşı ile Hilbert'in muhteşem ileri çıkışlarını ise yine rakibin o alandaki oyuncularının çok rahat ileri çıkabilmelerine bağlıyorum. Yerinde olmayan beklere karşı İsmail her daim başarılı olabilir ama yerinde duran, olması gereken yerde bekleyen beklere karşı İsmail'in ikiye bir yapacak adam ihtiyacı hep olacak. Hilbert ise bu takımın en iyi beki bence. Her maç 11'de yer bulmalı. Yabancı sayısına takılmadığı takdirde vazgeçilmezi sağ bekin.

Egemen ise bu sezonun yıldızı olacak gibi duruyor. Zannediyorum şu an ligde her takımın 11'inde oynayabilir. Sezonun en iyi transferi oldu. Ben Ferrari'den ne farkı var diyordum ama yanılmışım. Farkı yüreğiymiş. Can-ı gönülden oynuyor. İyi niyetinin yanında oynadığı alanın da hakkını veriyor.

Simao için hala sabrediyoruz. Bildiğimiz ve geldiğinde kendisinden beklentilerimiz halen karşılık bulmadı. Oynayacak ama ne zaman belli değil. Ne sorunu var acaba?

Quaresma ise ekstra bir oyuncu olduğunu her zaman gösteriyor. Her hareketiyle sağı solu bitmiş tamamlanmış takıma tat katar ama Beşiktaş gibi gerisi ilerisi oturmamış takımlar için rus ruleti. Fenerbahçe maçında yine en büyük beklentimiz o olacak ama takım oyunu oynayamasını beklemek hayalcilik. O eğer takım oyunu oynayabilseydi Mourinho'nun Real Madrid'inde idi.

Ve genç(!) Edu. Ben bazen hiç futboldan anlamadığımı düşünüyorum inandığım adamlar hayal kırıklıklarına devam ettikleri zaman. Edu'dan Bobo olur mu diye düşünmedim değil. Olur diyordum. Dün bir pozisyonda fevk ile geçişi tam Bobo hareketiydi. Maçın sonlarına doğru Mersin İ.Y defansında topla buluşması ve dönüşü bana yine anımsattı. Yine Edu gibi bir zamanlar Higuain'den de çok ama çok umutluydum. Eğer Kadıköy'de Batuhan pası verseydi ve onun golüyle galibiyet alsaydık bugün -evet halamın .aşşakları mevzu ama- Higuain'den başka türlü bahsetmemiz mümkündü. Kelebek etkisine feci inanan ve ufak şeylerin ileriye dönük büyük değişikliklere sebebiyet verdiğine takmış durumdayım. Yine konumuzla alakasız da olsa Baros'un Kocaelispor maçında kaçırdığı penaltının Skibbe'nin Eskişehir'in başına gelmesine kadar silsile oluşturduğuna inanıyorum. 5-2 bitmişti ve Taner Gülleri şov yapmıştı. Hafızam yine yanıltır mı sanmıyorum. Kontrol etmeden yazıyorum.

Velhasıl Edu'nun ben hala evet hala iyi işler çıkartacak potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Bu konuda evet çok iyi niyetliyim. Kariyerinin en iyi sezonunu bizde geçireceğini umuyorum. Tabii Edu'ya bu kadar inanan bir insan Mustafa Pektemek gerçeğini ve Edu'dan daha yetenekli olduğu noktasını es geçmez. Mustafa Pektemek hem Simao'nun hem de Holosko'nun altenatifi gibi kullanılabilir ve bu üçlüyü birbiriyle rotasyona sokarak Simao'nun da canlandırılacağını düşünenlerdenim. Dün hep doğru yerde olduğunu dikkatli gözler kaçırmamıştır. Pektemek bugüne dek Bebe ve Almeida'nın yokluğunda daha güzel işler yapmalıydı ama bu yapamayacağı anlamına da gelmiyor.

Evet herkese her oyuncuya boncukları dağıttık. Sivok için bir şey yazmadım. Adam istikrar abidesi. Bir de Cenk için. Cenk'in iyi kaleci olmak için yolu var. Tek şanssızlığı Beşiktaş'ta oynaması. Başka bir takımda olsa çok çabuk tecrübe kazanacak Milli Takım yoluyla. Oğuz Çetin'in anti Beşiktaş duruşunun bu çocuğun da gelişimine sekte vurduğunu düşünüyorum. Hatta buraya Necip'i de ekleyebiliriz. Yekta ve Sabri'nin orta saha oynadığı, Mert Günok'un yedek kaleciliğini yaptığı Milli Takım nimeti bizim gençlere bir türlü uğramıyor.

Evet boncuklar Mersin karşısında güzel güzel dağılır ama Veli Kavlak Fenerbahçe karşısında forma bulur mu? Ernst ve Necip'in abi kardeş ilişkisi Fernandes daha tecrübeli ve Fenerbahçe maçı büyük maç diye bozulur mu göreceğiz.

Yardımlaşma ve mücadele denen şeyleri Fenerbahçe karşısında ama Fenerbahçe'den daha çok yapmak mümkün olur mu? Hep soru işareti. Ziegler'in derinlemesine aynı çizgideki Stoch'a, Stoch'un merkezdeki Alex'e, onun da bindiren Ziegler'e orta yapma imkanı sağlayacak pası atacak ezberlenmiş Fenerbahçe kurgusuna ve Aykut Kocaman'ın merkezden kanatlara Motto'suna ne yapılacak göreceğiz.

Fenerbahçe'de sürpriz yok. Bütün sezon bunu yapıp duruyorlar. Her maçta da rakiplerine üstünlük sağlıyorlar. Orta sahada rakibin daha çok koşmasına ve pas yapmasına imkan vermiyorlar ve enteresandır uzun zamandır Fenerbahçe rakiplerini eziyor bu anlamda.

Ben yine kendi sahasına kapanan, Dinamo Kiev maçında acz içinde kalan çıkamayışlarımızı bekliyorum Fenerbahçe maçında. Belki o kadar kötü bir görüntü olmayacak ama kabullenen bir Beşiktaş'ı göreceğiz gibi. Buradan Beşiktaş maçı kaybeder anlamı çıkmasın ama daha iyi oyun anlamında çok geride olduğumuzu söyleyebiliriz.

21 Ekim 2011 Cuma

Alıştık

Her maç öncesi Beşiktaşlı olduğumuzdan herhalde öyle saçma bir umut var işte. Yoksa İddaa bayiinde insanların 1'den 1 olur tercihleri bana komik gelmezdi. Ben de 2'den 2 oynamıştım. Benim tercihim daha komikmiş şimdi bakınca.

Maç başlar başlamaz İsmail Köybaşı'nın saçmalamaları, kendine güvenini iki dakikada kaybetmesi ve sonrasında Simao'nun yine kayboluşları. Maç içinde ileri gitmekten korkan bir takım. Korkaklar ordusu. Ama yine değişmeyen bir yanı var Beşiktaş'ın. Her şeyimiz değişti. Dünya değişti. Ama bir tek Beşiktaş'ın bize yaşattığı şu acılar değişmedi.

Maçta dikkatimi çeken tek adam Vukojevic. Dün en az 10 km koştu bu adam. Her Beşiktaşlıya ilk önce bu adam bastı. İleride geride. Oynadığı takımın adı gibi orta sahanın dinamosu dün bizim acz içinde kalışımızın da nedeniydi.

Stoke City'i içeride yeneriz belki ama Dinamo Kiev'i yenmek daha zor gibi geliyor.

17 Ekim 2011 Pazartesi

Soylular Geldi Mi? -Şimdi Yürek Burkulur

Pazar saat 14:45... Beşiktaş vapurundayım. İçimde bir pişmanlık. Hava buz, yağmur... Beşiktaş sakin, sessiz. Sokaklar boş. Yürüdüm çınarlı yoldan stadyuma doğru. Önceleri çiseleyen yağmur şimdi iyiden iyiye sağanak şeklinde. Yolun ortasındayım. İçimde tedirginlik.

Benden başka yürüyen yok. Arkama bakıyorum şemsiyeli bir çift. Bir yere yetişme çabaları yok. Saat 15:25. Tam vaktinde geldim diye düşünüyorum. Köşeyi dönüp İnönü'yü soluma alıp tırmanıyorum yokuşu. Önümde yine kimse yok. Arkamdakiler de yok artık. Bomboş her yer. İleride Beşiktaş montlu biri otobüs durağında elinde telefon konuşuyor. Kıllanıyorum. Aklıma yola koyulmadan önce gelen sorular geliyor. Bastırıp yürüyorum. Durağın yanında geçerken gülüyor. Selam mı verdi .aşşak mı geçti anlayamadan devam ediyorum. Artık tamamen ıslağım. Parkın kapısından içeri girmeden telefona sarılıp arıyorum AcıbadeM'i. Yoldaymış. Yetişecekmiş. Gelme diyorum kimse yok bir ben varım. Dönüyorum Beşiktaş montlunun durağına. Yürüyorum ama durak boş. Yok olmuş. Otobüs bekliyorum. Saat 15:35...

Otobüs yok. Gelen taksileri kesiyorum. Bir boş yakalayıp biniyorum taksiye. Saat 15:45... Parkı dolaşıp Beşiktaş diyorum. Gözüm parkta camı da açıp geziyorum ama çıt yok. İnsan yok. Kendi kendime küfredip Kazan'a bira içmeye gidiyorum. AcıbadeM arıyor. Arkadaşlar oradaymış sen nereye baktın diyor. Bu sefer gerizekalı gibi hissediyorum kendimi, buluşup bir daha bakalım diyorum. Saat 16:10... İnönü Kartal Yuvası önündeyiz. Yürüyoruz. Bu kez Beşiktaşlılar var tek tük, ikili ikili. Parkta da insanlardan çok şemsiyeler karşılıyor bizi. Saat 16:15 parkta 30 kişi ya var ya yok.

Sonra Breaveheart filmindeki gibi yerliler katılıyor bize:) Yukarı taraftan sessiz sedasız bir grup katılıyor. Onlar da bizim 3'te 2'miz kadarlar. Herkes sessiz. Bir huzursuzluk. Sayı azlığı nedeniyle pişmanlık. Breaveheart'ta büyük imparatorluğa karşı direnen yerliler gibiyiz gerçekten:) Yerliler var da soylular nerede?

Sonra biri yüksekçe bir yere çıkıp Yıldırım Demirören hakkında konuşuyor. Terbiyeyi elden bırakmayalım diyor. Protestomuzu incitmeden yapalım gibilerinden acayip bir ödleklikle açıklıyor neden orada olduğumuzu.

Sonra sonra daha aşina suratlar geliyor parka. Hadi beyler herkes çıksın kaldırıma foto çekelim diyorlar. Çıkıyoruz. Foto çekiliyor. Öne de iki tane anlamsız pankart koymuşlar. Ne? 368 Milyon Mu? Bu kadar laubalilik olmaz. Yani şu pankartın arkasında durarak fotoğraf çektirmek nasıl bir zeka ürünü. Sululuk yapmanın yeri mi yani. İnanılmaz gerçekten.

Bir de elinde AcıbadeM'in de dikkat çektiği gibi bira şişeleriyle gelenler vardı. Ulan bari şurada iki dakika ciddi olsana arkadaş. Bir kenara bırak öyle gir kadraja bari. Anlayamıyorum gerçekten.

Aşina suratların ilk başta kareye girmek istememeleri şaşırtıyor. Oraya neden geldin ki diye düşünecekken zorla "gelsenize oğlum" sözleriyle istemeye istemeye giriyorlar.Yaklaşık 5 dakika poz verdikten:) sonra basın mensubu illallah diyerek "Yok mu basın bülteni ya da bir açıklama" diyor herkes yine birbirine bakıyor. Basın mensubu da hay sizin protestonuza der gibi dönüyor sırtını çektiği fotoya bakıyor.

Derken birileri basket maçındalarmış geleceklermiş diye üfürüyor. AcıbadeM ile "Ulan bu kadar organize ediyorsun bir de geç kalıyorsun" diye söyleniyoruz. Sonra dönüyoruz. Fare dağa küsmüş, dağın haberi yok...

16 Ekim 2011 Pazar

Allah Belanızı Versin!

Akşam geldiğimde sinirden yazamadım. Aynı sinir sebebiyle uykumdan da uyandığım için kargalar b.kunu yemeden bir iki satır yazmak istiyorum.
Her şeyden önce, gerçekten Allah bin türlü belanızı versin! Şimdi buna bazı arkadaşlar "hani her zaman tam destek veriyorduk" diyebilirler. O arkadaşların çoğu eminim dün sıcak evinde çayını yudumlarken maç izlemişlerdir. Ben kar, kış, yağmur, soğuk, sıcak demeden bu armanın peşindeysem; iki hafta bekledikten sonra bir cumartesi akşamı yağmur altında 3,5 saatimi vermişsem ve karşılığında da bu oyunu izlemişsem bu sitemi etmek benim en doğal hakkımdır!
Bana "şampiyon mu olmayı istersin yoksa tuttuğun takımın evindeki maçları her zaman kazanmasını mı?" diye sorsalar hiç düşünmeden ikincisini seçerim. Kendi evimde bu rezilliği yaşadıktan sonra deplasmanda 10 gol atılsa ne yazar?
Bu tip maçlardan sonra eve dönerken sahip olduğum ruh halimi ancak tribüne gelen anlar. Bir abi "böyle zamanlarda verdiğim paraya acıyorum" diyordu motorda, haklı. Cuma günü kombinenin son günüydü, bir hevesle hadi alalım diyen adam şimdi kendisine kızıyordur. Bir de deplasmana gider gibi, yakın illerden veya uzak semtlerden maça gelenler var. Artı ücretsiz bilet uygulaması ile maça ilk kez gelen bayan taraftarlarımız var. Muhteşem bir hediye gerçekten bu oyun! Farkındaysanız skor umrumda değil, ortaya koyulan oyundan bahsediyoruz. Arkadaş adamların s.kleri d.şşaklarına denk. Bu nasıl rahatlıktır? İki haftadır ne yapıyorsunuz baba siz? Formsuzluk, uyumsuzluk, isteksizlik hat safhada.
Neyse geçmiş olsun kardeşler, bu seneyi atın çöpe.Carlos dingili "dünyanın sonu değil" dese de benim için sezon bitmiştir. Play-off sistemi belki bize yarar aq, yaptığım hesaplara bak! Eğer bu sene bu takım şampiyon olursa ben de lig sonunda sadece burada değil, RAKAMLA 10'u okuyan, takip eden herkesin istediği herhangi bir yerde "Ben eşşoleşşeğim!" diye bağıracağım!



Buradan sonrası siyaset içerir
Bahsetmeden geçemeyeceğim şu durum var. Kapalının ortasında tavana "Sizinleyiz..." pankartı açılmış. Metris'te yatanlar pankartın üstünde. Ben şike operasyonunun tamamen siyasi olduğunu düşünüyorum. Fenerbahçe'ye politik bir oyun düzenlendi, meze olsun diye de bizimkiler alındı. Benim bildiğim kadarı ile kapalı tribünden bir çok kişi de bu düşüncede. Peki siyasi bir oyun diye düşünülen ve yorumlanan tutuklanmayı yapan hükümetin başına yani başbakana bu denli yalakalık yapılmasının ne anlamı var onu çözemedim. Bu iki pankart "sayın başbakanımız başımız sağolsun annenizin mekanı cennet olsun" ve "cennet annelerin ayakları altındadır mekanın cennet olsun Tenzile anne" 'Çarşı' imzası ile dün kapalı tribünde açıldı. Geçen sene Erbakan'a açılan pankarttan sonra bu pankartlar olayın rengini iyice değiştirdi. Başbakan bir insandır sonuçta ve annesini kaybetmiş olması üzücüdür, bu boyutta ben de kendisine başsağlığı diliyorum fakat mesele bu değil. Burada tribünün kaydığı eksen önemli.
Alen Markaryan bir konuşmada "Çarşı bir ruhtur, kendisini bu ruhtan hisseden herkes Çarşı'dandır." demişti. Ben taraftarımızın asi, muhalif, düzen karşıtı ama demokrat, çevreci ve nihayetinde sosyalist yönünü seviyorum. Geçen sene Erbakan'a 'hocam' deyip hepimizin hocası yaptılar bu sene de rahmetli Tenzile Hanım hepimizin annesi oldu!
Bu tribünün zihniyeti neredeyse 180 derece döndü. Geçen sene Erbakan'a açılan pankartın olduğu tribünde olmaktan oldukça rahatsız olmuştum. Çarşı artık buysa benim burada işim yok diyerek ve endüstriyel futbola - zamlara karşı bir tutum izleyerek Eski Açık'tan kombine aldım. Dün açılan pankartlar saatlerce ıslanmama rağmen doğru bir karar verdiğimin göstergesidir. Çarşı'nın adı kalmış tadı kaçmıştır artık. Şimdi kapalıdan bazı arkadaşlar "üç beş adamı tribüne mal etme" diyebilirler. Ederim! Bu pankartları açtırıp altına 'Çarşı' yazılıyorsa olay bitmiştir benim için. Ben yıllarca Fenerbahçe "Adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan" pankartı açtıktan hemen sonraki maç "Tek Adam Mustafa Kemal" diye pankart açan tribünle övündüm. O güzel günler geride kaldı. Memleketimin halini düşünürken nasıl gözlerim doluyorsa tribüne de artık içim parçalanarak bakıyorum...
Yani kısaca Alen abi ben artık kendimi o ruhtan hissetmiyorum!

11 Ekim 2011 Salı

Büyük Yürüyüş-Büyük Mevzu


Burası Kapalı blogspot'ta görmeden önce de rastlamıştım bu yürüyüşe ama çok da önemsememiştim. Sebebi tribünün kafa adamlarının içinde olmayacağı bir işin ses getirmeyeceğindendi. Burası Kapalı çok önemli bir bilgi vermiş. Cem Yakışkan'ın da bu oluşumun içinde olduğunu söylemiş. Allah bir mani keder vermezse oradayım. 1903 olarak kendimi bağlar. AcademY ve TIKANDI BABA ne der bilmem. Rakamla10'u da bağlamaz.

Cem Yakışkan'ın Sinan Engin'e karşı açtığı pankart ve sonrasında yaşananlar ayrışmanın olduğunu göstermişti. Bu da ete kemiğe bürünmüş hali.

16 Ekim Saat:15:30′da kazanda toplanıp kulüp binasına yürüyoruz.
Bu güne kadar sustuysak menfaatimizden değil Beşıktaşa zarar gelmemesi için sustuk.Emin olduk ki sözde tribün liderleri çıkar ilişkilerimiz bozulmasın diye asi ruhu ayaklar altına almış,son barikat sahipsiz herşeye boyun eğer olmuş.
Bu tribün 16 yıl koltuğuna yapışmış süleyman sebayı göndermiştir,Beşiktaşa zarar veren her kim olursa olsun biletini kesmiştir ve bugün yine iş başa düşmüştür.Kapalı tribünü ölümsüz kılan tribün emekçileri artık susmayacaktır,gün Beşiktaşı kurtarma günüdür.
Bu renklerin yıllarca cefasını en derinden çekmiş bizler pazar günü bir dizi organizasyonla bu mücadeleye başlıyoruz,bu mücadele yıldırım demirören gidene kadar devam edecektir.Bütün Beşiktaş sevdalılarını pazar günü Büyük Beşiktaş Yürüyüşüne bekliyoruz.
ASİ RUH ÖLMEDİ,SON BARİKAT YIKILMADI,BİZ BALTALARIMIZI GÖMDÜK AMA YERLERİNİ UNUTMADIK…

Türk Telekom Arena'nın Çatısı


Bu işlerden anlayan bir arkadaşa haberleri okuyunca ulaştım. Aşağıdaki gibi bir öngörü yapmış zamanında. Ama gerçekçi bulunmamış olsa gerek. Zira çatı üzerinden iki yıl geçtikten sonra 36 m2'lik bir kısmını bırakıvermiş stadyuma.

Ya Almanya maçında Podolski'nin üzerine düşseydi. O zaman halimiz nice olurdu. O stadyumda bir daha hiçbir uluslararası maç oynanamazdı.

Biz lig maçlarımızı oynardık. Bize bir şey olmaz çünkü. Mersin İdman Yurdu-Bursaspor maçında Ozan İpek saha kenarında üzeri dandik plastikle kapatılan çukura ayağını takıp kırmak üzereydi. Allah korudu. Maçı izleyenler burada bahsettiğim kadar önemsiz bir olay olmadığını, her ne kadar medyada yer bulmasa da işgüzarlığımızın tarifsizliğinin belgesi olan bu olayı daha bir dikkate alacaklardır.

Süper Lig'i böyle bir ülkenin Bank Asya 1. Ligi'nde durum değişik olur mu? Olmaz tabii. Tavşanlı Linyit-Kartalspor maçında taca çıkan top ambulansın altına kaçıyor. Ambulans ile taç çizgisi arasındaki mesafe 3 metre. Çocukken sokakta top oynarken arabanın altına kaçan topu alırdık. Öyle bir pozisyon çıktı maçta. Daha başka örnekleri de vardır mutlaka ama bu iki örnek ne kadar Allah'a emanet olduğumuzu gösteriyor.

GSGM'de hala bu stadyumun kendisine ait olduğunu ucube bir tabelayla göstermenin peşinde. GSGM bugün konuşmazsa, bugün sahip çıkmazsa o tabelayı boşuna asmasın. Neredeydin be adam bu stadyum yapılırken diye sorarlar adama. Madem senin malın biliyor musun, çatısı nasıl kaplandı, yapılırken ne zorluklar yaşandı.

Şüphesiz bu olayda en suçsuzu Galatasaray'dır. Uçan Galatasaray'ın stadyumunun değil inşa ettiğimiz futbol dünyamızın çatısıdır.

Konudan fazla da uzaklaşmadan Türk Telekom Arena'nın çatısının hikayesine geçelim. Bir arkadaşın ağzından aynen paylaşıyorum.

...ucuz 60 lık veya 80 lik trapez ile en ucuz çözüm olarak çatıyı kaplamayı düşünmüşler. Ne TOKİ ne de Galatasaray buna para ayıramamış.200 bin USD'ye çatı için reklam karşılığı işler çıkabilirmiş. Yani ver 200 bin USD'yi çatıyı yap. Reklamını koy gitsin. 
SFS paslanmaz çelik vidaların m2 de uygulama maliyeti €3. Belli ki burada çok basit yerli saç vidalar kullanacaklar. Bunlar trapez saçları delerek taşıyıcıya bunları sabitleyecek. İstenildiği kadar iyi yapılsın, yalıtılsın, sıcak soğuk farkları saçın deliklerini genişletecek ve buradan içeriye pas işlemesine ve çatının zaman içinde paslanıp renk atmasına, ve ayrıca bu deliklerden su sızıp aşağıdaki seyircilerin üzerine damlamasına sebep olacak.

Ayrıca asıl tehlikeli olan ise kuzey ve kuzey batı rüzgarlarına açık olan o bölgede çıkacak kuvvetli bir rüzgarda bu çatının genişleyen deliklerden ötürü kararlılığını yitirip taşıyıcıdan ayrılması ve uçarak seyircilerin veya TEM otoyoluna gidip araçlara zarar vermesi hiç istenmeyecek bir olay. Bununla ilgili TAV Gürcistan Tiflis’te 130 km/s hızda oluşan iki fırtınada iki kere Havaalanı çatısını kaybetti. Özel bir malzeme olmasına rağmen bu çatı uçtu. Burada 90km/s ulaşan rüzgarlarda, altı boş sadece vidalarla tutturulmuş bir çatı nasıl dayanır ben düşünmek bile istemiyorum.

Adam haklı beyler.

9 Ekim 2011 Pazar

İskenderun:2 Maraş:2









Dün 15:00'te başlayan maçın ikinci yarısına anca yetişebildim. Sora sora su boyundaki 5 Temmuz Stadyumunu bulduğumda çevresine park eden araçların azlığından tribünlerin pek de kalabalık olmayacağı belli oluyordu. Stat dışından kale arkası tribünde dolanan adamların kafaları görünüyordu ama ben ayak alışlanlığıyla kapalıya yöneldim. Kapalı dediğim de aslında numaralı tribün. Şeref tribünün iki yanından birine girmek için kapıya geldiğimde bekleyen kişilerin görevlilerle kapı açma pazarlığında olduğunu fark ederek vakit kaybetmemek için nereden bilet alabileceğimi sordum. İlk yarısı bitmiş bir maça bilet alarak girme isteğim bekleyen kalabalık tarafından yadırgansa da koşar adım gidip 3 TL'ye biletimi aldıktan sonra aranmadan içeriye girdim. Üzerinde takımların bile adının yazmadığı kağıt parçasını koleksiyonuma katmayı amaçlıyordum ama görevli sağ olsun parça pinçik ederek kutuya atınca yapacak bir şey kalmadı.

Ben bilet davasına koşuştururken takımlar sahaya çıkmış santrada hakemin düdüğünü beklemeye koyulmuştu. Skor tabelasında yazan 0-0 kısır futbol beklentimi minimuma indirse de tribündeki az sayıda ayakta duran ve çoğunluğunu 14-18 yaş arası gençlerin oluşturduğu 'Kirveler' grubunun tezahürata başlaması doğru yerde olduğumu hissettirdi. Yaşı geçkin bıyıklı bir amcanın yönlendirdiği tribün, pembe gömlekli delikanlının davula vurmasıyla bağırmaya başladı düdükten önce; "Gücüne güüüüç katmaya geldik, formanda teeer olmaya geldik, Körfez'im seninle ölmeye geldik...". Gülümseyerek sigaramdan bir nefes aldıktan sonra sağ kale arkasındaki Maraşlıları gördüm. 30-40 kişilik bir grup bayrakları, formaları ve pankartları ile geldikleri bu deplasmanda takımlarına destek veriyordu. Öyle bir pankart vardı ki aralarında deplasmancılığın cidden gönül işi olduğunu ortaya koyuyordu; "Arman yürek gibi atar sol yanımızda, siz gururla taşıdıkça 'Asiler' hep yanınızda".

Maç bir yandan oynanırken yanımda duran iki çocukla konuşmaya başladım. İskenderunspor maçlarında numaralı, İDÇ maçlarındaysa karşıdaki kapalı tribüne seyirci alınıyormuş. Ayrı liglerde oldukları için de zaten birbiriyle maç yapmıyorlar. Kirveler ve bağımsızların takip ettiği İskenderunspor 2. Lig'e çıkma mücadelesi verirken, Demir Çelikspor da Bank Asya'yı hedefliyor. "En kalabalık kim geldi buraya?" diye sorduğumda hiç düşünmeden 'Göztepe' dedi. Sonra belki de ilk kez öyle bir taraftar grubu görmenin heyecanıyla kendilerine ayrılan yeri doldurduklarını, ligin son maçı olduğunu ve kazansalar direk gidecekleri Bank Asya Ligi'ne maç berabere bittiği için gidemediklerini anlattı. Kırılan koltuklar Yalı'nın eseriymiş yani. "Geçen hafta da biz sahaya girdik" dedi peşine. Sanki olay çıkarmak maharetmiş, tribün olma adına bir göstergeymişçesine. İstanbulspor'a satılan eski oyuncuları son dakikada beraberlik golünü atıp da tribünlere hareket çekince sıkıntı olmuş. İstanbulspor deyince Kenan (Özvaran) geldi aklıma. Sordum, gelmiş. Stadın etrafında formasıyla dolandığını görüp şaşırmışlar. Derneğe götürüp çay-çorba ikramından sonra maça beraber geldiklerini ve Kenan'ın maçı deplasman tribününde tek başına seyrettiğini anlattı. Bir kez daha helal olsun dedim. (O maç için bkz: http://sarininuzerinesiyah.blogspot.com/search/label/Deplasman%20G%C3%BCnl%C3%BC%C4%9F%C3%BC )

Biz sohbet ederek maçı izlerken arada karşılıklı goller oldu. 1-0 öne geçen İskenderun üst üste yediği gollerle 2-1 mağlup duruma düştü. Maçtan ümidini kesmeyen Kirveler yine kulaklara aşina bir tezahürat ile destek verdi takıma; "İki gelmeli iki, iki gelmeli iki, s...cem böyle işi". Maraşlılardaysa öne geçmenin keyfi galibiyet golünü atan oyuncunun tel örgülere tırmanmasıyla doruğa ulaşıyordu. Bulunduğumuz tribünde arka sıralarda oturan ve muhtemelen üstümüz açık olsa kıçının altındaki gazetenin bir bölümünü külah misali başına şapka yapacak olan amcalardan bazıları bireysel küfürlerle hakemi veya sahadaki rakip oyuncuları uyarıyordu. Forma numarasıyla oyuncuya hitap şekli Anadolu'da yaşıyor; "Lan dokuz numara!" diye başlıyor haykırışlar. Son on dakikaya gelindiğinde baskısını arttıran İskenderun gol pozisyonları bulurken hemen arkamdan farklı bir ses çalındı kulaklarıma. Az önce ikinci çayımı aldığım teyze merdiven boşluğuna oturmuş maçı izlerken golü kaçıranlara isyan ediyordu küfürsüz. Ağzından çıkan en kötü söz 'gerizekalı' idi. Neyseki gol son dakikaya kalmadı ve maç beraberliğe geldi de teyzemin yüzü biraz olsun güldü. Bu arada boynundaki görevli kartında Yeni İskenderun yazıyordu ama sahadaki takım İskenderunspor diye düşünürken ertesi sabah gazetelerde takımın asıl isminin İskenderun 1967 olduğunu öğreniyordum.

7 Ekim 2011 Cuma

Başsağlığı

Fenerbahçe taraftarı Türkiye'ye yakışan başbakan adam gibi adam Recep Tayyip Erdoğan pankartı açmıştı. 3 Temmuz'dan sonra yörünge, eksen, balans Allah ne verdiyse 180 derece döndüler. Düşmanlar şimdi. Kimse yağlıyordunuz ne oldu demiyor. Unutuldu çünkü.

Beşiktaş taraftarı bu pankart açıldıktan bir hafta sonra Tek Adam Mustafa Kemal pankartını açmıştı. Şimdi destekledikleri Yıldırım Demirören, hedefi koyan Atatürk'ün yapmak istediklerini yapan mimar olarak yağlamış ballamış. Başsağlığından öte adı konamaz bir taziye yayınlamış.

Futbol camiası taraftarı, yöneticisi, medyası güç kimdeyse ona tapar. Kemiksizdirler. Kimin ne yaptığı bu nedenle önemsizdir. Herkes yalayıp yutuyordur, ben yalamış yutmuşum çok mudur mantığı her zaman haklı çıkmıştır.

Demirören bugün Beşiktaş'ın başkanıdır, Kulüpler Birliği başkanıdır... Bu nedenle yalar da yutar da. İnan Kıraç nasıl geri vites yaptıysa, Aydın Doğan nasıl yok olduysa, el çektirildiyse, Demirören'de yolunu bulmuştur. Aslanla yemek yiyorsan haddini bileceksin diyor Demirören. Dönemin adamı oluyor. Beşiktaş'ın taraftarı da arkasında duruyor. Alan memnun satan memnun kısaca. Beşiktaş Demirören'in malı gibidir ne yazık ki. Şaşırıp duruyoruz ama çok içinde olup kafa yormaya gerek yok. Biraz geriden baksak daha net göreceğiz.

6 Ekim 2011 Perşembe

Haydi Maça



İş sebebiyle İskenderun'daydım bugün. Akşam saatlerinde şehirde turlarken iki afiş gözüme takıldı ister istemez.  İskenderunspor Cumartesi günü oynayacağı Maraş, İskenderun Demir Çelik Spor da Pazar günkü Balıkesirspor maçına davet ediyordu şehri. Arabayla giderken yol kenarlarındaki büyük panolarda da İDÇ Spor'un afişlerinden gördüm. Bayanlar ve 16 yaş altındakilerin ücretsiz izleyeceği not düşülmüştü. Rutin bir olay mıdır yoksa daha ligin başında seyirci kıtlığı yaşandığından mı böyle bir yola başvurulmuştur bilemedim. Bu sıcakta da ne top oynanır ne maç izlenir aslında ama işlerimi halledip gidebilirsem öğrenmiş olurum belki.

5 Ekim 2011 Çarşamba

Futbolumuzun Kanayan Yarası: Belediye

Gündemin önemli maddelerinden belediye konusunda futbolun güncel durumu aşağıda. Umarım temizlik(!) buralara da uğrar.

Türkiye Futbol Federasyonu'na kayıtlı ve Süper Lig, Bank Asya, 2. Lig, 3. Lig, Bölgesel Amatör Lig ve Kadınlar Ligi'nde yer alan belediye takım sayısı 83.

Bunların 1'i Süper Lig, 3'ü Bank Asya 1. Lig, 2'si 2.Lig, 14'ü 3. Lig, 6'sı Kadınlar Ligi, 57'si Bölgesel Amatör Liglerde mücadele ediyor.

Partilere göre dağılımı
AKP 46
CHP 18 (4'ü Kadınlar Ligi)
MHP 10 (2'si Kadınlar Ligi)
DTP 4
DP 3
DSP1
SP1


İstanbul BŞB STSL-AKP
Akhisar Belediye BA 1. LİG-AKP
Gaziantep BŞB BA 1. LİG-AKP
Güngören Belediye BA 1. LİG-AKP
Tepecik Belediye 2. LİG-AKP
Denizli Belediye 2. LİG-AKP
Diyarbakır BŞB 3. LİG-DTP
Elazığ Belediye 3. LİG-AKP
Belediye Van 3. LİG-DTP
Menemen Belediye 3. LİG-CHP
Sandıklı Belediye 3. LİG-AKP
Nazilli Belediye 3. LİG-CHP
Sivas 4 Eylül Belediye 3. LİG-AKP
Belediye Bingöl 3. LİG-AKP
Kilimli Belediye 3. LİG-AKP
Kepez Belediye 3. LİG-AKP
Sancaktepe Belediye 3. LİG-AKP
Tekirova Belediye 3. LİG-AKP
Diyarbakır Karapınar Belediye 3. LİG-DTP
Erzurum BŞB 3. LİG-AKP
Bayburt Belediye BAL-AKP
Göle Belediye BAL-AKP
Bağlar Belediye BAL-DTP
Fatsa Belediye BAL-AKP
Bulancak Belediye BAL-AKP
Dikbıyık Belediye BAL-DSP
Espiye Belediye BAL-AKP
İlkadım Belediye BAL-MHP
Ünye Belediye BAL-AKP
Kahramanmaraş Belediye BAL-AKP
Elbistan Belediye BAL-AKP
Kilis Belediye BAL-AKP
Şehit Kamil Belediye BAL-AKP
Adıyaman Belediye BAL-AKP
Siverek Belediye BAL-DP
Toroslar Belediye BAL-MHP
Erzin Belediye BAL-AKP
Bozyalı Belediye BAL-MHP
Erdemli Belediye BAL-MHP
Niğde Belediye BAL-AKP
Talasgücü Belediye BAL-AKP
Çorum Belediye BAL-AKP
Sorgun Belediye BAL-AKP
Akyurt Belediye BAL-AKP
Sincan Belediye BAL-AKP
Zara Belediye BAL-CHP
Kazan Belediye BAL-AKP
Sarayönü Belediye BAL-SP
Manavgat Belediye BAL-CHP
Kumluca Belediye BAL-AKP
Beyşehir Belediye BAL-AKP
Demre Belediye BAL-DP
İhsaniye Belediye BAL-AKP
Selçuklu Belediye BAL-AKP
Kestel Belediye BAL-DP
Altınova Belediye BALAKP
Armutlu Belediye BAL-AKP
Uşak Belediye BAL-AKP
Bozdoğan Belediye BAL-MHP
Bergama Belediye BAL-CHP
Didim Belediye BAL-CHP
Turgutreis Belediye BAL-CHP
Kaklık Belediye BAL-AKP
Belediyespor BAL-CHP
Salihli Belediyespor BAL-CHP
Ayvalıkgücü Belediye BAL-CHP
Balıkesir Belediye BAL-MHP
Ödemiş Belediye BAL-CHP
Çiğli Belediye BAL-CHP
Küçükköy Belediye BAL-CHP
Derince Belediye BAL-AKP
Kocaeli BŞB BAL-AKP
Avcılar Belediye BAL-CHP
Sultanbeyli Belediye BAL-AKP
Tosya Belediye BAL-MHP
Belediye Safranbolu BAL-AKP
Beyköy Belediye BAL-MHP
Ataşehir Belediye Kadınlar Ligi-CHP
Konak Belediye Kadınlar Ligi-CHP
KDZ Ereğli Belediye Kadınlar Ligi-CHP
İzmir Belediye Kadınlar Ligi-CHP
İlk Adım Belediye Kadınlar Ligi-MHP
Nazilli Belediye Kadınlar Ligi-MHP