Beşiktaş için hep “Halkın Takımı” tanımını kullanıyoruz. Evet taraftarı segmentlere ayırmak Beşiktaşlı duruşuna belki yakışmayacak ama maddi durumu elverişli olmayanlara da lisanslı ürün aldırmanın yollarını tıpkı Fenerbahçe gibi bulup, yaratmak Beşiktaş yönetiminin boynunun borcudur.
Yıllardır maçlara giderken hafızamıza kazınan karelerden biridir kağıttan yapılmış siyah beyaz şapkalar, iplere serilmiş atkılar, mandallarla tutturulmuş sahte formalar ya da siyah beyaz örgüler. Bu ürünleri bundan yıllar önce almakla, şimdi almak arasında, dağlar kadar fark olduğunu söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Kulüpler için bu ürünlerin artık sokakta yerlere serilmiş, iki ağaç arasına bağlanan iplere asılmış şekilde satılması çok büyük bir tehlike. Çünkü korsan ürünler kulübün kasasına doğrudan girecek gelirlerin kesilmesini sağlıyor. Her geçen yıl kulüplerimizin yönetim kurulları içerisinde pazarlama direktörlerinin ya da sponsorlardan sorumlu yöneticilerin öneminin arttığını da bu sebeple görebiliyoruz. İşte bu yüzden futbol büyük bir endüstri ve kulüplerin kasalarını doldurmak için taraftara sunacağı ürünler çok ama çok önemli. Taraftarın ilgisini kulüp mağazalarına çekmek için çalışan yöneticilerin önündeki en büyük engel de korsan ürün satanlar. Bu ürünlerle başa çıkılabilirse gelirlerin daha da artması mümkün gözüküyor. Zira her şeye rağmen önümüzde başarılı örnekler var.
Geçtiğimiz sene Fenerbahçe Spor Kulübü, Roberto Carlos’un maliyetini forma gelirlerinden çıkardığını ve gelirlerinin yüzde 25’ini lisanslı ürünler satan Fenerium’dan elde ettiğini söylemişti dergimize. Bugün Galatasaray’da aynı çizgiyi izliyor dersek yanılmış olmayız. GS Store yöneticisi Cemal Özgörkey, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada “Her sene bir yıldız parası GS Store’dan” diyerek bugünün futbol dünyasında kulüplerin lisanslı ürünler üzerinden neleri başarabileceğinin en güzel kanıtını ortaya koymuştu. Zira bu sene değişen yönetim kuruluyla birlikte hem Trabzon’da, hem de futbolseverler arasında büyük bir ilgi gören Trabzonspor, taraftarlarının lisanslı ürün isteklerine yetişmekle uğraşıyor. Yeni sezonda Nike ile bir anlaşma imzalayan Trabzonspor’un formaları tükenmiş durumda. Bu yüzden Trabzonspor taraftarları pazarlama sorumlularının, çıkıp açıklama yapmalarını ve bu sorunu bir an önce çözmelerini bekliyor. Böylesine bir rekabet söz konusu yani kulüpler arasında. Ya Beşiktaş?
Beşiktaş’ta ise lisanslı ürünler konusunda yaşananlar oldukça çetrefilli. Beşiktaş’ın meşhur Köyiçi’nden stada doğru yola koyulduğunuz zaman, Beşiktaş forması ve atkısı da dahil olmak üzere en az 10 kalem mal satan, 20 işportacı hemen gözünüze çarpacaktır. Peki bu başka kulüplerimizde de böyle mi? Sayı bu kadar fazla olmasa da üç aşağı beş yukarı bu düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir benzerine yurtdışında rastlamak mümkün değildir diye düşünüyorum. Elinde sahte forma, kafasında şapka bir İngiliz işportacı maç günü düşünebiliyor musunuz? Bu konuda tabii ki hayat standartlarının getirdiklerini de atlamamalıyız. İlerleyen paragraflarda yeniden bu konuya döneceğim.
İşin enteresan kısmıysa İnönü Stadyumu’na yaklaşmanıza rağmen bu işportacıların sayısında bir azalma olmaması. İşte bunu diğer kulüplerin maç saatlerinde göremezsiniz. En azından stada olan yakınlığa göre, doğru orantılı olarak azaldığına şahit olabilirsiniz. 1-2 metrelik tahta üzerinde sahte Umbro formalar, Kartal Yuvası’nın tam karşısında, yolun öte yakasında, 20-30 metre ileride satılıyor. Bu kadarla sınırlı kaldığını sanıyorsanız elbette yanılıyorsunuz. Hem kapıya kadar dayanan işportacı içeriye neden girmesin? İşportacılar bununla da kalmıyor ve Beşiktaş’ın bir UEFA Kupası maçında stadyumun içine kadar girmeyi başarıyor. İşte Beşiktaşlı’yı kahreden de bu oluyor hepsini olmasa da. Çünkü bu ürünler kapış kapış satılıyor. Bir talep olmadığını söylemek kendimizi kandırmak olur. Bir orijinal formanın 6’da 1’ine orjinalimsi forma satın alanların sayısı hiçte az değil. Kulüplerin kolayı seçip taraftarı suçlaması elbette düşünülemez ama nasıl oluyor da kulüp buna bir çözüm bulamıyor? Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi, aynı zamanda Pazarlama ve Kartal Yuvası’ndan sorumlu Hakan Aksoy’u arayıp konuyla ilgili bilgi alıyoruz. Hakan Aksoy konunun tamamını bildiğini ve takip ettiğini ancak bu konuyla uzun yıllardır uğraşsalar da bir sonuç alamadıklarını söylüyor. Önceleri kendilerinin uyarılarda bulunduklarını ve bir süreliğine bu işportacıların uzaklaştırıldığını söyleyen Aksoy, zamanla İnönü Stadyumu ve çevresini mesken tuttuklarını söylüyor. Hatta hangi işportacının nerede durduğunu bilecek derecede de konuya hakim olan Aksoy, bu işportacıların biriyle senelerdir mahkemelik olduklarını söylüyor. Beşiktaş gibi bir kulübün taraftarının takımını ne kadar çok sevdiğini bildiğim için Hakan Aksoy’un yerini tarif ettiği işportacının stadın neresinde durduğunu söylemeyeceğim. Konuya bu kadar hakim olan Aksoy, işportacıların stadyumun içerisine kadar girip satış yapmalarına dair sorumuza cevap vermekte bir hayli zorlanıyor. Aldıkları önlemlerden çok yakınıyor. Taraftarın bu ürünlere ilgi göstermemesi gerektiği üzerinde duruyor.
Aksoy’un bu görüşüne elbette başka bir ülkede katılmak mümkün ama burada insanların aylık kazançlarından büyük bir bölümünü zaten biletlere ayırdıklarını, üstelik işportacıların 80 ytl’lik formaları 15 liraya sattıklarını hatırlatmamızda yarar var. Salt “Taraftarımız ilgi göstermesin” demekle konunun hallolmayacağını Beşiktaş’ın yöneticileri bizlerden daha iyi bilmeliler. Aksoy, konunun sadece Beşiktaş’ın değil Türkiye’nin sorunu olduğunu ve sahteciliğin önüne geçmenin şu anki yasalarla mümkün olmadığını iddia ediyor. Mücadelesinin sadece Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a ya da Emniyet Müdürlüğü’ne yaptığı başvurularla sınırlı kalmadığını da söyleyen Aksoy “Yasalar öylesine boşluklarla dolu ki. Sahte ürünlerle yakalattığımız işportacılar ertesi gün ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkıyorlar. Sonra gelip bizleri tehdit ediyorlar” diyor. Beşiktaş üzerinden para kazanan işportacıların cesaretleri bu işten ne kadar kazandıklarının da en güzel kanıtı oluyor.
Önceki paragraflarda belirttiğim hayat standartları konusuna geri dönecek olursak çok akıllıca fikirlerin, bu zor dönemlerde ortaya çıktığını da görebiliyoruz. Halkın fiyata olan bakış açısının ya da alım gücünün bir bütünlük teşkil etmediğini hepimiz biliyoruz. Burası bu yüzden bir İsviçre ya da İngiltere değil… Ama yapılacaklar da bu yüzden kısıtlanmış değildir.
Çizilen tüm olumsuz tabloya rağmen rakiplerimizin doğrularından feyz almak gereklilik gibi gözüküyor.
Yıllardır maçlara giderken hafızamıza kazınan karelerden biridir kağıttan yapılmış siyah beyaz şapkalar, iplere serilmiş atkılar, mandallarla tutturulmuş sahte formalar ya da siyah beyaz örgüler. Bu ürünleri bundan yıllar önce almakla, şimdi almak arasında, dağlar kadar fark olduğunu söylemeye gerek var mı bilemiyorum. Kulüpler için bu ürünlerin artık sokakta yerlere serilmiş, iki ağaç arasına bağlanan iplere asılmış şekilde satılması çok büyük bir tehlike. Çünkü korsan ürünler kulübün kasasına doğrudan girecek gelirlerin kesilmesini sağlıyor. Her geçen yıl kulüplerimizin yönetim kurulları içerisinde pazarlama direktörlerinin ya da sponsorlardan sorumlu yöneticilerin öneminin arttığını da bu sebeple görebiliyoruz. İşte bu yüzden futbol büyük bir endüstri ve kulüplerin kasalarını doldurmak için taraftara sunacağı ürünler çok ama çok önemli. Taraftarın ilgisini kulüp mağazalarına çekmek için çalışan yöneticilerin önündeki en büyük engel de korsan ürün satanlar. Bu ürünlerle başa çıkılabilirse gelirlerin daha da artması mümkün gözüküyor. Zira her şeye rağmen önümüzde başarılı örnekler var.
Geçtiğimiz sene Fenerbahçe Spor Kulübü, Roberto Carlos’un maliyetini forma gelirlerinden çıkardığını ve gelirlerinin yüzde 25’ini lisanslı ürünler satan Fenerium’dan elde ettiğini söylemişti dergimize. Bugün Galatasaray’da aynı çizgiyi izliyor dersek yanılmış olmayız. GS Store yöneticisi Cemal Özgörkey, geçtiğimiz ay yaptığı açıklamada “Her sene bir yıldız parası GS Store’dan” diyerek bugünün futbol dünyasında kulüplerin lisanslı ürünler üzerinden neleri başarabileceğinin en güzel kanıtını ortaya koymuştu. Zira bu sene değişen yönetim kuruluyla birlikte hem Trabzon’da, hem de futbolseverler arasında büyük bir ilgi gören Trabzonspor, taraftarlarının lisanslı ürün isteklerine yetişmekle uğraşıyor. Yeni sezonda Nike ile bir anlaşma imzalayan Trabzonspor’un formaları tükenmiş durumda. Bu yüzden Trabzonspor taraftarları pazarlama sorumlularının, çıkıp açıklama yapmalarını ve bu sorunu bir an önce çözmelerini bekliyor. Böylesine bir rekabet söz konusu yani kulüpler arasında. Ya Beşiktaş?
Beşiktaş’ta ise lisanslı ürünler konusunda yaşananlar oldukça çetrefilli. Beşiktaş’ın meşhur Köyiçi’nden stada doğru yola koyulduğunuz zaman, Beşiktaş forması ve atkısı da dahil olmak üzere en az 10 kalem mal satan, 20 işportacı hemen gözünüze çarpacaktır. Peki bu başka kulüplerimizde de böyle mi? Sayı bu kadar fazla olmasa da üç aşağı beş yukarı bu düzeyde olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun bir benzerine yurtdışında rastlamak mümkün değildir diye düşünüyorum. Elinde sahte forma, kafasında şapka bir İngiliz işportacı maç günü düşünebiliyor musunuz? Bu konuda tabii ki hayat standartlarının getirdiklerini de atlamamalıyız. İlerleyen paragraflarda yeniden bu konuya döneceğim.
İşin enteresan kısmıysa İnönü Stadyumu’na yaklaşmanıza rağmen bu işportacıların sayısında bir azalma olmaması. İşte bunu diğer kulüplerin maç saatlerinde göremezsiniz. En azından stada olan yakınlığa göre, doğru orantılı olarak azaldığına şahit olabilirsiniz. 1-2 metrelik tahta üzerinde sahte Umbro formalar, Kartal Yuvası’nın tam karşısında, yolun öte yakasında, 20-30 metre ileride satılıyor. Bu kadarla sınırlı kaldığını sanıyorsanız elbette yanılıyorsunuz. Hem kapıya kadar dayanan işportacı içeriye neden girmesin? İşportacılar bununla da kalmıyor ve Beşiktaş’ın bir UEFA Kupası maçında stadyumun içine kadar girmeyi başarıyor. İşte Beşiktaşlı’yı kahreden de bu oluyor hepsini olmasa da. Çünkü bu ürünler kapış kapış satılıyor. Bir talep olmadığını söylemek kendimizi kandırmak olur. Bir orijinal formanın 6’da 1’ine orjinalimsi forma satın alanların sayısı hiçte az değil. Kulüplerin kolayı seçip taraftarı suçlaması elbette düşünülemez ama nasıl oluyor da kulüp buna bir çözüm bulamıyor? Beşiktaş Yönetim Kurulu üyesi, aynı zamanda Pazarlama ve Kartal Yuvası’ndan sorumlu Hakan Aksoy’u arayıp konuyla ilgili bilgi alıyoruz. Hakan Aksoy konunun tamamını bildiğini ve takip ettiğini ancak bu konuyla uzun yıllardır uğraşsalar da bir sonuç alamadıklarını söylüyor. Önceleri kendilerinin uyarılarda bulunduklarını ve bir süreliğine bu işportacıların uzaklaştırıldığını söyleyen Aksoy, zamanla İnönü Stadyumu ve çevresini mesken tuttuklarını söylüyor. Hatta hangi işportacının nerede durduğunu bilecek derecede de konuya hakim olan Aksoy, bu işportacıların biriyle senelerdir mahkemelik olduklarını söylüyor. Beşiktaş gibi bir kulübün taraftarının takımını ne kadar çok sevdiğini bildiğim için Hakan Aksoy’un yerini tarif ettiği işportacının stadın neresinde durduğunu söylemeyeceğim. Konuya bu kadar hakim olan Aksoy, işportacıların stadyumun içerisine kadar girip satış yapmalarına dair sorumuza cevap vermekte bir hayli zorlanıyor. Aldıkları önlemlerden çok yakınıyor. Taraftarın bu ürünlere ilgi göstermemesi gerektiği üzerinde duruyor.
Aksoy’un bu görüşüne elbette başka bir ülkede katılmak mümkün ama burada insanların aylık kazançlarından büyük bir bölümünü zaten biletlere ayırdıklarını, üstelik işportacıların 80 ytl’lik formaları 15 liraya sattıklarını hatırlatmamızda yarar var. Salt “Taraftarımız ilgi göstermesin” demekle konunun hallolmayacağını Beşiktaş’ın yöneticileri bizlerden daha iyi bilmeliler. Aksoy, konunun sadece Beşiktaş’ın değil Türkiye’nin sorunu olduğunu ve sahteciliğin önüne geçmenin şu anki yasalarla mümkün olmadığını iddia ediyor. Mücadelesinin sadece Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal’a ya da Emniyet Müdürlüğü’ne yaptığı başvurularla sınırlı kalmadığını da söyleyen Aksoy “Yasalar öylesine boşluklarla dolu ki. Sahte ürünlerle yakalattığımız işportacılar ertesi gün ellerini kollarını sallayarak dışarı çıkıyorlar. Sonra gelip bizleri tehdit ediyorlar” diyor. Beşiktaş üzerinden para kazanan işportacıların cesaretleri bu işten ne kadar kazandıklarının da en güzel kanıtı oluyor.
Önceki paragraflarda belirttiğim hayat standartları konusuna geri dönecek olursak çok akıllıca fikirlerin, bu zor dönemlerde ortaya çıktığını da görebiliyoruz. Halkın fiyata olan bakış açısının ya da alım gücünün bir bütünlük teşkil etmediğini hepimiz biliyoruz. Burası bu yüzden bir İsviçre ya da İngiltere değil… Ama yapılacaklar da bu yüzden kısıtlanmış değildir.
Çizilen tüm olumsuz tabloya rağmen rakiplerimizin doğrularından feyz almak gereklilik gibi gözüküyor.
Örneğin; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün gözbebeği Fenerium.
Herkes forma alabilsin zihniyetiyle bundan iki sene önce hayata geçmiş bir projeleri var. Taraftarlar arasında gelir segmenti oluşturulmuş. A ve D olarak gruplandırılmış ve her gruba hitap eden formalar sürülmüş piyasaya. Örneğin 80 YTL’lik formayı alamayanlar için 20 YTL’lik taraftar forması yaptırılmış. Böylece 20 YTL’lik formalar satışa sürülmüş ve o dönem büyük bir ilgi görmüş. Beşiktaş için hep “Halkın Takımı” tanımını kullanıyoruz. Evet taraftarı segmentlere ayırmak Beşiktaşlı duruşuna belki yakışmaz ama maddi durumu yeterli olmayanlara da lisanslı ürün aldırmanın yollarını tıpkı Fenerbahçe gibi bulup, yaratmak Beşiktaş yönetiminin boynunun borcudur. Bunu aynen alıp uygulamak Beşiktaş’ın büyüklüğünden bir şey kaybettirmez. Doğruları yapmak rekabette rakiplerinizi yakalamak için en gerekli silah değil mi zaten? Fenerbahçe’nin boşa çıkardığı futbolcuları almak yerine, ortaya attığı fikirlerinde takip edilmesi gerekiyor.
Herkes forma alabilsin zihniyetiyle bundan iki sene önce hayata geçmiş bir projeleri var. Taraftarlar arasında gelir segmenti oluşturulmuş. A ve D olarak gruplandırılmış ve her gruba hitap eden formalar sürülmüş piyasaya. Örneğin 80 YTL’lik formayı alamayanlar için 20 YTL’lik taraftar forması yaptırılmış. Böylece 20 YTL’lik formalar satışa sürülmüş ve o dönem büyük bir ilgi görmüş. Beşiktaş için hep “Halkın Takımı” tanımını kullanıyoruz. Evet taraftarı segmentlere ayırmak Beşiktaşlı duruşuna belki yakışmaz ama maddi durumu yeterli olmayanlara da lisanslı ürün aldırmanın yollarını tıpkı Fenerbahçe gibi bulup, yaratmak Beşiktaş yönetiminin boynunun borcudur. Bunu aynen alıp uygulamak Beşiktaş’ın büyüklüğünden bir şey kaybettirmez. Doğruları yapmak rekabette rakiplerinizi yakalamak için en gerekli silah değil mi zaten? Fenerbahçe’nin boşa çıkardığı futbolcuları almak yerine, ortaya attığı fikirlerinde takip edilmesi gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder