27 Şubat 2010 Cumartesi
İbo Doğru Söyle Bugün Ne İçtin?
26 Şubat 2010 Cuma
Geçmiş Olsun Nobre
İki Foto, İki Yorum


Metrobüsle varıyorum Kadıköy'e. Fenerbahçeliler metrobüste radyodan maç dinliyor. Atl. Madrid ataklarında heyecanlanıyorlar. Hiç yadırgamıyorum. Olabilir. Fenerbahçeli bir taraftar Galatasaray'ın Avrupa Kupası maçında yenilmesini isteyebilir. Bu insan vatan haini değildir. Bir Türk takımı gözüyle bakmayabilir. Dünyanın birçok yerinde bunun örnekleri var. Bu sabah işe gelirken radyoları dinliyorum. Herkes ağız birliği etmişcesine çok üzüldüm, Galatasaray'ın yenilmesine sevinenlere üzüldüm gibi cümleler duydum bol bol. Tribünlerin gerçeği yukarıdaki fotoğraftadır. Fenerbahçe'nin maçlarını sürekli takip eden Fenerbahçe ile yatıp kalkan adamın Galatasaray'ın tur atlamasını isteyeceğine inanmıyorum. Yukarıdaki fotoğrafı çektikten hemen sonra bu topluluk havalara zıpladı. Çünkü Galatasaray elenmişti.
Cüppeli Ahmet Hoca Statta (Değil Salonda)



.
Not: 1903'ün yorumunda değindiği geçen yaz yapılan 7. Uluslararası Türkçe Olimpiyatlarını tribün ve saha içinde toplam 60 bini aşkın kişi izlemiş.
25 Şubat 2010 Perşembe
Maç Günü İngiliz-Türk


Kaynak: Türk Futbol Kulüpleri Yönetim Rehberi
24 Şubat 2010 Çarşamba
Biz Bu Kadar Hızlı Olamadık
Yılın Takası & Yılın Makası
.
Bizim de tam olarak takas diyebileceğimiz bir transfer olmasa da Serdar Kurtuluş'u verip Tabata'yı Gaziantep'ten almamız var. Kimin daha çok fayda sağladığını söylemek pek mümkün olamıyor çünkü Mustafa Hoca bir türlü iki maç üst üste bu adamı oynatmıyor. Son Galatasaray maçında da kadroya giremeyen Tabata için takastan ziyade 'Yılın Makası' diyeceğiz bu gidişle.
23 Şubat 2010 Salı
1972 İnönü Stadyumu

Ali Eren Beşerler

22 Şubat 2010 Pazartesi
Tuvalet Kağıdı Lazımmış (!)

Dünkü maçta hepimizi heyecanladıran pozisyon malum, Holsoko'nun kafa şutunda Leo Franco öyle iki hamle yaptı ki biz tribünde birbirimizi yedik ama O golü yemedi. Maçtan sonra piero denen aletten göstermişler LigTv'de ve topun tamamının geçmediği görülmüş. Bugün gazetelerde de hemen hemen herkes hemfikirken biri 'gol' diyor. Kim mi? Lig Tv'den yol alan Erman Toroğlu. Kendimi bir hatırlatayım diye düşünmüş olmalı ki o meşhur tuvalet kağıdı örneğine gönderme yaparak yorumlamış pozisyonu.
.
Erman Toroğlu'nun kaleminden;
.
Tuvalet Kağıdı Lazım
Hakemin bunu görme şansı yok. Leo Franco’nun ikinci hareketteki ayaklarının bastığı yerle vücut açısı ve topu tutan sol elinin durumuna göre bence o top çizgiyi geçti gibi.
.
Holosko’nun kafa vuruşunda Leo Franco topu çizgi üzerinde mi yoksa geçtikten sonra mı çevirdi? Yardımcı hakemin görme şansı yok. Çünkü tam çizgiye inemez. Çizgiyi geçti gibi. Bir tuvalet kağıdı bulsaydım golü çözerdim!
Selena'dan Metin Oktay'a...

Anımsayan çıkar mı bilmem; senesini ben de çıkaramadım şimdi ama İbrahim Kutluay'ın Efes Pilsen'de oynadığı zamanlar. Ayhan Şahenk'de bir pota arkasını doldurmuş Beşiktaş'ı destekliyoruz. Amerikalılarımız o sene de canavar. Yenilmez armada Efes karşısında esiyoruz adeta. Takımla beraber biz de coşuyoruz ve farkın da yirmi küsür sayıya kadar çıkmasıyla sinirler geriliyor Efesli oyuncularda. Biz de fırsat bu fırsat (!) diyerek maçı salonda seyreden İbo'nun o dönemki kız arkadaşı (şimdiki eşinin adaşı) için besteye giriyoruz, bunlara beste demek de yanlış aslında sinkaf desek en doğrusu, "İbo p....., D... sermaye, Efes Pilsen olmuş k...e" diye gürlüyor salon. İbo çıldırıyor tabi, kim çıldırmaz ki. O sahada, ismi geçen kız arkadaşı az ötede onu izliyor. Hakeme veryansın ediyor ama basketbol maçlarında anons yok o zaman. Sadece bizim benchdekiler el kol hareketleriyle susturmaya çalışıyor pota arkasını. İşte o an İbo'nun pota arkasına bakışını ve gözleriyle bize neler demek istediğini sadece ben anlamış olabilirim belki de ama sonrasında neredeyse eline geçen her topu üç sayı çizgisin ötesinden bizim potaya sokması ve dakika dakika kapanan skorun Efes lehine dönüşüyle maç gidince sanırım herkes anlamış oldu.
Bu olay hiç aklımdan çıkmayan ve belki de moralini bozup oyuncuyu oyundan düşürme maksatlı yapılan bir eylem olsa da ters tepmesinin ne gibi sonuçlar doğuracağına en çarpıcı örnek olmuştu. Öncesi veya sonrasında benzer olay Hakan Şükür'ün başına gelmişti ve İnönü'deki bir maç öncesi bütün stat 'Boynuzlu Hakan' diye inlemişti. Bizde oynamadığı dönemde Alpay için keza daha beterleri yapılmıştı. Hakan duygusal bir adam olduğu için belki de etkilenip o maçta oynayamamış olsa da Alpay, İbo gibi hırslanarak gollerle cevap vermişti tribüne. Maçlarda zaman zaman futbolculara edilen küfürlerde sınırların aşılması tahrik sonucu oluyor. Misal Ayhan Akman örneğinde olduğu gibi. Ali Sami Yen'de yediğimiz bir gol sonrası kale arkasında bulunduğumuz yere kadar gelip küfür etmesiyle kendimi tellerde buluşum ve akabinde yediğim biber gazıyla savrulmuşluğum da var.
Dün akşam Arda'ya yönelik mevcut kız arkadaşıyla ilgili tezahüratları ben yediremiyorum. Basitlik geliyor. Hele ki ilk maçta Ali Sami Yen'e edilen küfürleri hiç yediremiyorum. Dün de maç sonrası Metin Oktay'a bile küfür edildiği söyleniyor. Küfür elbette tribünün demirbaşlarından. Yine bence tabi. Ya ya ya, şa şa şa modunda bir tribün istemem ama olayın kişisel boyuta inmesi ve tarihe yönelik saygısızlık biçiminde olması onur kırıcı. Bugün kim çıkıp da Baba Hakkı'ya, Süleyman Seba'ya küfür edilmesini hoş görebilir ki?
21 Şubat 2010 Pazar
1-1 Eksiliyor Bir Şeyler

Maça gelince beraberlik hakkı gibiydi. İlla bir galip çıkartmak gerekirse Beşiktaş daha yakındı. Alsa kimse hak etmedi diyemezdi. Galatasaray hicbir sey yapmadan aldı puanı. Top iceridenmiş golmüş diye yazmaya gerek bile yok. Arsivlerde birbirlerini yediler olarak anılacak nasılsa. Belki Erman yazar o da kovuldum diye.
En büyük üzüntüm Beşiktaşın başarısızlığına üzülememem. Ben böyle değildim kongreden sonra değiştim. Sağlam Besiktaslı değilmişsin demek diye suçlar oldum kendimi. Demirören antipatisi nasıl olur da Besiktasın önüne gecer diye soruyorum kendime. Çarşı Beşiktaş'ın önüne geçti diyenlere kendimi anlatmam da problem yok ama derdim cidden o değil. Benim sevgimden birşeyler eksildi bunu Galatasaray maçında bir kez daha anladım. Demirören gidene kadar savaşacağım kendimle ama biliyorum orada da mağlubiyet düşer payımıza, Demirören galip çıkacak.
19 Şubat 2010 Cuma
Serbest Çağrışım

Bana Göre
18 Şubat 2010 Perşembe
17 Şubat 2010 Çarşamba
Hiddink Bir Alamete

Alamete binen bizim Milli Takım mı, yabancı hoca da ısrarcı olan TFF mi yoksa Hiddink'in kendisi mi hep beraber kıyamet kopmadan öğreneceğiz inşallah. Türk medyasına kendisini beğendiremeyen stajyer, kasap, kılıksız hocalar kümesine hangi lakapla girmişti anımsamıyorum ama dönemin spor yazarları ve yorumcuları şimdikiler kadar gaddar olmasa da aldığı sonuçlardan ötürü kuyruğuna teneke bağlamışlardı Hiddink'in de.

90-91 senesinde Fenerbahçe kadrosunda; Harald Schumacher - Yaşar Duran - Erdi Demir - Hasan Özdemir - Müjdat Yetkiner - Şenol Ustaömer - Hayrettin Aksoy - Ercan Koloğlu - Ergin Parlar - Hakan Tecimer - Şenol Çorlu - Fadıl Vokri - Aykut Kocaman - Neşet Muharremoğlu - Ahmet Suphi Evke - İsmail Kartal - Gökhan Gedikali - Turhan Sofuoğlu - Oğuz Çetin - Serdar Şenkaya - Şenol Ulusavaş - Czeslaw Jacolcewicz - Semih Yuvakuran - Rıdvan Dilmen - Sercan Görgülü gözüküyor.
.Hiddink bu kadro ile o sezona meşhur 6-1'lik Aydınspor mağlubiyetiyle merhaba demişti. Fenerbahçe'nin benim gözümle gördüğüm Türk takımlarına karşı en farklı mağlubiyeti hala bu. Hatırlıyorum o günü; eski maratonun yanından geçerken stattaki inanılmaz sessizlik beni şaşırtmış daha sonra skor tabelasındaki rakamlar sessizliğin sebebini anlamama neden olmuştu. O dönem yol tarafındaki açıkta yer alan skor tabelası dışarıdan görülebiliyordu. Hani şu her golde bir rakamın alınıp bir fazlasının gösterenin yerine yerleştirildiği cinsten. Sonrasında deplasmanlarda galip gelmesine karşın takım İstanbul'daki sekizinci maçında anca galibiyetle tanışabilmiş. İlk maçtaki skor sonrasında oluşan seyirci baskısındandır belki de.
Türkiye macerası pek de iç açıcı sürmeyince kariyerine İspanya'da devam eden Hiddink hep büyük takımlarda çalışsa da bence 2000 yılından sonra milli takımlar bazından daha büyük başarılar elde etti. Sırasıyla G. Kore, Avustralya ve Rusya milli takımlarına hep ilkleri yaşattı. Bizim ilklerimiz hep üst seviyelerde. Yıllar sonra katıldığımız Dünya Kupasında 3. olduk. Avrupa Şampiyonasında yarı final oynamışlığımız var. Bize bir ilk yaşatması için Rehagel'in Yunanistan'ı taşıdığı gibi zirveye taşıması lazım. 20 sene sonra geldiği ülkemizde yeter ki Milli Takım'ımızın sistemi ve göze hoş gelen bir oyunu olsun. İki sene sonunda ense traşını görmeyelim. Varsa hala Turkey (Hindi) diye dalga geçen ecnebilere "Bir baba Hiddink, alayına bindik" diyebilelim traş spor basının üslubuyla.
Not: 'Kırkından sonra azanı teneşir paklar' misali 45 yaşında geldiği Türkiye'de başına enteresan şeyler gelmişti Hiddink'in. Umarız bu sefer daha dikkatli olur.
Maç Bitti Hadi Paydos

Pazar günü oynanacak derbi maçı için güvenlik toplantısı yapıldı malum. Her seferinde alınan aynı kararlardan farklı olarak bir madde dikkatimizi çekti bu sefer. O da şuydu;
.
- Maç bitiminde misafir Galatasaray taraftarlarının tribünde çok fazla beklememeleri amacıyla ev sahibi taraftarlarımız makul bir süre sonunda tribünlerden çıkarılacak.
.
Biz ki 100. yılımızdaki galibiyet hariç son yıllarda hep mahzun ayrıldığımız Ali Sami Yen Stadı'nın tribünlerinde maç sonu bir elde sigaramız bir elde telefonlarımız gelen smslere ve aramalara cevap vererek bekler dururuz. Maçın bitiş düdüğüyle birlikte bizim bulunduğumuz eski açık tribüne yaklaşan rakip taraftarları da makaraya başlar. Kapalı tribünde bir avuç Galatasaraylı kalana dek polis de seyirci kalır bütün bu olanlara. Biz de 'akşam olsa da yatsak' modunda kah sessiz kalır kah gereken cevabı veririz tribün adabının gerektirdiği şekilde. İkinci maçta da benzer sahneler görüntülenirken bu kez polis izin vermez. "Hadi bakiim hadi" diyerek hafif hafif tribünde ilerleyen üniformalılar başkandan önce temizlemeye başlarlar tribünü. Sonuçta yediğimiz makaranın yarısını yapamadan çıkarız çoğu zaman. Şimdi üniformalıların abilerinin aldığı karar doğrultusunda Pazar günü hakem maçın son düdüğünü çalar çalmaz bir 'hurraa' başlayacak gibi duruyor. Takımı bile çağıramadan çıkarız artık...
.
"Beşiktaş'ım el ele, Beşiktaş'ım el ele.. Haydi bize güle güle, haydi bize güle güle.."
16 Şubat 2010 Salı
Bilmem Hatırlar Mısın?
14 Şubat 2010 Pazar
Medyaspor'da Anlamlı(!) Yazı
Eray Emin Aydemir Medyaspor'da Beşiktaş taraftarına giydirmiş. İbret-i Alem diye okumak lazım. Bunlar bizden ne istiyorlar anlamak istiyorum ama bir türlü beynim almıyor. Taraftarın neden protesto ettiği belli. Taraftar protesto etmeye devam edeceğini de belirtiyor. Taraftarın davranışı uzun süredir böyle. Bu eli kalem tutan silahşörler bizi beyinsiz zannediyor herhalde. Beşiktaş'ın şu halinden Yeldeğirmenleri ve Don Kişotlar çıkarmak komik değil mi? Kongre neden Yıldırım Demirören'i seçti bunun cevabının üstüne gitmek gerekirken halen Beşiktaş taraftarının üzerine gidiliyor. Galibiyet alındığında taraftara gram değinilmez yenilince suçlu taraftar olur. Bir de havaalanındaki protestodan bahsetmişler. Taraftar tek bir yerden kontrol edilebilen bir topluluk değil ki. Biz bu filmleri çok gördük. Ortada don kişot varsa o da taraftardır. Futbolcular değil. Hele hele bu başarısızlıklarda taraftar ile futbolcuyu karşı karşıya getirmek en büyük Ali Cengiz oyunudur. Köşeye sıkışma, neyse onu yaz, yazamıyorsan hiç yazma daha iyi.
Türk Telekom Formalı Ankaragüçlüler:)


İsmet Silahçı

Sene 96 ya da 97. Beşiktaş'ın altyapısında oynamak gibi bir iddiam var. Yakın aile dostumuza babamın aracılığıyla rica ediyoruz. Sağ olsun kırmıyor. Yılmaz Ekergil'den rica ediyor altyapıda birkaç antrenmana çıkıp denenmek için. Bir hafta sonra da haber geliyor: “Tamam çıkabilir”.
Okuldan izin alıp hafta içi Beşiktaş'ın Fulya Şan Öktem Tesisleri'ne gidiyorum babamla birlikte. Çıkıyorum antrenmana madara ediyorlar. Sağımdan atıp solumdan geçen mi dersin. Bacak arası atan mı dersin. Omuz koyup yıkan mı dersin. Bir antrenmana daha çıksam alışırım aslında diye teselli ediyorum kendimi. Ama yok başka şans. Hoca çağırıyor, görüşüyoruz. Sen amatör kulüplerde piş sonra yine gelirsin diyor. Hak veriyorum sahadaki hallerimi düşününce.
Beşiktaş’ın altyapısıyla antrenmana çıkmamı sağlayan yakın aile dostumuza her bayram gidip el öperken hep o gün gelir aklıma. Büyüklerin ziyarete gelen küçüklere sorduğu eee ne yapıyorsun şimdi sorusuna her sene ayrı ayrı cevaplar verirdim. Ordayım şu işi yapıyorum, buradayım bu işi yapıyorum, şuradaydım ayrıldım, buradan buraya geçtim… Antrenmanda seçilememenin ezikliğini de koy üstüne:) Kahvesinden bir yudum alır gülümserdi sürekli. Babacan adamlardandı.
Okuldan izin alıp hafta içi Beşiktaş'ın Fulya Şan Öktem Tesisleri'ne gidiyorum babamla birlikte. Çıkıyorum antrenmana madara ediyorlar. Sağımdan atıp solumdan geçen mi dersin. Bacak arası atan mı dersin. Omuz koyup yıkan mı dersin. Bir antrenmana daha çıksam alışırım aslında diye teselli ediyorum kendimi. Ama yok başka şans. Hoca çağırıyor, görüşüyoruz. Sen amatör kulüplerde piş sonra yine gelirsin diyor. Hak veriyorum sahadaki hallerimi düşününce.
Beşiktaş’ın altyapısıyla antrenmana çıkmamı sağlayan yakın aile dostumuza her bayram gidip el öperken hep o gün gelir aklıma. Büyüklerin ziyarete gelen küçüklere sorduğu eee ne yapıyorsun şimdi sorusuna her sene ayrı ayrı cevaplar verirdim. Ordayım şu işi yapıyorum, buradayım bu işi yapıyorum, şuradaydım ayrıldım, buradan buraya geçtim… Antrenmanda seçilememenin ezikliğini de koy üstüne:) Kahvesinden bir yudum alır gülümserdi sürekli. Babacan adamlardandı.
Yıllar geçti, biz büyüdük. Cuma gecesi kaybettik kendisini. Beşiktaş’ta yönetim kurulu üyeliği yaptığını ve ne kadar çok sevildiğini cenazesinde öğrendim. Allah rahmet eylesin.
13 Şubat 2010 Cumartesi
Umut Bulut Sen Bunu Unut
Lig TV'deki 'Günün Konuğu' programına konuk olan Umut Bulut , maç içerisinde hırçın tavırları nedeniyle de kendisini Drogba'ya benzettiğini söyledi. Ben de her hafta oynadığım halı saha maçlarındaki bitmek tükenmek bilmez enerjim nedeniyle ve yaşımın da otuz üçe dayanması münasebetiyle nacizane kendimi İbrahim Üzülmez'e benzeteyim, olsun bitsin.
Aşkın Adresi
12 Şubat 2010 Cuma
Bana Göre
11 Şubat 2010 Perşembe
Hangimiz?
- Yok yok, bana bakıyor bana...
.
Yılların eskitemediği İbrahim Üzülmez, diğer İbrahim (Toroman), gidenlerden Gökhan Zan, Dağ gibi Ekrem, bu senekilerden İsmail Köybaşı, meşhur 10,5 numara Tabata, miktarı ondan biraz daha az olsa da dönemin en yüksek bonservis bedellisi Ayhan Akman...
.
Geçtiğimiz sene içerisinde 'Şampiyonlar Ligi'ne biz kaldık, bütün parayı Antep aldı' diye kara mizah yapmıştık. Yarı şaka yarı ciddi Gaziantepspor'un bütçesine katkısı yadsınamaz bu transferlerin. Şimdi başkan da tatilden dönmüştür. Yakın dostu Gaziantepspor başkanı da tebrik amaçlı bu maça davet eder, o da giderse kırmızı-siyahlı oyuncuları da bir heyecan sarar mı?
10 Şubat 2010 Çarşamba
Ne Anlatıyorsun Okay Karacan?
Galatasaray'ın Yolu


Açılış sayfasından sonra gelen ana sayfanın en altında yer alan kısımda ise Galatasaray'ın sponsorları yer alıyor. Galatasaray kendi markalarını sponsorlarının önüne çıkartıyor. İlerleyen yıllarda sponsorlar olmadan hayatına devam etmek kendi yağında kavrulmak gibi doğru ama -şimdilik-riskli yollarda dolanıyor. Çok çabuk ivme kazanmak istiyor. Strateji doğru ama çok aceleci bir karar bence. Geçtiğimiz yıllarda nakit sıkıntısı yaşayan bir Galatasaray ile bugün kendi markalarını sponsorların önüne çıkaran Galatasaray arasındaki bu kısacık zaman farkı hayli enteresan.
Gençliğe Yasak, Öğrenciye Beleş

Yerel bir gazetedeki haber şöyle; Gaziantep İl Spor Güvenlik Kurulu toplantısı Vali Süleyman Kamçı başkanlığında Atatürk Toplantı Salonu'nda yapıldı. Yapılan toplatıya Jandarma, Emniyet, Gençlikspor İl Müdürlüğü, Gaziantepspor, Büyükşehir Belediyespor, ASKF, Belediye temsilcileri katıldı. Kısa bir basın açıklamasının ardından Vali Süleyman Kamçı toplantıdan ayrıldı ve toplantıya Vali Yardımcısı Mevlüt Kurban başkanlık yaptı.Büyükşehir Belediyespor-Karabükspor maçında Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Asım Güzelbey’i protesto ederek Arena Stadı’nın hesabını soran Gençlik 27 Grubu toplantının gündem maddesini oluşturdu. Büyükşehir Belediyespor’u temsilen İl Güvenlik Kurulu’na katılan Kulüp Menejeri Orhan Sağlamcan, “Bu grubun hiç bir maçta stada alınmasını istemiyoruz. Görüşümüz bu yönde” dedi. Bunun üzerine Güvenlik Kurulu Gençlik 27’nin maçlara alınmaması konusunda fikir birliğine vardı. Alınan kararın önümüzdeki maçlarda uygulamaya konulacağı bildirildi.
.
Bir diğer haberde Gaziantep'te İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından öğrencilere bedava kale arkası bileti dağıtılacağı. Yahu zaten şu resimde görünen kale arkası tribünde yer alanların yarısı öğrenci gibi duruyor. Yasak kime 'buyur' kime belli değil.
.
Bir de ben sol eli cebinde diğer eli havada olan çocuğa takıldım. Gençlik 27'nin reisi herhalde, değilse de ileride kesin o olur.
Bu Toprakların Beşiktaş'ı

Bu sözlerin sahibi Faik Gürses. 28 Ocak günü gazetesindeki Maskeli Balo adlı köşe yazısının en çarpıcı bölümü yukarıdaki yazı. Bugüne dek Faik Gürses'in bir yazısını kimseye önerdiğimi hatırlamıyorum. Bulunduğu konum gereği sıkma habere yelteneceğini de sanmam. Eşdeğer konumda sıkan adamlar yok değildir ama Süleyman Seba ile ilgili yalan yazacak kadar da kendini tehlikeye atacağını zannetmiyorum.
Bu ülkenin bugüne dek en saygıdeğer başkanı olarak anıldı Süleyman Seba. 16 yıllık iktidarını tu kaka diye tribünden kovarken ne kadar büyük bir isim olduğunu hepimiz unutmuştuk. Yıllar geçtikçe değeri anlaşıldı. Bir şey gerçekten değerliyse kıymeti uzun yıllar geçtikten sonra mı anlaşılır bu benim kafamda bir türlü cevabını veremediğim bir soru. Burada kafamı kurcalayan asıl meseleyse bizim kuşağın Beşiktaş'ın tarihine aşırı derecede anlam yüklemesi. Beşiktaş'ı olduğu gibi sevemiyoruz. En büyük hastalığımız bu. Beşiktaş renkleri bize sadece siyah ya da beyaz olmayı anlatıyor sanıyoruz. Bir de işin gri kısmı var. Süleyman Seba'nın yukarıdaki sözleri gerçek olsa da Süleyman Seba'nın saygınlığı bitmeyecektir. Çünkü hayat bazen siyahla beyazın birleştiği gridedir. Süleyman Seba efsanemizdir ama neticede o da insandır. Faik Gürses'in anlattığı şeyden daha büyük anlamlar çıkarmak bize düşer. Kafamızdaki Beşiktaş ile bu toprakların Beşiktaş'ı arasında fark yoktur. Herşeyin yamuk olduğu Türkiye'de gün gelir her değerin, anıt gibi duran varlıkların da bükülür, bükülebilir.
Dün kongreyi kaybeder yıkılırsan, ertesi günü Seba'nın hırsının Beşiktaş'ın önüne geçtiğine şahit olursan şaşırma. Bu anlamları yükleyen bizleriz. Biz görmek istediğimiz gibi görenleriz. "Sırt dönmek olmaz" diye ahkam keseni, küsüp gidenin Beşiktaşlılığını sorgulayanı anlayamadığım gibi Seba'nın sözlerinden sonra Seba'nın Beşiktaş sevgisinden şüphe edeni de anlayamıyorum.
9 Şubat 2010 Salı
Vecihi Ferdi
Tabata'nın yavaştan kendini göstermesi, Yusuf'un geçen senenin ikinci yarısındaki performansını hatırlaması, Holosko'nun düzelmesi, Bobo'nun golleriyle ileri uçta sorunlar aşılacak gibi. Son maçlarda dökülen defansı da bizim 'Vecihi Ferdi' formasına kavuşunca toparladı mıydı; bu sefer cidden "Geliyoruz!"... :)
6 Şubat 2010 Cumartesi
Yılmaz Vural Fenerbahçe'de

Fantezi Replikler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)