5 Nisan 2011 Salı

Elbet Bir Gün Buluşacağız...

Radyodan Zeki Müren'in ahenkli sesi duyulurken ForzaBeşiktaş sayfasına yarınki maç için süslenen tribünlerin fotoğraflarını koyuyor. "... seyircisiz oynanacak kupa maçı..." cümlesinin sonuna "seyirci değil taraftarız biz" yazılmış.

Maça alınmıyoruz, cezalıyız; moraller bozuk. Çünkü "on bin adam tepiniyor" diyerek bizi bir yerde hayvan yerine koyan bakan bu demeci (bence hakareti) yüzünden bizden başka kimseden tepki almazken, biz kelime oyunu yaptık diye maça gidemiyoruz.

Gözüm futbloglardan flying dutchman'ın 'Tribünlerin Sahipleri' yazısına takıldı. (Okumak isteyenler için http://vliegendenederlander.blogspot.com/2011/04/tribunlerin-sahipleri.html) Yazısında 'beğenmiyorsanız gelmeyin' mantığını ve seyirciyi içeri alıp taraftarı dışarıda bırakma alt yapısının iyiden iyiye nasıl hazırlandığına değinmiş. Şimdi okuyup kafa yordukça diyorum ki, bugün futbol izlemeyi bıraksak ne olur? Yani voleybola veya hentbola yönelsek. Amatör branşlardan birine futbol takımlarımızı desteklediğimiz gibi bağlansak? Bir süre sonra gelinecek nokta yine aynı olur...

Anlatmak istediğim şu, elektronik bilet, şiddet yasası veya taraftar oluşumunun önüne set çekme gayreti devletin demiryollarını, otoyolları özelleştirme zihniyetiyle aynı. Ben demiryolunu kurayım, otoyolu inşa edeyim sonra yabancı/yerli sermaye gelsin işletme hakkını alsın. Yani taraftar gelsin bu sporu tamamlasın, tadı tuzu can damarı olsun, futbolu sadece spor olmaktan çıkartsın endüstri haline getirsin; sonra sen bu işin cefasını çeken, yağmur çamur demeden stad yollarını arşınlayan adamlara ikinci sınıf insan muamelesi yap, parası olana tiyatro, sinema bileti satar gibi koltuk sat. İşte bugün burayı bırakıp hentbola yönelsek beş seneye kalmaz gelir bizi o salonlardan da kovarlar.
Niye?
Çünkü taraftarın gittiği yerde rant ve para var. Çünkü taraftar karşılıksız sevendir. Olsun olmasın cebinde ne var ne yok ortaya koyandır. Seyirci adı üstünde yarın seyirlik bir şey olmadığında sırtını dönüp gidecek ey ahali, bilesin. Dönüp yine bize el açmayacak mısınız o zaman? Bu hesaplar dönmeyecek mi? Veya şöyle soralım; meşaleler sönsün, tezahüratlar bitsin, bayraklar flamalar açılmasın, o zaman "çoluğumuzu çocuğumuzu alıp şöyle ağız tadıyla bir maça gidemiyoruz" diyenler yine de gelecekler mi o maça? Gelseler kaç maç, kaç sezon? Neyse yaşayıp göreceğiz.

Bir de şunu merak ediyorum, şiddet yasası polisi ne kadar ilgilendirecek? Sonuçta bize uygulanan bir şiddet de var ortada bunun kıstası, kontrolü, denetlemesi ve cezası hangi hükümler çerçevesinde olacak?
Yasa bize, cop bize, biber gazı bize...
Darp bize, ceza bize, hapis bize...


Hiç yorum yok: