13 Aralık 2008 Cumartesi

Hukukumuz Eskiye Dayanır

Yaşlı dünyanın yaşadığı savaş sayısını bilebilmek mümkün değil zaten bu da bizim işimiz değil ancak futbolun fena halde hayata benzediğinin birçok kanıtı bulunuyor. Ülkelerin siyasi ilişkilerinin yeşil sahalara yansıdığını ve karşılaşacak ülke sporcularının sadece bir futbol maçı oynamadığına inananların yarattığı bu düşünce bazen amacına ulaşamazken bazen de ne yazık ki futbol dışında her türlü çirkinliğin konuşulduğu tarihler olarak hatırlanıyor.

Fransa 1830 yılında Büyük Fransız İmparatorluğu’nun bir parçası olarak hayal ettiği Cezayir’i işgal etti. Tam 132 yıl boyunca Cezayir’de hüküm süren Fransız etkisi birçok kez Cezayirlilerin ayaklanmalarıyla zor dönemler geçirse de 5 Temmuz 1962 yılına kadar bu topraklarda kalmayı başardı. Tarihte yaşanan bu olaylar etkisini futbolda da gösterdi. 2002 Dünya Kupası öncesi hazırlık maçında Paris’in Stade de France Stadyumu’nda 6 Ekim 2001 tarihinde karşılaşan Fransa ve Cezayir adı dostluk maçı konulan bu karşılaşmanın istenmeyen sonuçlara yol açacağını hesap edememişti. Maç başlamadan önce bu gerginliğin işaretleri de yavaş yavaş kendini gösteriyordu zira Fransızların Ulusal Marşı esnasında Cezayir asıllı Fransızların ıslıkları stat da yankılanıyordu.

Cezayir asıllı Fransızlar, Zinedine Zidane ile yükselen ve 1998 Dünya Şampiyonası’nda ortaya atılan “Black-Blanc-Beur: Siyah-Beyaz-Melez” (Beur, Fransa'daki Cezayirlilere takılan ad) sloganının bir yanılgı olduğunu düşünüyorlardı. Fransızların sadece Zinedine Zidane’ı kabul ettiklerine inanan Cezayirliler maçın 78. dakikasında Fransa 4-1 öndeyken sahaya atladılar ve maç yarıda kaldı. Fransız futbolcular saha içerisinde oldukça zor anlar yaşarken çareyi soyunma odalarına kaçmakta buldular.
Fransa-Cezayir karşılaşmasındaki bir başka enteresan tepki de Zinedine Zidane’a geliyordu. Cezayir tribünlerinde dikkati çeken pankartlardan biri de “Zidane-Harki”ydi. Harki kelimesini Zinedine Zidane ile ilk kez yan yana getirenin ise “Fransız olmayanlar milli takıma alınmasın” düşüncesini savunan Le Pen’in yakın isimlerinden birisi olduğu iddia ediliyor. Zinedine Zidane için böyle bir yakıştırmanın yapılamayacağını çünkü kendisinin bir Harki olduğunu bu nedenle de Fransa Ulusal Takımı’nda yer alacağını savundu Le Pen yanlıları.
Cezayir’de savaş döneminde Fransızlar için çalışanlara yakıştırılan bir kelime olmasından duyduğu rahatsızlığı Zidane şöyle açıklar: “Babam Harki değil. Cezayirli ve ben babamla gurur duyuyorum. Babam da benimle gurur duyuyor. Babam hiç bir zaman gurur duyduğu ülkesine karşı savaşmadı.”

ABD ile İran ilişkileri 1979 yılındaki devrimden bu yana birçok dönem gerginlik içinde geçti bazen ilişkiler tıkanıp savaşın kaçınılmaz olacağı durumlar ortaya çıktı. Siyasi sorunların yanı sıra iki takım ilk defa bir Dünya Kupası’nda en büyük sportif mücadeleyi verecekti. İşte bu iki ülkenin futbol takımları Fransa Dünya Kupası’nda 21 Haziran 1998 tarihinde karşı karşıya geldiler.
İki takımın tarih boyunca iyi bir futbol geçmişi olmamasına rağmen iki ülke arasındaki siyasi mücadele yeşil sahalarda zevkli bir karşılaşmayı yarattı diyebiliriz. Fransa 98’in kuraları çekildiğinden maç gününe kadar birçok futbolsever bu maçı bekledi. Maç öncesi iki taraftan da tansiyonu yükseltecek açıklamalar gelse de korkulan olmadı. İran tarafında maç öncesi Muhammed Khatami’ye futbolcuların maç sonrası forma değişimine gitmemesini isteyecek kadar ileri giden kesimler de oldu ancak bu istekler kabul edilmedi. İran Teknik Direktörü Talebi, “Ben politikacı değil, bir sportmenim. İran halkı ile ABD halkı arasında bir sorun olmadığını göstermek istiyoruz. ABD hükümetine karşı değil, bir ulusa karşı oynuyoruz” diyerek maç öncesi tansiyonu oldukça düşürmüştü. Talebi’nin ailesinin de o dönem Amerika’da yaşadığını bir not olarak düşelim. Lyon’da karşı karşıya gelen iki takımın mücadelesinden galip ayrılan İran oldu. 2-1’lik galibiyetle ABD’yi yenen İran’da halk sokaklara döküldü, sahada her şey futbol içerisinde kalsa da İran’ı kutlayan ülkeler listesine bakıldığında mücadelenin saha dışındaki hali daha manidar duruyor. İran’ı kutlayan ülkeler arasında Mısır, Irak ve Filistin bulunuyor.

1998 yılında Fransa ile Senegal eşleşmesinin bir benzeri de bu kez 2006 Dünya Kupası’nda karşımıza çıktı. Angola'nın ilk Dünya Kupası tecrübesi olacak bu turnuva Afrika temsilcisi için 400 yıldır sömürgesi olduğu ve 1975 yılında bağımsızlığını ilan ettiği Portekiz karşısına çıkacak olması açısından ayrı bir önem taşıyordu. Portekiz’in Batı Afrikası olarak adlandırılan Angola için futbol sahasındaki bir mücadeleden çok daha fazlasıydı aslında. Angola takımında yer alan 8 futbolcu Portekiz liglerinde top koştururken birçok sömürge ülkesinde yaşanan dil ve din değişimi de bu maç öncesinde dikkati çeken bir başka konuydu. Dünyanın en düşük gayri safi milli hasılasına sahip Angola’yı bu maç öncesinde destekleyen futbolsever sayısı hiç de az değildi. Dünyada birçok insan bu maç öncesi bir mucize bekliyordu. Almanya’nın Köln kentinde oynanacak maç öncesi Angolalı defans oyuncusu Delgado yaptığı açıklamada “"Dünya Kupası'ndaki her maç bizim için çok duygusal çünkü ülkemizi ilk defa kıta dışında temsil edeceğiz. Portekiz karşısında oldukça hırslı olacağız çünkü çok uzun yıllar onların sömürgesi olduk. Galibiyet bizim için ve Angola halkı için çok şey ifade ededecek. Bu karşılaşma 3 puandan daha fazla anlam ifade ediyor” diyerek maçın Angola açısından en güzel yorumunu da yapıyordu bizlere. Maçın 4. dakikasında Deco’nun ayağında gelen golle 1-0 geriye düşen Angola maçı bu skorla kaybederken oynadığı futbol ve gösterdiği dirençle stadı alkışlar arasında terk etti. “Dünya da herkese yenilebiliriz ancak Portekiz’e asla” diyen Angolalılar ülkelerine verebilecekleri en büyük hediyeyi de geçtiğimiz Dünya Kupası’nda ellerinde kaçırıyorlardı.

1982 yılında iki ülke arasında çıkan Falkland Adaları savaşı Arjantin ve İngiltere’nin her yan yana anılışında karşımıza çıkmaya devam ediyor. Arjantin’in Falkland adalarını işgaliyle başlayan bu savaşta kesin bir sonuca ulaşılabildiği söylenemez. Ancak Arjantinli komutanının teslim oluşuyla son bulan bu savaşta 649 Arjantinli, 258’de İngiliz asker hayatını kaybeder. Adalar halen İngiltere egemenliğinde olsa da Arjantin haklarından vazgeçmiş bulunmuyor. Bu savaştan 4 yıl sonra futbol dünyasında söz sahibi olan bu iki ülke 1986 Meksika Dünya Kupası’nda karşı karşıya geldi. Arjantinliler 4 yıl önce yaşadıkları bu bozgunun telafisini yeşil sahalarda arayacaklardı. Diego Armando Maradona’nın damgasını vurduğu maç yeşil sahalarda atılmış en güzel ve en çirkin gole de tanıklık ediyordu.
Maçın 51. dakikasında İngiltere savunmasının geri pasında yükselen topa eliyle müdahale eden Maradona Arjantin’i 1-0 öne geçirmişti. Attığı gol ise “Tanrı’nın eli” olarak adlandırılmıştı. Olaya böylesine bir maneviyat katılmasının tek nedeni ise henüz dinmiş olan savaşın bir yansımasıydı elbette. İlerleyen dakikalarda Arjantin hanesine 2 rakamını yazdıran Maradona’nın şahane golü için söylenecek bir şey yok zira bu gol uzun seneler hafızalardan silinmedi. Arjantin ve İngiltere tam 12 sene sonra bu kez Fransa’da karşı karşıya geldi. Bu karşılaşmanın ise normal süresi 2-2 biterken penaltılarda gülen taraf yine Arjantin olmuştu.
1 Eylül 1939 tarihinde İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcını Polonya’yı işgal ederek gerçekleştiren Almanya komşusunun bu savaş sırasında 30 milyonluk nüfusunun 5’te 1’ini kaybetmesine de yol açmıştı. Almanya ve Polonya arasındaki siyasi rekabet 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana bir yükselip bir azalırken iki ülkenin uluslararası spor arenasında da karşılaştığı organizasyonlar olmadı değil. Hafızamızın en taze yerinde duran Almanya-Polonya mücadelesi 2006 Almanya Dünya Kupası A Grubu’ndaki karşılaşmadır şüphesiz. Turnuvanın güvenlik açısında en riskli maçları arasında gösterilen bu karşılaşma, öncesi ve sonrası yaşananlarıyla dikkati çekti. 1996 yılında Almanya ile Polonya arasında oynanan maç öncesi Almanların “Schindlerin Yahudileri Size Selam Getirdik” pankartı da düşünülürse maçın tansiyonunun ne derece yüksek olacağı tahmin ediliyordu.
İki komşu ülke taraftarlarının maç öncesi ilk karşılaşmalarında Almanların Neo Nazi grubunun “Heil Hitler!” selamı arbedenin yaşanması için yetmişti kuşkusuz. Bu kavga aynı zamanda kupanın da en büyük kavgası olarak yerini alırken 278 Alman ve 119 Polonyalının da tutuklanmasını sağlamıştı. Bu karşılaşma öncesi Lukas Podolski ve Miroslav Klose’nin Polonya asıllı olmaları da sıkça telaffuz edilmişti. Bu konuşmalar futbolcular üzerinde etkili oldu mu bilinmez ancak maç boyunca kaçan pozisyonları görünce forvetler üzerinde olumsuz bir etki yarattığı düşünülebilir. Maçı Neuville’in son dakika golüyle kazanan Almanya gruplarda bir üst tura çıkarken Polonya’yı da Dünya Kupası dışına itmeyi başarmıştı.
Soğuk Savaş döneminin bitmesi ile birlikte oluşan yeni dünya düzeninden en olumsuz etkilenen ülkelerden biri de Yugoslavya oldu. 90’lar öncesi Demirperde ülkesi olarak adlandırılan Yugoslavya her geçen yıl parçalanmış ve son olarak 2005 yılında Sırbistan ismini almıştı. Yaşanan bu ayrılıklar esnasında birçok Sırp, Hırvat ve Boşnak hayatını kaybetti. Futbolun fena halde hayata benzediğini bu kez Bosna Hersek ve Sırbistan maçlarında gördük. Bosna Hersek'in Zrinjski ve Sırbistan'ın Partizan Belgrad takımları arasında oynanan UEFA Kupası 1. ön eleme turu karşılaşması maç sonrası yaşanan olaylarla unutulmadı. Bosna Hersek’in Mostar kentinde yapılan maçı Zrinjski takımının 6-1 kazanmasından sonra iki takım taraftarları stat çıkışında adeta savaştılar. Olaylar sonrasında ise Bosna Savaşı’nda kanlı eylemlerden sorumlu tutulan “Kaplanlar” adlı milis grubun Partizan Belgrad kulübünün taraftarı oldukları iddia ediliyordu. Haberlerde, olayların ardından 5 Sırp ve 1 Bosnalı taraftarın tutuklandığı 1 taraftarın ise ciddi şekilde yaralandığı ifade ediliyordu.
Bosna-Hersek ile daha sonraları Yugoslavya adını alan Sırbistan arasındaki dostluk maçının ardından kıyasıya çatışan taraftarlar şişe ve taşlarla birbirine girmişti. 25'ten fazla kişinin yaralandığı olayları ateşleyen bu futbol müsabakası aslında gerilen ilişkileri yumuşatmak adına organizatörlerce tertip edilse de çıkan olaylardan amacına ulaşamadığı da ortaya çıkıyordu. İki takım taraftarları tribünlerden yerlerini alırken Bosna içerisinde yaşayan Sırplarında Yugoslavya tarafına geçtiği görülüyordu. Maç boyunca ayrı ayrı yerlerde bulunan taraftarlar birbirlerine ağır hakaretlerde bulunurken Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi’nce aranan eski lider Ratko Mladiç lehine de sloganlar attılar. Maçı 2-0 Yugoslavya kazanırken yaşanan olaylar skorun önüne geçmeyi başarmıştı bile. Güvenlik güçlerinin de araya girdiği olaylarda 19 polis yaralanmış bunlardan da ikisinin durumu ağır olarak kaydedilmişti.
Yanı başında çıkan Dünya Savaşı’ndan en az etkilenen ülkelerden birisi de Hollanda’ydı. Almanya’nın komşusu Hollanda II. Dünya Savaşı’nda Almanya’nın gazabından kurtulamadı fakat en az zararı da onlar gördü diyebiliriz. Hollandalıların Almanca bilmelerine rağmen bu dili kullanmamaları da ilişkilerinin boyutlarını ortaya koymak için bir başka gösterge diyebiliriz. İşgal yıllarından sonra iki ülke insanının en çok yarıştığı konu ise hiç şüphesiz futbol maçları oldu. Avrupa’nın bu iki futbol ekolüne sahip ülkesinin ise ilk karşılaşması 1974 yılında olmuştu. Dünya Kupası finalinde Gerd Müller’in attığı ve Almanya’ya kupayı getirdiği gol uzun süre televizyonlarda defalarca gösterildi. Bu nedenle rekabetin miladı 1974 yılı diyebiliriz. Daha sonraları da pek çok kez karşı karşıya gelen iki ülkenin taraftarları arasında da bu maçlar oldukça önemli. 2002 Dünya Kupası’nda ise Hollanda’nın kupa da yer almamasını fırsat bilen Almanlar http://www.ihrseidnichtdabei.de/ (siz yoksunuz) adresli bir site bile kurmuşlardı. Bu iki ülke arasındaki en dikkati çeken ve gerginliğin doruk noktaya ulaştığı maç ise 1990 yılında İtalya’da düzenlenen Dünya Şampiyonası’ndaki karşılaşmaydı. Almanya’nın 2-1 kazandığı karşılaşma tarihe “Tükürük Savaşı” olarak kazınmıştı. İki takım futbolcuları arasındaki tartışmalarda futbol literatürüne tükürüğü Rijkaard soktu demek yanlış olmaz herhalde. Rudi Völler'in nasibini aldığı bu tükürükle birlikte bu maçta “Tükürük Savaşı” olarak anıldı aynı zamanda. Hollandalılar için kupa kazanmak neyse Almanya’yı yenmek de odur demek yanlış olmayacak zira 1988 ve 1992 yıllarında kazanılan zaferler sonrası Hollandalıların zafer çığlıklarıyla sokaklar döküldükleri biliniyor. Bu güne dek 36 kez karşılaşan bu iki ülkede üstünlük sağlayan taraf ise Almanya (13) olmuş. Kıran kırana geçen mücadelelerin 10’unda Hollanda gülerken 13’ünde ise eşitlik sağlanmış.

Hiç yorum yok: