14 Haziran 2010 Pazartesi

Bir "Ola", Binlerce "Alo"


Polonezköy'de keyifli bir Pazar kahvaltısının keyif kaçıran maliyetinin bedelini karttan çektirirken, cep telefonumda bir cevapsız çağrı bir de okunmamış mesaj olduğunu görüyorum. Mesaj abone olduğum spor haber paketine ait ve biten transferi "Beşiktaşımızda" diyerek müjdeliyor. Sonra olayın şaşkınlığını üzerimden atamadan cevapsız numaranın sahibi olan arkadaşıma geri dönerek bu transfer haberini vermek için arandığımı öğreniyorum. Mesaja ve arkadaşıma güvensizliğimden değil ama renktaşlarımdan birinden duymak için hemen 1903'ü arıyorum, teyit etsin diye. Olaydan bihaber şekilde yaşadığı muhtemel Pazar miskinliğini üzerinden atıp NTV Spor'u açıyor ve canlı olarak naklediyor o da bana gelişmeleri. Devamında gelen bir kaç telefon ve "Almışız... Anlaşılmış..." muhabbetleri. Tahminen o dakikalarda haberi duyan bir çok kişi de telefona sarılarak duymayanlarla bunu paylaşmıştır.

Polonezköy'den eve dönüp haberlere ve vuvuzela seslerinin katlettiği maça göz atttıktan sonra Eric Clapton konseri için çıkıyorum. Beşiktaş'ta birahiden bira keyfine ortak olan bir arkadaşımla oturuken yanımdan geçen Beşiktaş formalı bir kıza takılıyor gözlerim. Arkasında ne yazıyor diye bakıyorum; İ. Toroman yazıyor. Seneye kim bilir kaç formanın arkasında aynı ismi göreceğimi düşünerek gülümsüyorum kendi kendime. Birahiyi sıfırlayıp, promilleri artırdıktan sonra taksiye binmek üzere Beer Point'ten yola doğru yürürken başka bir Beşiktaş formalı bu sefer gözüme takılmakla kalmayıp formanın içindekinin Yılmaz Gitgetir olması sıcaktan ve biradan kısılan gözlerimi biraz daha açıp tekrar bakmama sebep oluyor. Ferrari yazıyor onun da arkasında. Yine kendi kendime gülümseyerek Kuruçeşme Arena'ya doğru yola çıkıyorum. Klasikleşen Beşiktaş-Ortaköy trafiğinden kaçmak için ara yolları kullanan şoför dimdik bir yokuştan Ortaköy'ün az ötesine inerken ben iki apartman arasındaki Beşiktaş amblemli bayrağa hayranlıkla bakıp ne kadar zamandır asılı olduğunu düşünüyorum. O ara sokaktaki Kartal Yuvası sebebiyle orada olduğu yokuşun sonundaki dükkanı görünce anlaşılıyor. Şoförün ara sokakları bizi güzel bir zamanlamayla konser alanına getirdiğinde sıra beklemeden içeri girmek üzereyken Şifo (tribündeki) takılıyor bu kez gözüme. Maç olmadığı bir gün içerisinde bu iki eski tanıdık simaya denk gelmenin ne kadar enteresan olduğunu düşünerek içeri girince aklıma onlarca tanıdık simayı gördüğüm geçen yaz aynı mekanda düzenlenen şampiyonluk kutlaması geliyor. Bir yıl önce adına tezahüratlar yaptığımız topçunun gelişinin haberini bir yıl sonra aynı mekana gideceğim gün almak hepsinden enteresan oluyor.

Ola (Merhaba) Quaresma...
İnşallah bu güzel boğaz manzarasına bakan mekanlardan çok aynı manzaraya bakan stadımızda yaşayacağın akşamlara damga vurursun.

1 yorum:

jacques dedi ki...

Bu büyük bir atak Beşiktaş için. Daha önceki yıldız transferlerinden (Ailton, Ricardinho vs.) çok farklı. Quaresma karizması olan ve ciddi anlamda pazarı yapılabilecek bir adam. Beşiktaş bunu iyi yönetirse , düzlüğe çıkar.
Sevgiler..