31 Ocak 2010 Pazar
Murat Aksu'ya Biçilen Giysi
Varsın kapalıya şeriat gelsin. Demirören gidecekse hoşgelsin sefa gelsin. İnsanları böyle böyle uzaklaştırdılar Murat Aksu'dan. Ülkenin genelinde tutmayan tertip Murat Aksu da tutacak mı bakalım. Korku dağları saracak mı?
Yıldırım Çarpmışa Dönmek
2004 seçimlerinde askerdim. Fikret Orman daha bir yakışıyordu benim gözümde başkanlık koltuğuna, olmadı. Şimdi yakışmayanı görüyor gözlerim. Bakalım yarın akşam kadehimizi keyiften mi yoksa dertten, kederden mi doldurup boşaltacağız. Ya yağmurların ardından güneşli günler göreceğiz ya da yıldırım çarpmışa döneceğiz...
30 Ocak 2010 Cumartesi
Bana Göre
Antalyaspor-Beşiktaş: 2
İstanbul BB-Kasımpaşa: 10
Diyarbakırspor-Trabzonspor: 2
Bursaspor-Eskişehirspor: 1
Gaziantepspor-Kayserispor: alt
Manisaspor-Ankaragücü: 2
Sivasspor-Fenerbahçe: 10
Denizlispor-Galatasaray: 2
Eller Günahkar
29 Ocak 2010 Cuma
Ahmet Dursun Beşiktaş'a Doğru
http://tr.wikipedia.org/wiki/Ahmet_Dursun
27 Ocak 2010 Çarşamba
Bir Kupa, İki Hoca
Çıkış Yolu
26 Ocak 2010 Salı
Kargalar Bile Dona Kalır
24 Ocak 2010 Pazar
Başarılarınızın Devamını Dileriz!!!
23 Ocak 2010 Cumartesi
Bir Beşiktaşlı Gözüyle Fenerbahçe-Denizli
Tribünlerine göz gezdirdim biraz Fenerbahçe'nin. O hava şartlarında bizim ki kadar dolmuştu. Tribünleri bizim tribünlerin kopyası tabii ki. Karşılıklı tezahüratlarında bir anda desibel yükseltilmesi başka bir yerde karşıma çıkınca o tribünlerin yaratıcılık anlamında rakipleriyle olan yarışlarında beyaz bayrak çektikleri anlamı taşıyor benim için. Hatta içlerinde ıslık çalışlarıyla bir Alen bile bulmak mümkün. Onun ıslığını taklit edip bağırın demek isteyen bir eleman bile mevcut. Onu da geçtim KFY tribünü denen tribün sağlı sollu bağırma işine dahi girişiyor. Bizim kapalının ufak modeli bunlar.
Birşey olmuyor ama. Ne yapsalar ne etseler olmuyor. DNA'larına işlemiş. Denizli dün gece oyunu bence hiç ama hiç çirkinleştirmedi. Yere yatıyorlar kalkmıyorlar, sert oynuyor diye homurdanan tribünler Beşiktaş-İBB arasında geçtiğimiz sezon oynanan maça tanık olsalar sahaya inerlerdi herhalde. Denizli kümeye sloganı ise gecenin kaybedeniydi. Bizim kapalıda Kocaeli kümeye diye bağıran ufak bir grubun susturuluşu geldi aklıma. Herşey benzeyebilir ama tribün aklı asla.
22 Ocak 2010 Cuma
Bana Göre
Biz de tahminlerimize devam ediyoruz...
Fenerbahçe-Denizlispor: 1
Eskişehirspor-Manisaspor: 10
Kasımpaşa-Bursaspor: üst Ert.
Beşiktaş-İstanbul BB: 1 Ert.
Ankaragücü-Diyarbakırspor: 10
Kayserispor-Gençlerbirliği: alt
Trabzonspor-Sivasspor: 1
Galatasaray-Gaziantepspor: 1
Kasımpaşa-Bursaspor: üst (1.65) Ert.
21 Ocak 2010 Perşembe
20 Ocak 2010 Çarşamba
Açık - Kapalı
19 Ocak 2010 Salı
Bir Yeni Mesajınız Var
18 Ocak 2010 Pazartesi
Sebeb-i Ziyaretimiz
a) Olimpiyat Stadı uzaktı, İnönü yakın.
b) Oraya gidip de para verilmez, İnönü'ye kombinemiz var.
c) O Kupa maçıydı, lig daha önemli.
d) Gelen yoktu, buna herkes gelir.
e) Hava soğuktu, bu hafta sonu daha iyi olacakmış mış mış...
f) Takımdan ümidim yoktu, protesto etmek için.
g) İşim vardı, işim yok.
h) Açık yayın vardı, şifreli yayın var.
i) Gitmek istedik gidemedik, Beşiktaş'ı sevdiğimizden.
17 Ocak 2010 Pazar
Ziraat Bankası Türkiye Kupası Reklamı
Ziraat Bankası bugüne dek yapılmış en anlamlı futbol reklamına imza atmış. Ayrıntılara takılan saha içinden çok kenarlara da dikkat edenleri can evinden yakalamışlar. Bir reklam ödülünü hak etmişler. Bu reklamı akıl edene de montajlayana da helal olsun. Halit Kıvanç'ı eklemeleri de kreması olmuş. Tebrikler.
16 Ocak 2010 Cumartesi
Yeteneksizsiniz
Maçın bitmesini beklemeden yazmaya başladım ki doksan dakikanın sonrasına taşımayayım içimdeki sıkıntıyı. "Gitsem mi?" diye aklımın sadece kıyısından köşesinden geçen fikrimi savuşturup da ekran başında gömülüp kaldığım için sevinmeliyim sanırım. Zira maçtan başka her şeye benzeyen bu oyundan sıkılınca Show Tv'yi açıp 'Yetenek Sizsiniz' yarışmasını izleyerek keyiflenmeye çalıştım. Bizimkileri o jürinin önüne koysan bu akşam herhalde üç 'hayır' ile terkederlerdi salonu. Zaten grupta aldığımız üç mağlubiyetle bu durumdan farkımız da kalmamıştı. Mustafa Denizli zamanında CL'de sıfır çekerek tarihe geçmişti, sanırım şimdi sıra Türkiye Kupası'na geldi. Maçın hem statta hem de ekranda reytingi sıfıra yakın. Şu soğuk havada İstanbul - Kültür Başkenti organizasyonları çerçevesinde düzenlenen konserlerde çok daha büyük kalabalıklar var.
Yazıyı yazarken maç tahmin ettiğim üzere yukarıdaki resimdeki skorla sonlanıyor ve kupaya erkenden veda ediyoruz. Spiker ilk yarıda yorumcu Ömer Üründül'e Mustafa Hoca'nın oyun planını yorumlamasını rica ederken cevap alamıyor. İkinci yarıda da beraberce işin içinden çıkamıyorlar ve Tabata'nın hiç bir zaman takımda yer bulamamasına bir açıklama getiremiyorlar. Belli ki onlarda anlatmak ve yorumlamak zorunda kaldıkları maçtan sıkılmışlar. Haksız sayılmazlar, hepimiz sıkıldık. Sadece bu gece izlediğimiz maçtan, düştüğümüz durumdan değil. Siyah-Beyaz forma altında izlemek zorunda kaldığımız, mücadele yoksunu bazı futbolcu müsveddelerinden, umutlanıp utanmaktan ve en çok da Beşiktaş'ın yıllarını çalan başkandan... Hepiniz yeteneksizsiniz!
Daha Da Gelmem Olimpiyat'a !
Fotoğraf Ertuğrul Sağlam zamanında Fener maçı öncesi oynanan İBB maçından. Hani Ümraniye'den konvoylarla gidip de puansız döndüğümüz maçtan. Şampiyonluğa giderken bile sadece şu kadarını doldurabildiğimiz bir tribünde bugün yer alacakların önce ayaklarına sonra yüreklerine sağlık.
Fotoğraf: academybjk.com
15 Ocak 2010 Cuma
Futbolun Kapalı Penceresi Açılmış
Metin Kurt yine yapmış yapacağını. Spor Sen'in lokomotifi olmuş. Günaydın yeni mi duydun diyenlere ya da diyeceklere benim suçum değil demek en doğru cevap olacak. Çünkü basınımız pek rağbet göstermiyor böyle haberlere. Bildirgeleri hayli enteresan tamamını sıkılmadan okudum. Futbola baktıkları pencere kapanalı kimbilir kaç sene geçti ama denemeye değer demişler. Bekleyelim görelim.
- Sporcu kesinlikle oyuncu değildir. Spor; sporcunun ekmek parasını kazandığı ya da kazanabileceği varsayımıyla tüm gününü spora adamak zorunda bırakıldığı bir eylem biçimidir.
- Kısa ve net: Sporcu mesleği spor olan kişidir.
- Sporun kendi kendinin amacı olmadığı, aksine modern üretim tarzının bir sonucu olduğunu kavramak, bir anlamda sporu kavramak demektir.
- Günümüzde sporcu, spor kurumlarında lisanslı spor yaptırılan veya bu iş yerlerinde çalıştırılan spor iş kolundaki işçilerdir. İster amatör olsun, ister profesyonel sıfatlı olsun tüm sporcular aynı işi yapmaktadır. Bu nedenle tüm sporcuların sosyal güvenlik hakları vardır, tüm sporcular acilen sosyal güvenlik sistemi içine alınmalıdır.
- Özel olarak kadın, genç ve çocuk spor işçilerinin sorunlarıyla ilgili bilimsel araştırmalar yapar, yaptırır, geçmişte bu amaca yönelik yapılmış araştırmalardan yararlanır, ayrıca bu amaçları geliştirmek için; araştırma enstitüsü ve buna benzer birimler, mesleki dallarda işlikler kurar. Yapılan araştırmaların sonuçlarına göre gerekli çözümler üretilir. Bu doğrultuda çalışarak, yetkili merciler ve kamuoyu nezdinde gerekli girişimlerde bulunur. Özellikle kadın sporcuların sendikal mücadelede yer almaları için gerekli hür türlü düzenlemeleri ve kolaylığı kadın sporculara sağlar.
- Yasanın öngördüğü koşullar gözetilerek üyelerin işsizlik, evlenme, doğum, hastalık, sakatlık, yaşlılık, emeklilik ve ölümlerinde olması gereken dayanışmayı sağlar, eğitimlerine destek verir.
14 Ocak 2010 Perşembe
Made In Europe
13 Ocak 2010 Çarşamba
Kör Olası Tüpçüler, Aşkımı Süpürmüşler
Başkası Yapamazdı, Bekir Bile
12 Ocak 2010 Salı
Beşiktaşım Bursayla...
Beşiktaş 5-0 Bursaspor (U14 Akademi)
Beşiktaş 5-1 Bursaspor (U15 Akademi)
Beşiktaş 1-1 Bursaspor (U16 Akademi)
Bursa Nilüferspor 3-5 Beşiktaş (U18)
Erdem Ulus: VizonTele
Kulüp - Medya iletişim kopuk.
Kulüp – Taraftar iletişim bozuk.
Belki siz çok iyi anlatıyorsunuz da biz anlamıyoruz..
O zaman var bir iletişim kopukluğumuz…
“Aslında Devir İletişim Devri” deyip bir GSM Operatörü de kuruldu..
Ama bu sefer de Televizyon kısa devre yaptı..
“Cep Telefonu ile hava atıyoruz” ama “Televizyonumuz bozuk”..
F.Bahçe ve G.Saray’ın “Var” olduğu bir alanda olmamak ayıp değil.
Ama onların var olduğu bir alanda “Tutunamamak” biraz öyle olmuyor mu ?…
Trabzonspor, Kayserispor ve Bursaspor bile TV kurarken, biraz ayıp olmuyor mu?
F.Bahçe’nin “Şakşakçı”sı mı kalmamıştı ekranlarda ve sayfalarda, illaki FB TV dediler.
Yoksa G.Saray Medya’nın yalakalığından sıkıldı da mı? Kendi kabuğuna büründü..
Herkes lazımda bu Televizyon, bir tek bize gelince mi Vizon Tele…
Kimse maliyet yüksek falan da demesin!
Bu işin yıllık maliyeti dördüncü kaleciye yarım sezon için verilen paradan daha da az…
Tabata demiyorum bile, onunla uzay üssü bile kurulur…
İşin özü bir iletişim Problemimiz var.
Reha Muhtar, Fikret Ercan, Gülnaz Arsel, en son Numan Ceyhan … Ondan sonrası da “Tufan”…
Önce iletişime geçtiler, sora kapsama alanı dışında kaldılar..
Tartışmasız Beşiktaş Yönetiminin değirmen koltuğu iletişim..
Yeni yönetim veya yeniden göreve gelecek eski yönetim bunu önemsemeli.
Başkanlar’ın yönetime alacağı kişiler oy potansiyellerine göre, göz boyama amaçlı değil, ihtiyaçlar doğrultusunda olmalı...
Ben hala paylaşım sitelerinde taraftarların Neden? sorularına cevaplar yazıyorum..
Hiç Üşenmeden, Sıkılmadan, Utanmadan…
Ama resmi sitemde Gayri-Resmi de olsa bir açıklama bulamıyorum…
Biz değil miyiz, “İki büyük yaratılmaya çalışılıyor” diyen.
Biz değil miyiz “Hep ikinci plandayız diyen”.
Biz değil miyiz “Gazete köşelerinde “Şu kadarcık yazılıyoruz” diyen.
Ve yine maalesef biz değil miyiz kendimizi zorla gerilere iten ?..
Bu süreçte kıskançlıklarım da oldu tabii…
Bu Televizyonun yetim çocuğu olarak…
Bir Ozon tabakasını kıskandım mesela…
Keyfine baksın denilen Hasankeyf’i…
La Liga’dan Etoo’yu…Jüpiter’i,,Plüton’u…
Sahip çıkılan her durumu…
Ama kimse alıcılarımızla oynamadı.
Siz Bir dokunsaydınız;Biz çekerdik belki…
Erdem Ulus / Haber1903
Güven'i Verdik
Tribüne Gel Tribüne
Hepsine karşı boynumuz kıldan ince ama senenin ilk maçında yine siyah-beyaz atkımız var boynumuzda ve biz yine tribündeyiz bu akşam.
Demirören'e Boncuklar
"Stadına kavuşturacağım" denen Beşiktaş'ın rakipleriyle yaptığı maçları takip eden herkes etkilenip dönüyor memleketine. Çok değil Aralık ayının sonlarına doğru İngiliz Independent gazetesinin muhabiri Ian Herbert ''Futbol izlemek için harika bir yer. Dünyada iki kıtayı da gören tek stat'' diye bahsetti İnönü'den. Aynı haberde Pele'nin de övgü dolu sözlerine yer verildi.
Düzeltilmeye çalıştığın taraftar kalitesi, verilen cezalarla sağlanmaya çalışırken, her kesimden takdir toplayan bu taraftara ödüller gelmeye devam ediyor. 2010'un ilk ödülü de Feyziye Mektepleri Vakfı (FMV) tarafından verildi. Işık İlköğretim Okulu tarafından düzenlenen ``Spora Işık Tutanlar Ödül Töreni`nde yılın taraftar grubu seçilen ` Çarşı ` grubunun ödülünü Çarşı grubu lideri Alen Markaryan aldı.
Son söylemde haklılık payı yok denemez. Küfürün savunulacak bir yanı olmayabilir ama birini suçlayacaksanız önce kendinize bakacaksın. Edilen küfür çok kısa sürdü ve oraya gelene kadar nazik sözler içeren tepkilere hep kayıtsız kalındı. Ne stattaki tepkilere ne de medyadaki eleştirilere kulak asılmadı. Her ne kadar sevmesek de Ahmet Çakar'a canlı yayında onun seviyesine inerek verilen cevap da hafızalarda. Ben orada olmadığım halde Süleyman Seba'ya edilen aynı küfür için içimde duyduğum üzüntüyü hala yaşıyorum. Edilen küfürlere verilen cevap yüzünden kimilerinin ağzı kapatılırken, O Beşiktaş sevgisini içine gömerek kendini Adapazarı'ndaki köye kapattı.
11 Ocak 2010 Pazartesi
Demirören'den İnciler
Bir anket yapılsa ve İnönü Stadyumu'nun mevcut halinin bir-iki ufak düzeltme ile şahane yapısı korunabilir şıkkı en tepede çıkacakken, böyle bir ihtiyacı karşılamak için durumdan vazife çıkarmak komik değil mi? Beşiktaş'ın yeni bir stadyuma ihtiyacı var mı?
"Beşiktaş taraftar kalitesini hep beraber düzelteceğiz."
Beşiktaş'ın taraftar profili kendiliğinden bir kalite getirirken ve birçok kulüp başkanı, yöneticisi hatta teknik direktörü bu taraftara methiyeler düzerken, o da yetmez birçok tribün Beşiktaş tribününü örnek alıp öykünürken neyin kalitesini düzeltmeye çalışıyorsun?
"Hiçbir Beşiktaşlı taraftar, başkanına küfür edemez."
Peki başkan taraftarına küfür eder mi? Tribünde sizi zor tutarlarken ağzınızdan dökülen kelimeler neydi acaba? Bir kulüp başkanı taraftarının kafasını gözünü kırdırır mı?
9 Ocak 2010 Cumartesi
Mevzu Bahis Futbol
8 Ocak 2010 Cuma
Kim Suçlu? İsteyen mi, Veren mi?
IMF Gibisin Gaddar ve Zengin
7 Ocak 2010 Perşembe
Penaltı Kurtaran Kaleci
'Penaltı kurtaran kaleci iyi kaleci midir? Ya da iyi kaleci penaltı kurtarır mı?' Hep tartışılır durur. Ben Beşiktaş'ta ne atılırken ne tutulurken güvendiğim bir isim anımsamıyorum. Eski dönemlere ait Rıza'nın hep sert ve düzgün bir şekilde sol alt köşeye attığı penaltılar ve şimdiki kaleci antenörü Zafer'in kendi soluna oturması kalmış aklımda. Zafer resmen penaltı atılırken dizlerini kırar ve sol lopunun üstüne bırakırdı kendini. Es kaza üzerine gelirse dizinden falan seker, aksi takdirde filelerle buluşurdu meşin yuvarlak. Şimdi turnuva ve kupa maçlarında penaltılara kalınca iş ne diyor kalecilere merak ediyorum doğrusu. Rüştü de ilk gittiği sene bir kupa maçında penaltılarda başarılı olmuştu Barcelona'da ama sonra bir iki hatası ve hocanın tavrı sonucu süreklilik sağlayamadı. Şimdi ayağının tozuyla iki penaltı çıkaran Ramazan'ı ne havalara çıkarmak doğru ne de geldiği takımda 3. kaleciydi diye bir kalemde silip atmak. Bekleyelim görelim. Hele bir ayağının tozu gitsin, İnönü'nün tozunu yutsun ondan sonra not veririz.
6 Ocak 2010 Çarşamba
Ekran Başındakiler
Hangi maçtı unuttum. Statta seyirci sayısı beş altı bin kadar. Kapalı tribün altlı üstlü "siyah-beyaz" çektikten sonra, yeni açığı ayağa kaldırıp onlarla da "siyah-beyaz" diye bağırıyor karşılıklı. Sonra numaralı ve eski açık da cevap veriyor sıraları geldiğinde ve son olarak bütün stat eşlik ediyor. Dönüyorlar meşhur Beleştepe'ye. "Beleştepe, Beleştepe" diye bağırılnca sahasının yarısını gören yerde maçı izleyenler el sallıyor ve kapalıdan her "siyah" diye haykırıldığında "beyaz" diyor oradakiler de. Kapalı tribün mesajı sona saklamış. Herkes stadı tavaf edercesine tezahüratta bulunduk bitti diye düşünürken "Ayağa ayağa bütün kahve ayağa" sesleri yükseliyor. Peşinden "Oooooooooo... SİYAAHHH!!!"... tabi ki karşılık yok... Son sözleriyle de ekran başındakilere sitemler yollanıyor; "Gelmeyenler utansın"...
1990'ların başı... " Magic Box Inter Star mı ne var ya o verecekmiş maçı" dedi arkadaşım. O zamanlar uydu anteni olanların izleyebildiği Türkiye'nin ilk özel kanalıydı bahsedilen ve bizim evdeki kibrit çöpü ile ayarlama yapılan Beko Hitachi marka televizyon göstermiyordu malesef. Babam dayanamadı ve elimden tutup Acıbadem'deki Hukukçular Sitesi'nin Lokaline götürdü. Orada arka sıralarda kendimize yer bulmuş ve Beşiktaş'ın maçını izlemeye başlamıştık. Peşi sıra gelen iki golle devreyi 2-0 önde kapatmış, 3-2 kaybettiğimiz ilk maçın rövanşında turu cebimize koymuştuk. O onbeş dakikalık arada biz yemek yemeye giderken tura çıkan bir iki araba bile olmuştu. Geri döndüğümüzde her şey değişti ve peşi sıra golleri yiyen bizimkiler oldu bu sefer. 2-2'ye gelen maç dönmedi ve cebimize koyduğumuzu sandığımız turu kapıp kaçtılar İstanbul'dan. Ben ağlamamak için kendimi zor tutarken hemen arkasından yayınlanan Trabzon maçını da başlamıştı. 1-0 kazandığı maçın rövanşında Barcelona'yla deplasmanda oynuyordu Trabzon ve maçın ilk dakikalarında yine 1-0 öne geçmişti. Babam Trabzonsporluydu ve sevinçten havalara uçuyordu. Onun sevinci de uzun sürmedi ve gecenin sonunda ikimiz de çanaklara baka baka eve dönmüştük.
Bir müddet sonra karıncalı da olsa çekmeye başladı bizde de Star, maçları yayınlamaya başladıkları ilk yıllarda gündüz oynanıyordu ve heyecanla ekran başına geçiyordum ben de. Bir dönem seyirciyi stada çekmek için banttan yayın kararı alındı. Gidemediğim maçları merak edip radyodan takip etmek ile hiç sonucu öğrenmeden hemen maçın bitiminde televizyondan izlemek arasında kalıyordum. Bir kaç yıl sonra da Cine5 girdi hayatımıza. Belki de en güzel dönem oydu ekran başındakiler açısından. Üç büyüklerin iç saha maçları şifreli kanaldan, deplasman maçları diğer açık kanallardan yayınlanıyordu. ATV, KanalD vs değişik takımlarla anlaşmış onların kendi sahalarındaki büyük takımlarla olan maçlarını veriyordu. 12:00'de başlayan maçlar unutulabilir mi? Kahvaltı eşliğinde Karabükspor-Beşiktaş maçı ya da ilk üniversite sınavımın son dakikalarından koşarak çıktığımda bindiğim takside şans eseri tv olması ve ekrandaki Kayseri-Beşiktaş maçı...
Hasta Fener'li amcamın yıllarca çalıştığı İsviçre'den dönüp de tribünlerin eskisi gibi olmadığını anlayarak ekran başına gömülmesiyle bizim de onun evinde yancılığımız başlamış oldu. Danışman olarak ben, önce antenle iyi göstermediği için kablolu tv aboneliğine, sonra da ekran boyu küçük geldiğinden 82 ekran bir televizyon almasına vesile oldum. O da sırasıyla Cine5, Teleon ve Digiturk'ün ilk 100 üyesinden biri oldu herhalde. Şimdi 14 Ocak 2010 günü ihale yapılacak ve amcamla beraber milyonların yeni adresi belli olacak.
5 Ocak 2010 Salı
Beşiktaş'a Başkan Olmak?
Yukarıda anlattığım kişilerin hepsi şu an yoğun bir mesai vermekte. Dost meclisinde onun listesi, bunun adamı, dengeyi bozma edebiyatı, işin siyasi tarafı, Demirörenci ya da Aksu'cu olmaktan öte menfaat dünyası, tribünlerce tanınma telaşı, herkes tarafından seviliyorum ayakları, medya da yer alma çabası, gazetenin kimdir köşesinde fotoğrafının yer alması... Bunlar yukarıdaki adamların en önemli olayı şu anda.
Uzun yıllar, cemaatin adamı olduğu gerekçesiyle öcü gibi bakılan, yatına katına Beşiktaş yazan, bayrağını asan adamların neden Beşiktaş'ta görev alamayacağını anlamaya çalıştım. Böyle zamanlarda "Beşiktaş tribünleri sol görüşlüdür, istemezük derler" görüşü hemen egemen olur camiaya.
O zaman tribünlerin sevebileceği kişiler geliyor aklıma. Uzun yıllar milletvekilliği yapmış, CHP'de - CHP ne kadar sol görüşlü dersen ona da sesim çıkmaz tabii- siyaset yapmış. Bakıyorsun hep bir adım geride duruyor. Bir varım bir yokum oynuyor. Yürek mi yok, başka işlerle mi meşgul. Anlamıyorum. Madem sonunda geri yapacaksın neden her seçimde ortaya çıkıyorsun be adam demiyor bizim cenah, bir türlü anlayamıyorum.
Sonra kurtarıcı diye biri çıkıyor. Eski İçişleri bakanının oğlu. Tribünleri arkasına almaya çalışıyor. Alabildi mi? Bence hayır. En büyük avantajı karşısında böyle bir rakip olması. Ama aynı hastalık yine baş gösteriyor. Bu adam hükümete yakın. Gerek yok. Denize düşen yılana sarılır diyorlar kimsenin içine sinmiyor hala.
Hep bir tehlike var Beşiktaş için. Galatasaray Türkiye'dir diyen Adnan Polat'a inat Türkiye'nin aynası konumunda şu an Beşiktaş. Taraftara göre çevresi sarılmış hiç dostu yok tribünden başka. Aranan kan yalnızca karşılıksız Beşiktaş sevgisi.
O zaman al sana Ümraniye Tesislerine adını vermiş, Beşiktaş sevdalısı, medyada yer bulma derdinde olmayan bir aday. Gözünün önünde yıllardır. Onu da mı küstürdüler? Olmaz mı ondan başkan. Demirören'den olduysa hepimizden olurdu ya. Neden aday olmuyor? Yoksa akıllı adamın işi değil mi Beşiktaş'a başkan olmak.