31 Ocak 2011 Pazartesi
Fenerbahçe Tribünlerinden Beşiktaş İzlenimi
Saha içerisindeki görevliler arasında "Vuruyorlar oğlum Beşiktaş'a", "Beşiktaş 10 kişi kaldı" gibi cümlelere şahit olunca arayıp maç hakkında bilgi aldım AcıbadeM'den. Ondan da tahminime yakın şeyler duyunca beraberlikte iyidir diye düşünmüştüm ki Fenerbahçelilerin şampiyonluk sevincine şahit oldum. Böyle bir sevinç olamaz. Kendini yere atanlardan tutunda tribünden aşağı koşanlara kadar.
Fenerbahçelilerin maçın son dakikalarında kendilerinden geçerek "vur lan", "at lan", "ah be" gibi çığlıklarından Beşiktaş'tan ne kadar korktukları ortada. 12 puanlık fark bu lig için çok değil. Gün olur Beşiktaş için puan hesabı da yapmaya başlarız. Fenerbahçe bile şampiyonluk telaffuz ediyorsa Beşiktaş için iki kupa almak imkansız değil.
29 Ocak 2011 Cumartesi
Seremonideki Azman
Hayata Bakış Açısı
Bu Ne Lan??
28 Ocak 2011 Cuma
Peki Ya Diğerleri?
Çok eskidir içimde, iyi olan tribünlere kayıtsız, şartsız sempati duymak. Gönül verilen renkler ne olursa olsun, izlerken insan o tribünleri ayrı bir haz duyuyor. Tribünlerden gelen o Asi Ruh dedikleri şey, formanın rengi farklı da olsa, sarıyor bir anda seni. O ruhun ve sinerjinin bir parçası hissediyorsun.
İstanbul'a kış gelmişti artık, soğuk bir istanbul akşamıydı, iş çıkışı ULAN bu havada ne işimiz var derken Köyiçi'nde buluverdik kendimizi son dört gün içinde ikinci defa...
1903'le piize başladık yavaştan, arkadan Tıkandı Baba, arkadan Acıbadem...
Bir yandan piiz, bir yandan orayı burayı kesmece, yanıbaşımızda beliriverdi ekşın. Çiçek abbas filmini hatırlayanlar bilirler. İlyas Salman-Şener Şen atışıyorlar o filmde. Bu atışmanın tribün versiyonuna şahit oldum o soğuk gecede. İki eleman önce atışıyorlar, karşılıklı beste söyleme yarışına girmişler. Başlarda söylenen güncel besteler sonraları yerini nostaljik bestelere bıraktı. Vay be ULAN bu da vardı yaa dedirten cinsten. Arada makaraya kaçıp Urfa'nın etrafı dumanlı dağlar aman aman diye ceylan avlıyorlar inceden, sonra bestelere devam.
Sadet nedir ULAN? Sadet şudur: Orada 20 dakikada söylenen beste sayısıs 70-80 civarı belki atlanmış olunanlarla 100'ü bulur. Beste fabrikasyonu biraz fazla gelişmiş Beşiktaş tribünlerinde. Yaratıcılık hat safhada. Peki ya diğerleri...?
Yine Mi Sen?
Çeyrek Final Eşleşmeleri;
Beşiktaş-Gaziantep BB
Gaziantepspor-Galatasaray
İstanbul BB-Kasımpaşa
Gençlerbirliği-Bucaspor
Yarı finalde ilk iki eşleşmenin galibi birbiriyle oynarken, 3. ve 4. eşleşmenin galipleri de final mücadelesi için karşı karşıya gelecek. İnce bir ayarla takımların gruptaki rakipleriyle eşleşmeleri önlenebilirdi. Böyle uygun görülmüş, bize de Telekom'da maç izleme olasılığı doğmuş oldu böylece. Muhtemel final tahmimim Kayseri'de Beşiktaş-Gençlerbirliği olur.
27 Ocak 2011 Perşembe
Üzülme Onur Biz De Anlamadık!
Trabzonspor denilince aklıma hep 2002 maçı ve meşaleler geliyor. Son dönemde tribün görselliği olarak eski günlerimizi yaşayamadığımızı düşünsem de doluluk olarak performansımız iyi. Bizim tribünün dolduğunu Yeni Açık üçüncü kattan anlıyorum. Bu sefer de hafta içi olmasına rağmen rakip tribün dahil her yer doluydu.
Maç yıldırım gibi başladı. Topun gittiği yeri takip etmekten kim nereye koşu yapıyor göremedim. Maçın başlarında golu bulmak gerçekten herkes için büyük mutluluk ve rahatlama sebebi. İkinci gole gelince, Onur hiç kafasına takmasın "nasıl yedim?" diye, biz de anlamadık o nasıl vuruştur, o nasıl goldür! Yırtık dondan çıkar gibi oldu. Onur ne kadar donup mala döndüyse biz de farklı değildik. Quaresma işte reyiz, oluyor böyle şeyler.
İkinci yarı daha bismillah demeden aynı tarife bize uygulandı. Direkten dönen toplar karşılıklıydı. 3-2 biter kanamalı maç olur demiştim 1903'e dediğim çıktı sayılır. Klasik Beşiktaş işte. Bir maç rahat ettik ya yeter! Sezon sonuna kadar kansere devam...
Almeida'nın ikinci yarıda direkten dönen pozisonunda duran toptaki hareketlenişi, Simao'nun serbest vuruşu, Fernandes'in ceza sahası dışından gönderdiği güzel şutlar gönlümüzü fethetti, gözlerimizi doldurdu.
Trabzon'lular "yedek takımla çıktık" geyiğini bir tarafa bıraksın, as takımla haftasonu Fener'in altında kalırlarsa o zaman kime çatacaklar merak ediyorum. Top yuvarlak sonradan mahçup olmamak için aklıma gelenleri yazmıyorum ama maçın sonucuna göre yine burada olacağım.
Bu arada 61. dakikada "üçlü" çekmek yerine anaaaaaauuuunamuuuuaaagoyayııııımmmmoooootııırabzooooon diye bağırsak daha güzel olurdu bence..
Gücenmeeeeee ...
Sergen N'oluyor?
Sene başından beri zaman zaman Guti'nin abartıldığını, pek beğenmediğini dile getirirken bunun bir kıskançlık veya kasıtlı karalama kampanyası olduğunu düşünmedim. Son haftaki yorumu da bence gerçekten kendi doğrularını gösteriyor. "Beşiktaş takımı", "Fenerbahçe takımı", "Galatasaray takımı" derken her birinin formasını giymiş eski bir futbolcu olarak olaylara bakıyor. Bu yüzden de her yorumunu dönüp dolaşıp siyah-beyaz renklere büründürmüyor. Nasıl ki aynı soruyu Rıdvan'a sorunca "Bir Alex değil tabi" diyerek işin içinden sıyırılıyor, Sergen de tıpkı top oynayışı gibi lafı beşlikten geçirip devam ediyor. Beğenilmediği zaman da hakemin sarı kartına dönüp bakmadan ağır adımlarla oyundan çıkışı gibi işine devam ediyor.
Bütün bunları düşününce yorumcu olduğu bir maçta Sergen'e hal hatır sorarcasına "Sergen n'oluyor?" demek olur ama ardından "G.tün başın oynuyor" demek olmaz. Üstelik hemen arkasından girilen Beşiktaşlı olmayanlarla alakalı beste hiç olmaz bence. "Sergen doğru söyle, Fenerli misin?" deyip bıraksaydık hem o anlardı anlayacağını hem de tadında kalırdı.
Maç için yazacak şey çok değil; ilk yarı bulutların üzerine çıkaran ikinci yarı ise bildiğimiz yürek hoplatan Beşiktaş. Almeida siftah yaptı sevindik, Quaresma'ya yine akıl erdiremedik, Ersan'a üzüldük. Dileriz yönetim sezon sonunu beklemeden bonservisini alır.
25 Ocak 2011 Salı
Beşiktaş Taraftarı Neden Olimpiyat'ı Dolduramaz?
23 Ocak 2011 Pazar
Schuster Montu & Hummel Ürünleri
22 Ocak 2011 Cumartesi
Ben Olmadan da Kazanır Artık:)
Yanımdaki Galatasaraylı arkadaşlarla maçı izlerken maç 2-0 olduğunda 5-2 biter diyen GS'li arkadaşların kafasındaki Beşiktaş'ın bizim gördüğümüzle çok farklı olmadığını anlıyoruz zaten. Her maç bol gollü geçmeye aday gibi duruyor.
Saha içine baktığımızda takımın lideri kendisi kadar meşhur yıldızlara rağmen Guti, en çalışkanı ekmeğini taştan çıkaran Nobre, en sırıtanı İsmail ve İbrahim. Bu takımın en dikkat çeken özelliği ise en zayıf yerinden akıllı top çıkartma sevdası. Geri dörtlüye bam güm oynamayın diyen Schuster'in Ersan Gülüm dışında bu işi becerecek oyuncusu yok. Schuster şah olmadan padişah olmak istiyor ama bu isteği için kendisinin çaba sarfetmesi gerekirse altyapıdan yetiştirmesi, bir heykeltraş gibi oyuncu şekillendirmesi gerek. Zira transfer gibi bir alternatif gözükmüyor. Takımın her tarafını transferlerle düzeltmek biraz da kolaycılık.
Simao, Quaresma, Guti, Almeida, Fernandes dokunulmazlık sahibi gözüküyor ama Almeida'nın bu zırhtan çabuk kurtulacağını düşünüyorum. Bobo bu formayı kaparsa şaşırmam. İsterim de. Bobo'nun dün yedekler arasında olması, Ernst'in yedek soyunması, Necip'in esamesinin okunmuyor olması iyi analiz edilmeli. Bu takımın defansından top çıksın istiyorsanız, Ersan Gülüm'ün dışında o işi yapacak adam arıyorsanız, Necip gibi adamlar en kıymetliniz olmalı.
Memnun muyuz şu anki durumdan. Evet. Farka koşan takım izlemek her futbolseverin hayali. Gole doymak, rahat galibiyet almak. O kadar alışmışız ki zor maç kazanmaya ben maçın 75. dakikasında çıktım maçtan. Bana ihtiyacı yok artık takımın:) Ben olmadan da kazanıyorlar. Gücüne güç katmaya gitmek yerine armandan güç almaya geliyoruz diyen Tıkandı Baba'ya selam edip bırakıyorum.
20 Ocak 2011 Perşembe
Hayattan 90 Dakika Çalmak
Bu sefer yalnızım. Olsun. Belki Köyiçi'nde bir iki arkadaş edinirim. Sonra tüm yasaklamalara, kısıtlamalara rağmen iki kadeh tokuşturur söyleşiriz. Kamusal alanda içiyoruz diye zabıta basabilir, didişiriz. Karşı dururuz, bu ruhu benimsemiş herkesle beraber, yasağın, zorbalığın her türlüsüne. Ağır ağır yol almaya başlarım Dolmabahçe'den sahaya doğru. O yolu ne zaman yürüsem hayatım gözümün önünden geçiyor. Üstümde forma yüreğimde hayallerim. Geçmişimden neyi yarına taşıyorsam, bugünde başka baharlar için neyi inşa etmeye çalışıyorsam...
Sonra maç başlar. Gol olunca benden mutlusu yok. Dünüm yok, yarınım yok. Derdim, tasam yok. Gol olunca bu dünya güzel. Haksızlık, düzenbazlık, adaletsizlik, yoksulluk, açlık, umutsuzluk yok. Gol olunca üstü karalanmış, kötü olan herşey uçup gidiyor. Sevinçle doluyor ciğerlerim.
Bir de tam tersi var. İşte o tam tersinin ne olduğun bu ülkede en iyi Beşiktaş taraftarı bilir. Öndeyken bile tedirgin olmanın, anlamsız kaybetmelerin, boş bakışların, bir anlamda kahırın ne demek olduğunu en iyi biz biliriz. Yenik olduğun dakikalar, bütün gayretin galip gelebilmek için... İşe yaramadığı kaybettiğin o an! İşte o an aslında sadece Beşiktaş kaybetmiyor. Ben de mağlup oluyorum hayata karşı. O dakikalar; uğraştığım, çile çektiğim, emek verdiğim hayallerimin bir anda yıkılması gibi. Avcumda kalan kocaman bir hiç. Yoğun bir üzüntü tüm gücüyle üstüme çöküyor. Altından kalkamıyorum. Maçtan önce bir solukta biten o çınarlı yol, uzuyor, bitmiyor.
Yine de oradayım, olacağım da. Neden diye soranlar çok, oysa ben kendime hiç sormadım bu soruyu. Ne yaparsam yapayım dünya işi aklımı meşgul eder, insanım. Sorumluluklarımı, gördüklerimi, hissettiklerimi unutamam; geçiştiremem. Niceleri gibi benim için de tek çıkar yol, tek kaçış. Çünkü "gücüne güç katmaya" giderken aslında "armandan güç almaya" geliyorum. Üzüntümü, derdimi yeşilliklerine gömmek, bana yaşatacağın mutluluğu yarınlara serpmek için geliyorum. Beyazını yaşamaya, siyahını anlamaya geliyorum. Hayattan 90 dakika çalmak için geliyorum.
Bir küçük mutluluk, bir dolu tebessüm için...
İyi ki varsın Beşiktaş.
2010 Yılının En Çok Kazandıran Spor Olayları
- Hollanda-İspanya, 2010 Dünya Kupası Finali, 1.973.433 Euro
- Federer-Davydenko, Avustralya Açık, 1.524.335 Euro
- Almagro-Nadal, Roland-Garros, 1.431.022 Euro
- İngiltere-Amerika Birleşik Devletleri, 2010 Dünya Kupası, 1.398.743 Euro
- Yunanistan-Arjantin, 2010 Dünya Kupası, 1.393.530 Euro
- İspanya-İsviçre, 2010 Dünya Kupası, 1.316.952 Euro
- Barcelona-Malaga, La Liga, 1.287.827 Euro
- Barcelona-Villareal, La Liga, 1.250.015 Euro
- Barcelona-Real Madrid, La Liga, 1.216.834 Euro
- Brezilya-Kuzey Kore, 2010 Dünya Kupası, 1.186.797 Euro
18 Ocak 2011 Salı
Güle Güle Yusuf Şimşek
Halı saha maçına gitmek üzere evden çıkarken Trabzon'la anlaştığını hatta henüz imza atmadığı için devre arası kampına katılamayıp özel bir hoca ile antremanlara başladığı haberini izlemiştim televizyondan. Bir saat top tepip eve döndüğümde ise Yusuf Beşiktaşlı olmuştu. Sosyal paylaşım sitelerindeki iletilerime "Ne Yusuf'u yahu" diye yazdığımı anımsıyorum. Sevinmediğim ve güvenmediğim bir transfer olmuştu benim için.
.
O sene Yusuf reklamdaki kale direği beni de yamulttu. En kritik maçta, İnönü'de Galatasaray'a şık bir gol atarak şampiyonluğun habercisi olurken İzmir'deki kupa finalinde de Fenerbahçe karşısındaki gol yağmurunun perdesini açan isim de oydu. Yarım sezonda iki büyük maça ağırlığını koymayı başarmış ve iki kupada önemli pay sahibi olmuştu bence. Eskişehir'de sol çizgi boyunca sürdüğü topla Doğa'ya üst üste attığı çalımlar sonrası verdiği gol pası da uzun süre hafızalardan silinmeyecek güzellikteydi.
16 Ocak 2011 Pazar
Recep Tayyip Erdoğan'ın Yuhalanması ve Gerçekler
Adnan Polat: ''Maalesef suistimal edenler var. Böyle muhteşem bir geceyi bozanlar var. Kim olduklarını tespit edeceğiz ve gerekeni yapacağız.''
Faruk Özak: "Bayramı, cenaze törenine dönüştürmek çok büyük bir saygısızlık. Bırakın buraya bu kadar emek vermiş bir kişiyi, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanı bir sporsever ve özellikle Galatasaray'a kimsenin yapamayacağı bir katkıyı yapmış bir kişi. Çok rahatsız oldu. Biz de rahatsız olduk. Tabii bütün Galatasaraylılara mal etmek istemeyiz ama bu anlayışın mutlaka statlardan uzaklaştırılması lazım. Bu bir seviyesizlik. Başbakan tepkisini gösterdi ve ayrıldı. Biz de ayrılıyoruz. Bu duruma diyecek bir şey yok. Bizi alkışlamaları, tebrik etmeleri lazımken, bu saygısızlığı yapanlarla aynı ortamda oturmak doğru değil."
Mehdi Eker: Yapılanlar çok ayıp, saygısızlık.
Yunus Akgül: Bugün burada yaşananların tamamen organize olduğunu düşünüyorum. Çünkü Galatasaray taraftarı bu kadar nankör olamaz. Öyle olmadıklarını düşünüyorum. Çünkü daha önce defalarca Galatasaray taraftarları böyle olmadığını ispatladı. Yaşananların Galatasaray taraftarı tarafından yapıldığını düşünmüyorum. Organize bir hareketti, nasıl bir organizasyondu bilmiyorum ama çok kötü bir organizasyon yapıldı. Bu akşam çok kötü anılarla buradan ayrılıyoruz.
Bu insanlar stadyumda, üniversitede, sokakta tepki gösteremeyecek mi? Tepki göstermek yalnızca sandık yoluyla mı gerçekleşir. Dün gece yaşananlar ve sonrasında okuduğunuz açıklamaların hepsi eleştiriye tahammüllerinin olmadığının göstergesi.
Stadyumun açılmasında Recep Tayyip Erdoğan'ın çok büyük emeği olduğunu cümle alem biliyor. Bu insanlar stadyumu hediye etti diye yuhalayamayacaklarına göre sebebinin siyasi olduğunu hepimiz tahmin edebiliyoruz. İster kabul edin ister etmeyin Rceep Tayyip Erdoğan'ın siyasi düşüncesi, hayata bakış açısı nedeniyle Türkiye'nin yüzde bilmem kaçı kendisine destek vermiyor, yaptıklarını doğru bulmuyor. Üniversitede dayak yiyen, sokakta yürüyüşe geçtiler diye anarşik olan kalabalıklar orada burada şurada gösteremedikleri tepkiyi stadyumlarda gösteriyorlar. Çünkü stadyumlar özgür ortamlar. Dün bir internet sitesinde Erdoğan Bayraktar'ın konuşması sırasında yalnızca UltrAslan'ın tepkisiz kaldığını okudum. Taraftar gruplarının özgür ortamı bozduğu inancını da kırmış oluyoruz. Herkes eleştirilebilir, herkes yuhalanabilir.
Gelelim en tepedeki açıklamalara. Bu hareket oylarımızı artıracak demiş Faruk Çelik. Ne denilebilir ki? Mağdur edilen siyaseti bitmez bu ülkede. Stadyumda yaşananların kendilerine güç kattığını düşünmesi ne garip. Ama en komik açıklama Adnan Polat'tan geliyor. Kim olduklarını tespit edeceklerini söylemiş. İhale kimde kalacak bakalım. Dönüp dolaşıp birilerine patlayacak bu iş. Haydi hayırlısı.
Bu anlayışın stadyumlardan uzaklaştırılması gerekir demiş Faruk Özak. Tepki gösterenleri de seviyesizlikle suçlamışlar. Bana CHP'nin Baykal ile girdiği ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'u kaybettiği seçimlerden sonra CHP saflarınca milletin oyunu sattığını itham etmesini fazlaca hatırlatıyor Faruk Özak'ın tepkisi. CHP'nin milleti aşağılaması yanlıştı.
O zamanlar kendileri milletin kararına saygılı olunması gerektiğinden dem vururken dün gece milletin bir parçası, bir kesimi tarafından tepki gördüklerini de unutmasınlar. Millet sadece AKP'ye oy verenlerden oluşmamaktadır. Taraftarlar da millete hizmet ülküsünü mihenk taşı yapan AKP'nin vurgu yaptığı kümenin içindedir. Öyle olunca saygı, böyle olunca seviyesizlik... Bu sığ düşünce değildir de nedir?
Yunus Akgül'ün açıklamaları da en çok cezaevindekileri korkutacak. Bu iş organizeymiş. Ergenekon falan olmasın sakın.
Almanca'ya Çevir Hitler Konuşuyor Zannedersin
15 Ocak 2011 Cumartesi
Ahmet Dursun Eyüpspor'da
İzlemek için aşağıdaki linki tıklayınız;
Eyüpspor İmza Şov
Facebook Linki
14 Ocak 2011 Cuma
Adı Değişse??
Nartallo Bile Gülüyor
Aykut Kocaman Bırakır Mı?
13 Ocak 2011 Perşembe
Q7 Pass-at
Gol sonrası çekilen bu sevinç fotoğrafı çok güzel. Takımın neredeyse tamamı kucaklaşmış. Yıldızlar, sistem, teknik, taktik hepsi bir kenara, başarıya giden yolda en önemli unsur takımdaki birlikteliktir bence. En eskisinden en yenisine, yabancısından yerlisine o formanın altındaki her futbolcunun alın teri var dünkü galibiyette. Bu böyle devam ettiği müddetçe de bu sene şampiyonluk veya Avrupa'da başarı gelir mi bilmem ama gelecekte güzel günlerin geleceği aşikar.
Dün maçı izleyen herkesin hem fikir olduğu durum Beşiktaş'ın hücumda star, savunmada sıçar pozisyonda olduğuydu herhalde. Guti'nin önderliğinde gelişen ataklarda gole adım adım yaklaşırken ceza sahasına giren herkesten gol bekledik. Defanstaysa bunun aksine Manisalıların her kaleye yönelişinde endişelendik. Gollerde Cenk'in yapabileceği bir şey yokken, özellikle ilkinde karşı karşıyada bence başarılıydı, bir ofsayt taktiği vakası bir de boş bırakılan koridor davası yüzünden işi zora soktuk.
Dünkü maçta göze çarpan bir unsur da Quaresma'nın topu her ayağına alışında fantasik hareketler yapma arzusuna yenik düşmesiydi. Kaleyi gördüğü yerden vurması ve bazı zamanlarda topla çok oynaması, alınabilecek muhtemel bir beraberlik sonrası eleştiri oklarına maruz kalmasına sebep olabilirdi. Kötü bir gününde bile saniyede beş adam eksiltmesi, sıfıra inip top kesmesi, trivela ve rebona ile adrese teslim pasları onun standardı oldu artık... Allah nazardan saklasın.
12 Ocak 2011 Çarşamba
Mehmet Helvacı'ya Sorular
İkinci Başkan Helvacı, maçtan sonra basın mensuplarının sorularını cevaplandırırken, ''Ali Sami Yen'e değil Mecidiyeköy'e veda ettik. Bizim stadımızın her zaman adı Ali Sami Yen'dir. Yeni stat önemli bir proje. Çehremizi değiştirdi. Galatasaray'ın yararına oldu. Emeği geçenlere teşekkür ederim. Başta da merhum Özhan Canaydın ve başkanımız Adnan Polat'a çok teşekkür ederiz.'' dedi.
Helvacı, Ali Sami Yen'e veda konusunun çok gündeme geldiğini bunun da doğru olmadığını belirterek, ''Tüzüğümüzde madde var, Galatasaray'ın kendi sahası olarak maçlarını oynayacağı her stadın adı Ali Sami Yen'dir. Seyrantepe'nin de adı Ali Sami Yen Spor Komkpleksi olacak. Türk Telekom sadece stadın isim hakkını aldı.'' dedi.
Soru (1)
Tüzüğe aykırı bir sponsorluğa mı imza attı Galatasaray?
Soru (2)
Bu açıklamanızla Türk Telekom'un isim hakkı sponsorluğuna nasıl bir etki ettiğinizi düşünüyorsunuz?
Soru (3)
Seyrantepe semt değil midir? Semtin adını mı değiştireceksiniz? Şişli Belediyesi ile görüştünüz mü?
Soru (4)
Stadyumun isim hakkını almakla Seyrantepe'nin isim hakkını almak aynı şey midir?
Soru (5)
Bu açıklamanızdan sonra Galatasaray taraftarına, kamuoyuna, medyaya Türk Telekom'un isim sponsorluğu ile ilgili önemsiz(!) sıfatını yapıştırdığınızın farkında mısınız?
Soru (6)
Önümüzdeki dönemde Türk Telekom'un stadyum isim sponsorluğuna tribünlerden gelecek tepkilerin altyapısını hazırladığınızın farkında mısınız?
11 Ocak 2011 Salı
Samiyen sustu...
‘Ali Sami Yen’ adı verilen ve halk dilinde ‘Samiyen’ olarak geçen stadyum bu akşam son kez misafirlerini ağırlıyor. Ev sahibi olan Galatasaraylıların anıları orada geçen günler ve gecelerle doludur elbet ama bir futbolsever olarak bizim de uğrak yerimizdi Ali Sami Yen. Çoğu kez misafir tribününde aşkımızı haykırırken, iki kez Eskişehirli arkadaşlarımıza eşlik etmiştim aynı tribünde. Sadece iki kez de sarı-kırmızılılarla maç izlemişliğim var. Bu akşam son kez anılarına el sallayacak on binlerce Galatasaraylının arasında, misafir olarak ben de bulunuyor olacağım.
10-0’lık o meşhur Adana Demirspor maçını radyodan dinlemiştim. Stüdyodaki spikerin defalarca yaptığı “Ali Sami Yen stadından gol haberi var” anonsu kulaklarımızda çınlamıştı. 80’lerin sonundaki 4-1’lik galibiyetimizi ve 90’ların başındaki 0-2’den çevirip 3-2 aldığımız maçı dün gibi anımsarken, yakın geçmişe pek hoş anılar sığdıramadı zihinlerimiz. Şifo’nun enfes röveşatası, atıldığı yıl ‘en güzel gol’ olurken, yıllar sonrasında bir Deli İbo, bu sene de Guti ve Cim Bom’un belalısı Nobre ile güldü yüzümüz.
Hep "Samiyen sustu bizi dinliyor” diye bağırmak isteyip de nadiren bağırabildiğim statta bu kez ben susup Samiyen’i dinleyerek anılara el sallayacağım.
Elveda Samiyen…
9 Ocak 2011 Pazar
Yıldızlar
Kurt Neden Ot Yemez?-Duşan Kovaçeviç
5 Ocak 2011 Çarşamba
Çarşamba
Yeni yasanın herşeye yapışması artık an meselesi. Nefes almak yok artık tribünde. Vur dedik öldürdüler yine. Perşembenin gelişi çarşambadan belli.
Burada tek çare yine tribünlere düşüyor. GFB içeride oynayacağı ilk maçta bu abiyi hatırlatacak birşeyler yapsa çok şık olur. Atkı açmanın suçu işini kaybetmek olmamalı.
Bu olaydan bir gün önce içeride Fenerbahçe beresiyle gezenlere birşey diyemeyen zihniyet çoktan kılıfını hazırlamıştır. O farklı bu farklı diye... Yazık günah şu adamın böyle bir sebep yüzünden işinden olması çok ağır olmuş.