Her sabah radyoda, gün içerisinde internette, akşamları televizyonda... Cep telefonunda, facebookta, twitterda... Akranlarımız hatırlar, eskiden Panço paketlerinin arkasında "evde, işte, arabada istediğin her anda Panço" gibilerinden bir şey yazardı.
Hava sıcaklığı İstanbul için şu saatlerde hissedilen 30 derece. Öğlen bu 33 - 34'e doğru tırmanır. Bana sorsan 50 derece! Bunalmaktan, gerilmekten bıktım usandım. Beşiktaşlı olmak demek sanırım zaten gergin olmak demek. Fakat öyle anlar geliyor ki "kardeşim yeter bu da can" diyesi geliyor insanın.
Geçtiğimiz sezon futbol takımımız oldukça başarısızdı. Elde avuçta hiçbir şey yok. Görmemek için kör olmak gerek. Çünkü Sayın Demirören iş değişikliği yapacağı için var olan işini sallamaz vaziyetteydi. Özel sektör çalışanı arkadaşlarımız bu durumu gayet iyi anlarlar. İş bulmadan iş bırakılmaz hesabı, Demirören'de kariyerinde yeni bir sayfa açmaya çalışıp gerekli kulisleri yaptı. Mülakatları bir bir aştı. Diğer taraftaki işi netleşince de "benden sonrası tufan bana ne amk" zihniyetiyle zaten içine s.çtığı kulübü bir de çözümsüzlük yumağına itmiş oldu.
Şikeydi, mahkemeydi, ibraydı derken lig bitti. Arkasından basketbol takımımızın büyük başarıları ile gazlanarak çok çok kısa süren bir mutluluk bulutu içine girdik. Fakat bu bulut şampiyonluğun ertesi günü itibariyle hızla dağılmaya başladı. Şapkamızı önümüze aldık kara kara düşünmeye başladık.
En büyük soru; "Şimdi ne olacak?"
Bu soruyu kendime ilk kez ilkokul sonlarında 'Süper Baba' dizisi bitince sordum. 'E ne izleyeceğim ben şimdi ne olacak?' diye. Arkasından üniversite bitti, sonra da askerlik. Hep o avare haller: Şimdi ne olacak?
Taraftar olarak şu an durumumuz bu. Basketbolda şampiyon olduk. Alınan iki kupa üstüne oynanan muhteşem bir final serisi ve üçüncü kupa. 37 yıl sonra şampiyon olan bir takım. Bu olay Fenerbahçe'nin Türkiye Kupası'na benzemiyor önemle altını çizmek gerek. Çünkü Beşiktaş'ta basketbol, tüm Türkiye'de olduğu gibi, unutulan bir branştı. Şu an bu seri ve şampiyonluklarla bilmeyenler bu heyecanı tattı, unutanlar tekrar hatırladı. Taraftar basketbola çok daha sıkı sarılacak bir hava yakaladı. Ancak sponsorluk olmazsa, para sıkıntısı olursa takım dağılacak. Millet oyuncuları kapmak için kapımızda yatıp kalkıyor. Bu vahim tabloyu gördükçe insanın içi acıyor.
Futbolda ise ne antrenör var ne başka bir şey. Şimdi de Egemen sorunsalı çıktı. "Gerekirse kulübede oturur" tehditleri savruluyor basındaki haberlere göre. Biz yönetimimizden sorumsuz ve havai tavırlarıyla takımı zedeleyen, katkı sağlamayan başta yabancılara ve yerli oyunculara gerekli dersleri vermesini hatta satarak yolları ayırmasını beklerken, canını dişine takmış insanlara posta koyuyorlar. Devletin vergi kaçıran, milletin paralarını yutanların peşine düşmeyip vatandaşa çullanmasına benziyor.
Ayrıca hala kombine satışları başlamadı. Millet yarıladı satışları kapatacak neredeyse bizim basketbol maçlarını nerede oynayacağımız belli değil. Stat yıkılacak diyorlardı ses yok. Çıldırmamak elde değil.
İşin en acı tarafı da, taraftar gerçekten birlik olmaya hazır. Kulüp için, arması için elini taşın altına koymaya hazır. Ama bu topluluk güzel bir propaganda ile doğru yönetilmedikten sonra neye yarar. Bu hava dağılıp herkes yoluna bakmadan önce bir an evvel silkelenmek gerek.
Derin bir of çekiyorum, akşamına semtte bir duble içsem mi diye hayallere dalıyorum.
Yıllara meydan okuyan tezahüratı tüm camianın affına sığınarak değiştiriyorum;
BİR AKŞAM YÜZÜMÜZÜ GÜLDÜR BEŞİKTAŞ!