Alkol damarlarımda tur atmayı bir türlü bitiremedi ama kendime geliyorum. "Düşler Tiyatrosu"ndan yavaş yavaş çıkıyorum. Beşiktaş'ın zaferini küçümseyenleri de anlıyorum. Ben de Fenerbahçe'nin 0-1 kazandığı maç için "bala .öte" yorumunu yapanlardandım çünkü. İnsan başına gelince anlıyormuş. Her Avrupa Kupası maçında eve dönüş yolunun ızdırap içindeki havasını önceki postlarda yeterince açıklamış, imza atan yedi ceddine teşekkür etmiştim. Şimdi de "Helal Olsun Lan" coşkusunu göstermek istiyorum.
Tüm bunları düşünürken, maçı izlerken, eve dönerken, buraya yazı yazarken aklımın bir köşesinde de Demirören zebellah gibi duruyor. Mustafa Denizli adına seviniyorum, hayatımda yer alan, tribünde gördüğüm, etrafımda bildiğim, okuduğum aynı duyguları paylaştığım insanlarla aynı şeyden mutluluk duymanın değeri klasik tabirle paha biçilemez. Ama...
Nefes filminde ".... ..... bakkalı" diye yataktan fırlayan asker gibi oluyorum yatağa yatınca, zafer sarhoşluğunu atlatınca. Biliyorum ki biz sevindikçe "Yola geliyorlar" diyecek. Mağdur adamı oynayacak. Ağır ağır konuşacak, küfüre karşıyım diyecek, medya yalakalarını -ki o yalakalar Galatasaray tribünleri kendisine 35 dakika (bknz GS-Netanya) küfür ettiğinde dut yemiş bülbül idiler- peşine takacak. Gün gelecek bu gözler şöyle cümleler de görecek: "Süleyman Seba'dan sonra Demirören'e de ayıp ettiler.", "Allah bunları kahretsin", "Çapulcu bir grup"...
Beşiktaş kazanınca Demirören kalmayı garantileyecek mi? Kongre üyeleri de mi tabelacı?Demirören taraftarla arasının iyi yapma yolunu Beşiktaş'ın galibiyetlerinden geçiriyor ya, Beşiktaş kazandıkça kucağa geliyoruz sanıyor ya, o koyuyor adama. Yukarıdaki başlıkda o hesabın ürünü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder