3 Kasım 2009 Salı

Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır!!!

Bu blogta Ercan Saatçi ve Metin Özülkü olayına girip girmemekte tereddüt ettim aslında. Ama dünkü "Son Kale" programını izleyince birkaç şeye değinmeden geçemedim.
Öncelikle gerçekleşen olay neresinden bakarsanız hoş değil. Hangi takımın taraftarı olursanız olun, rakip takım taraftarı olduğunu bildiğiniz bir gazeteci, müzisyen, sinema sanatçısı veya ünlünün tuttuğunuz takım aleyhinde böyle küfürler sarf ettiği bir video internete düştüğünde sinirlenir ve tepki gösterirsiniz. O nedenle bu videodaki geçen konuşmaları tasvip etmek mümkün değil.

Ancak birçok kişinin (ki bunların içinde birçok basın mensubu var) burada videodaki konuşmalardan çok bunu piyasaya sürülmesine tepki göstermesi bana biraz ilginç geldi.

Denebilir ki "yahu herkes rakip takım hakkında küfürler ediyor. Buna tepki göstermek anlamsız." Buna büyük ölçüde katılırım. Ancak normal bir vatandaşın küfür etmesi ile tanınan, televizyon ve gazete gibi unsurlarla insanlara ulaşan kişilerin küfür etmesi, hele ki bunu kamera karşısında yapması normal değil.

Ama benim takıldığım kısmı bu da değil. Herkesin de bildiği gibi bu kayıt 3 sene kadar önce yapılmış. Bir müzik programının çekimlerinde yaşanmış konuşmalar. 3 sene piyasaya düşmemiş. Kadir Çetinçalı bir yazısında bahsetmiş ama görüntü ve detay olmayınca çok dikkat çekmemiş. Kaldı ki detay olsa da bu kadar tepki çekmezdi bence. Neden mi? Çünkü 1 hafta öncesine kadar Ercan Saatçi zaten herkes için fanatik bir Fenerbahçe taraftarı ve o yanının ağır bastığı yazılar yazan eski bir müzisyendi. Bu vasıftaki birinin küfürleri çok da önemsenmezdi. Kaldı ki Ercan Saatçi yıllar önce bir Fenerbahçe şampiyonluk kutlaması sırasında bundan çok daha fazla sayıda küfürü, elinde mikrofonla futbolcularla beraber sarf etti ve bunlar da kameralara yansıdı. O zamanda çok az bir tepki ile geçildi. Nitekim aynı ağırlıktaki küfürleri o programda savuran Metin Özülkü, Saatçi kadar tepki çekmedi. Bunun sebebi de Metin Özülkü'nün zaten fanatik Fenerbahçeli bir müzisyen olması.

Ancak Ercan Saatçi kısa bir süre önce Hürriyet gibi büyük bir gazetenin Spor Servisi Müdürlüğüne getirildi. Ve bu sıfatla birlikte artık konumu değişti. Artık gazetecilik etiği ve spor ahlakı açısından tarafsız yayınlar yapması gereken bir kurumun ve birimin başında. İşte o zaman bu görüntüler bir anlam kazandı. Bu görüntülerle birlikte Ercan Saatçi'nin yeni görevinde tarafsız olamayacağı düşüncesi dayanak buldu.

Sözün özü burada mesele Ercan Saatçi'nin küfür etmesinden daha çok o küfürleri eden birinin bulunduğu konuma uygun bir kişi olup olamayacağının sorgulanmasıdır. Aynı başbakanın, başbakan olmadan yıllar önce Cumhuriyet ve laiklik karşıtı söylemlerinin hiçbir anlamı ve çok etkisi yokken başbakan olduktan sonra ortaya çıkması ve anlam kazanması gibi. Nasıl ki başbakanın, başbakan olmadan yıllar önce söylediği bazı sözlerin tarafsız ve ülkenin genelini saran bir yapıda olamayacağının sorgulanmasına yol açtığı gibi Saatçi'nin de aldığı görev nedeniyle bu küfürlerin sorgulanması normal karşılanmalıdır.

Saatçi dünkü programda "bu konuşmaları yaparken kayıtta olduğumuzu bilmiyorduk, bu görüntüler kendimizi güvende hissettiğimiz bir arkadaş sohebtinde yapıldı. Mahremimize girildi ve bu görüntüler sızdırıldı. Ben mağdurum" gibi bir açıklama yaptı. Maalesef bu açıklamalar haklı olmadığı gibi doğru da değil. Çünkü videoda Metin Özülkü "Biraz da futboldan bahsedelim" diyor ve bu sözün arkasından küfürler başlıyor. Yani burada sıra futbola gelen kadar başka konular konuşulduğu ve bunların kayıt edildiği anlaşılıyor. Dahası küfürlerin arkasından Özülkü "bunları kesebilecek miyiz" diye çekim ekibindekilere soru soruyor. Buradan da bir kez daha ispatlanıyor kayıtta olduklarını bildikleri. Kaldı ki kayıtta olmasalar bile bu konuşmaları yaparken çekim ekibinden birkaç kişi onların yanında. Bu durumda nasıl mahremiyetten söz edilebilir ki?!
Burada benim haklı bulabileceğim tek husus bu videonun sunuluş biçimi. İsimsiz şekilde internete konacağına birisi çıkıp, "Bakın böyle görüntüler var, bu küfürleri eden birisi nasıl gazetede tarafsızlık ilkesini koruyabilecek, bu mümkün değil" gibi söylemelerde bulunsa işte o zaman çok daha doğru olurdu.
Ama usül ne kadar doğru olmasa da "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" misali olanı görmezden gelmek de hem Galatasaray camiasına hem de ilkeli ve ahlaklı basın mensuplarına haksızlık olur.
Son olarak bu olayın dışında Ercan Saatçi'nin Hürriyet gazetesindeki göreve getirilmesine başka gerekçelerle mualif bir yazı olarak ligtv.com.tr sitesinin Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel'in yazısını okumanızı tavsiye ederim. http://www.ligtv.com.tr/Yazarlar.aspx?r=1&hid=63461

Hiç yorum yok: